Arama

Popüler aramalar

‘’Erteleme doğru ama...‘’

“Federasyonumuz, Avrupa Kupaları’nda yollarına başarıyla devam eden temsilcilerimiz Beşiktaş Cola Turka, Fenerbahçe Ülker ve Galatasaray Cafe Crown’un Beko Basketbol Ligi’nde önümüzdeki günlerde oynayacakları üç maçı kulüplerimizin yapmış oldukları başvurular üzerine 16 Nisan 2008 Çarşamba gününe ertelemiştir”. Bu açıklama Federasyon’un resmi sitesinden yapıldı. Çok da iyi etmişler erteleyerek. Gerçi yakın tarihe baktığımızda bir örneğini göremiyoruz. Bu salı oynanacak olan zorlu Siena maçı öncesi, Fenerbahçe’nin cumartesi günü Antalya’ya gidip Kepez’le oynaması hazırlıklarını sekteye uğratacaktı. Bana göre de bu maç ertelenmeli. Ama Fenerbahçe’ye bu şans tanınıyorsa, Galatasaray’a, Beşiktaş’a ve 10 yıl üst üste çeyrek final oynayıp bu alanda Avrupa’da tek olan Efes Pilsen’e de tanınmalıydı daha önce, adaletten, fırsat eşitliğinden dem vuruyorsak. Bir çok örnek verebilirim takımların saatlerce yoldan İstanbul’a gelip, üstünü bile değiştirmeden İzmir’e, Ankara’ya, Antalya’ya gitmelerine, ya da tam tersi bir güzergah izlemelerine. En sıcak örneği Galatasaray. Yine bir salı günü Asvel’le Fransa’da çok kritik bir maça çıkacak olan Galatasaray, normalde cuma günü oynanması gereken Karşıyaka karşılaşmasına, rakibin isteği ve federasyonun onayı ile cumartesi günü çıkmak durumunda kaldı. İzmir’e gidip gelen, ardından Fransa’ya uçan Cim Bom, sadece tek 1 idmanla Asvel maçını oynadı. Onlar erteleme değil, sadece bir gün önce oynamak istemişlerdi oysa müsabakayı.

Saf sanıyorlar
Bir de çocuk kandırır gibi Galatasaray ve Beşiktaş’ın 28. haftada oynayacakları maçları da ertelediklerini söylüyorlar. Adalet dağıtıyorlar ya! Ya kendilerini çok akıllı sanıyorlar, ya da herkesi saf. O maçları ertelemeyip ne yapacaksınız. Galatasaray ve Beşiktaş Torino’da o saatlerde. İkisinden biri yarı final, belki de final oynayacak ULEB’de. 12 Nisan’da hem Joventut Badalona hem de Selçuk Üniversitesi ya da Alpella ile oynamaları mümkün mü. Federasyon da bunun farkına varmış ve aynı gün hem İtalya’da, hem de Türkiye’de maç yapamayacaklarını göz önüne alıp ertelemiş bu iki takımın karşılaşmalarını ileri bir tarihe. “Yok kardeşim çıkın oynayın” da diyebilirlermiş yani, ama kıyak yapıp ertelemişler. Açıklamanın mantığından bu anlaşılıyor.
Sonuçta sadece Fenerbahçe’nin maçı ertelendi fiilen. Çok da doğru bir karar. Sonuna kadar arkasındayım. Kazanılması halinde Final-Four kapısının ardına kadar aralanacağı bu maç öncesi Fenerbahçe’ye hazırlık yapabilmesi için fırsat doğdu. Fazlasıyla umutluyum. Fenerbahçe’nin, Siena’yı geçip Final-Four’a kalacağına inananlardanım. ULEB Kupası’nda da yarı final cepte. Hele bir de iki kupada birden final gelirse, keyfimize diyecek olmaz.

28 Mart 2008, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Müthiş derbi!‘’

Avrupa’da çeyrek finale kalan iki büyük kozlarını ligde paylaşacaktı. Ne bekliyorduk, neler bulduk. Maç uzatmaya gitti ya, “Şahane derbi”, “Basketbola doyduk” gibi populist yaklaşımlar olacaktır belki. Derbinin özeti, “Al birini, vur ötekine” aslında. İlk 18 dakika Fenerbahçe, Galatasaray’ı adeta ezdi. Hüseyin’in yokluğunda her ne kadar oyun sistemleri etkilense, Hite’ı kenarda tutmak durumunda kalsa da Sarı-Kırmızılılar kesinlikle Abdi İpekçi’ye kazanmak için geldiklerini gösteren en ufak bir reaksiyon ortaya koymadılar. Fenerbahçe ise taraftarının desteği ile müthiş saldırgan ve istekli başladı maça. Savunmada potayı göstermedi rakibe. Neredeyse her hücumda basket buldu, atamadıklarını hücum ribauntlarıyla alıp tamamladı. Smaç üstüne smaç, şov üstüne şov vardı. Fark 22’lere çıktı. Galatasaray belki de en ağır yenilgilerinden birini alacaktı Abdi İpekçi’de. Vidmar hayatının maçını oynuyordu. Ama her zamankinden fazla oynayamadı (!). “Vidmar’ı niye oynatıyorsun” diyenler, şimdi “Niye 2. yarıda oynatmadın” diye eleştirecekler Tanjeviç’i. Oysa Tanjeviç yıllardır ne yapıyorsa, yine aynısını yapıyor. Maçının adının “Galatasaray derbisi” olduğu onu fazla ilgilendirmiyor. Bir kaç varyasyon yapıp derbi kazanmak yerine felsefesinden ödün vermiyor, bildiğini okuyor. Kendine göre doğru, kimilerine göre yanlış. Madem Tanjeviç ve onun felsefesi Fenerbahçe’de var, bu şekilde kabullenmek gerekiyor. Ama o felsefe Fenerbahçe’nin yapısına, bünyesine uygun mu? O ayrı bir tartışma konusu.
Fark 22’ye çıktıktan sonra Siena serisinde kendisine ihtiyaç duyulan Mirsad oyuna girdi, arka arkaya 3 üçlük salladı, üçü de girmedi. Ciddiyetsizlik, lakaytlık, rakibi küçümseme, çok pahalıya patladı farka gideceğini sanan Fenerbahçeli basketbolculara. 18 dakikada 19 sayı atan Galatasaray 2 dakikaya 9 sayı sığdırdı, 2. yarının başında da 4 üçlük bulup ortak oldu derbiye. Fenerbahçe farklı kazanabileceği bir maçı rezalet bir ikinci yarı sonrası kaybediyordu neredeyse. Galatasaray ise koskoca 2. yarıda sadece 24 sayı yediği, 22 farktan gelip öne geçtiği maçı kazanmayı bile beceremedi, çünkü kafa olarak hazır değildi buna. