Arama

Popüler aramalar

‘’Galatasaray hak etti‘’

İki takım için de karakterini sahaya yansıtma gecesiydi. Efes Pilsen’i yendikten sonra Avrupa’nın en zorlu deplasmanlarından biri olan Zeleznik’ten galibiyetle dönen Beşiktaş’ın bir başka güçlü rakibi Galatasaray’ı da devirip, “ben artık büyük takım oldum” diyeceği bir maçtı. Oynadığı iki dış saha maçını da kaybeden, ULEB Kupası’nda da evinde yenilen Galatasaray’ın ise, Akatlar deplasmanında, bu ligde zirveye oynayabileceğinin ispatı için bir fırsattı dünkü derbi.
Ligin en iyi savunma yapan, rakibi en az sayıda tutan iki takımdan istediklerini sahaya yansıtan taraf Galatasaray’dı. Tempoyu mümkün olduğu kadar aşşağı çeken, rakibin skorerlerini düşük yüzdede tutmayı hedefleyen Cim Bom, özellikle ilk yarıda istediklerini çok iyi yapsa da bunu skora yansıtamadı.
Beşiktaş’ı yüzde 20’lerde hücum etmeye zorlayan, kendisi de yüzde 50’ye yakın şut atan Galatasaray, devreyi sadece 8 sayı farkla önde kapayabildi. Bunda rakibe verdiği 14 hücum ribaundunun ve yaptığı 7 top kaybının rolü büyüktü. Beşiktaş, en büyük zaafı olan hücum ribauntlarını bu kez kendisi toplayınca, kabus gibi bitebilecek ilk 20 dakikayı en az hasarla kapamayı bildi, Apodaca’nın 0 sayısına rağmen. Öyle ki Siyah-Beyazlılar tam 45 kez topu potaya atarken, Cim Bom ribaunt sıkıntısı nedeniyle 33 kez hücum edebildi, maçı erken koparma fırsatını tepti.
İkinci yarıda Beşiktaş’ın girmeyen şutlarının gireceği belliydi. Nitekim Dalmau her fırsatta Brown’u geçip rakip savunmayı bozarken, Erkan’ın kritik sayıları ile öne geçti, taraftar coşmaya başladı. İşte burada Galatasaray, karakterini ortaya koydu. Önce Murat Kaya iki üçlükle rakibin havaya girmesini engelledi. Beşiktaş, da kolay teslim olmadı. Bu kez Apodaca devreye girdi, yanıt Cüneyt’ten geldi. Ardından da Owens kritik basketlerle Kartal’ın direncini kırdı. Galatasaray, Beşiktaş’ın yaptığı her hamleye fazlasıyla karşılık verdi, sonuna kadar hakettiği bir galibiyete imza attı.
Murat Özyer bu derbiye takımını çok iyi hazırlamış. Beşiktaş, 2 önemli zaferden sonra, motivasyon düşüklüğü yaşadı. Yine de bir an olsun mücadeleyi bırakmaması takdire değerdi.

25 Kasım 2007, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’İşte bu‘’

Efes Pilsen kazanmayı öğreniyor... Le Mans maçıyla başlayan savunma direnci, Lietuvos karşısında doruk noktasına çıktı. 83.3 sayı ortalaması ile oynayan, 4 maçını da farklı kazanıp namağlup lider durumda bulunan Litvanya ekibine adeta potayı göstermedi çok eleştirilen Efes savunması. Hele ilk 13 dakikada sadece 3 basket yiyen Lacivert-Beyazlılar, hücumda biraz dikkatli olsa, kolay atışları kaçırmasa, düdükler de istikrarlı çalınsa maçı kafadan koparacak duruma gelmişti. 10 bin taraftarı ile rakibin üstüne kabus gibi çöken bu salonda, Lietuvos 14 sayı geriden gelip öne geçmesine rağmen, Efes’in burada gösterdiği direnç ve kararlılık da çok önemliydi. Bir an olsun morallerini bozmadılar ve çok önemli bir deplasman galibiyetine imza attılar.
İki pivotumuz Woods ve Ermal çok etkili olmalarına rağmen fauller nedeniyle doğru dürüst oyunda kalamadılar. Belki de bu sezonki en iyi maçını çıkaran Ermal, 7 dakikada 4 faul almayı becermese, bu kadar sıkıntı yaşanmayabilirdi. Sadece 12 dakikada 15 sayı atan Ermal’in yanı sıra, bir bütün olarak kazanmayı kafasına koymuştu Efes Pilsen.
Rakibini yüzde 35’lerde tutan temsilcimiz, kendi gibi iyi savunma yapan Rytas karşısında kaçan 11 faule rağmen bulunan 77 sayı da önemliydi.
Sonuçta ilk kez deplasmanda kazanan Efes Pilsen, grupta stratejik bir galibiyete imza attı. Çünkü bu salona gelecek diğer takımların kolay kolay maç kazanabileceklerini tahmin etmiyorum. Önemli olan devamlılığı korumak. Bu direnç ve istekli oyun devam ederse, haftaya da Aris maçı kazanılıp grup liderliği yolunda büyük bir adım atılabilir.
Rytas’ın Sırp coachu Trifunoviç’in kaybettiğini anladığı anda yaptıkları centilmenliğe sığmadı. Bir oyuncu değişikliği sırasında yanlışlık yapan David Blatt’in özrünü kabul etmeyip, tuhaf hareketler yapan Sırp coachun tavırları hoş değildi.

22 Kasım 2007, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bu lig, bu seyirciye fazla‘’

Gelmiş geçmiş en kaliteli sezon, şampiyonluğa oynayan bir çok takım, yerli-yabancı bir dolu yıldız, üst düzey antrenörler... Ne ararsan var Beko Basketbol Ligi’nde, taraftar hariç... Takımlarımız, Avrupa’nın bile tozunu atmasına rağmen boş tribünlere oynuyor bu sene.
Lider Telekom, geçen sene full çekerken, bu yıl üstüne Khalid El Amin, Michael Wright gibi süperstarları transfer etti, seyirci sayısı düştü. Beşiktaş, Avrupa Şampiyonu unvanlı Ergin Ataman’ı takımın başına getirdi, Apodaca, Dalmau, Kaya gibi taraftarın da sevgilisi olabilecek stilde oyuncular aldı, ULEB Kupası’nda hedefi şampiyonluk, Köln maçında tribünlerde in cin top oynuyor. Gerçi Efes maçına geldiler, ama Akatlar’ın eski günlerine dönmesi lazım, çünkü bu takım bunu fazlasıyla hak ediyor. Keza Galatasaray. O da son yılların en iddialı kadrosunu kurdu, yeterli ilgiyi göremiyor. Fenerbahçe ve Efes Pilsen, Euroleague’de mücadele ediyor, Abdi İpekçi tribünleri bomboş. Lig maçları zaten rağbet görmüyor. Bu kadar sponsor, bu kadar yatırım, boşuna. Tamam ülke olarak bir çok sorunla karşı karşıyayız. Futbolda bile taraftar sayısı her geçen gün düşüyor. Ama basketbol adına bu kadar güzellikler olurken, hele üç büyüklerin de yarışa ortak olduğu bir dönemde, bu yıldızlar, bu takımlar boş tribünlere oynamayı hiç mi hiç hak etmiyor. İzmir ve diğer şehir takımları için geçerli değil tabii bu yazdıklarım.
Haftanın maçına gelince. Beşiktaş, çok üstün bir oyundan sonra yendi Efes Pilsen’i. Hücum yönü yüksek oyunculardan kurulu olan Kartal, işin savunma tarafını da çok iyi yapıyor bu sene. Rakibi düşük yüzdede tutmayı başarıyor Beşiktaş. Son Köln ve Efes Pilsen maçlarında rakipler yüzde 40’la şut atabildi. Bir de fazla sayıda hücum ribauntu vermeseler, daha rahat ve farklı kazanacaklar. Bazen yaptıkları iyi savunmanın karşılığını alamıyorlar, savunma ribauntunu çekemeyince.
Fenerbahçe zorlu Karşıyaka engelini Solomon’un mükemmel oyunuyla aşarken, Galatasaray evinde kazanmaya devam etti. Beykoz, Antalya, Mersin istikrarsız sonuçlar almaya devam ediyor. Sezonun flaş takımlarından biri de Kepez Belediyesi. 3 maç kazanan, kaybettiği günlerde dahi sonuna kadar mücadele eden Antalya ekibi, küme düşer gözüyle bakanları yanıltmaya başladı.

20 Kasım 2007, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bogdan Tanjeviç heyecan istedi‘’

O kadar doğru bir beşle çıktı ki Fenerbahçe maça, oynadığı 6 maçın 5’ini kazanan Karşıyaka’yı adeta sürklase etti daha ilk çeyrekte. Tanjeviç, ligin en dominant oyuncusu Hosley’i tutmak için Rasim’i sahaya sürmüştü. Hem yüzü dönük hem sırtı dönük olarak oynayabilen, dış tehditi olan Hosley’le eşleşebilecek en uygun isim Rasim’di. Nitekim, Rasim görevini başarıyla yaptı. Ömer, oynadığı 14 dakikada 5/5 iki sayı, 3/3 de üç sayı isabetiyle 19 sayı üretirken, takım olarak saldırgan ve agresif savunma yaptı Fenerbahçe. Solomon’un deliciliği ve asistleri ile 16 sayılık farka ulaştı Sarı-Lacivertliler.
Ama Tanjeviç, tekere çomak sokmakta geç kalmadı. Doğru yaptığından 180 derece döndü, ikinci çeyrekte 5 kişi birden değiştirince, oyun ritmi bozuldu Fenerbahçe’nin. Karşıyaka, 16-3’lük seri yakaladı 5 dakikada, fark da 3’e indi. Maç, birdenbire yeniden başladı. Alpella ve Banvit yenilgileri ders olmamış herhalde. Ya da, bilerek yapıyor Tanjeviç maça heyecan gelsin diye. Ligde kolay takım olmadığını defalarca dile getirdik. Altyapı maçı gibi 5 oyuncu birden değiştirirsen olmaz bu ligde. Solomon hep böyle oynar mı, o da bilinmez. Tek başına maçı getiren adamdı Amerikalı oyun kurucu. 2. yarıda Karşıyaka ne zaman yaklaşsa sahneye çıktı, kritik anlarda ya attı, ya attırdı. Maçı da 23 sayı ve 10 asistle double double yaparak tamamladı Solomon. Barış’ı her pozisyonda geçti. Gerçi Karşıyaka’nın o çok atan Amerikalılar’ı da bir driplingle geçiliyor.
Sahanın en skoreri gözüken Hosley, ilk yarıda 2/9 gibi çok düşük bir yüzdeyle şut atarken, onu bitiren Rasim, ilk çeyrekten sonra oyuna girmedi.
Karşıyaka, rakibin hatalarıyla da olsa maçı çevirecek noktalara gelmesine rağmen hiç direnç göstermedi. 40 dakika boyunca aynı basketbolu oynadı, sanki öndelermiş gibi. Topu eline alan Amerikalı, çembere atıyor. Girerse güzel, girmedi mi geriye de kötü koşuyorlar takım olarak kolay fast breakler yiyorlar. Ömer oyunda kaldığı sürede Fenerbahçe çok fazla sayıda hızlı hücum buldu.
İki takım taraftarı da, maçtan çok birbirleriyle ilgilendiler. Bir ara samimiyeti iyice artırıyorlardı, polis engeledi. Madem bu kadar seviyorlar birbirlerini, randevulaşsınlar bir yerde hasret gidersinler. Maçla alakaları yok. Hep diyorum, sahada oynanan basketbola, oyunculara, takımlara saygı lütfen.

19 Kasım 2007, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Nicholas'ın gecesi‘’

Efes için en sevindirici taraf, bu sezon ilk kez savunmada savaşmalarıydı. Sert ve üst düzeyde müdafa yaptı Lacivertli-Beyazlı oyuncular. Bunda Coach David Blatt’in match up alan savunmasından vazgeçip, klasik adam adama dönmesinin de rolü vardı. Efesli oyuncular, o alan savunmasını bir türlü beceremiyordu. Nitekim dün de bir kez denediler, onda da devre biterken bomboş üçlük yediler Bogdanoviç’ten.
İkinci olumlu nokta da, kafa kafaya giden bir maçı ilk kez kazandı bu sezon Efes Pilsen. İki Fenerbahçe, Cibona ve Maccabi karşılaşmalarında oyun kazanılacak noktaya gelmişken hepsini kaybetti Lacivert-Beyazlılar. Dün de önce 14, sonra da 11 sayı geriden gelip kazanmayı bildiler. Bunda Nicholas’ın kararlığının rolü büyüktü.
Le Mans enteresan bir takım. Kısa forvetleri Batum (2.04) ve Bogdanoviç (2.05), pivotları Clancy (2.01) ve Ricci’den (2.01) daha uzun. Geçen yıl da 1.98’lik Eric Campbell’la oynuyorlardı. Kısa uzunları seviyor demek coach Vincent Collet. Henüz maç kazanamadılar. Roanne gibi sıradan ama sert bir ekip. Bütün maçlarda sonuna kadar savaşıyorlar, sonunda kaybediyorlar.
Maccabi maçında 10’da 1 üçlük atan Nicholas-Serkan ikilisi dün 16’da 8 üçlük atınca, Le Mans’ın istediği gibi düşük tempoda giden maçta önemli rol oynadılar.
Savunma iyiydi, ama hücum tam tersiydi. Penn ve Ender, geçmiş günlerini mumla aratıyorlar. İkisinin de bir önce özgüvenlerini kazanması gerekiyor. Yoksa ikisi de Euroleague’in en değerli oyun kurucuları arasında yer alıyor. Geçen sezonu biraz hatırlasınlar yeter. Maçın hareketi 2.18’lik Woods’un bütün sahayı driplingle geçip, kendisiyle beraber fast break’e çıkan 2.08’lik Kerem Gönlük’ün turnikeyi bırakmasıydı.

16 Kasım 2007, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Güven sorunu!‘’

Ligde her hafta sürpriz sayılabilecek sonuçlar alınırken, sıralama da sezon başında öngördüğümüz gibi şekillenmeye başladı. Son on yıldır klasikleşen, zirvede sadece 2 takımın olduğu, liderin sezonu namağlup bile bitirebildiği günler geride kaldı. Normal sezon liderinin 5 ya da 6 yenilgi alabileceğini düşünüyorduk lig başlamadan önce. Fenerbahçe, Efes Pilsen, Telekom, Beşiktaş, Galatasaray gibi takımların birbiriyle oynayacağı maçları ve diğerlerinden alacakları ekstra yenilgileri hesaba katmıştık. Daha 6. hafta sonunda ligde yenilgisiz takım kalmadı. Fenerbahçe, Banvit ve Alpella’ya mağlup olurken, Türk Telekom da ligin yeni ve tecrübesiz takımı Antalya önünde lastik patlattı. Karşılaşmayı izleyemedik, Basketbol Federasyonu’nun sitesinde iki gün geçmesine rağmen istatistik de yok. Maç sonrası yorumlardan anladığımız kadarıyla Telekom son dakikalarda öndeyken maçı vermiş. Suçu hakemlerde arıyor. Antalya cephesi de rakibi hazımsızlıkla suçluyor. Eee, federasyon kendi antrenörlerini ligdeki takımlara dağıtırsa, diğerlerinin kafasında bir önyargı oluşur doğal olarak. Haklı ya da haksızdırlar, ama federasyonun, dolayısıyla hakemlerin onlara daha yakın olduğunu düşünürler. Sistem doğru mudur, değil midir, etiktir ya da değildir bu konuda herkes değişik kutuplarda olabilir. Bence, hiçbir sakıncası yoktur. Güvenirim, hakeme, antrenöre, yöneticiye. Ama güven sorununun yaşandığı, paranoyanın had safhada olduğu bir ülkede bu sistem her zaman eleştirilecek, öküzün altında buzağı aranacak, her yenilgi sonrası “acaba mı?” sorusu zihinlerden çıkmayacaktır. İtalya’da, İspanya’da, Fransa’da yaşıyor olsaydık durum sorun teşkil etmeyecekti belki ama bu topraklarda insanlar bir başka bakıyor olaylara.
Telekom, bu yenilgiye rağmen zirvede kalırken, takipçisi Karşıyaka 5. galibiyetini aldı Kepez karşısında. 88 sayının, 87’si 4 oyuncudan gelmiş. Yine 6 kişiyle oynamışlar. Hosley bu istatistiklerle oynamaya devam ederse, seneye ya NBA’e gider ya Euroleague’e. Fenerbahçe, Roma’dan sonra TED Kolej karşısında da ezici üstünlük sağladı. Eskiye dönük sistemle oldukça başarılı oldular. İnsan düşünmeden edemiyor; Oturmuş, kemik gibi kadronun üstüne 3 genç değil de, 3 kaliteli yabancı alınsaydı neler olurdu diye? Kısmet değilmiş göremedik.
Galatasaray bir periyotta sadece 2 sayı atıp, Beko Basketbol Ligi rekoru kırdı. Mersin evinde kazanmaya devam ediyor. Artık hiçbir deplasman kolay değil ligde. Banvit, Fenerbahçe’yi İstanbul’da yendikten sonra havaya girdi herhalde. Önce Beykoz’a, ardından da Selçuk Üniversitesi’ne kendi sahasında yenildi, o ekstra galibiyetin hiçbir anlamı kalmadı.
İlk iki haftayı yenilgiyle kapayan Beşiktaş, arka arkaya dördüncü maçını kazandı Darüşşafaka karşısında. Daçka’da işler iyi gitmiyor bu sene. Ligin gediklisi, küme düşmeye aday konumda. Efes, Telekom ve Fenerbahçe yenilgileri dışında, diğer maçlarını çok rahat kazanıyor. Oyak Renault’yu da farklı yendiler. Geçen yıl son anda kümede kalan Bursa ekibi, yine en alt sırada. Ama fikstür dezavantajları vardı. Türkiye Kupası’nda çok beğendiğim Oyak, ilerleyen haftalarda çıkışa geçebilir.

13 Kasım 2007, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Vujçiç faktörü!‘’

Her iki takım da halen çok sorunlu. Maccabi ve Efes yeni antrenörler, yeni oyuncularla başladıkları sezonda istedikleri oyunu sergileyemiyor bir türlü. İlk çeyrekte kötü savunma yapan Efes, üç oyun kurucu denedi bu on dakika içinde. Devre sona ererken, takımın attığı 35 sayının yarıdan fazlasını Hutson üretmişti (18). Tesellimiz, Maccabi’nin daha yüksek bir yüzdeyle hücum etmesi, ribauntlarda üstünlük kurmasına rağmen, devreyi sadece 1 sayı geride bitiriyor olmamızdı. İsrail ekibi 7 serbest atış kaçırınca daha üstün oynamasına rağmen, farkı açamamıştı.
İkinci yarıda Penn, Nicholas, Serkan ve Woods’un da devreye girmesini bekliyorduk. Nitekim Nicholas potayı zorlamaya başladı, biraz da iyi savunma yapılınca periyot sona ererken fark 9’a çıktı. İşte Efes buraları bir türlü oynamamıyor. O son adımı atıp maçı koparacağı yerde, yanlış hücum tercihleri nedeniyle durduk yere Maccabi havaya girdi. Tam 11-0’lık seri yakalayan Maccabi, guardı düşeceği yerde yumruğu atan taraf oldu. Euroleague’in en değerli oyuncularından Vuçjiç’in sakat olması avantaj teşkil etmedi Efes için. Basketbolcuya benzemeyen Uruguaylı Esteban Batista, Efes pota altında cirit attı. Bunda Uruguaylı’nın yeteneğinden çok, Woods’un misafirperliği daha etkindi. Esteban attıkça attı, ama savunma yönü çok zayıf olan Woods oynamaya devam etti!
Takımın en önemli iki skor opsiyonundan Nicholas 1/6 üçlük, Serkan 0/5 şut atarsa, Maccabi gibi zorlu bir deplasmanda kazanman da zor olur. Penn ve Ender de halen devreye girebilmiş değil. Sonuçta kazanılabilecek bir maçı daha kaybetti Efes. Daha yolun başındayız. Bakalım ilerleyen haftalar neler gösterecek.

09 Kasım 2007, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Nostaljik gece!‘’

İki-üç yıl önce Fenerbahçe FIBA Avrupa Ligi’nde mücadele edip, başarılı sonuçlar almasına rağmen tribünlerde 50-100 arası taraftar olurdu. Bırakın oyuncuları ve teknik kadroyu, hakemler ve biz basın mensupları bile buz gibi salonda maça konsantre olamazdık. Dün de öyle bir nostalji yaşadık Abdi İpekçi Spor Salonu’nda. Euroleague değil de, sanki sıradan bir FIBA Avrupa Kupası maçı oynanıyordu sahada. Eee... Alpella’ya bile yenilirsen, gelmez tabi taraftar maça. Yöneticiden de, gazeteciden de daha iyi bilir bazen neyin ne olduğunu. Yemez, “2010’un takımını kuruyoruz” laflarını, bugüne bakar. Fenerbahçe yönetimi niye uğraşıp maçı bir gün erkene aldırdı ki? PSV maçıyla aynı saatte de oynansa Roma karşılaşması, daha az taraftar olmazdı tribünde.
Oysa yıllar sonra Fenerbahçe taraftarı basketbolda da takımına sahip çıkmıştı. Euroleague’in son demleri ve Play-Off döneminde onbinler salona sığmıyordu. Şampiyonluk Bağdat Caddesi’nde kutlanmıştı. Coşku, heyecan, mutluluk doruk noktasındaydı. Şimdi yeller esiyor o duyguların yerinde.
Bu durumdan en çok etkilenen de Lottomatica Roma oldu. 15 bin kişi önünde Panathinaikos’a son dakikalarda teslim olan sıradan İtalyan ekibi, teslim bayrağını maçın başında çekmiş bir görüntü içindeydi, tıpkı Fenerbahçe’nin Real Madrid ile oynadığı karşılaşma gibi. Daha 3 dakika dolmadan 5 top kaybı yaptı Roma, 15 gün önce aynı salonda Fenerbahçe’nin yaptığı gibi.
Grupta ilk 5 iddiasını sürdürebilmesi, moral motivasyonunu yitirmemesi için, ilk iki maçını yitiren Fenerbahçe’nin mutlak kazanması gerekiyordu dün gece. Rakibi ezerek kazandılar da... İbrahim, Mirsad, Mrsiç, Solomon, Ömer, Semih, Oğuz, geçtiğimiz hazirandan nostaljik bir gece yaşattılar.
Sahi; 3 yıl sonranın yıldızları Preldziç ve Vidmar neredeydi? Hatta Hakan Demirel!...

07 Kasım 2007, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI