‘’Herkesin hatası‘’
Fenerbahçe ve ilk Leverkusen maçlarındaki, 11 Türk ile dün gece sahadaki 11 Türk arasındaki fark, geceyle gündüz gibiydi. Kanatları vızır vızır kullanan, alan daraltan, çabuk oyanayan, rakibe yüzünü döndürmeyen Galatasaray gitmiş, abartılı olacak ama Malta’daki gibi itfaiyeci, tornacı öğretmen, veznedar gibi ilk kez bir arada oynayan takım gelmişti...
Maç öncesi, “Avrupa Kupası’ndaki zorlu maçlar için yalnızca ruh yetmez; tecrübe, kalite ve revizyon lazım” demediysek Feldkamp’ı da ağır ifadelerle suçlamamak lazım.
Dün gece 11 Türk’ün misyonu bitti. Yorgun, konsantrasyonu bozuk ve moralsiz futbolcular yerlerini Lincoln, Song, Nonda gibi ustalara bırakacaklar.
Tecrübe kadar futbol şansı da lazım. İlk maçta altı net pozisyonu değerlendiremeyen, pek fırsat vermeyen Sarı-Kırmızılılar dalgındı. Belki de yöneticilerinin Konya’dan ürettiği mazeretin çok etkisinde kalmıştı. 11 dakikada 3 gol yemenin teknik yeterlilik kadar, konsantrasyon kadar karakterle ilgili olduğuna da eminim. Leverkusen ilk yarı 3 kez gelip soyunma odasına 3 gollük avantajla gitti. Galatasaray’ın sezon başından bu yana en başaralı 3 isminden Mehmet Topal ikinci yarıda çıktı. Diğer ikisinden Orkun yaptığı blokajla, Servet yaptığı penaltıyla farkı açtı.
Bu tür skorları teknik, taktik ve konsantrasyonla açıklayamayız. Farkı getiren de, yediren de karakterdir. Bahsettiğim şey futbolcuların karakteri değil, takım karakteri.
Çetin Altan’ın dediği gibi enseyi karartmamak lazım. Futbolda, dün yok ama her oyundan çıkartılacak dersler var. Ezeli rakipler tarih yazarken Galatasaraylılar’ın sataşmaları soğukkanlılıkla karşılayıp çalışması, yarışması, dik durması lazım.
‘’Oynuyorlar‘’
Futbola dair ne varsa yapan bir adamın yeri milli takımdır. Terim’in kadrosunu Ümit Karan’la düşünmesi yakındır.
Futbol oynamak için elverişli sayılmayan, teknik ayakların verimliliğini sınırlayan zemin ve hava koşullarında Galatasaray beklenenin ötesinde başarılıydı. Anahtar orta sahadaydı. Mehmet Topal, Ayhan ve Barış, rakibin aynı bölgede oynayan futbolcuları Mustafa, Sedat ve Batista’ya büyük üstünlük sağlayınca defans sıkıntı yaşamadı, takım hücuma giderken çok zorlanmadı.
Galatasaray topu çok iyi kullanamasa da ikili-üçlü sıkıştırmalarla rakibe nefes aldırmadı. Santrfor Sabin, Servet’in kontrolünde yokları oynarken, Sedat adım adım Arda’yı izledi, Ceyhun sahne almak için 80 dakika bekledi. Bu koşullarda Galatasaray’ın yenmesi normaldi. Oğuzhan kötü bir gününde olsa, tarihi bir fark da gelirdi.
Ümit; Hakan’a 2, Mehmet Topal’a da 1 yüzde yüzlük gol pası verirken, jeneriklik ve 3 puanlık gollerinden birini daha attı. Ancak son dakikada 2 stoperinin arasında takımının beraberlik golünü yemesini engellerken orada ne aradığını anlamadım.
Moralli Hakan belki çok kaçırdı, ancak Konya defansını bir hayli salladı. Uğur’un talihsiz sakatlığından sonra Barış, Uğur’un yerine, Serkan orta dörtlünün sağına geçti. Ve onunla Galatasaray hücumları çok zenginleşti. Volkan’ın hücuma fazla gitmemesi Arda’nın verimini düşürürken, sağ kanattaki iş birliği görülmeye değerdi. Mehmet Topal ise Ümit’ten aldığı pasa vurmak yerine Arda’yı topla kaleye sokmayı tercih etse bugün bütün gazetelerde manşetteydi.
O kadar şöhretli transfere rağmen, taraftarın senelerden sonra en sevdiği takım bu ise, alkışlar Kalli’ye...
‘’Gordon farkı‘’
Şaka gibi... Herkes Beşiktaş’ın geriye düşmediği, öne geçip farka koştuğu bir maç izlemek istiyordu. Geriye düşmediler, öne geçtiler, farkı açtılar, ancak 75. dakikaya kadar kaleye tek şut atmamış rakiplerine yine acemice hatalarla yakalandılar. Ali’nin İbrahim Toraman’a attırdığı golden sonra da 2 puan yitirme tehlikesi yaşadılar. Ödeştiler mi derzsiniz, ilahi adalet mi bilemem. Ama benim gördüğüm Gordon’un son dakikada yaptığı hareket penaltıydı. Yunus Yıldırım çalamadı...
Son dakikadaki hatasına rağmen Gordon’daki denge ve kademe anlayışı övmeye değerdi. Cisse, ön liberoda, o da stoperde olunca İbrahimler solda ve sağda defansif anlamda 0 hata ile oyanayınca, Rüştü 80 dakikayı rahatça geçirdi. Fakat beraberlik golü onun eseriydi. Genç Gordon’un performansına bakıp, milli takım düzeyindeki stoperlerin sezon boyu süren hatalarını hatırlayınca aklımıza alt yapılardaki eğitim yetersizliğimiz geldi. Maalasef bizimkiler duygularıyla, diğerleri pozisyon bilgileriyle oynuyor.
Önemli maçtı. Tello yoktu, Aydın vardı. Pek çok yıldız abisi olmasına rağmen (!) anahtar genç futbolcudaydı. Yeterince güçlü gözükmese de çok iyi oynadı Tello gibi, Alex gibi öldürücü paslar attı. Takımını hem rakip sahaya, hem de gole taşıdı.
Güç, devamlılık ve sürat açısından üst düzeyde olan ancak topla ilişkisinde saçma sapan işler yapan Holosko, golü attığı 60. dakikaya kadar gol olabilecek 5 pozisyonda ya pası veremeyen ya da topu alamayan oyuncuydu. İyi niyetinin karşılığını aldı.
82. dakikaya kadar izlediğimiz en dengeli Beşiktaş’tı. Cisse sakatlandı, göbek boş kaldı. Kartal nefes alamadı. Beşiktaş gol yemediği her maçı rahatça kazanabilir.
‘’Yarınlar güzel‘’
Uzatmanın son dakikasında Nonda’nın mutlak gol pozisyonunda yaptığı vuruş, kaleci Adler’in ellerinden çerçevenin dışına gittiğinde, futbolun adaletinin olmadığı bir kez daha ortaya çıkıyor, Galatasaray hakettiğini alamıyor, ancak futbolcuların bir Alman devi karşısındaki performansı insanı gururlandırıyordu.
Helsingborg ve Austria Wien maçlarını hatırlayınca, Fenerbahçe maçının ölçü olacağından şüphe ediyorduk. Ölçüymüş! 11 uyumlu Türk, şöhretli olmasa da disiplinli olunca, takım gibi oynayınca, futbolun temel prensiplerini uygulayınca, büyük takımlara kafa tutabiliyormuş. Ağır bir zemine rağmen 18’e 4’lük şut üstünlüğü, gollük şutlardaki 8’e 0’lık fark, Galatasaray’ı gelecekte mutlu günlerin beklediğini müjdeliyor...
Orkun belki de sezonun en zor maçında kariyerinin en rahat 90 dakikasını oynadı. Servet mükemmeldi, genç Emre maçın başında gördüğü acemice kart ve rakibe verdiği tehlikeli pasa rağmen müsabakayı dimdik ve özgüveni biraz daha artarak bitirmeyi başardı. Uğur ve Volkan oyunun her iki yönünü de mükemmel oynadı. Son iki haftaya göre değişen tek oyuncu, genç Serkan’ın yerine oynayan Ayhan’dı. Ayhan, Vieira Topal’ı hem rahatlattı hem de hücum bölgelerinde bol bol cirit attırdı. Arda mükemmeldi. Ancak Hakan Şükür ve Ümit Karan, şanslı günlerinde değildi. Son dakikada Nonda’nın yakaladığı netlikte bir pozisyonu 52. dakikada Ümit’le yakaladı Sarı-Kırmızılılar. Manisa maçında aynı yerden Ümit ortalamış, Hakan kolayca tamamlamıştı. Bu kez roller değişti. Pozisyon aynen gelişti ama onlarca jenerik golü atan Ümit, kolayı yapamadı! Song’un, Linderoth’un, Lincoln’ün ve Hasan’ın oynamadığı Galatasaray, sabırlı olursa taraftarlarına ve Türkiye’ye güzel günler yaşatacak.
