‘’Aris fobisi‘’
Geçen sene bu zamanlar, yer Abdi İpekçi... Fenerbahçe, Selanik’te yenildiği Aris’i mutlaka devirmek zorunda. Kafa kafaya giden maçın ilk 3 çeyreğinde hiç oynamayan İlliadis, 4. periyotta 12 sayı atıp, maçı alıp gidiyor. Bir yıl sonra, bu kez Efes ilk maçta mağlup olduğu Aris’i devirip grup ikinciliğini kovalamak istiyor. Maç başına 5 dakika ve 0.7 ortalama ile oynayan İlliadis, 3. çeyrekte 3/3 üçlükle 11 sayı atıp Aris’e umut veriyor, gecenin yine karakter adamı oluyor. Bu Aris, bir türlü yenilmiyor Türk takımlarına, Torino’daki olaylı Koraç Kupası finalinden bu yana.
Oysa, o kadar doğru bir strateji ile başladı ki Efes maça, basketbol skora ya yansıdı hemen. Ligin en kötü çember altı savunması yapan takımlarından olan, en sert uzunu Agadakos’un da yer almadığı Aris’e karşı hemen hemen her topu pota altına indiren Efes, 17 sayının 14’ünü yakın mesafeden buldu. Yaptığı klasik adam adama savunmayla da ilk basketini 4. dakika dolarken potasında gördü, rakibin geri koşma dezavantajını iyi kullanıp, fast breakler attı. Ama ne zaman ki, sezon başından bu yana bir türlü oturmayan match-up alan savunmasına dönüldü, oyunun rengi de değişmeye başladı. Blatt, geçmişte bu savunma ile büyük başarılar kazanmış olabilir, ama artık ısrar etmenin anlamı yok. Amerikalılar düz alan savunması yapmayı doğru dürüst beceremezler, çünkü o kıtada fazla denenmez bu müdafa biçimi, Blatt onlarla alan savunmasının kombinesini oynamayı deniyor. Adama adama oynandığı dönemlerde de, sahanın yıldızı Massey’i, Woods ve Ermal’le savunma teşebbüsünde bulunuluyor. Teşebbüs diyorum, bu iki oyuncunun Massey’i tutabilmesi, teknik olarak imkansız. Sonuçta tempoyu istediği gibi ayarlayan, Yunan ekibi, istediğini aldı. Maç öncesi alınacak Aris ve Malaga galibiyetleriyle grup ikinciliği, hatta liderlik hesapları yaparken, şimdi bir yenilgi belki Efes’i grup 5.’si yapacak. Nereden, nereye...
‘’İnanan kazandı‘’
“Inanmak başarının yarısıdır” derler. Fenerbahçe ile Efes Pilsen arasındaki rekabetin son bölümüne hep inananlar kazandı. İki denk güçten birinin rakibini arka arkaya 8 kez yenmesindeki en önemli faktör buydu. Sarı-Lacivertliler’de, “nasıl olsa kazanırım”ın getirdiği rahatlık, saha içi eksiklerine rağmen, skorda artıyı yakalamalarını sağladı. Efes Pilsenli oyuncular ise kritik bir dönemde 8 sayı öne geçmelerine rağmen, galibiyete inanmıyor gibilerdi. Şutları bile inanarak atmadıkları 3/19 üçlük, 13/25 serbest atış yüzdesinden belli oluyordu. Tabii Fenerbahçe’nin kısa müdafasını çok iyi yapması da gözardı edilmemeli. İşin teknik yönüne gelince, Semih’in yokluğunda Oğuz’un da olmaması, Efes’i pota altında avantajlı kılacaktı. Ancak iyileşen Oğuz, 3 haftadır oynamamasına rağmen özellikle savunmada önemli katkı yaptı, bütün açıkları kapadı. Ömer Aşık, çok kısa sürede takıma uyum sağlarken, beklenenden fazlasını verdi. Solomon gibi bir lider, Ömer Onan gibi bir savaşcı, nasıl oynayacağı merak edilen Kinsey’in 15 sayısı, 8. Efes galibiyetini getirdi.
Efes Pilsen halen Türkiye Ligi’nde nasıl bir düzenle oynayacağına karar verememiş gibi gözüküyor. Avrupa’da Amerikalı ağırlıklı oynayan Laciver-Beyazlılar, 3+2’nin sıkıntısını fazlasıyla yaşıyor Türkiye Ligi’nde. 3 kısa Amerikalı+Ermal, Kerem Gönlüm ikilisi ağırlıklı oynamak, Efes için en mantıklı çözüm gibi gözüküyor.
Haftanın en keyifli maçı İzmir’de oynandı. Pınar Karşıyaka, 40 dakika boyunca müthiş bir tempo yakalayıp, oyunu sürekli domine eden taraftı. Kısıtlı kadroya rağmen, tempoyu sürekli zirvede ve aynı konsantrasyonda oynamak kolay değil. Beşiktaş, ikinci yarıya da, ilk yarıda olduğu gibi Telekom ve Karşıyaka yenilgileri ile başladı. Bir devrede 62 sayı yemeleri, maçı çevirme şanslarını yok etti. 6 kişiyle, ligin sonunu zor getirir diye düşündüğümüz Pınar Karşıyaka şu an için gayet iyi götürüyor. Beşiktaş önünde oynadıkları basketbolun yanı sıra, fast breake giderken sürekli üçlük kullanmaları, oyuncuların özgüvenini de gösteriyordu.
Bir hafta önce Banvit’in elinden kurtulan Galatasaray, Antalya’dan kaçamadı. En iyi iç saha performansına sahip takımlardan biri olan Antalya Büyükşehir Belediye, lidere 4. yenilgisini tattırırken, Play-Off yolunda da önemli avantaj sağladı.
Halil Üner’i takımın başına getiren Darüşşafaka, ilk galibiyetini Alpella karşısında alırken inatçı ve ısrarcı oyununun karşılığını aldı. Maç boyunca rakibinden çok kötü şut atan, adeta potayı döven Darüşşafaka, girmeyen topların ribauntlarını alıp, ikinci şans toplarıyla salondan galip ayrılmayı başardı. Ribauntlarda 35’e 22’lik üstünlük kuran Daçta, tam 15 hücum ribauntu alıp, maçı da 2 sayıyla kazandı, kümede kalma umudunu sürdürdü. İki ribaunt kralı Ömer Aşık ve Kinloch’un yoklukları, Alpella’yı derinden etkiliyor.
‘’Tanjeviç'in fendi‘’
Fenerbahçe için Efes'i yenmek alışkanlık oldu. Maç öncesi, Fenerbahçe'deki eksikleri gözönüne aldığımızda Efes favori gözüküyordu. Haftalardır oynamayan Oğuz iyileşirken, Mirsad, Semih ve Mrsiç sahada yoktu. Efes kağıt üstünde avantajlıydı belki ama rakibini arka arkaya 7 kez yenmenin getirdiği bir psikolojik rahatlık vardı Fenerbahçeli basketbolcuların üzerinde.
Buna karşın oyunun ilk 25 dakikalık bölümünde kontrol Efes Pilsen'deydi. Pota altını, tecrübesiz Fener uzunları önünde iyi kullanan Lacivert-Beyazlılar'da Nicholas da, kabusu Ömer'in savunmasından kurtulunca 8 sayılık avantaj yakaladı Efes. Mrsiç'in olmadığı maçta Hakan'a da güvenmeyen Tanjeviç, Solomon'u kenara almak durumunda kaldığı dakikalarda oyun kurucusuz oynamayı tercih etti. Bu bölümde ise Efes coachu David Blatt'ten, White ile top getiren Fenerbahçe'ye tam saha baskı yapması beklenirdi doğal olarak. En azından top kapamasalar bile, rakibin oyun kurması iyice zora girebilirdi. Ancak, baskılı adam adama yerine, alan savunması tercih edilince, çok rahat top getirip, paslaşan Fenerbahçe, 8 sayılık farkı da bu bölümde kapadı. Efes maçı koparabileceği bir anda, rakibi oyuna ortak etti. Fenerbahçe'de de iyice dinlenen Solomon'un bitirici yumruğu atması sürpriz olmadı. Ömer Onan, son bölümlerde Nicholas'ı daha önce nasıl savunduğunu hatırlarken, Clippers’ın izlediği Ömer Aşık, NBA biletini cebine koydu. 15 sayı ve 13 ribauntla oynayan genç pivot, gecenin kahramanı olurken, daha önce çok eleştirdiğimiz Tanjeviç de, eksik kadrosunu çok iyi yönetti.
Tanjeviç, Milli Takım'la hüsran yaşadığı İspanya'dan şampiyon olarak gelen Blatt'ı böylece bir sezonda 3. kez yenmiş oldu.
‘’Nicholas dönünce‘’
Önce hiç galibiyeti bulunmayan grup sonuncusu Le Mans, ardından da grup lideri Lietuvos Rytas galibiyetlerinin benzerliği, Efes’in son çeyrekte yaptığı savunmaydı. Fransa’da ilk 3 çeyrek 74 sayı yiyip, son bölümde sadece 6 sayıyı potasında gören Efes Pilsen, dün de 30 dakika boyunca savunma konsantrasyonu üst düzeyde olmayınca, sayıya kolay gitmesine rağmen skoru geride götürdü sürekli. İlk üç periyotta rakibi 20 sayının (24-22-21) altına çekemeyen Efes Pilsen, galibiyetin anahtarının savunmadan geçeceğinin farkına yine 4. bölümde vardı, son dakikadaki basketleri saymazsak rakibi 13 sayıda tutan ekibimiz, sıralama açısından çok ama çok kritik bir galibiyete imza attı.
Drew Nicholas’ın, Efes Pilsen sistemi için ne kadar önemli bir oyuncu olduğu bir kez daha ortaya çıktı Rytas maçında. Belki de liderlik şansının kaybolduğu Maccabi yenilgisi ve uzatmada kazanılan Le Mans maçlarını Nicholas’sız oynayan Efes’in hücum organizasyonunun sekteye uğradığını görmüştük. Sıkıştıkları her anda gözleri Nicholas’ı arıyordu Efesli oyuncuların, onu göremeyince de zorlama atışlar ortaya çıkıyordu. Amerikalı skorer dün belki fazla atmadı ama öyle hayati anlarda sahne aldı ki, önce Efes’i ayakta tuttu, ardından öldürücü hamleyi yaptı. Saniyeler biterken attığı mucize üçlükle devre 46-46 sona erdi. Felaket bir üçüncü çeyrek oynayıp 7 sayı geri düşen takımının, yine son saniye basketi ile oyunda kalmasını sağladı 3. periyot sonunda. Final bölümünde ise önce üçlük atıp Efes’i öne geçiren Amerikalı, hücumun dönüşünde 2.20’lik Petravicius’a yaptığı blokla, “Bu gecenin adamı benim” dedi.
Nicholas’ın sahada olması, diğerlerini de rahatlattı hem pozisyon, hem de psikolojik olarak. Hutson, bu sezonki en iyi performanslarından birini çıkarırken, Penn, hiç çaktırmadan yine 21 sayıyı bıraktı rakip potaya. Kenny Gregory sahada fazla gözükmedi ama soğukkanlılıkla attığı 2 basket var ki, nefeslerimizi kesti.
10’ar dakikalık iki performansla iki maç kazandı Efes. Kalan 60 dakikadaki savunma ise Euroleague düzeyinde değil. Müdafa konsantrasyonu için illa ki yumurtanın kapıya dayanması gerekmiyor. Daha üst seviyede takımları bu şekilde yenmek çok ama çok zor olur.
‘’Sürpriz yok, şaşırmak da‘’
Geçen hafta Beko Basketbol Ligi’nin, Avrupa’da İspanya’dan sonra en kaliteli lig olduğundan bahsetmiştim, çeşitli kriterler ortaya koyarak. Şampiyonluğa oynayan takımların çokluğu, liderle takipçileri arasında kopma olmadığını, bu takımların Avrupa’da da iddialı olmasının ligdeki kalitelinin bir göstergesi olduğunu savunmuştum. En önemli kriterlerden biri de, alttakilerin, üsttekileri yenebilmesiydi. Küme düşme potasındaki TED Kolej’in lider Galatasaray’ı devirip, Beşiktaş’a son saniye basketi ile mağlup olması, Alpella’nın hem Fenerbahçe, hem de Efes Pilsen’i yenmesinin ardından, son olarak da mütevazı bütçeli Oyak Renault, son şampiyona çelme taktı.
14 faul kaçarsa!
Sezon başından bu yana söylüyoruz, alınacak hiçbir galibiyet sürpriz sayılmamalı bu ligde. Hiç bir sonuç beni şaşırtmıyor artık. Nitekim tehlikeli bölgedeki Oyak Renault, çok ekstra bir galibiyet alıp az da olsa rahatladı. Semih, Oğuz ve Mirsad’ın olmaması Fenerbahçe için önemli eksikti. Ancak Kanarya, yine de maçı rahat kazanacak noktaya getirdi. Ama bu ligde 26 serbest atışın 14 tanesini kaçırırsan, Oyak Renault dahil bütün takımlara yenilirsin. Fenerbahçe de, rakipten yüksek yüzdeli şut atmasına, Renault’yu kendinden 5 fazla top kaybına zorlamasına rağmen, yüzde 46 ile serbest atış atınca 5. mağlubiyetini aldı bu sezon. Kesinlikle Oyak Renault’nun kazanma azmini, mücadelesine gölge düşürmek istemiyorum. Oyunun kuralı bu. Serbest atışları sokacaksın. Oyak 12/18 attı, maçı da kazanan taraf oldu. Yücel Platin ve genç takımı en büyük alkışı hak etti bu hafta.
Aslan büyük iş yaptı
Galatasaray da, Fenerbahçe gibi 3 eksikle, daha zor bir deplasmana gitti bu hafta. Hüseyin ve Tufan’ın eksikliğine Hite da eklenmişti. Hafta içi Charleroi’de çok kötü bir maç kaybeden Cim Bom’un yenilmesine yine ramak kalmıştı ama Cüneyt’in takımı oyunda tutan üçlükleri, Owens’ın inatçılığı, liderin yerini korumasını sağladı. Gaines müthiş bir performans sergilerken, Owens’ın çok kritik bir hücum ribauntu ve attığı son iki basket, Cim Bom’un kaybetmeye tahammülü olmayan bir takım olma yolunda olduğunu gösteriyor.
Haftanın maçında Türk Telekom, Beşiktaş’ı sürklase etti. Siyap-Beyazlılar’ı hiç bu kadar etkisiz, kolay pes eden bir yapıda görmemiştik bu sezon. Wright’ın yokluğunda bocalayan Başkent ekibi, onsuz oynamayı öğrenmeye başlamış. Arka arkaya alınan Joventut ve Beşiktaş zaferleri bunun bir göstergesi. Kepez Belediye, bütün takımlara yaptığı gibi Efes Pilsen’e de zor anlar yaşattı. Lacivert-Beyazlılar’da Nicholas yine oynamazken, Ermal (23) ve Ender’in (18) hücum performansı galibiyetin anahtarı oldu.
Son haftalarda başaşağı giden Beykoz, Burgess’in yokluğuna rağmen Selçuk Üni.’yi deplasmanda yenip, önemli bir iş çıkardı. Ömer Aşık’ı verdikten sonra hiç maç kazanamayan Alpella’da düşüş sürüyor. 6 galibiyetli Alpella, 5’er galibiyetli Beykoz, Selçuk ve Oyak Renault ile 4 galibiyetli TED Kolej’den arasındaki ligde kalma mücadelesi, sezon sonuna kadar devam edecek gibi gözüküyor.
‘’Telekom altın buldu‘’
Beşiktaş, evinde kaybedeceğinin sinyallerini uzatmada yendiği Ventspils, son saniye hücumları ile geçebildiği Kolej ve FMP maçlarında vermişti aslında. Rakip bu kez Telekom olunca, sonuç da farklı oldu. Müthiş bir dönem geçiren bir takımın bütün bir sezonu aynı çizgide götürmesi zaten imkansız. İniş ve çıkış dönemleri olacaktır. Ancak bu dönemin Telekom’la oynanacak maça denk gelmesi, kendileri açısından talihsizlik oldu. Şampiyonu Play-Off’un belirleyeceği sistemde, normal sezon maçları bazıları için önemsiz gibi görünse de, güçlerinin neredeyse eşit olduğu 5 takım arasında seriye 1-0 önde başlayacak olmak, çok ama çok büyük bir avantaj.
Wright’sız oynamaya alışmaya başlayan Telekom da, Ankara’da devirdiği Beşiktaş’ı bir kez daha yenip şampiyon adayları arasında bu avantajı yakalayan ilk takım oldu. Sezonun en kritik galibiyetlerinden biriydi Başkent ekibi için.
Oyunun başında ilk 7 hücumun 6’sından basketle dönen Beşiktaş, aynı başarıyı savunmaya taşıyamayınca, Telekom karşılığı çabuk verdi. İk 15 dakikada Barış (3/3), Bekir (3/3), hele hele topu göğüs bölgesinden çıkaran ve oralardan şut atmayı fazla sevmeyen Williams’ın (2/2) ekstra üçlükleri, Wright’ın skor eksikliğini fazlasıyla giderdi. Beşiktaş’ta ise bırakın ekstra performansı, Dalmau ve Kaya gibi kilit isimler beklenin çok altında kaldı. Dalmau ilk 20 dakikayı, 0/3 isabet ve 0 asist, Kaya ise 1/5 isabet ve 0 ribauntla tamamlayınca fark da devre bitmeden 12’lere kadar çıktı. İkinci yarının başında gösterilen efor ise, El Amin, Haluk, Tutku, Williams ve Dudley gibi tecrübeli isimlere sahip olan Telekom’u yakalamaya yetmedi. Motivasyonu iyice düşen Kartal, teslim bayrağını çok erken çekti.
Drobnjak’ın da Türk statüsüne geçmediği taktirde, 3+2 sistemi nedeniyle verimli olmasını beklemek kısa vadede çok zor gözüküyor.
‘’Kazanmak güzel‘’
Oynadığı 10 maçını da kaybetmiş Le Mans. Orta halli bir Fransız kentinin, büyük bölümü şirin salonu doldurmuş. Takımlarının hiçbir iddiası yok. Oyuncuları anons edilirken, hepsi ayağa kalkıyor büyük çoğunluğunu orta yaşın üstündekilerin oluşturduğu tribünler. Eğleniyorlar, bir Euroleague maçı izlemenin keyfini çıkarıyorlar. Hepsi mutlu, takımlarının hiç galibiyeti olmasa bile. Sonra yıllarca söylediğimiz ama daha bir örneğini ülkemizde görmediğimiz Avrupa’da klasikleşmiş bir olay sergileniyor. Bir sene kendi takımları için ter döken Gregory’ye ödül veriliyor, binlerce kişi tezahürat yapıyor eski dostlarına. Efesli oyuncular ne mi yapıyor? 5 Amerikalı, durumdan vaziyet çıkarmamış anlaşılan, kazansa da, kaybetse de sahaya çıkıp en iyisini yapmaya çalışacağı belli olan rakibinin attığı basketleri izlemekle yetiniyor. Hala öğrenememişler, biraz umursamaz davranıldığında Avrupa’da cezayı keseceklerinin, hele hele Euroleague’de. Fransız ekibi, kullandığı ilk 9 topun, 8’inde isabet buldu. Fark 14’lere çıktı 8. dakikada. Daha sonra oyuna giren Euroleague tecrübesi olan 4 yerli, savunmayı biraz toparladı, bu kez 9/9’la hücum eden taraf Efes oldu, fark da 1 sayıya indi ikinci çeyreğin ortasında. Sürekli oyuncu değişirken, bir baktık yine 5 Amerikalı aynı anda sahaya girmiş, maç başına 70 sayı atan Le Mans, farkı da devrede 11’e çıkarmış (51-40). İkinci yarıda da mükemmel hücum eden Fransız ekibi, Efes müdafasının da yardımıyla boş atışları iyi değerlendirdi, Nicholas’ın yokluğunu fazlasıyla hisseden ekibimiz önünde 28’de 17 sayılık farkı yakaladı. Liderlik bir yana, ilk 5 tehlikeye giriyordu. Papucun pahalı olduğunun farkına veren Efesli oyuncular, savunma yapmayı hatırladı. Kalan 12 dakikada sadece 6 sayı yiyince hücumda da işler yoluna girdi, Penn’in tecrübesi, Woods’un çok kritik 8 hücum ribaundu, Ermal’ın hırsı ile giden maç uzatmada da olsa geri geldi. Le Mans’ın kazanamama alışkanlığının da bu galibiyette payı vardı. Biraz şans, son anlardaki mücadele, bir çuval incirin berbat olmasını şimdilik önledi.
‘’Avrupa ikincisiyiz‘’
Çok değil, 3-4 yıl önce Türkiye Basketbol Ligi’nin bir Hırvat, Sırp ya da sıradan bir Avrupa Ligi olabileceği endişesi taşınıyordu. Eldeki bütün yıldızlar yurt dışına, hatta orta karar oyuncular bile Avrupa’nın vasat takımlarına gidiyorlardı çeşitli nedenlerden dolayı. Bırakın sponsoru, naklen yayınlayacak televizyon bulunamıyordu.
Müesseseler dışında bütün takımların sponsorları var. Yabancı sayısı arttı, düşük bütçelerdeki takımlar bile iddialı kadrolar kurabilme şansını yakaladı. İhraç ettiğimiz değerlerimiz, (Hüseyin, Ender, Mirsad, Kaya, Serkan, Ergin Ataman gibi) ülkemize döndü. Böyle olunca da, basketbol tarihimizde ilk kez üç büyükler ilk üç sırayı alırken, 5 takım şampiyonluk yarışında.
5 takımın şampiyonluk mücadelesi vermesi belki ligin kalitesinin bir göstergesi değildir ama o 5 takımın, Avrupa Kupaları’nda da söz sahibi olması, onların; doğal olarak da ligin kalitesini gösterir. Bu şampiyonluk yarışında bulunan ekiplerin, küme düşme hattında olan TED Kolej, orta sıralarda yer alan Alpella, Banvit, Kepez gibi takımlar karşısında yenilgiler almaları da, ligdeki rekabetin, heyecanın, çekişmenin üst seviyede olduğunun kanıtı.
Avrupa’nın en iyi, Dünya’nın da NBA’den sonra en kaliteli 2. ligi olarak kabul edilen İspanya Ligi (ACB)’nden sonra, Beko Basketbol Ligi’nin geldiğini söyleyebiliriz. Son yıllarda Dünya basketboluna damgasını vuran İspanya’da şu an 6 takım şampiyonluk kovalıyor. Lider Real Madrid 3, Bilbao ve Barcelona 4’er, Joventut, TAU Ceramica ve Pamesa Valencia 5’er yenilgi ile sıralanıyor. Bunlara Unicaja Malaga’yı da ekleyebiliriz. İspanya Ligi’ni farklı kılan, takımların bütün ülke şehirlerine dağılması, ligi kulüpler birliğinin yönetiyor olması, her maçın dolu tribünler önünde oynanması, televizyon ve sponsor gelirlerinin çok fazla, doğal olarak da küme düşme potasında olan Cajasol’un bile, Kakiozis (Barcelona), Elmer Bennet (Joventut), Tyrone Ellis (Napoli), Aaron Miles (Pau Orthez), Andrew Betts (Joventut), Jesus Cilla (TAU), De Miguel (Unicaja) gibi geçen yıl hepsi Euroleague oynamış oyunculardan bir kadro kurmasını sağlıyor. Euroleague ayarında bir takım, 4 galibiyetle 18 takımlı ligde 16. sırada. O yüzden İspanya Ligi’ni başka yere koyuyoruz.
Gelelim İtalya’ya. Son yıllarda bütçeleri düşüren İtalyan takımları Euroleague’de de bekleneni veremiyor. Lega A’da 18 hafta sonunda 18 galibiyetle Siena uzak ara lider. Bu takımı, 6’şar yenilgi ile Premiata ve Lottomatica, 7’şer mağlubiyetle Biella, Air Avellino, Scavolini ve Orlando izliyor. Şampiyon şimdiden belli gibi, çekişme 2. finalist olmak için yaşanacak.
Yunanistan’da ise Panathinakios ve Olympiakos dev bütçelerle belki de Avrupa’nın en iyi 2 takımı. Ancak ligde onları zorlayacak bir ekip yok gibi gözükiyor. Komşu’da finalin adı belli. Fransa ise Avrupa’nın en enteresan liglerinden. Her sene değişik bir şampiyon çıkarıyor. Bu da fazla para harcamadıkları, bütün iyi oyuncularını NBA ya da diğer liglere göndermelerinden kaynaklanıyor. Çekişme ve heyecan üst düzeyde, ama kalite vasat. Büyük paralar harcanan Rusya Ligi’nde CSKA, Khimki ve Dinamo iddialı ekiplerden. Ancak, şu an için Türkiye Ligi, İspanya’dan sonra geliyor. Bunun kıymetini bilelim, gelip geçici olmaması için elimizden geleni yapalım.