Arama

Popüler aramalar

‘’Altın gol‘’

Galatasaray’ın Arda, Lincoln, Barış ve Uğur’lu muhteşem pas organizasyonu Serkan’ın kullanamadığı mutlak ilk gol pozisyonuydu. Hakan Şükür ve Nonda’nın sakatlıklarında santrfor olarak sahaya çıkan genç futbolcu iyi de oynuyor, ama Ümit Karan neden kenarda kimse anlamıyordu. 70. dakikada bu kez Uğur, Sabri ve Arda’nın pas organizasyonunda top yine arka direkte bomboş bekleyen Serkan’a geliyor, bu sefer de auta gidiyordu.
Neden sonra bitime 2 dakika kala Ümit Karan girdi. Serkan orta sahaya doğru geldi. Son adamıyla forveti arasındaki mesafe 70 metreye çıkmış rakip 3 pasla aşıldı. Genç golcü 3 defa dürttü, rahatsız edeni yoktu. Müthiş vurdu! Sarı-Kırmızılılar yine liderlik koltuğuna kuruldu.
Feldkamp’ın onca sakata rağmen sahaya çıkarttığı kadro Trabzon’a meydan okur gibiydi. 4’lü defansın önünde Mehmet Topal’ı tek ön libero kullanmak riskli bir hamleydi. Diziliş her ne kadar Yattara, Gökdeniz, Ceyhun ve Umut’lu hücum ekibini biraz rahatlatacak gibi gözükse de, Sarı-Kırmızılı ekibi oyunun diğer bölgelerinde bir kişi fazla oynattı. Ayağa yapılan paslar defans oyuncuları hiç oyuna girmeyen, ön liberolarıyla sahalarında bekleyen ev sahibini sıradan bir takıma çevirdi. Galatasaray’ın tek tek bütün futbolcuları iyi, Mehmet Topal ve defanstaki 4’lü mükemmeldi. Mehmet Topal her geçen gün Patrick Vieira kalitesine yaklaşıyor.
Trabzonspor ise hamlesiz bir takım. Rakibe ilk topta basmıyor, hücumda çoğalamıyor. Bir takımın evindeki maçta en iyi oyuncusu kaleciyse iddiadan bahsedilemez...

26 Kasım 2007, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Samimiyet ve cesaret‘’

Galatasaray, belki de sezonun en önemli virajına giriyor. Şampiyonluktaki önemli rakipler Fenerbahçe’den 6, Beşiktaş’tan 7 puanlık avantajla kritik maçlar oynayacak Galatasaray’ın asıl meselesi ise; sahada alacağı sonuçlar değil.
Galatasaray, Türkiye Ligi’ndeki beklenmeyen başarısına rağmen, kulüp içinde yaşanan krizi çözmekte zorlanıyor. Adnan Polat’ın göreve geldiği gün, herhangi bir kulüp yöneticisinin asla yapmaması gereken açıklaması, kulübü içten içe kemiriyor. Polat, “Hakan Şükür, bizim için en değerli futbolcu. Sağlam olduğu ve oynamak istediği müddetçe takımda kalacaktır” dememiş olsaydı... Biraz Hakan Şükür, biraz yönetim, biraz da medya eliyle köpürtülen sıkıntılar kulübün imajını zayıflatmazdı.
Büyük kulüpler, profesyonel anlamda iyi örgütlenirken, başarı için, organizasyon dışında gerekli olan en önemli şey; disiplin ve samimiyettir. Yetkili kişiler kelimelerini seçmeden konuşsalar da, oyuncular her ne kadar başarıda kahraman olsa da, kulübün kahramanı değil, profesyonel bir işçisi olduklarını unutamazlar. Kulüp kimliğinin önüne geçmiş bir duruş, takımdaki sinerjiyi dağıtır, gruplaşmalar yaratır, her jest ve davranışta farklı anlamlar aranır.
Samimiyet olmazsa başarı olmaz... Dürüstlük olmazsa saygınlık kalmaz... Ve hiçbir yönetim, kahraman dahi olsa sporcusu ile ilişkisini yıpratma politikası ile sürdürmez.
Samimi olması gereken Galatasaray Yönetimi’dir!
Eğer haberler doğruysa ve Galatasaray Yönetimi bu profesyonel futbolcu ile yollarını ayıracaksa, devre arası beklenmemelidir. Sporcuya kararlarının gerekçeleri net olarak söylenmeli, takımda huzursuzluk yarattığı düşünülüyorsa, operasyon öne çekilmelidir. Yok böyle değil, Hakan ile devam edilecekse, kamuoyuna net bir ifade ile iletilmelidir.
Asıl olan kişiler değil, kulüplerin gelenekleri ve prensipleridir.
Sportif başarının ardında yatan temel olgunun samimiyet ve dürüstlük olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Sahada kazanılan zaferler Florya’da yaşanan hezimetleri örtmeye yetmez.

23 Kasım 2007, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Herkes sevinsin!‘’

Norveç’i deviren kadronun büyük bölümü sahada, yürekler 90. dakikaya kadar ağızdaydı. Hiçbir motivasyonu olmayan, ceza sahamızı zorlamayan Norveç’i daha kolay ve farklı yenmeliydik, ama yarım sıfır da bizi götürürdü. Ne mutlu zor da olsa başardık, finallere adımızı yazdırdık. 43. dakikaya kadar 2’si kaleciden dönen, 6’sı gökyüzüne giden, çoğu cılız pozisyonlar yakaladık, atamadık. Orta saha 3. bölgede Semih ve Nihat’a destek veremiyor, defansif hata yapılmasa da solda Hakan çıkamıyor, Arda dönemiyor, sağda Hamit eski günlerini mumla aratıyordu. Aslında bakarsanız Milli Takımı ilk yarıda Marco, Nihat ve Gökhan ayakta tutuyor ama takım ısıramıyordu. Gökhan-Hamit işbirliği, üstünlüğü bize geçirdi, Arda’nın soldan göbeğe gelmesi golü getirdi. Maçtaki birinci sınıf tek futbol işçiliği 43’te yaşandı. Hamit ile Arda’nın 2’ye 1’i, Arda’nın zarafeti, Hamit’in klas görüşü, Nihat’ın usta vuruşu finallerin müjdecisiydi. İkinci yarı Emre ağırlığını koydu. Türkiye, pozisyon vermeden 3 tane daha pozisyon buldu. Bosna ceza alanımıza girmese de nabızlarımız 200’e vurdu. Finaldeyiz...
Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’dan teknik heyete, futbolculardan masörlere, herkese teşekkürler...
Terim’in değişiklikleriyle iyice paralize olan “seyirci”yi taraftar yapmaya, mikrofonla yapılan “ilkel” tezahürat dahi yetmedi. Ali Sami Yen, milli maç stadı değil.

22 Kasım 2007, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Mehmet Topal‘’

Linderoth’un yokluğunda Mehmet Topal’ın resital yaptığı bir maçtı. Tek ön liberoydu. Klasını, tekniğini, zekasını koydu, takımını oynatan büyük usta Lincoln’den ziyade oydu.
Üç büyük rakibin türlü sebeplerle puan kaybettiği haftada, Avrupa’daki hüsrandan olsa gerek Mayıs ayından beri cezalı olan taraftar maça gelmiyorsa, yönetim ne yapsın. 18.5 milyon Euro’luk Lincoln’un yanına bir de Ronaldinho ile Kaka’yı mı alsın, ne ile alsın, nasıl alsın, neden alsın?
Taraftar olmazsa, olmaz.
Gençlerbirliği futbolcuları bildiğimiz kimliklerinden o kadar uzaktı ki! İlk şutlarında golü buldular, otuz metreye gömülüp kaldılar. Barış iki pozisyonda felaket kötü vurdu, Hakan Balta, Lincoln’ün ağzına soktuğu topta arkadaşına; “kötünün de kötüsü” var dedirtti. Mehmet Topal, biraz da şansıyla golü buldu. Serkan ile öne geçen Galatasaraylı’lar, 45’e kadar ikisi Gökhan tarafından kurtarılan toplam üç pozisyon daha kullanamadılar. 50’de Lincoln’ün golüyle rahatladılar, kalan sürede kayda değer tek not, Aytekin Durmaz’ın Galatasaray’ın net penaltısını çalmayışıydı.
Kalli takımını güçlü rakiplere karşı çift, sistemin ezdiği takımlara karşı tek ön liberoyla oynatsın
Kötü futbola rağmen ligin en çok pozisyon yakalayan futbolcularına bıkana, kusana kadar son vuruş çalıştırsın.
Son on dört haftada takımını beşinci hocayla çıkaran İlhan Cavcav, suçu artık hocalarda değil kendinde arasın.