‘’Ustaların gecesi‘’
Fenerbahçe’ye sahayı dar eden 11 Türk’lü kadro özgüvenini kazanmış bir biçimde sahadaydı. Galatasaray’ın barometresi Hakan Şükür de gülüyordu. O gülüyorsa, kafası rahatsa Cim Bom rahat kazanır diye düşündük. En azından ilk 45’te yanılmadık.
Manisaspor her ne kadar küme düşme endişesini iliklerine kadar hissetse de, Ümit, Selçuk, Uğur İnceman ve Metin Akan’lı orta sahası, Burak ve Rafael’li hücum hattı ile oldukça tehlikeli bir rakip olsa da umdukları olmadı.
Galatasaray, Ümit-Hakan Şükür-Barış organizasyonunda ve kaleyi tutan ilk şutlarında öne geçti. Defansın sağında ve solundaki Uğur ile Volkan soğukkanlı ve dikkatli, göbekteki Servet ile Emre ilk yarıda mükemmeldi. Mehmet Topal’ın olağanüstü etkili savunması defans oyuncularını rahatlattı. Topal, kazandığı topları mükemmel kullanıp boş kanattan bol bol hücum başlattı. Maçın kilidini çözen Barış’ın, Serkan’ın çabaları Orkun’a en rahat 45 dakikayı oynattı.
Hakan Şükür aylardır, yıllardır kendinden bekleneni yaptı. Barış’tan aldığı pasta oyalanmadı, ekstra işler aramadı, kontrol ve şutuyla arkadaşlarını da taraftarı da rahatlattı. Şener’in acemice yaptırdığı penaltı klas Arda ile farkı açtırırken, ikinci yarının başında Arda-Ümit-Hakan organizasyonuyla gelen gol harikaydı. Selçuk’un şahane füzesine, Ümit olağanüstü bir yanıt verdi!
5-1’den sonra defans ile forvet arası 60 metreye çıktı. Barış’ın yorgunluğuna rağmen Ayhan’ın alınmaması orta sahayı ve pozisyonları misafir ekibe bıraktı. 2’si Selçuk’un usta işi vuruşundan, biri Burak’tan gelen 3 gol de orta sahadaki zaafiyetin eseriydi...
Orta saha düşmezse ustalar işi bitirir!
‘’Gurur meselesi‘’
Ezeli rekabet böyle bir şey... Aynen futbolun doğasında olduğu gibi. Maçlar kağıt üzerinde kazanılmıyor ve gururu kırılanlar kolay kolay yenilmiyor. İlk 20 dakikada seyrine doyum olmayan bir maçtı. Galatasaraylı futbolcular olağanüstü hırslı, Fenerbahçeliler olgun ve soğukkanlı... ‘As’ oldukları ileri sürülen Lincoln, Linderoth, Hasan Şaş, Nonda, Song, Saracoğlu’nda yok, Fenerbahçe tam kadro. 24 yıldır kazanılamayan kupa, Brezilya Teknik Direktörü Dunga ve Fenerbahçe Yönetimi’nin resmi internet sitesinde ‘Haftaya Şölen Var’ diyerek davet ettiği 52 bin kişi stadyumda... Galatasaraylı futbolcular, ikili üçlü sıkıştırmalar yapıyor, Alex’i Mehmet’le siliyor, topu kazandığında da çağdaş futboldan güzel örnekler sunuyordu. Son senelerde her derbide neredeyse girdiği ilk pozisyonu gol yapan Fenerbahçeliler’in şahlanması, genç Galatasaraylılar’ın tükenmesi beklenirken ‘Derbinin favorisi olmaz’ sözü gerçekliğinigösteriyordu. Lider olmasına rağmen başarıları Sivas kadar değer görmeyen Galatasaraylılar, 20. dakikadan 70. dakikaya kadar muhteşem bir futbol gösterisi yaptılar. Hakan Şükür, Ümit Karan, Serkan ve bir daha Şükür’le fırsatları harcadılar. Feldkamp, Hakan’ı çıkartıp Ayhan’ı almasaydı büyük avantaj yakalayacaklardı. Fenerbahçe’de sadece Volkan ve özellikle Selçuk ayakta kalabilmişken, Mehmet, Emre, Orkun ve Arda mükemmel, diğerleri müthiş bir takım oyunu oynarken, beraberlik üzücü olmalı. Not 1: Dunga’nın hayalkırıklığı büyük olmalı; iyi oynayanların hepsi siyah formalı ve Türk. Not 2: Orkun’un yerine kaleci arayan Galatasaraylı yöneticilerin yüzü kızarmalı.
‘’20 dakikalık resital‘’
Lincoln, Hasan, Ayhan, Linderoth, Nonda sakatlık sebebiyle yok, dedikodu çok. Huzur, tek seslilik, güven, moral de yok. Bütün bu yokluklarda bitmek tükenmek bilmeyen bir kalite ve şans var!
Ankaragücü sahaya mükemmel yayılıyor, özellikle İbrahim Ege her topa basıyor, Galatasaray orta sahada oyun kuramıyor, ileride top tutamıyor. Arda’nın ortasında Hakan Şükür’ün vurduğu kafa Galatasaray’ın ilk şutu olarak auta giderken dakikalar 25’i gösteriyor! Bu dakikaya kadar sergilenen oyun ve yazının girişindeki gerekçeler, Galatasaray taraftarını karamsarlığa sürüklüyor ama Galatasaray o dakikadan sonra coşuyor. Ümit Karan’ın direkten dönen topu ile sinyal veriliyor, Serkan, 35 ve 36’da kalesinde devleşiyor ama o devleştiğinde Ankaragücü defansı uyuyor, Hakan Şükür, 5. haftada başlayan gol orucunu bozuyor. Ardından maçın kahramanı Arda 2-0 yapıyor, duracaklar derken Arda’nın mükemmel pasına harikülade bir vuruş yapan Ümit Karan skoru 3-0’a taşıyor.
Bu sezon evinde hiç yenilmeyen Ankaragücü’ne karşı ilk yarıda elde edilen skor, ikinci yarıyı dostluk müsabakasına çeviriyor, Serkan’ın golü, maçın sonucunu belirliyor. Yerine mi, yanına mı adam alındığı anlaşılamayan Mehmet Topal ve Servet, iki asist bir golle Arda, takım arkadaşlarından öne çıkıyor. Ümit Karan, performansıyla ‘bu takımın santroforu benim’ diye bağırıyor.
İlk yarının son 20 dakikasındaki mükemmel görüntü Galatasaray Kulübü’nün yönetiminde, teknik direktör-sporcu ilişkisinde yaşanmıyor. Galatasaray’ın reçetesi belli... Transfer değil; dostluk, dedikodu değil; saygı, öfke değil; sağduyu...
‘’Söke söke‘’
Hem kendilerine, hem birbirlerine güveni kalmayan stoperler artık klasik haline gelen bireysel ikramlarını yaptı. Baki’nin içinden geçmeye çalışan, başaramayan Özgürcan’ın verdiği pasta Zurita’nın vuruşu çatala giderken, Beşiktaş’ın kalitesi ve özgüveni yüksek bir stoper transferi için yalnızca 4 günü kaldı. Şampiyonluğa oynayan bir takım, 20. maçına 9. defa geride başlıyorsa eğer, defans oyuncuları oyuna giremez, ön libero forveti layıkıyla destekleyemez. İyi bir stoper, takımın oyununu da baştan aşağı değiştirecektir.
4-1-3-2 dizilişi, Bobo, Nobre, Holosko, Delgado, Tello’nun aynı anda sahada yer alışı, hem defansta zaaf yaşanmasına hem de hücumda verimin düşük kalmasına neden oldu. Özellikle Holosko’nun Delgado’dan rol çalan karakterdeki oyun yapısı, Arjantinli’yi kötü gösterdi, Sağlam’ın Bobo ve Nobre’nin birinden vazgeçip, Serdar’ı orta sahada kullanması, takımı iki yönde de iyi yapacaktır.
Tek ön liberolu sistem Cisse’nin sırtına inanılmaz bir sorumluluk yüklerken, defansın hata yapmasında da etkili oluyor.
Seyirciyi tatmin etmekten uzak oyuna rağmen, söke söke gelen galibiyet, Gaziantepspor’un güçlüzlüğünden kaynaklanırken, farkı geçen sezon çıktığı Antalya maçında kelisine duvar örüp Beşiktaş’ı Şampiyonlar Ligi’ne taşıyan Murat önledi. Murat 7 gol kurtardı, Deumi üç gollük atağı keserken, Murat ve Bekir de birer topu çizgiden çıkardı. 72’de Bekir’in vuruşunu engelleyerek takımını kurtaran Nobre, 77’de attığı golle de maçın adamı olmaya hak kazandı. İbrahim Üzülmez, Nobre, Tello, Ali Tandoğan ve özellikle Cisse çok başarılıydı.
Cüneyt Çakır, Özgür’ü 75’te kızartmayıp, yardımcısı Orkun Aktaş ise, Murat’ın direkten auta giden vuruşundan önce ofsayt bayrağını kaldırmayıp, iki önemli hata yaptı.