Arama

Popüler aramalar

‘’Real-ite‘’

Galatasaraylı futbolcular için bu bir sınav değil onur ve gurur mücadelesiydi. Terim oyuncularını bu şekilde eğitmiş ve yönlendirmişti zaten ve felsefe netti: “Kaybetmekten korkmayın.”

Ama karşımızda da futbol endüstrisinin en önemli firması vardı; İspanyol devi ve Şampiyonlar Ligi’nin favorisi Real Madrid. Bünyesindeki isimleri alt alta yazdığınızda panolara sığmayan bir marka. Yine de Galatasaray ilk yarıyı hiç de hak etmediği bir skorla kapattı. Bu 45 dakikanın özetinde golleri kaçıran da, ne yazık ki yiyen de bizdik. Benzema’nın attığı basit gol, Eboue’nin kaçırdığı mutlak pozisyon, bu yarıyı özetliyordu aslında. Fatih hoca korkmadığını göstermiş, Real Madrid’i ayrı tutmamış, kazanan kadrosunu Bernabeu’da da sahaya sürmüştü. İlk yarıda Drogba’nın iki kritik şutu ve Khedira’nın hentbol resitali akıllarda kalıyordu. İkinci yarıda Terim Sneijder’i oyundan alıp kanatları daha aktif hale getirmeyi planladı. Ama bu değişiklik bize arzuladığımız saha üstünlüğünü getirmekten uzak kaldı. Maç boyunca tüm takdir haklarını Real’den yana kullanan Norveçli hakemin yarattığı faul sonrası gelen 3. gol ne yazık ki gecemizi kararttı. Galatasaray kendi saha gücü ve çilekleriyle Şampiyonlar Ligi macerasını düne kadar aslanlar gibi sürdürdü. Bu seviyede mücadelenin sağlam savunma gerektirdiğini de gördük. Ama sonuç olarak bir dünya devine kaybettik.

04 Nisan 2013, Perşembe 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Makine‘’

Takım da hocasına kulak verdi ve gücünü sahaya ilk yarıda yansıtarak işi bitirdi. Schalke 04 maçı dönüşü özgüvenlerinin üst seviyeye yükseldiğini Kayseri maçında sahada gösteren Galatasaraylı oyuncular dün gece zemini bir nebze daha düzelmiş görünen Arena’ya da sağlam bastılar. Takım birlikteliği ve özgüvenlerinin karşılığını oyunu 90 dakika boyunca kontrol ederek aldılar.

Fatih hoca takımı 4’lü defansın önünde Melo, onun önünde Sneijder, sağda Hamit solda Selçuk ve ilerde Drogba ile Burak şeklinde sahaya yaydı. Bülent hoca ise tek forvet Zenke ilerde, orta saha ve savunmada ise kalabalık kapanmayı tercih etti güçlü rakibi karşısında. Galatasaray hemen maçın başında rakip alana oyunu yıktı. Belediye nefes bile alamadı. Kral Burak’ın 2 golü Cim-Bom’u rahatlattı. Burak attığı gollerin yanı sıra maça damgasını vuran oyuncuydu. Sağda solda kenarda, ortada her yere koştu. Topu ayağında tutup oyunu Galatasaray için ileriye taşıyan adam oldu. Gerçek bir gol makinesi olduğunu belgeledi. Drogba’yla uyumu da göze battı. Saha içinde Drogba-Burak birlikteliği futbol adına güzellikler yansıttı izleyenlere. Parçalı Fil’in iki golde de payı vardı. Yorulana kadar savaştı. Maçta bir diğer öne çıkan isim ise Selçuk İnan oldu. Orta sahanın maestrosu adeta bir futbol resitali sundu. Aklını, bileğini, yüreğini, yeteneğini cömertçe sahaya sundu. Hatasız oynadı, orta sahada yönetti, yönlendirdi. Çalışkan isimler arasında Hamit de ona eşlik etti. Maçın son anına kadar kanının son damlasını bile harcadı. Galatasaray’da bu isimlerle dün geceki oyunlarını şöyle bir özet getirmek yanlış olmaz sanırım : HAMİT-ÇALIŞTI, SELÇUK-YÖNETTİ, DROGBA-YARATTI, BURAK-ATTI.

Galatasaray savunması da iyi oyunuyla sonuca katkıda bulundu. Eboue çıkışlarıyla yararlı oldu. Sneijder kendini riske etmedi. Melo çalıştı ama gereksiz top kayıplarına neden oldu. Sarı-Kırmızılı ekip 70. dakikadan sonra oyunu rölantiye aldı, çarşamba akşamını düşünerek gücünü ekonomik kullandı. Belediye’nin de tehlikeli gol olabilecek fırsatları bu döneme rast geldi. Hakem İlker Meral genelde hatasız yönettiği maçta Eduardo’nın Burak‘a yaptığı penaltılık pozisyonu süzemedi . Drogba’ya düdükten sonra topa vurduğu için verdiği sarı kart doğruydu; ama o pozisyonun ofsaytla ilgisi yoktu. Galatasaray taraftarı da dün geceki maçta tam not aldı. Hakan Balta’yı oyundan çıkarken alkışlamaları ise umut verici bir davranıştı. Takdiri hak ettiler.
Sonuçta Galatasaray Real Madrid maçı öncesi puan dopingini yaptı. Ligi sağlama alarak yola çıktı. Kafaların İspanya’ya rahat gitmesi için gereken 3 puan artı hanesine yazıldı. Sarı-Kırmızılı takım gerçekten bir makine gibi çalıştı. Güç farkını ve yeteneğini sahaya yansıttı. Fatih Terim’in kazanma felsefesi ve arzusunun sahaya yansımasının mükemmel örneği ise maçın 90 artı 3:05. saniyesinde yaşanıyordu. İlker Meral düdüğünü çalmaya hazırlanırken Galatasaray gol arıyor, Sabri’nin vuruşu ahlar vahlar arasında auta gidiyordu.

31 Mart 2013, Pazar 20:00
YAZININ DEVAMI

‘’Cim Bom baharı!‘’

Galatasaray’ı önümüzdeki hafta sonu başlayacak olan zorlu bir denklem bekliyor. 30 Mart’ta başlayacak olan bu kısa süreli maraton 9 Nisan’da sona erecek. Bu süreçte alınacak sonuçlar Cim Bom’un yazını (!) belirleyecek. Milli maça verilen ara sonrasında İstanbul Büyükşehir Belediye sınavı ile başlayacak olan bu kritik dönemeç; sırasıyla Şampiyonlar liginde Real Madrid deplasmanı, ardından Arena’da Mersin ve R.Madrid maçının rövanşıyla sona erecek.
Ligde Fenerbahçe’ye olan puan farkını koruma adına düşme potasında dolaşan iki rakiple oynanacak maçlarda kazasız 6 puan alınması şart. Bu iç saha maçlarının getireceği sonuçlar Galatasaray’ın ligdeki seyrini belirleyecek. Önemli iki şampiyonlar ligi maçı arasına sıkışan maçlara konsantre olmak kolay değil. Rakiplerin durumu ne kadar Galatasaray’ı favori gösterse de hiçbir maç oynanmadan kazanılmıyor. Galatasaray’ın bu maçlardaki en önemli handikabı akılların Madrid maçlarında olacağı ve Arena’nın sarı-kırmızılı takımın kreatif futboluna engel olan zemin sorunu. Arena’nın sorunlu çimi 10 günde 3 maçı nasıl kaldıracak belli değil. Schalke 04 ve Gençlerbirliği maçları bu konuda en önemli iki olumsuz örnek. Yetkililer bu konuda yoğun çalışıyor. Güneş makineleri ile çimler ısıtılıp güçlenmesine katkıda bulunuluyor. Lige verilen ara zeminin de işine geldi.

Teknik heyet de bu sürecin farkında. Milli arada Florya’da adeta kamp kurdu. Kimse tatil yapmadı. Hem takımın durumu gözlemlendi ,hem de rakipler incelendi. Analizler yapıldı, videolar izlendi. Real Madrid’in gücü tartışılmaz. Bu güce karşı Galatasaray neler yapabilir, oyun planları ve taktikler Fatih Terim’le yardımcıları tarafından masaya yatırıldı. Tüm hesaplar ligdeki iki 90 dakikayı kayıpsız atlatmak ve Madrid’de alınacak içinde tur umudu taşıyan bir skorla 9 Nisan’daki rövanşta yarı-finali kovalamak. Takım Gelsenkirchen’deki Schalke maçında sergilediği futbolla bu umudu futbol kamuoyuna ve camiaya aşıladı. Schalke 04 karşısında gelen galibiyet, oynanan futbol ve yıllar sonra yakalanan çeyrek final, Galatasaray adının olduğu her yerde bir umut bulunacağı sözünü akıllara getirdi doğrusu. Real Madrid maçları öncesinde de herkes de bu duygu hakim: “Neden olmasın!”

Şampiyonlar liginde elde edilen zaferin en önemli getirisi de özgüven oldu. Takım birlikteliği oluştu. Devre arası çilekleriyle, Galatasaray’ın yerli üretim çilekleri arasındaki uyum sağlandı. Takımda herkes kaynaştı. Armanın başarısı bireysel başarının önüne geçti. Bu anlayışın hakim olduğu bir takıma Fatih Terim’in monte edeceği doğru sistem ve taktikler bizce başarı vaat eden önemli unsurlar.

Tüm bunları ışığında Galatasaray, İBB maçı ile başlayacak bu zorlu virajı aklını,gücünü,yeteneğini kullanarak aşabilecek güçte. 4 tarihi 90 dakikayı ne kadar az hasarla atlatırsa o kadar önü açılacağı kesin. Bu 10 günlük süreçte yaşanacak olan bir Cim-Bom Baharı, hem Türk futbolu, hem de sarı-kırmızılı camia için önemli kazanımlar demek.

Saha içi lider: Drogba


Galatasaray’ın dünyaca ünlü yıldızı Didier Drogba, bu şöhreti boşuna elde etmediğini ülkemizde de belgelemeye başladı. Futbol yeteneklerinin yanı sıra, sosyal etkinliklere katılımı, yardımsever kimliğiyle dikkat çeken yıldız oyuncunun bu anlayışının sahaya yansımalarını da izlemeye başladık. Son Kayserispor maçında olduğu gibi. Drogba, Kayseri deplasmanında gelen 3 puana futbol adına katkılarını sunarken saha içinde karakter oyuncu özelliklerini sergiledi. Gol kutlamalarında hiç kimseyi ayırmadan arkadaşlarıyla kucaklaşması paylaşımcılığını ve mütevazılığını kanıtlıyordu. Şan, şöhret, kariyeri bir kenarda tutup takımdaşlığı ön plana çıkartıyordu. Maçın bitimine doğru Umut Bulut’un rakibiyle girdiği tartışmayı da araya girerek tatlıya bağladı. Hem Umut’u, hem de rakibini ikna etti. Arkadaşlarıyla olan antrenman farkını, her idman sonrası yaptığı ekstra çalışmalarla kapatmaya çalışan Drogba’nın bu özellikleriyle Fatih Hoca’nın arzu ettiği saha içi lider oyuncu aktörlüğünü ele geçireceğine kesin gözüyle bakıyoruz.

Zan altında kalmadan


Gençlerbirliği maçında direk kırmızı kartla oyun dışında kalan Gökhan Zan’ın cezasını Tahkim Kurulu önce 1 maça indirdi, ardından da cezayı erteledi. Böylece Galatasaraylı oyuncu takımının Kayserispor’la oynadığı maçta sahadaki yerini aldı. Sanıyorum ki Tahkim bu kararıyla futbol tarihinde bir ilke imza attı. Burada; sahada verilen bir ihraç kararının cezasız bırakılmasıyla önüne geçilemeyecek bir yol açıldı. Gökhan’ın kartı doğru ya da hatalı. Ama konu bu değil. Bugüne kadar hakemler bir çok hatalı karara imza attı. Hatalı penaltı, hatalı sarı kart, hatalı kırmızı kart. Birçok örnek verebiliriz. Ama tahkimin kararı bir ilk. Federasyon’un içinde disiplin, hukuk ve tahkim kurulları arasında garip bir şekilde çekişme yaratılıyor. Bu da uzlaşmadan çok anlaşmazlıklara yol açıyor. Hakem raporları, hakem kararları yok sayılıyor. Hukukun evrensel kuralları göz ardı ediliyor. Adaletin terazisi renklere göre bir aşağı bir yukarı oynuyor. Bu da futbolda güven bunalımına yol açıyor. Federasyon başkanı Yıldırım Demirören ligin finiş haftalarına doğru giderken kurul başkanlarıyla toplanıp bu konuda gerekli uyarıları yapmalı. Önümüzdeki sezon içinde gereken önlemler alınmalı. Yoksa temiz futbol düsturu hep zan altında kalabilir !!

25 Mart 2013, Pazartesi 19:00
YAZININ DEVAMI

‘’Takımdaşlık ve özgüven‘’

Avrupa fatihi, daha oyunun başında ağırlığını sahaya koydu. Arkasına Schalke galibiyetiyle gelen çeyrek final şevkini ve bir de buna ek olarak Mourinho rüzgarını (!) alan Sarı-Kırmızılı ekip Kayseri’de müthiş bir başlangıca imza attı. Henüz 3. dakikada Drogba-Selçuk ve Sneijder gözümüzün pasını sildi. Sonra Burak çıktı sahneye, iki akıllı vuruş yaptı, skoru 3-0’a taşıdı. Bobo’nun kırmızı kartıyla birlikte maç ilk yarıda bitmişti bile. Fatih Terim, Schalke önündeki dizilişi Kayseri’de de kullandı. Tek fark Dany’nin yerinde haftalardır yükselişini sürdüren ve son anda cezası ertelenen Gökhan Zan’ın olmasıydı.

Melo-Selçuk-Hamit ve Sneijder orta sahayı doğru kullandı. Ayağa kısa paslarla üretken oldular. Bu da forvette Drogba ile Burak’ın bugüne kadar belki de en çok top aldıkları maç oldu.

Galatasaray’ın dünkü futbolunda göze batan en önemli özellik takımdaşlık ve özgüvenin tavan yapmasıydı bence. Schalke’den çıkan tur belli ki herkesi bireysel olarak rahatlatmış. Bu da takımın futboluna olumlu yansıdı. Kendi gücünün farkında bir takım izledik Kayseri’de. Ve bu gücü çok da iyi değerlendirdiler. Yetenekli isimler ve aralarındaki uyum sahaya yansıdı. Bu da sonuca direkt etki etti. Savunma kusursuz oynarken, Eboue kanat bindirmelerinde oldukça etkili oldu. Gökhan Zan son anda formayı kaptı ama stoper mevkinin sezon başından bu yana değişmeyen elamanı gibi performans gösterdi, sıfır hatayla oynadı. Topu oyuna sokarken de doğru paslarla göze battı. Melo-Selçuk uyumu mükemmele yakındı. Orta sahada topu iyi kullandılar. İkisi de enerjilerini akıllıca ama sonuna kadar kullandılar. Sneijder de onlara ayak uydurdu ve bir de gol attı. Burak son vuruş ustası olduğunu kanıtlayan sihirli dokunuşlarını yaparken Kral’lığını Kayseri’de de ilan etti.

Drogba sahada mütevazı ve akıllı duruşu, çalışkanlığı ve mücadelesiyle her geçen gün verimini arttırıyor. Dün de sahaya sağlam bastı, rakiplerinde tedirginlik yarattı. Didier, ilk gol öncesi attığı ters topla futbol anlayışını da belgeledi. Hamit’in yerine giren Sabri de oyunun içinde kaldı, etkili oldu. Amrabat ayağına top aldıkça yuhalandı. Kayseri’ye bir Sneijder kadar ekonomi katan bu oyuncunun aslında kendi taraftarı tarafından alkışlanması gerekir diye düşündüm doğrusu.

Prosinecki’nin de “adil bir skor” diye yorumladığı maçta bence Galatasaray’ın lige de ağırlığını koyduğu bir 90 dakika izledik. Fatih Terim’siz kulübe yalnızlığı bu kez maç sonunda seviniyor ve öksüzlüğünü noktalıyordu. Milli araya girilirken hafta içi Almanya’da, hafta sonu Kayseri’de gelen galibiyetler Sarı-Kırmızılılar için sevinç ve gurur kaynağı olurken, moral doruk yaptı.

17 Mart 2013, Pazar 19:45
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray Terim'i, Terim Galatasaray'ı arıyor‘’

Galatasaray, Eskişehir’deki kadrosundan 6 farklı isimle başladı maça. Ve de tek forvet arkasında Sneijder düzeniyle yayıldı sahaya. Bu değişiklik futboluna da olumlu yansıdı Sarı-Kırmızılılar’ın. Müthiş bir ilk yarı vardı Arena’da. Galatasaray’ın atakları dalga dalga geliyor ama gol bir türlü gelmiyordu. İnanılmaz fırsatlar kaçtı. Hamit muhteşem vuruşlarla direklerin tozunu aldı. Hele devrenin son anlarında Burak’ın sıfır noktasında dokunamadığı top, gecenin Galatasaray’a iyi şeyler vaad etmediğinin habercisiydi sanki. Bir türlü gelmeyen gol karşısında teknik heyet farklı planlar uygulamaya koydu. 2. yarıda Amrabat-Umut değişikliği ile 4-4-1-1’den, 4-4-2’ye dönüldü. Bu noktada Sneijder sahada daha fazla kalamazmıydı sorusu akıllara takıldı? 65. dakikada Hamit yerini Drogba’ya bırakıyor bu kez Umut sağa kayıyordu. Ama bu arayışlar çare üretmekten çok ortaya bir oturmamış düzen görüntüsü de çıkardı. Bu karmaşa sürerken buna bir de Eboue’nin anlam veremediğimiz aldatma teşebbüsü eklenince Galatasaray geriye düştü. Eboue rahat dursa, Gençlerbirliği sabaha kadar gol atacakmış gibi görünmüyordu. (Geçen hafta özür dileyen ama yine de akıllanmayan Fildişili bakalım bu hafta yaptığını hangi mantıkla açıklayacak.) Vleminckx’in golü Başkent ekibinin direncini artırırken, Galatasaray’ın ki kırılıyordu. Özgür Yankaya’nın yarattığı baskı penaltısı da patates tarlasının azizliğine takılınca cuma akşamının sonucu kaçınılmaz olmuştu. Drogba’nın isyanı kaçan penaltıdan çok zemineydi. Bu düzeyde bir saha ve takıma yakışmayan Arena çimleri Galatasaray’ın başına daha çok iş açar ve yönetimin de başını ağrıtır.

Sonuç olarak Galatasaray

2 haftada ligin seyrinde çok önemli puanlar kaybetti. Avrupa seferi öncesi bu kayıplar moral olarak da önemli. Şu bir gerçek ki devre arasında gelen transferler sonrası Fatih Terim arayış içinde. Var olan sistemi yenilerle benzetmek, eldeki oyunculara yeni görev yerleri belirlemek kolay değil. Dün geceki maç da bu gerçeğe örnek oluşturdu. Kısacası; Terim mükemmel Galatasaray’ı, Galatasaray da Terim’i arıyor.

Zamansız ve beklenmedik bu iç saha yenilgisinden göze batan birkaç noktadan da özellikle söz ederek yazıyı bitirelim:

Fatih Terim’in kulübede olmadığı maçta kaybedilen 5 puan.

85. dakikada kaçan penaltıdan sonra maçı taraftarı dahil bırakan Galatasaray alemi.

Çilek çilek diye sistemi altüst eden devre arası transfer anlayışı.

Çilek peşinde rating koşusu yaparken, futbolun iyi zeminde oynanacağını unutan yönetim anlayışı.

Eskişehir’de ki son dakika serbest vuruşunda, dün geceki penaltıda Selçuk’a İnan’mak.

Özgür Yankaya’nın garip düdükleri

Gökhan Zan’ın dört dörtlük oynadığı maçta kızarması.

10 Mart 2013, Pazar 19:00
YAZININ DEVAMI

‘’G. Saray Terim'i, Terim G.Saray'ı arıyor!‘’

Galatasaray, Eskişehir’deki kadrosundan 6 farklı isimle başladı maça. Ve de tek forvet arkasında Sneijder düzeniyle yayıldı sahaya. Bu değişiklik futboluna da olumlu yansıdı sarı-kırmızılıların. Müthiş bir ilk yarı vardı Arena’da. Galatasaray’ın atakları dalga dalga geliyor ama gol bir türlü gelmiyordu. İnanılmaz fırsatlar kaçtı.Hamit muhteşem vuruşlarla direklerin tozunu aldı. Hele devrenin son anlarında Burak’ın sıfır noktasında dokunamadığı top, gecenin Galatasaray’a iyi şeyler vaad etmediğinin habercisiydi sanki. Bir türlü gelmeyen gol karşısında teknik heyet farklı planlar uygulamaya koydu.2. yarıda Amrabat-Umut değişikliği ile 4-4-1-1’den, 4-4-2’ye dönüldü. Bu noktada Sneijder sahada daha fazla kalamazmıydı sorusu akıllara takıldı? 65. dakikada Hamit yerini Drogba’ya bırakıyor bu kez Umut sağa kayıyordu. Ama bu arayışlar çare üretmekten çok ortaya bir oturmamış düzen görüntüsü de çıkardı. Bu karmaşa sürerken buna bir de Eboue’nin anlam veremediğimiz aldatma teşebbüsü eklenince Galatasaray geriye düştü. Eboue rahat dursa, Gençlerbirliği sabaha kadar gol atacakmış gibi görünmüyordu. (Geçen hafta özür dileyen ama yine de akıllanmayan Fildişili bakalım bu hafta yaptığını hangi mantıkla açıklayacak.) Vlemincx’in golü Başkent ekibinin direnci artırırken, Galatasaray’ın ki kırılıyordu. Özgür Yankaya’nın yarattığı baskı penaltısı da patates tarlasının azizliğine takılınca Cuma akşamının sonucu kaçınılmaz olmuştu. Drogba’nın isyanı kaçan penaltıdan çok zemineydi. Bu düzeyde bir saha ve takıma yakışmayan Arena çimleri Galatasaray’ın başına daha çok iş açar ve yönetimin de başını ağrıtır.

Sonuç olarak Galatasaray 2 haftada ligin seyrinde çok önemli puanlar kaybetti. Avrupa seferi öncesi bu kayıplar moral olarak da önemli. Şu bu gerçek ki devre arasında gelen transferler sonrası Fatih Terim arayış içinde. Var olan sistemi yenilerle bezemek, eldeki oyunculara yeni görev yerleri belirlemek kolay değil. Dün geceki maç da bu gerçeğe örnek oluşturdu. Kısacası; Terim mükemmel Galatasaray’ı, Galatasaray da Terim’i arıyor.

Zamansız ve beklenmedik bu iç saha yenilgisinden göze batan birkaç noktadan da özellikle söz ederek yazıyı bitirelim:
- Fatih Terim’in kulübede olmadığı maçta kaybedilen 5 puan.
- 85. Dakikada kaçan penaltıdan sonra maçı taraftar dahil bırakan G.Saray alemi.
- Çilek çilek diye sistemi alt üst eden devre arası transfer anlayışı.
- Çilek peşinde rating koşusu yaparken, futbolun iyi zeminde oynanacağını unutan yönetim anlayışı.
- Eskişehir’de ki son dakika serbest vuruşunda, dün geceki penaltıda Selçuk’a İnan’mak.
- Özgür Yankaya’nın garip düdükleri
- Gökhan Zan’ın dört dörtlük oynadığı maçta kızarması.

09 Mart 2013, Cumartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Bir puan büyük kazanç!‘’

Ya da Galatasaray takımı için bir puan kazanç mıdır? Ben sarı-kırmızılı oyuncuların sahada gezinmelerini başka türlü değerlendiremiyorum açıkçası. Galatasaray tecrübesindeki bir on bir; futbolun bu bakış açısıyla yaratacağı riski bilenlerden oluşmuyor mu? Nitekim 89. dakikada yaşanan futbol mucizesi bu konuda ilahi bir uyarıydı aslında. Bir dakika içinde 3 direğe de vuran top içeri girmeyerek sarı-kırmızılı oyunculara dün gece için son bir şans daha tanıyordu ama ev sahibini de hak ettiği 3 puandan ediyordu.

Galatasaray 90 dakika boyunca etkisizdi. Sarı-kırmızılı ekip, rakip kaleye ilk şutunu 30. dakikada Burak’ın kafa vuruşuyla attı. Sonrasında Boffin hakem düdüğüne kadar üşüyerek maç izledi. Eskişehir o dakikaya kadar 3 net gol pozisyonu yakalamıştı bile. Muslera bu anlarda kalesinde güven verdi ve iyi bir kalecinin nasıl sonuç değiştirebileceğini belgeledi. Özellikle Necati’nin kafa vuruşunda oyunun başları olmasına karşın gösterdiği refleks övgüye değerdi. Sarı-kırmızılı ekip orta saha üstünlüğü hiç ele geçiremedi. 3. bölge, yeterince beslenemedi. Burak sağ uçta oynadı. Drogba tek forvet kaldı. Melo-Selçuk ikilisi öne servis yapamadı. Bunda Eskişehir’in topa baskı ve hamle üstünlüğü etkili oldu.Galatasaraylı taraftarların coştuğu tek an 90 artıda Drogba’nın attığı frikik sırasındaydı.

Galatasaray’ın hata yapmadan ve yararlı oynayan tek bölgesi Sabri-Semih-Gökhan ve Hakan’dan oluşan savunma hattıydı. Ligimizin Hürriyet gerçeği ile tanışan Sneijder sıfır katkı dolaştı durdu. Melo, takıma döndüğünün farkında değildi.(Nitekim yine cezalı duruma düştü).Burak’la Drogba yalnızları oynadı. Kanatlara yapılan Riera ve Aydın takviyeleri de çare olmadı. Orta sahada Alper-Erkan-Tello ve Hürriyet cirit atarken, sarı-kırmızılı oyuncular izlemekle yetindi. Bu maç Hamitli mi, Hamit’ siz mi sorusuna da yanıtlarını bence verdi. Hele sonlara doğru orta sahada oluşan tehlikeli boşlukları aklınıza getirirseniz doğru cevabı da bulursunuz elbet.

Sonuçta Galatasaray aslında Eskişehir’den puan kaybıyla değil puanla döndü. Arena’da coşan Aslan, deplasmanda sustu. Sahadaki futbol bu kalitedeki kadroya yakışmadı. Bu oyuna göre Eskişehir’de çok önemli bir (rakamla 1) puan alındı. Galatasaray’ı bu uykudan uyandıracak Fatih Terim ise ne yazık ki kenarda değil locadaydı.

NOT: Sevgili Fanatik okurları bana @HasanTankaya twitter adresinden de ulaşabilirsiniz

02 Mart 2013, Cumartesi 20:55
YAZININ DEVAMI

‘’Şampiyonluk yürüyüşü‘’

Maçın başında Fatih Terim 4-3-1-2 düzeniyle Sneijder dedikodularına noktayı koydu. Maç içinde bu diziliş zaman zaman 4-1-3-2’ye de döndü. Hector Cuper ise ligin ilk yarısında 2-0 kazandığı maçın kopyasını Arena’da da uyguladı. Geriye yaslandı ve kontrataklarla gol aradı. Bu düzende geriye yaslanmış kalabalık önünde Galatasaray atakları etkisizdi. İlk 45 dakikaya damgasını vuran Muslera’nın (her ne kadar top Selçuk’a çarpıp filelere gitse de) kalesine attığı gol oldu ki herhalde bu vuruş ve gol literatüre girdi. Devrenin son dakikasında gelen penaltı ile Ordu 2-0’la soyunma odasına giderken oynadığı futboldan fazlasını alıyordu aslında.

İkinci yarıda Fatih Terim tribüne giderken, ruhu da sahaya inmişti adeta. Dalga dalga gelen yaralı Aslan belli ki şampiyonluk yürüyüşüne çıkmıştı artık. Ve bu inanç inanılmaz bir geri dönüş akşamını izlettirdi futbolseverlere. Bu muhteşem gecede önceliği Sneijder ve o müthiş vuruşu aldı. Bu gol Aslan’ı ayağa kaldırdı, coşturdu. Topa öyle klas vurdu ki "İşte Çilek” dedirtti. Ardından yerli malı çilekler Burak ve Selçuk sahne aldı. Selçuk’un golü de estetik dalda Oscar’ı kaptı doğrusu. Kral Selçuk 90 dakika oynadığı futbolla da attığı gol kadar alkışı hak etti. Takımını maestro gibi yönetti. Galatasaray coşmuş, Ordu dağılmıştı. Artık sahada tek bir düzen ve tribünden esen rüzgar kalmıştı.

Galatasaray ruhu

Bu ruhun temposuna ortak olan 11 Aslan’da Drogba, Amrabat, Sabri ve Gökhan Zan da öne çıkan isimler oldu. Uzun bir süre sonra stopere geri dönen Gökhan Zan’a da ayrı bir paragraf açalım. Zan, tam bir profesyonellik örneği gösterdi ve formasına kavuştuğu gün hatasız oyunuyla güven verdi. Tebrikler. Ancak bu coşkulu ve müthiş geceye Serkan Çınar’ın yönetimi yakışmadı doğrusu. Penaltıdan önce vermediği faul, tartışmalı penaltı, Umbides’e gösterdiği komik sarı kart, Drogba’ya çalınmayan penaltı gibi tartışılan kararlara imza attı. 4. Hakem Mustafa Aydın bu maçı kaldırabilecek donanım da mıydı? Yoksa Arena’da bu maç bir staj seviyesinde mi görülmüştü ? Aydın, Hasan Şaş’ı tribüne, elindeki kağıtları ve pet şişesini attı diye tribüne gönderdi, Gökhan Zan’a da itiraz ediyor diye sarı kart gösterdi. Bu pozisyonlar için söyleyeceğim tek şey : “Ey hakemler, bu hassasiyeti size eliyle koluyla dayılanan, küfür eden, üzerinize yürüyen bazı takım oyuncularına neden gösteremiyorsunuz”.

Bu tarz yönetimlerdeki standartsızlık tribünlerin gözünden kaçmıyor ve tepkiye neden oluyor. Ama her şeye karşın Çınar’ın bu yönetimi aslında Galatasaray’ı ateşleyen bir faktör oldu ve gitti denilen maç tarihi bir geri dönüşle geri geldi.

25 Şubat 2013, Pazartesi 23:50
YAZININ DEVAMI