12 Kasım 2007, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Atacaksın-2‘’

Türk futbolundaki yavanlığı gösteren bir sınav daha oldu. Nonda’nın, Arda’nın şahane pasında farkı bire indirdiği 44. dakikaya kadar Sarı-Kırmızılılar Sabri’nin kötü ortası, Lincoln’ün serbest atışı ve kornerden Servet’in kafası ile ön hazırlığı yapılmamış, üç cılız pozisyon bulabilmişti.
Oysa, çantada keklik görülen İsveç Ligi sekizincisi Helsingborg, aynı sürede 2’si gol olan 3’ü kaleci Aykut’ta kalan 5 mutlak pozisyon yakalamıştı.
Şu gerçeği herkes kabullensin: Futbolu, artık herkes oynuyor. Futbolun temel doğrularını yapan, yani alan daraltan, kadrosunun kalitesine göre plan yapan, çok koşan, topu koşturan her takım, bir de fırsatları değerlendiriyorsa ‘Futbolun temel prensiplerini’ çiğneyen her takımı ezip geçebilir.
Nonda’nın golüyle moral bulan Galatasaray, iki yıldızı Lincoln ve Arda’nın üstün kalitesi ve Nonda’nın pozisyon bilgisiyle 46 ile 70. dakikalar arası 6 net pozisyon yakaladı. Üçünü kaleci Anderson kurtardı, üçünü de futbolcular beceriksizce auta yolladı.
Sonra rakip bir daha yakaladı. Aslında pozisyon bile yoktu. Bu kez futbolcu Anderson, önce Song, sonra Servet’i katladı, ardından ceza alını dışından Aykut’u avladı. Bize de Bordeaux ile yapılan ilk maçtaki başlığımızı hatırlatmak kaldı: Atacaksın...
Eğer rakibi küçümsüyorsan, eğer top rakipteyken alan daraltamıyor, ters kademe yapamıyorsan, eğer bu kadar kolay gol yiyorsan, eğer kendini 2000’in Galatasaray’ı gibi dev aynasında görüyorsan prestiji daha fazla sarsmamak için:
A-t-a-c-a-k-s-ı-n...

09 Kasım 2007, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gönülden‘’

Zico’nun tek forvetli sistemi, Semih’i çaresizce iki milli stoperin kucağında bırakıyor, orta sahadan da yeterli destek gelmeyince Fener’in gol şansı duran toplarla, dönen toplara kalıyordu. Nitekim Sarı-Lacivertliler ilk golü Alex’in bir korneri sonrası bulurken ikinci gol de, Hakan’dan dönen bir şutun Semih tarafından iyi takip edilmesinden geliyordu.
Beşiktaş’ta alışık olmadığı bir bölgede oynayan Serdar Özkan, elinden geldiğince Gökhan Gönül’ün hücumlarını engellemeye çalışsa da, Ali Tandoğan; Roberto Carlos’un üstün kalitesi ile mücadele etmeye kalksa da, Beşiktaş bütün önlemlerini Fenerbahçe’nin kanatlarına göre almış olsa da, maçı Siyah-Beyazlılar’ın sahasında oynatan, bu iki futbolcudan birinin üstün gayreti, diğerinin de inanılmaz kalitesiydi...
Roberto Carlos, futbola yeni başlamış, büyük bir camiada formayı yeni kapmış genç bir çocuğun samimiyeti ve disiplinine, kendi kalitesini eklemiş... Gökhan Gönül ise; samimiyeti, çabukluğu, dikine oynayışı ile taraflı tarafsız tüm futbolseverlerin gönlünü aldı...
Gökhan ve benim özellikle beğendiğim Serdar, kendi geleceklerini kendileri belirleyecekler. Ya Roberto Carlos gibi olmayı seçecekler ya da sınırlarımızın içinde sıkça görüldüğü gibi, kaybolup gidecekler.
İsmet Arzuman, son dakikada atılan golde İbrahim topu ortalamadan kararını vermişti: Bobo, Gönül’e faul yaptı!..

04 Kasım 2007, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Nonda...‘’

Bordeaux mağlubiyetinin moralsizliğine ve Lincoln, Linderoth, Hakan Şükür ile Sabri’nin eksikliklerine rağmen Feldkamp bir de yorgun Barış ve Uğur’u kulübeye çekiyor, acemi Bouzid ve Hakan Balta’yı sahaya sürüyor ve Galatasaray, Denizlispor’u eziyorsa, Türk Futbolu iyice tartışılmalıdır.
Şaka gibi bir maçtı... Souleymanou topla cilve yaparken, Ümit samimi bir presle zoru başardı, topu kaptı ama kolay olanı yapamadı, boş kale yerine topu auta bıraktı. Çabuk oynamak yerine acele oynayan, üzerinde baskı yokken dahi anlamsız top kayıpları yapan iki takım... Yorgun ve ideal 11’den yoksun Galatasaray’ı oyunun hiçbir bölümünde zorlamayan inanılmaz bir Denizlispor. Ve gerçek bir dünya yıldızı Hasan Şaş ile piyangodan çıkmış gibi gözüken bir transfer; Nonda. Hasan 35’te mükemmel bir pas attı, Nonda Galatasaray’ı öne taşıdı. 47’de Bouzid neden oynamadığını gösterdi, Serhat’ı indirdi. Kratochvil’in penaltısı beraberliği getirirken Denizlispor’un kaleyi tutan tek şutu olarak istatistiğe geçti. Sonraki 21 dakikada Galatasaray golle bitebilecek 11 pozisyon yakaladı. İkisi defans oyuncularından dönerken 5’i Souleymanou’nun kucağında kaldı. Oyunu kendi kalesine 30 metrede oynayan Denizlispor ucuz atlattı. Souleymanou, 86’da Servet’in kafasını mükemmel kurtarırken 3 puanı hakeden Galatasaray’ın kaderi Bünyamin Gezer’in 90’da çaldığı düdüğe kaldı, penaltıydı.

29 Ekim 2007, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Atacaksın...‘’

51. dakikada Cavenaghi Bordeaux’yu beraberliğe taşıyan gölü atarken en önemli futbol gerçeklerinden birinin altını çiziyordu: Yakalayınca atacaksın! İlk 45 dakikasını Galatasaray’ın mükemmel oynadığı karşılaşmanın 63. dakikasında Chamakh, Volkan’ın pozisyon hatasında aynı gerçeğin altını bir daha çiziyordu.
Galatasaray’ı ilk yarıda üstün kılan gerekçe, şüphesiz oyunun yalnızca hücum yönünü oynayan Lincoln yerine forma giyen Hasan’ın mükemmel olmasıydı. Oyun kurucular Arda solda, özellikle Hasan Şaş sağda çok etkili oldular; basit, çabuk ve etkili...
İlk yarıda sıfır hata ile oynayan dörtlü defans ve her yere yetişen Barış ve Linderoth ikilisi, başta Micoud, Fransız forvetlerini paralize ederken, ‘doğru zamanda’, ‘doğru zamanlamayla’ defans arakasına ‘doğru koşular’ yapan Nonda ve Ümit, dört mutlak fırsat yakalıyor ve maalesef harcıyorlardı. Ümit’in, Hasan’ın pasında 1, Nonda’nın Hasan’ın paslarında 2, Arda’nın pasında 1 toplamda 4 fırsatı harcaması maalesef maçın daha ilk yarıda Sarı-Kırmızılı ekibin lehine bitmesini engelliyordu. Skor 2-1’ken ve gol atmak gerekirken defans yaslanmış, Hasan ve Arda geride kalmış, Linderoth yorulmuş, Ümit ile orta saha arasındaki mesafe 30 metreye çıkmıştı. Görünen o ki her darbede can sıkacak kadar yerde kalan Galatasaray’ın kondisyonu yetersiz. Ve Song ya da Servet’ten biri oyuna girmezse Sarı-Kırmızılılar etkisiz.
Gol yememek önemli ama yakalarsan atacaksın.

26 Ekim 2007, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI