Arama

Popüler aramalar

‘’Alex ve Yıldırım!‘’

Fenerbahçe muhteşem bir futbol gösterisiyle başladığı ve öne geçtiği maçı bekleme futbolu yüzünden tehlikeye attı. Beşiktaş’ın 18. dakikada rakip kaleye attığı ilk şuta kadar futbol adına gerçekleştirilebilecek her şeyi mükemmele yakın bir şekilde yapan Fenerbahçe seyrettik. Beşiktaş dağınık ve panikli gözükürken, Fenerbahçe olgun, soğukkanlı ve alabildiğine bilinçliydi. Kazım, Tello’nun boşalttığı kanatta İbrahim Üzülmez’e Yattara’yı arattı! O kısa süre içerisinde Fenerbahçe golle bitebilecek 5 atak geliştirdi. Yalnızca Alex birini gole çevirdi. Öyle kötü bir Beşiktaş ve öyle iyi bir Fenerbahçe vardı ki, Volkan ilk yarıda yalnızca Holosko’nun yaptığı ortada sahnedeydi.
İbrahim Üzülmez’in çaresizliği üzerine kaptanı çıkartıp Ali’yi alan Sağlam, Beşiktaş’ın da doğrusunu buldu.
Oyuncular yerli yerine geçince, takım futbol oynamaya başladı. Sağlı sollu bindirmelerle Beşiktaş pozisyonlar yakaladı. Tello 2, Delgado bir fırsatı harcarken, bir topu Gökhan Gönül çizgiden çıkardı. Beraberlik muhteşem bir kontratağın ve çokca Ali Tandoğan’ın eseriydi.
55-60 dakika oyalanan Fenerbahçe’de hiçbir takımda olmayan silah Alex yine sahne aldı. Nobre’nin sarı kartlık hareketiyle yerde kalan süperstar ne zaman kalktı, ne zaman geldi göremedik. Ama sezonun en önemli gollerinden birini yine o attı.
Ancak bu maçta en çok konuşulacak an maalesef Kazım’ın topa uzanan eli olacak. İyi maç yöneten “penaltı engelli” Yunus Yıldırım çalmadı. Bir şey değişmeyecek ama çok tartışılacak...
Ellerinde kalkanlar, korner atan Alex’i koruyan emniyet mensupları stadyumda güvenliğin değil, ilkelliğin fotoğrafıdır... O pet şişeyi atan da, stadyumda ağzı açık kağıt bardakta değil, pet şişede su sattıran da suçludur!

30 Mart 2008, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bu bir Servet!‘’

Takımın en iyisi Souleymanou, Ümit’in kolayca tutulacak ya da kornera atılacak topunu sektirince 65’ten beri rakip sahada oynayan Servet herkesi ipten aldı.
Coşku yok, tempo yok, bilinç yok, Lincoln yok, Feldkamp yok; Barış ve Sabri 11’de, onlar da yok! Galatasaray, rakip sahada oynuyor gözükse de, pozisyon üretmekten uzaktı. Son pasları hiç yapamadılar, rakip ceza alanında alanları paylaşamadılar. Uzaktan şutlarda da saçmaladılar. Hele 18. dakikada korner kullanılır ve 6 uzunla rakip ceza alanında bulunulurken, topun 25 metre geriye oynanması ve Sabri’nin şutuyla gol aranması hem kişisel, hem takım taktiğinin yerlerde süründüğünü gösteren önemli bir örnekti. Denizli mütevazı kadrosuyla oyunu ileride tutmaya çalışırken, J.Cesar hiçbir Sarı-Kırmızılı’nın yapamadığını yaptı, ters tarafta boş pozisyondaki Hasan Yiğit’e ‘pas’ attı; Galatasaray’a santra yapmak kaldı. Onca maç eksiğine rağmen oyun zekası ve tecrübesi yüksek Okan, ön direğe yaptığı doğru koşuyla Arda’nın güzel pasının hakkını verdi, krizi bir süreliğine sona erdirdi. Galatasaray’ın şansı yanındaydı, rakip defansın iki önemli adamı Kratochvil ve Bülent sakatlanarak oyun dışı kaldı.
Ahmet Akcan kilit çözecek pasörleri yanına alırken, Nonda’yla Servet’le ceza alanındaydı. Galatasaray’ın gol atma şansı şişirme toplar ya da karambollerdeydi, beceremediler. Ümit ve Servet arkadaşlarından farklı, Galatasaray çok şanslıydı.

24 Mart 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Zorlanırlar‘’

84. dakikada Aykut’un, Tayfun’un vuruşunda yaptığı kurtarış, Galatasaray’ı maç fazlasıyla zirveye taşısa da, Sarı-Kırmızılı takımın oyun anlayışı, şampiyonluk için umut vermiyor. Lincoln’ün döndüğü haftaya kadar, Fenerbahçe ve Leverkusen ilk maçlarında muhteşem oynayan Galatasaray’ın futbolsuzluğunun temelinde, aynı Brezilyalı yatıyor. Sambacı olmadığında çift ön liberolu 4-4-2 oynayan takım, Lincoln varken 4-1-3-2’ye dönüyor; Ankara deplasmanında olduğu gibi bütün yük Mehmet Topal ve stoperlere biniyor. Servet ve Emre biraz kaleye yaslanınca Ümit-Lincoln-Arda-Nonda topun önüne geçmeyince her takım ve her hücum Galatasaray için tehdit haline geliyor. Hoca hasta, sistemi sakat... Bu intihar dizilişiyle Kasımpaşa örneğindeki gibi şok kayıplar gelebilir. İlla ki Lincoln oynayacaksa eğer, Galatasaray, Fenerbahçe’deki gibi tek santrafora döner, Lincoln’ü, Alex gibi santraforun yanına gönderir. Bu sistemde ustalar coşarsa fark da olur ama beklenen genelde kabustur!
Ankaraspor kazanabilirdi. Özellikle duran toplarda De Nigris, Tayfun, Emre ve Mehmet Yılmaz gibi kuleler varken pozisyon ve gol bulması işten değil. Aykut, Mehmet Yılmaz’ın böyle bir ortadaki kafasını ve Tayfun’un vuruşunu kurtararak golün ve şu ana kadar sezonun kahramanı Ümit’le birlikte maça adını yazdırdı.
Temposuz Galatasaray, özellikle Ümit Karan, Topal, iki stoper ve kalecisiyle ayakta kaldı. Aykut’la Denigris’in ikili mücadelesindeki karar doğru ama eksikti; De Nigris sarı görmeliydi. Tayfun’un Lincoln’e yaptığı faul ise penaltıydı.

16 Mart 2008, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şahane goller‘’

Galatasaray’ın sezon sonuna kadar belki de en zor 3 maçından biriydi. Kayserispor, “sol beki” Toledo’nun yokluğunda bütün dengesini yitirmiş gibiydi. Galatasaray dengeli oynayan ama kendini sonuca götürecek varyasyonları yapamayan bir görüntüdeyken, hücum silahları herkesin uykusunu kaçıran Kayserispor ise kendi alanında iyi pas yapan ama 3. bölgede çok etkisiz kalan görüntüdeydi.
Mehmet Topuz, Cangele ve Gökhan Ünal’ın etkisizliğinin sebebi elbette formsuzlukları değildi. Defansta Emre ve Servet’le birlikte, ön libero Mehmet Topal mükemmeldi. Özellikle Topal, pozisyon bilgisi ve zamanında müdahaleleriyle rakibin bütün hücum bağlantısını felç ediyor, ayrıca topu da oyuna çok iyi sokuyor. 2 sene sonra Türkiye’de olmayacağına bahse girebilirim. Kayserispor, ilk 45’te sadece Saidou’nun ayağından, o da ceza alanı dışından kaleyi bulmayan tek şut atarken, Galatasaray taktik bir ön hazırlığı olmayan iki şahane gol buldu. Sabri’nin ceza alanı dışından vuruşu olağanüstü güzel, Ümit’in alırken dönüşü ve vuruşu mükemmeldi. Ancak Ümit Karan, Nonda ve Hakan gibi herkesin imrendiği 3 santrforu olan Galatasaray kanat beklerini sıfıra indirmez ve oradan ortalarla gol aramazsa, Aydın ve Ali Turan’da olduğu gibi her stoperi, milli takıma aday yapar...
Sakatlıktan yeni çıkan Lincoln, yine gününde değildi. Yalnızca 45’te Aydın’ı düğümledi. İyi niyetiyle çırpınsa da etkili olamadı. Ancak gözüken o ki, geliyor... Çünkü belli, istiyor!
Galatasaray, ikinci yarıda durumu idare ederken, Kayserispor 65’ten sonra pozisyon üstüne pozisyon buldu. Gökhan ve İglesias kötü vurdu, Aykut kurtardı. Ancak son 7 dakikada Cangele’nin yaptığı vuruşlar güzel, Aykut’un kurtarışları mükemmeldi.

09 Mart 2008, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Stoperlere rağmen‘’

4 yıl sonra liderlik koltuğuna kurulan Beşiktaş, defansta öylesine büyük hatalar yaptı ki; 3 puan mucizeydi. Gençlerbirliği’nin stoperleri, El Saka ve Traore, Nobre ile Holosko’ya nefes aldırmadı. Öte yandan Gökhan Zan ve Baki ise, kötü oynadı. Gençlerbirliği’nin merkez hücumcusu Okan, neredeyse çoğunda hiç sıçramadan, o kadar çok hava topu aldı ki, bir an kendini Çekler’in iki metrelik santrforu Koller gibi hissetmiştir. Gökhan ve Baki nadiren aldıkları ilk topları da Gençlerbirliği oyuncularının çok olduğu bölgelere vurdular. Zaten beraberlik golünü de böyle yediler!
Beşiktaş ilk 45’te, neredeyse hiç yoktu. Gençlerbirliği, özellikle sağ kanatta Erhan ve Burhan’ın oyunu forse etmesiyle; göbekte Mehmet Nas ve Kerem’in oyunu iki yönde oynamasıyla; büyük üstünlük sağladı. Faul bile yapamayan Beşiktaşlılar, ilk net gol fırsatını da Gençlerbirliği oyuncularının hatasından 50. dakikada yakaladılar. Delgado şanssızdı, direğe takıldı. Delgado, Serdar Özkan ve Tello’nun biraz kıpırdanması, Gençler’i sahasına hapsetmeye yetti. Goller, ancak olabileceği gibi geldi: Duran toplardan. Çünkü Beşiktaş’ın, Tello gibi bir ustası var. Bir dakika önce hakem Yunus Yıldırım, Erhan’ın, İbrahim Toraman’a sarılmasına penaltı vermemişti. Toraman, şikayet etti, bu kez Erhan, sarılamadı ve pozisyon alamadı. Tello’nun şahane pasını, sürpriz ön libero ağlara yolladı. İkinci gol de mucizevi bir şekilde uzatmanın son dakikasında kornerden atılan pastan yapıldı. Beşiktaş’ın en iyisi; 3 kez ters kademeye mükemmel girerek, bir kez de bedenini siper ederek kalesini muhtemel 4 golden kurtaran Ali Tandoğan’dı. Şimdi rakipleri düşünecek ama bu futbol yetmez!

08 Mart 2008, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sağlam Kartal‘’

Beşiktaş golü, ya Holosko’nun Song ve Servet’i çizgi halinde yakaladığı bir pozisyonda bulacaktı, ya da duran toplardan atacaktı. İki takımın da defansif anlamda dertlerini mükemmel çalıştığı ve uyguladığı ilk yarıda, Galatasaray’ın pozisyon sayısı 0, Beşiktaş’ın 1’di. O pozisyon da Tello’nun serbest vuruşunda geldi. Gökhan Zan dokunamadı.
Beşiktaş’ın en büyük kamburu Cisse’nin yokluğu olarak gözüküyordu. Yalnızca Cisse de değil, Serdar Kurtuluş da yoktu, Serdar Özkan ise sakatlıktan yeni çıkmıştı. Ertuğrul Sağlam’ın çok riskli kararı maçın ve galibiyetin anahtarı oldu. Toraman rakibin en güçlü olduğu bölgede neredeyse bölgesine atılan bütün topları kesti. Belki oyunu iyi başlatamadı ama Gökhan Zan ve Baki Mercimek’i rahatlattı.
Galatasaray için kader anı 47. dakikada takımın en iyisi Mehmet Topal’ın Arda’ya kazandırdığı ve Arda’nın topu bomboş Hakan’a değil, Ümit Karan’a verdiği andı. Beşiktaş Nobre’nin olağanüstü güzel golü ile maçta üstünlüğü yakaladı. Ancak farkı açabileceği pozisyonlarda acemice davrandı, bir kez de hakeme yakalandı. Nobre 66’da, Servet’ten kaptığı topu kaleye yuvarlasa ya da 72’de Holosko’nun pasında çerçeveyi bulsa, Beşiktaşlılar maçı kurdeşen dökmeden tamamlayacaktı. Hakem Bünyamin Gezer ve arkadaşları futbolcuların iyi niyetiyle genelde iyi maç yönetse de başta Delgado’nun ofsaytla kesilen gollük atağı ve İbrahim Kaş’ın, Ümit Karan’a yaptığı penaltıyı atladı. Sivasspor, Beşiktaş’ı yendiğinde bütün camia karalar bağlamıştı. Camia moralman bu kadar çökmüşken gösterilen direniş ve zirveye tırmanış alkışlanmalıdır. Toraman, Holosko, Tello ve Nobre Beşiktaş’ta, Mehmet Topal Galatasaray’da arkadaşlarından daha öndeydi diyebiliriz.

03 Mart 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Lugano‘’

Hayatımda seyrettiğim en garip derbi. Ve Lugano tarihi maçta assolistti. Bir profesyonel futbolcu aynı turda, aynı takıma karşı 2 maçta da kendini nasıl attırır! Arkadaşlarını 65 dakika eksik oynatan Lugano maçın içine de dinamiti bıraktı gitti. Özünde temiz maç, acemice alınan kartlardan sonra basket maçına döndü. Kimse kimseye değmemek için çırpınıyor.
Cüneyt Çakır çoğu ‘teknik’ olarak doğru, ama başta Gökhan’ı atarken tartışılacak birkaç kart gösterdi. Minimum 7 dakika uzaması gereken devreyi 4 dakikada uzatıp dördüncüsünde bitirdi. 2 saniye oynatsa Volkan gole gidecekti. Maç Volkan’ın kurtarışıyla başladı. 4’te Hakan, Karan’ın pasında gol yaptı. Arada bir kırmızı vardı. Fenerbahçe tek pozisyon yakaladı, Aurelio vuramadı. Volkan 2 tane daha kurtardı. ‘Sanal kahraman’ Lincoln çime takıldı, golü atamadı.
İkinci yarı da kartla başladı. Deivid ‘kart göster’ deyip gördükten sonra yaptığı faulde yolcu olacaktı! Herkes gergin, maç durgun, oyun garipti. Volkan’la iyi direnen misafir, Gökhan’ın slalomdan sonra attığı şutuyla ayaklandı. Feldkamp Lincoln’e sabrederken, Zico Selçuk’u çıkartıp, forveti ikiledi. Gökhan olmayan pozisyonda topu 90’a gönderdi. Fenerbahçe 9 kişi kaldı, Galatasaray biraz daha afalladı! Karan son dakikada attığı golle takımını kurtardı. Bitmedi, Volkan belki haklı öfkesinden sorumsuzca kendini attırdı. Lincoln de atıldı. Enteresandı.

28 Şubat 2008, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Dinlenmiştir çocuklar!‘’

Fenerbahçe’nin elinde patlayan ‘abartılı rotasyon bombası’ Feldkamp’ın öncelikleri iyi belirlememesi yüzünden Galatasaray’ın da elinde patladı.
Ligin en az gol atan birinci, en çok gol yiyen üçüncü takımına karşı ‘yıldızı bol’, kimyası bozuk bir kadroyla sahadaydı düne kadar şansı hep yanında olan Alman!
Ön libero açığını kapatmak için alınan Barusso sağa, Emre ön liberoya çekilmiş, ne hikmetse bu işleri onlardan daha iyi yapacak olan Sabri ve Mehmet Güven kulübeye hapsedilmişti.
Tertemiz futbol oynayan, futbol dışı hiçbir hileye başvurmayan Kasımpaşa kadar oynayabildiler ancak... Seyircinin uyuşturucu tezahüratıyla, sahadaki oyunla, herkes esniyordu ki, Erhan’ın frikiği uykuları kaçırdı. Emre’yi çıkartıp Serkan’ı almak da bir işe yaramadı. 62’de kombine gelişen Kasımpaşa kontratağında Özgür kolay pozisyonda 2. golü yapsa, tribünler ‘Feldkamp istifa’ diye çınlayacaktı. 65. dakikaya kadar kariyerinin en kolay maçını oynayan Tolga, Ümit’in direkten dönen topuyla şanslı, 74’te Hakan’ın olağanüstü güzel kafa şutu, 75’te Nonda’nın sol alt köşeye giden vuruşunda çok başarılıydı. Oyun disiplini sıfır olan Galatasaray, 6 kişiyle hücumda kalırken, gerideki dörtlü de top şişirmeyi denedi, onu bile beceremedi. Mütevazi Kasımpaşa takım olarak elinden geleni en iyi şekilde yaparken, Özgür, Murat, Alparslan, Ömer ve Erhan arkadaşlarından bir adım öndeydi.
Anlaşıldı ki, Mehmet Topal ve Barış, Galatasaray’ın amortisörleri... Ne o; Galatasaray, Fenerbahçe ile Türkiye Kupası rövanş maçı oynayacakmış. Dinlenmiştir çocuklar!
NOT: Sonuç, Leverkusen maçı kadar çarpıcı değil ama daha yıkıcı.

25 Şubat 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI