‘’Tanjeviç ve takım miadını doldurdu‘’
Hepsi yalan söyledi hazırlık dönemi boyunca. “Artık biz akıllandık. Egolarımızı bıraktık. Eski hataları yapmayacağız. Takım olacağız. Birlik olacağız”. Hani nerede? Nerede verilen sözler. Hepsi yalan. Ne hakkınız var koskoca bir ülkenin umutlarıyla oynamaya. Bakın hepiniz tek tek kendini ispatlamış, kariyer yapmış oyuncularsınız. Artık onların da hiç önemi yok benim gözümde, Türkiye’nin gözünde de. 4 maç, sıfır galibiyet. Bari Bulgaristan’a yenilseydiniz de adamların önünü açsaydınız. Çünkü onlar, yürekleriyle oynuyorlardı. Ülkeleri için oynuyorlardı. Belki sizin kapasitenizin yarısı bile değillerdi ama sizde olmayan yürek onlarda vardı. Kendinize saygınız olsaydı, birbirinize de saygı duyardınız. Ama o da yokmuş. Bırakın kendinizi bari üstünde taşıdığınız formaya ve ay yıldıza saygı duyun. Tek kişilik Almanya, koskoca Türk Milli Takımı’nı yendi. Nowitski denen adam da NBA oyuncusu, bizimkiler gibi. Ama aldı takımı tek başına sırtladı. Oysa Efes Cup’tan sonra ne kadar umutlanmıştık. Ne kadar güzel basketbol oynuyorduk. Bir anda her şey eskiye döndü. Bu takım 2002 Dünya, 2003 ve 2005 Avrupa Şampiyonaları’nda rezil oldu. Böyle devam ederse olmaya da devam edecek. Oynamayacaksanız gelmeyin Milli Takım’a. Kimse sizi zorlamıyor. Kanının son damlasına kadar savaşacak, formanın hakkını verecek bir sürü oyuncu var. En azından savaşırlar, yenilsek bile onlarla gurur duyarız. Gidin NBA’de oynayın, gidin Euroleague’de kendinizi gösterin, Milli Takım’ı rahat bırakın. Mücadele eden, canını dişine takan birkaç oyuncu için bu yazdıklarım geçerli değil. Onlar kendilerini çok iyi biliyor.Tanjeviç’e gelince. Oyuncuların mücadele etmemesine o kadar kızıyoruz ki kendisini ve işin teknik yönünü unuttuk. En büyük suçlunun başında o geliyor. Zırp pırt oyuncu değiştirilir mi. İnsanın başı dönüyor. Tam işler yolunda gidiyor, arı kovanına çomak sokar gibi iyi oynayanı dışarı çıkarıyor. Kaya ne güzel tutuyordu Nowitzki’yi. Mirsad’ı bir soktu Kaya’nın yerine adam arka arkaya 12 sayı attı. Orada da maç döndü. Bir de mola al. 5 tane hakkın var. Sanki yemin etmiş. Fark çıkıyor 15 sayıya ondan sonra gidip mola alıyor. Aynı hatalar ilk üç maçta da yaşandı. Bir çok oyuncunun olduğu gibi Tanjeviç’in de miadı doldu. Yepyeni bir Milli Takım ve yeni bir antrenörle 2010’a hazırlanmanın vakti geldi. Başka çaremiz yok.
‘’Kalkın ayağa‘’
Tamam, Litvanya karşısında kötü oynadık, üç periyot rakibe ezildik ama hemen pes etmek var mı? Kalkın ayağa artık. Umarım bu mucize galibiyet, bizim için yeni bir başlangıç olurdu.Neydi halimiz öyle? Sanki üzerimize ölü toprağı serpilmişti. Tamam Bulgarlar normalin üzerinde iyi oynadı, çok yüksek yüzdeyle şut attı, ama biz yine ilk üç periyot hiç bir şey yapmadık. Yine motive değildik maça. Kaçan 18 serbest atış bunun göstergesi. Yarısını atsak güle oynaya gidecektik salondan. Tansiyonumuz çıktı, ecel terleri döktük, neredeyse yeniliyorduk, şu bizim yarımız bile olmayan Bulgaristan’a...Ama adamlar yürekleriyle oynadı. Önceki gün Hırvatlar’a, dün de bize son anlarda mağlup oldular. İsimlerle maç kazanılmıyor. Çıkıp sahada oynayacaksın. Büyük saygı duydum Bulgar takımına, antrenörüne, oyuncularına. Gruptaki en zayıf takımlardı ama korkmadan, cesurca oynadılar.Geçmişe bakınca, şampiyon takımlar hep gruptan sona anda, şanslarının yardımıyla çıkmış, sonra finale kadar gelmişlerdi. Biz de Avrupa ikincisi olduğumuz şampiyonada son gün İspanya’ya yenilseydik elenecektik. Aldığımız o galibiyet bizi finale taşımıştı.Belki bu galibiyet de öyle bir galibiyettir. Yaptıkları çalışmanın, harcadıkları emeklere yazık olacak yoksa. Şöyle bir silkinin ve kendinize gelin. Düşünün geçmişte neler yaptıklarınızı. Maç gidiyor, bizim bench boynunu bükmüş maçı seyrediyor. Bir tek yanımda oturan Çetin Yılmaz avazı çıktığı kadar bağrıyor, oyuncuları motive etmek için. Kaza kurşununa kurban gitmedik. Maçın teknik analizini yapmaya gerek yok. Çok kötü oynadık, ribaunt alamadık, serbest atış sokamadık, sadece formamızın ağırlıyla maçı kazandık. Ama bir daha böyle galibiyet alamayız. Bırakın birbirinizi yemeyi. Maç gidiyor, siz kavga ediyorsunuz. Önemli olan kötü günde takım olmak, ayakta kalabilmek. Kaptan! En büyük iş sana düşüyor. Söylediğiniz gibi birlik olun, takım olun, şu şampiyonayı hak ettiğiniz yerde bitirin.
‘’Akıllanmamışız‘’
Jasikevecius, Maciajuskas, Stombergas, Salenga vs yokmuş. Sokaktan toplasınlar biraz basketbol bilen oyuncuları yine bizimle başa baş oynarlar. Ben de içimden geçirmiştim, acaba “Nasıl olsa yeneriz” havasında mı maça çıkarız diye. Sonra düşündüm. Böyle birşey olamazdı. Olmamalıydı. Çünkü her ne olursa olsun, Litvanyalılar doğarken basketbolcu doğuyorlar. Ciddiye alıp, konsantre olduğumuz taktirde bu eksik Litvanya’yı yeneceğimizi düşünüyordum. Ama Hakyemez’in korktuğu başına geldi.Maça öyle bir başladık ki, sanki biz eksiğiz ve genç bir ekiple Sırbistan’a gelmişiz, yıldızlar topluluğu ise Litvanya. Resmen çoluk çocuğun yanına bir iki tecrübeli isim katmışlar, üç periyot 12 Dev Adamı darmadağın ettiler. Sağımda ve solumdaki Litvanyalı gazeteciler, karşılaşma öncesi, “Çok eksik ve kötü bir takımız. Siz ise süpersiniz. Hiç şansımız yok” diyorlardı. Maç başladı, utancımdan yüzlerine bakamaz oldum. Ne savunma yaptık, ne hücum. Herşey lafta kalmıştı. Takım olmak, tek yumruk olmak, birbirine destek olmak. Hiçbirini sahada göremedik. Hepsi söz vermişti ama dün sözlerini tutmadılar. “Akıllandık” demişlerdi. Ama akıllanmamışlar. Oysa son çeyrekte gördük ki, biraz mücadele etseler dün skor tam tersi olurdu. Maç boyu yapamadıkları bir çeyrekte yapmaya çalıştılar. Az kalsın mucize de gerçekleşiyordu. Gerçekten son 10 dakika kendilerine yakışan basketbolu ve mücadeleyi gösterdi 12 Dev Adam ama yine farkın iyice kapanacağı anlarda iki tane savunma ribauntunu alamadılar. Dönen toplar da üçlük olarak potamıza girince, mucize de gerçekleşmedi. Zaten hak etmemiştik de böyle bir galibiyeti. 3 periyot yat, bir periyot oyna, maç kazan. Yok öğle yağma.Özellikle Mehmet Okur’a bir çift lafımız olacak. Kim olduğunu bilmesek, “Bu adamın Milli Takım’da ne işi var” deriz. Koskoca maçı 2 ribauntla tamamladı. Javtokas ve Lavrinoviç üzerinden üzerinden basketleri bıraktı, ribauntları aldı, blokları yaptı. Hiç mücadele etmedi. 12 Dev Adam’ın, en dev ama kötü oyuncusuydu. Dünkü performansını O’na hiç ama hiç yakıştıramadım.Şimdi ne olacak. Son çeyrekteki gibi oynarsak herkesi yeneriz, ilk üç periyottaki gibi oynarsak Bulgarlar bile bizi mağlup eder, erkenden eve döneriz. Kızmamızın tek nedeni, biliyoruz ki istedikleri zaman oynayabiliyorlar. Ama sürekli o oyunu görmek için umut edip duruyoruz. Benim hala umudum var.
‘’100 yıl oynasak yenemeyiz‘’
Dün ise o mücadelenin yarısı yoktu sahada. Kolay değil 15 gündür kampta Milli Takım. Kampın son günü. Bugün İstanbul’a dönülecek. Sanki bitse de gitsek havasındaydı 12 Dev Adam. Böyle olunca da bir Pozzeco, tek başına yendi 12 Dev Adam’ı. Adeta dalgasını geçer gibi oynadı. Hem attı, hem attırdı, takımı oynattı. Biz ise bakabildik sadece. 15 günlük çalışmanın karşılığı dün alınabilirdi. Ama yeteri kadar konsantre olmadan çıkmışlar İtalya maçına. Böyle olunca da, rakibin yanına bile yaklaşamadık. Ellerini kollarını sallaya sallaya boş şutlar buldular. Forma girdiğimiz belliydi. Hücumda biz de zorlanmadık. Şutlarımız yüksek isabetle girdi. İtalya’ya kendi evinde 81 sayı attık. Ama savunmada sertliği, direnci, yardımlaşmayı göstermezsen, 100 sayı da atsan yenilirsin.Maça motive olmadığımız kaybedilen toplardan da belliydi. 20’ye yakın top kaybı yaptı Milli Takım. Hem de en kritik anlarda. İkinci yarının hemen başında o direnci gösterip İtalyanlar’ı durdurmuştuk. Ama bu kez biz atamadık. Boş fast breakler’i bile değerlendiremedik. Hal böyle olunca 3-4 dakika bocalayan rakip çabuk toparlandı ve Milliler’e öne geçme şansını tanımadı.Potansiyelli bir takım olduğumuzu ve istediğimiz an sayı atabileceğimizi dün bir kez daha gösterdik. Ama, kazanma azmi ve arzusu sahada yoktu. Dünkü gibi hücum eder, 10 gün önceki gibi savunma yaparsak o zaman Avrupa Şampiyonası’nda bir şeyler olabilir.Milli Takım gerçekten kamp boyunca çok çalıştı. Yoruldu, yıprandı, özveride bulundu. Umarız bunun karşılığını alırlar.
‘’Galiptir bu yolda mağlup‘’
İtalyanlar’ı 31 yıldır yenemiyorduk. Ama dün gerçekten çok inançlı başladık maça. Tanjeviç’in de bu kez hazırlık değil, kazanmak istediği belli oluyordu. Bu kez Kerem Tunçeri oyun kurucu, Hidayet üç numara, Kerem Gönlüm de 4 numarada başladı. Herkes yerli yerindeydi. Çok sert savunma yapıyorduk. Hücumda da iyi top çeviriyorduk. Kısacası takım gibi takımdık. Sonuna kadar da böyle oynadık. Ancak tam üç tane teknik faul çalan hakemler, Tanjeviç’i oyundan atmayı ihmal etmedi. Çok yakındaydım net duydum, Sırp Coach, ne hakaret etti, ne de ona benzer birşey söyledi. Sadece pozisyona itirazda bulundu, kendini de dışarıda buldu. Bu bölümde bir sürü serbest atış kullanan İtalya, farkı 12 sayıya çıkardı. Ama burada direnç gösteren, psikolojileri ve moral motivasyonları bozulan Dev Adamlar maçı bırakmadı. Herkes oyunun kopacağını düşünüyordu. Rakibi yakaladık ama -kesinlikle taraflı davranmıyorum- öylesine komik düdükler çaldılar ki, oyuncularımız itiraz etmeyi bırakıp gülmeye başladı. Doğal olarak fark yine açıldı. Ama milliler, takım ruhunu ortaya koyup oyuna bir kez daha ortak oldu. Kolay değil, İtalya gibi Avrupa’nın en güçlü ekiplerinden biriyle deplasmanda oynuyorsunuz. Fark iki kere 10 sayının üstüne çıkıyor. İkisinde de rakibi yakalıyorsunuz. Hepsine helal olsun.Kendileri de çok iyi biliyor. Çok yüksek potansiyele sahip bir ekibiz. Tek eksiğimiz dünkü gibi takım ruhunu ortaya koyamamaktı. İtalya karşısında bunu fazlasıyla gösterdik. Savunmadaki istek, arzu, sertlik. Hücumda topu paylaşmamız mükemmeldi. Zaten sayı dağılımından bile belli oluyor takım oyunu oynadığımız. Bir de Mehmet Okur’u unuttuk. O oynasaydı da fazla birşey farketmezdi. Oyun bitmeden 5 faulle kenara gönderilirdi.Avrupa Şampiyonası’nda da böyle oynayalım, istediğimiz derece kendiliğinden gelecektir.
‘’Tekme tokat!‘’
Gerek, NBA’in, gerekse Avrupa’nın en önemli oyuncularını kadrosunda bulunduran Türkiye, daha önce rakip seçer, en çok d küçük takımlara karşı zorlanırdı. Dün bu zaafımızın ortadan kalkmak üzere olduğunu gördük.Aslında Dev Adamlar’ın oyuna bu kadar çok konsantre olmalarını biraz da rakibin sertliği sağladı. Kabaca, “Tekme tokat” oynadılar. Bunun sonucunu da maç sonunda gördük. Çıkan büyük kavga nedeniyle karşılaşma tamamlanamadı. Sürekli dirsek atan ve rakibi sakatlamaya yönelik bir oyun sergileyen Gürcüler’e karşı sakinliğimizi sadece 38.07 saniye koruyabildik. Bu anda kavganın içine çekilince ortalık karıştı. İşin sevindirici tek yanı, kimsenin sakatlanmamasıydı.Mehmet Okur, pota altında aldığı her topu olumlu kullandı.Coach Bogdan Tanjeviç, İstanbul’daki turnuvada olduğu gibi Hidayet’i oyun kurucu, Kerem Gönlüm’ü de üç numarada deniyor. Her geçen gün bu uzun ilk beşli sistem daha da oturuyor. Hidayet’in yedeği olarak maça başlayan Kerem Tunçeri, çok verimli bir basketbol oynadı. Savunmada 3 top çalma yaptı. 14 sayıyla takımın ikinci skoreri oldu. Hücumları da iyi organize etti. Serkan’ın da sakatlıktan kurtulması milli takım için önemli bir artı. Euroleague’in en değerli oyuncuları arasında yer alan Serkan, bu yılki formunu yakalarsa, İbrahim ile birlikte iki numara pozisyonunda çok güçleniriz.Uzunlarımız zaten üst düzeydeler. Kaya ve Ermal ikilisi Euroleague’de tüm takımların uzunlarını dize getirmişti. Mirsad Türkcan, Kerem Gönlüm ve Mehmet Okur da, Avrupa’nın sayılı uzunları arasında. Yıldızlarımız, bireysellikten uzak, takım oyunu için mücadele eden bir görüntü sergiledi. Bu de gelecek için bizleri umutlandırdı.
‘’Üst düzey bir oyuncu‘’
Takımın başına Aydın Örs’ü getirdikten sonra, olanaklar dahilinde transferler yapan, bence vasatın biraz üstü bir kadroyla yarı final oynayan ve finali zorlayan Fenerbahçe, Euroleague seviyesinde bir basketbolcu olan Kambala’yla sınıf atlamaya hazırlanıyor. Geçtiğimiz yıl Mrsiç ve Ömer gibi önemli oyunculara sahip olan Sarı-Lacivertliler, Avrupa’da üst düzey seviyedeki bir takımda kesinlikle yer alamayacak olan Booker, Harvey, Salyers ve Edwards’lı kadrosuyla önemli başarılar elde etti. Ama bu başarıdaki en önemli faktör çok çalışma ve disiplindi. Kambala’yla beraber oyuncu kalitesinde de artış olacak.Mrsiç, Stevenson ve Kambala ile Fenerbahçe dış transfer sorununu çözdü. Ancak yerli oyuncularda yeterli seviyede değil. Ligin önemli yerli oyuncularının çoğu başka takımlara imza attı. Bu üçlüyü tamamlayacak en önemli isim olarak akıllara İbrahim Kutluay geliyor. Fenerbahçe, şu an boşta olan İbo’yu alabilirse, Mrsiç, Stevenson ve Kambala’yla beraber heyecan verici bir takım olur.
‘’Fener kazanacak kadar oynadı‘’
Fenerbahçe ilk maçta 27 sayı farkla yendiği rakibi karşısında bu kez maça motive olmadan çıkmıştı. Herkes Sarı - Lacivertliler’in eksik rakibi karşısında kolay kazanacağını düşünürken oyun hiç de öyle geçmedi. İzmir ekibi nasıl oynaması gerekiyorsa öyle oynadı. Tempoyu düşürdü,iyi savunma yapmaya çalıştı ve maçın son dakikasına kadar galibiyete ortak oldu. Lloreda’nın yokluğunda ilk 5’te forma giyen Onur Aydın, dün sahanın en iyisiydi. İzmir ekibi ilk yarı 12, toplamda da 20 hücum ribauntu alırken bunların 9’u Onur’dan geldi. Seyircilerin de fazla rağbet göstermediği karşılaşma tatsız tuzsuz geçti. Her iki takım çok düşük bir yüzdeyle faul atışı kullanırken oyunun kaderini Fenerbahçe’nin üçlükleri belirledi. 22’de 9 üç sayılık isabet bulan Kanarya galibiyete bu şekilde ulaştı.Karşıyaka’nın 5 kişi ile 40 dakika boyunca maça ortak olması takdire değer. Ancak dün galip gelselerdi bile bu kısıtlı kadro ile Fenerbahçe karşısında üç galibiyete ulaşmaları oldukça zor olurdu. Geçtiğimiz günlerde annesini kaybeden Mrsiç attığı 25 sayıyla yine takımını sırtlayan isim oldu. Edwards son periyotta pota altından bulduğu basketlerle galibiyetin önemli isimlerinden biriydi. Amerikalı oyuncu sırtı dönük Türkiye’deki en iyi pivotlardan biri. Dün 13 de ribaunt aldı. Ancak Fenerbahçe’nin oyunun belirli bölümlerinde üç uzunla oynamasına hem de alan savunması yapmasına rağmen rakibe 20 hücum ribauntu kaptırması gelecek için tehlike sinyalleri verdi. Maçın hakemleri her iki tamkımı da çaldıkları yanlış düdüklerle çıldırttı. Son bir söz de Fenerbahçe Kulübü’ne; taraftarlar tribünlerden istedikleri gibi tezahürat yapıp şarkı söyleyebilirler, ama salonda, “Alemin kocası Fenerbahçe” şeklinde şarkılar çalınması bir kulübe yakışmaz. Sarı - Lacivertliler’in şarkı seçiminde daha dikkat etmesi gerekir.