‘’İhtiyacı olan kazandı‘’
Galatasaray'da Hüseyin'in, Efes Pilsen'de ise iki skorer forveti Nicholas ve Serkan'ın yokluğu, takımları normal düzenlerinden dışarı çıkaracaktı. Bu durumdan daha fazla etkilenen Galatasaray oldu. Maccabi Tel Aviv maçında Penn dışında skora yardımcı olacak 2. bir oyuncu çıkaramanın sıkıntısını yaşayan Efes Pilsen'de, bu sezonki en iyi maçını oynayan Rashad Wright sahne alıp, pota altında da Ermal ve Hutson etkili olunca, hücumda rakibi kadar zorlanmadı Lacivert-Beyazlılar. Savunmada da Galatasaray'ı özellikle ilk yarıda çok düşük bir yüzdede tutan Efes, ribauntlarda da büyük üstünlük kurmasına rağmen, yaptığı çok fazla top kaybı nedeniyle farkı açma şansını kullanamadı. İlk devrede sete set hücumlarda neredeyse hiç basket bulamayan 2/9 üçlük, 6/18 ikilik isabet oranı ile oynayan Cim Bom, kaptığı toplarla oyuna tutunabildi. Ancak sadece 24 sayı üretebildiler, bu da sonlarını hazırladı.
Son haftalarda büyük bir form yakalayan Sarı-Kırmızılı ekip, rakibine oranla derbiye hazırlanacak çok daha fazla zamanı olmasına rağmen, 40 dakika boyunca hiçbir varlık gösteremedi. Stres düzeyi yüksek maçlarda etkin olamadığını gördüğümüz Dee Brown yine ortalarda görünmezken, ilk beşte Fatih ve Erdem gibi hücum yönleri zayıf iki oyuncuya yer vermeleri de oyuna 10-0 geride başlamalarına neden oldu.
Efes Pilsen'in, Maccabi yenilgisinden 2 gün sonra zorluk derecesi hayli yüksek bir maçı farklı kazanıp ayağa kalkması övgüye değer.
Sonuçta kazanmaya daha çok ihtiyacı olan ve hak eden taraf kazandı. Şampiyonluk yolundaki rakipleri Fenerbahçe, Beşiktaş ve Türk Telekom'a yenilen Efes Pilsen, dün de kaybetseydi zirvedeki dengeler biraz bozulacaktı sezonun ikinci yarısı öncesi. Efes'in tam tersine bu üç derbiyi de kazanan Galatasaray ise ilk önemli maçını kaybetmiş oldu.
‘’Fener ilk 4'te‘’
Fenerbahçe, ligin ilk yarısında Partizan’ı deplasmanda yendikten sonra ekibimizin artık Top 16’ya kaldığını iddia etmiştim. Belki erken bir yargıydı. Ancak, grupta Roma, Roanne ve Brose Baskets’in sıradan takımlar olduğunu, Fenerbahçe’nin de bu rakipleri yendiğini gözönüne alarak Top 16’nın garantilendiğini düşünmüştüm. Ardından ligin ikinci ikinci yarısında Lottomatica Roma, son Avrupa Şampiyonu Panathinaikos’u, ardından da son ULEB Cup ve İspanya Ligi şampiyonu Real Madrid’i kendi evinde devirince, grupta dengeler değişir gibi oldu. Roma her ne kadar devleri devirse de, yenilmeyecek bir takım değildi. Fenerbahçe gitti, gücünü ortaya koydu ve bu sezonki Türkiye ligi dahil en rahat galibiyetlerinden birini aldı, doğru basketbol oynarak.
Euroleague’de kötü, İtalya Ligi’nde ise son iki haftada ekstra performans sergileyen Arjantinli Gabini’nin dış şut tehditini düşünerek Mirsad’ın yerine Rasim’le oyuna başlayan Fenerbahçe, iyi savunma yapmasına rağmen yanlış tercihi nedeniyle savunma ribauntlarını alamayınca, vasat İtalyan’lar karşısında geri düştü. Vasat diyorum, çünkü Roma’nın en önemli oyuncuları Sloven Lorbek, Hırvat Ukiç, NBA balonu Alan Anderson ve yaşlı kurt Fucka. Hiçbiri, Euroleague’de Solomon ve Mirsad gibi yıldız statüsünde değil.
Ardından Tanjeviç bu sezon neredeyse hiç denemediği alan savunmasına döndü, kötü gidişat sonrası. O kadar iyi uyguladı ki Fenerbahçe bu savunmayı, rakibe 10 hücum ribaundu vermesine, 6 faul kaçırmasına, 6 top kaybı yapmasına, takımın en önemli skor gücü Solomon’un ilk basketini 18. dakikada atmasına rağmen, 10 sayı farkla önde gitti soyunma odasına son haftaların gözde takımı Roma karşısında.
İkinci yarıda da fark 19’a çıktı bir ara, top kayıpları ile oyun sıkıntıya girer gibi olduysa da, başta Solomon olmak üzere, mükemmele yakın bir performans sergileyen Fenerbahçe, gruptaki en önemli rakibini 2. kez yenip bırakın Top 16’yı, grupta ilk 4’ü garantiledi. Oğuz ve Ömer Aşık pota altında büyük üstünlük kurarken, Preldziç çıkışını sürdürdü. Mirsad, oyuna girdikten sonra hem 1000 ribaunt alıp tarihe geçti, hem de maçın rengini değiştiren isimlerden biri oldu.
‘’Güle güle İbo‘’
Basketbolunun en verimli dönemini yaşıyor İbrahim Kutluay. Hem formda, hem olgun. Genç oyuncuların çok olduğu bir takımda, ona her zamankinden çok ihtiyaç var. Gerek tecrübesi, gerekse yetenekleri ile sezonun ilk bölümünde beklenenden fazla katkı yaptı Fenerbahçe takımına. Ama o artık yok. Kendine kulüp arıyor, aramak zorunda kalıyor yurt dışında. Hem Fenerbahçe, hem Beko Basketbol Ligi, hem de Türk basketbolseverler böyle bir oyuncudan mahrum kalma durumunda. Ya kışlaya gidecek, ya da spor hayatının son iki-üç yılını basketbol oynayarak geçirecek. Ama kendi ülkemizde değil de, bir başka ülke takımına hizmet edecek.
A Milli Takım formasını yüzlerce giymiş, Ay-Yıldızlı takımla madalyalar kazanmış, yurt dışında da ülkemizi başarıyla temsil edip Avrupa Şampiyonu olmuş, son dönemlerin en önemli Türk basketbolcularından biri. Konu ülkeye hizmetse, İbrahim bu görevi fazlasıyla yerine getirmiştir. Vatan borcudur, ödenecektir. Hele bu hassas günlerde, bazı kesimler İbo’yu eleştiriyor. İyi de, İbrahim “askere gitmeyeceğim” demiyor ki. Sadece kariyerinin son demlerini en iyi yaptığı şey olan basketbol oynayarak geçirmek istiyor. Yasa çıksaydı, 38 yaşında asker olacaktı milli basketbolcu. Uzun dönem yapacaktı belki. Şimdi, yurt dışında oynayıp, “bedelli” askerlik yapacak, tıpkı Hidayet Türkoğlu, Mehmet Okur ve binlerce vatandaşımızın yaptığı gibi. Böyle bir hakkı varsa, kullanacak tabi. Kimse, onu suçlamamalı. En doğal hakkı. Benim için konunun önemli tarafı, Fenerbahçe ve Türkiye Ligi’nin bir yıldızını kaybediyor olması.
İbrahim ve Semih’ten yoksun Fenerbahçe, Michael Wright’sız oynayan Telekom’u yenip, zirvedeki dengeleri iyice yerine oturttu. Adeda bir NBA maçı gibiydi. Gelen attı, giden attı, iki takım da neredeyse 100’lü skorlara ulaşıyordu. Basket olduktan sonra, sayıyı yiyen takım gitti fast break buldu defalarca. Düşünün savunmalara ne kadar konstantre olduklarını.
Sürprizin olmadığı, evsahiplerinin kazandığı bir haftaydı. Fenerbahçe’nin Alpella’dan Ömer Aşık’ı alması, bazı takımların işine geldi. Fenerbahçe ve Efes dahil olmak üzere tam 6 maç kazanan Aleaddin Yakan’ın öğrencileri, Ömer Aşık’sız üst üste 3 kez kaybetti. Banvit, Beşiktaş ve TED Kolej’in, fikstür şansı yanlarındaydı (!).
İlk yarının sona ermesine bir hafta kala sıralamanın Galatasaray, Beşiktaş ve Fenerbahçe olarak şekillenmesi, yıllar sonra ilk kez gerçekleşen bir olay oldu.
‘’Mahalle maçı‘’
İki takım da sorunlu olarak geldi Abdi İpekçi’ye. Fenerbahçe, İbrahim ve Semih sakatlandıktan sonra, düşüşe geçmişti. Türk Telekom ise, Wright’ı kaybettikten sonra, adeta bitti. Arka arkaya üç yenilgi aldılar Wrights’sız oynadıkları maçlarda. Başkent ekibi anlaşılan o ki, bir B planı hazırlamamış. Solomon’u Bekir’le savunarak oyuna başlayan Telekom, sayı atmasını belki engelledi ama rakibini her pozisyonda geçen Amerikalı, asistlerle Oğuz’u besledi. Wright’ın yokluğunda Dudley’in tekrar aktif hale gelememesi, Haluk, Bekir ve Tutku’nun oyuna girememesi nedeniyle Telekom, sadece El Amin ve Williams’ın eline bakmak zorunda kaldı.
Fenerbahçe’de ise oyuna başlayan Ömer ve White’ın yerine giren Mrsiç-Preldziç ikilisi farkı yaratan isimler oldu. Sadece 6 dakika oynayan Ömer Aşık, bu kısa sürede 4 sayı, 4 ribaund yaparken, ikinci yarıyı kenardan seyretti. Beykoz maçından sonra dün de takımın en skoreri olan Preldziç (6/7 iki sayı, 2/2 üç sayı) kendine gelmeye başladı. Yeteneğini sergilemeye başlayan Sloven’in vatandaşı Vidmar ise bildiğiniz gibi.
İkinci yarıda Fener, 32. dakikada 19 sayılık farka ulaştı. Bu süreçte Telekom, darmadağın bir görüntüdeydi. Arka arkaya top kaybı yapan, savunmada rakibini seyredip, elini bile kaldırma zahmetinde bulunmayan Telekomlu oyuncular, maçı bıraktılar.
Kalan 8 dakika ise adeta mahalle maçı gibi oldu. Tanjeviç, kenarda çıldırmasına rağmen iki takım da hiç müdafa yapmadı. Başta El Amin olmak üzere Başkent ekibi bu 8 dakika içinde 39 sayı üretirken, Fenerbahçe de kazanacak kadar attı, toplamda da 192 sayı seyretti basketbolseverler. Ama keyif aldığımız söylenemez. Çok oyuncu değiştiriyor diye eleştirilen Tanjeviç, koskoca ikinci yarıyı sadece 6 kişiyle oynadı, takım da yorulunca savunma performansı düştü.
Telekom’da ise 19 sayılık farkı kaparken, ne bir taktik değişiklik, ne oyuna müdahele vardı. El Amin, geldi geldi kimseye pas vermeden attı, fark da öyle kapandı.
‘’Hayal etmek‘’
Yıllardır hayal ederdik üç büyüklerin de potada şampiyonluk kovalayacağı günleri. Aslında kendimiz de fazla inanmazdık, yönetimlerin futbol dışındaki sporlara bakış açısını görünce. Sonra birşeyler değişti. Fenerbahçe, Ülker birleşimi ile şampiyon oldu, Abdi İpekçi insan seline dönüştü. Hayal ettiğimiz günler geliyor muydu? Ezeli rakiplerine özenen Beşiktaş ve Galatasaray, “bu sene ben de varım” dedi.
Büyük başarılar elde etmek için, önce büyük düşünmek lazım. Karşıyaka dahil bulunduğu her takımda şampiyonluk kovalayan Ergin Ataman, hep hayellerinin peşinde koştu. Siena’yı Avrupa Şampiyonu yaptı, Final-Four oynattı. Bir Türk takımını Final-Four’a taşıyan ilk coach oldu. Şimdi de kurduğu kadro ile Kartal’ı havalandırdı. ULEB’de iki yılda neredeyse galibiyet yüzü göremeyen Beşiktaş’ı, Joventut Badalona ile beraber 7 maç sonunda kupanın en başarılı takımı yaptı. “Avrupa ve Türkiye’de şampiyonluk istiyorum” diyor Ergin Ataman. Son şampiyon Fenerbahçe’yi 23 sayı farkla yenerken, iddiasının sadece lafta kalmadığını da gösterdi herkese.
Cim Bom derbi kaybetmedi
Sezona sorunlu başlayan Galatasaray, genç coachu Murat Özyer yönetiminde öyle bir takım oldu ki, ligin en güçlü kadrolarından Telekom’u devirip zirveyi devraldı. En son ne zaman lider olduklarını belki kulüpten bile kimse hatırlamıyordur. “Şampiyonluğa herkes inanmalı” diyen Murat Özyer’e, içinde muhalefet de olan Galatasaray camiası da artık inanmaya başlamalı. Şampiyonluk adaylarından Beşiktaş, Fenerbahçe ve Türk Telekom’u yenerek, sahada kanıtladılar boş hayal peşinde koşmadıklarını.
Fenerbahçe’nin ise bu sene ile ilgili net bir söylemi yok. Onlar, 3 yıl sonra eldeki gençlerle Avrupa’da final oynamayı hayal ediyor. Başarmak için önce istemek, hayal etmek lazım tabii ki. Ne demiş şair, “İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar”!
Dengeler sağlanıyor
Efes Pilsen, Hutson ve Serkan’ın yokluğunda, Karşıyaka gibi zorlu bir deplasmandan galip gelmeyi başardı, rakibini evinde yenen ilk takım oldu. Hosley-Neal ikilisi 85 sayının 62’sini atarken, Karşıyaka’nın kadro sıkıntısı son çeyrekte yine ortaya çıktı. 5 kişiyle büyük maçları kazanmak, dönem basketbolunda neredeyse imkansız artık. Galatasaray, Beşiktaş ve Efes Pilsen’in kazanmasıyla, sezon başı şampiyonluk adayı olarak gösterilen 5 takım sıralamadaki yerini aldı.
Ligin alt tarafı ise karışmaya başlıyor. Beykoz ve Kolej’in düşüş, Oyak Renault ve Darüşşafaka’nın çıkış trendinde olması, alt tarafta da bir denge sağladı. Özellikle Darüşşafaka, Selçuk Üniversitesi’ni yenip hayata tutunmayı başardı.
‘’Kurtla, kuzu‘’
Form grafiği giderek yükselen Beşiktaş'la, düşüş trendinde olan Fenerbahçe arasındaki derbide, evsahibi uzun yıllar sonra ezici bir üstünlükle galip geldi. Kazanmayı daha çok isteyen, daha tecrübeli ve sahada da güçlü olan taraf Beşiktaş'tı, gülen taraf da onlar oldu. Siyah-Beyazlılar, gerek kafa, gerek de taktik olarak çok iyi hazırlanmış maça. Hem pota altını, hem de dış adamları mükemmel savunan Siyah-Beyazlılar, hücumda da son haftalardaki yüksek yüzdeli oyununu sürdürdürdü.
Niçeviç-Kaya ikilisi, çaylak Ömer Aşık ve Vidmar'ı sahaya çıktıklarına pişman etti. Kanarya'nın üç uzunu Vidmar, Ömer ve Oğuz, 19 pota altı atışının 3'ü smaç olmak üzere 4'ünde isabet bulurken, 7 kez de blok yedi ağabeylerinden. Beşiktaş'ın tecrübeli ikilisi ise 16'da 14'le oynadı. Hem attırmadılar, hem her attıklarını soktular.
Dışarıda da durum farklı değildi. Solomon, Ömer ve Mrsiç'e göz açtırmayan Siyah-Beyazlı dış savunucular, oyun koptuktan sonra Ömer'in soktuğu 2 üçlüğü saymazsak 6/21 üçlük attırdı rakibine. Antalya'da coşan Shumpert, bir resital de Akatlar'da sundu. Ne White, ne Rasim ne de Preldziç karşısında durabildi 7/10 üçlük atan Amerikalı'nın. Fenerbahçe takımı, bir Shumpert kadar olamadı.
Bu üçlünün yanı sıra, dakika alan tüm Beşiktaşlılar maksimum katkı yapınca, son çeyrekte dağılan Fenerbahçe karşısında 23 sayılık farka ulaştı.
İbrahim ve Semih'in yokluğunda sıkıntı yaşayan Fenerbahçe'de, sorumluluk alması gereken oyunculardan Solomon, Ömer Onan ve Mrsiç, Barcelona maçından sonra yine hiç katkı yapamadı.Perşembe günü çok ekstra oynayıp takımı ayakta tutan Hakan ve Rasim'in yanı sıra, Ömer Aşık ve White da Akatlar'da kaybolunca Fenerbahçe'nin elinde hiç bir kozu kalmadı. Yaklaşan kritik maçlar öncesi (Roma ve Telekom) Kanarya S.O.S. veriyor.
White, Vidmar, Preldziç, Ömer Aşık gibi gençlerin bu tip tansiyonu yüksek maçlarda, zor deplasman atmosferinde fazla efektif olmaları zaten beklenemez. Ama tecrübelilerin daha farklı olması gerekiyordu.
Beşiktaş ise istim üstünde. Her hattıyla çok formdalar. Bir de Drobnjak'ın takıma monte olacağını düşünürsek, Kartal'ı güneşli günler bekliyor.
‘’Tuhaf bir maç‘’
Fenerbahçe için artık bir Euroleague takımı olmuş diyebiliriz. Her şart altında çıkıp basketbolunu oynayabiliyor. İbrahim ve Semih yok, Solomon, Mrsiç ve Ömer sahada yok, Preldziç ve Vidmar zaten hiç yok. Rakip de, Lakoviç, Kasun, Basile, Acker gibi önemli oyunculara sahip İspanyol devi Barcelona. Normal şartlarda bile kaybedebileceğin bir maçı 7 eksikle (!) hatta Tanjeviç’i de sayarsak 8, kazanabilecek duruma geliyorsan, bu bir Euroleague takımı olduğunu göstergesidir.
Çok yumuşak savunma yaparak, rakibe yüzde 75’lere varan şut yüzdesiyle hücum etme şansı tanıyarak maça başlayan Fenerbahçe, yukarıda saydığım eksiklere rağmen oyunda tutunmayı başardı. İlk yarıda Hakan Demirel’in savunmadaki gayreti, yaptığı 3 asist, attığı 5 sayı, White’ın yüzde 90’la attığı şutlar, Oğuz’un pota altı katkısı, Rasim’in üçlükleri ile 10 sayılık fark kapandı, devre kafa kafaya bitti.
Üçüncü çeyreğin sonlarına doğru Barcelona farkı yine 14’lere kadar çıkardı. Bu kez Hakan ve Rasim’e Ömer Aşık eklendi. İkinci Euroleague maçını oynayan genç pivot 8 dakikada yaptığı 4 blokla potayı kararttı Barcelonalı oyunculara. Mirsad, hücumda olağanüstü performans sergiledi, Fenerbahçe yine ortak oldu maça. Ömer Aşık’ın kaçırdığı bir çember altı basket sonrası kenara alınmasıyla birlikte Barcelona hayat buldu, gitmek üzere olan maçı tekrar lehine çevirdi.
Sonuç; Sadece Hakan Demirel, Ömer Aşık, White, Rasim ve Mirsad’ın ekstra oyunuyla Barcelona’yı yenemezsin. Yenemedik zaten.
Kararımı verdim, Vidmar ve Preldziç’ten üst düzey oyuncu olmaz. O kadar şans tanındı, daha iyi oynadıkları bir maç göremedim. Ömer Aşık’ı izlerken ise heyecanlanıyorum. Zaten, sezon başındaki yapılanmanın mantığı Fenerbahçe’nın yapısı ile doğru orantılı değildi, bari yapılan tercihler doğru olsaydı. O da yok. Dünkü maçtan ve oynanan basketboldan keyif aldım, ama o kadar. Yensek de yenilsek de, ikinci tur için değişen fazla şey olmayacaktı. Solomon, Mrsiç ve Ömer gibi takımın en önemli üç asının, 0/7 üçlük atıp hiçbir varlık gösteremediğini tekrar hatırlatalım, gelecek maçlara bakalım.
‘’Kritik galibiyet‘’
Milano soğuk, salon daha da soğuk. Oyuncular sürekli ellerini ovuşturuyordu maçın başında. Oyuna ısınmaları da zaman aldı. Efes deplasmanlarda bir başka oynuyor. Abdi İpekçi’de özellikle hücumun mükemmel olduğu iki maçın ardından, yine donuk ve top kayıpları ile başladı Efes bu eski salonda maça. Grubun vasat takımlarından Milano, haddini bilerek oynuyor. İyi savunma yapmaya çalışıp, kontrollü hücum ediyor. İlk çeyrekte 3’ü Gregory’den olmak üzere 4 üçlük bulan Efes, hiç iki sayılık basket atamadı. Milano ise tam tersi, çember altını iyi kullanırken, 7 üçlük denemesinden hiç basket çıkaramadı.
İkinci çeyrekte Ender skore önemli katkı yaparken, evsahibi girmeyen üçlükleri eski kurt Vukçeviç’le (3) buldu. Nicholas’ın yanı sıra, Serkan da 0/4 üçlük atıp ilk yarıda devreye bir türlü giremediler. Topun değerini çok iyi bilen Armani Jeans, 0 top kaybıyla oynarken, Efes’te bu sayı 5 olunca, 23’e 15’lik ribaunt üstünlüğünün skora katkısı olmadı, ilk 20 dakika başa baş sona erdi.
İkinci yarının ortalarından itibaren Efes, biraz kıpırdanınca oyuna ağırlığını da koydu. İlk yarıda hiçbir varlık gösteremeyen Penn, ikinci 20 dakikanın yıldızı oldu. Bu bölümde 15 sayı ve 6 asist yapan Penn’e, Nicholas da çok kritik üçlüklerle yardımcı oldu. Savunmada sertliği artıran Efes Pilsen’de Woods 4 blokla pota altını karartırken, belli bir kapasiteye sahip olan Milano karşısında da fark 10 sayılara çıktı. Rakipten 12 fazla top kaybetmesine rağmen galip gelmeyi başaran Efes Pilsen’de 5/6 üçlükle oynayan Gregory de, form grafiğini yükseltmeye devam ediyor.
Lacivert-Beyazlılar adına çok önemli bir deplasman galibiyetiydi. Kalan 5 maçta sadece 2 deplasmana gidecek olan Efes, evinde kazanmaya devam edip Le Mans’ı da dışarıda devirirse, grubu büyük olasılıkla ilk 2 sıra içinde tamamlar.
Daha önce Milano’yu 4 kez yenen Efes Pilsen, rakibi karşısındaki kazanma alışkanlığını da sürdürmeyi başardı.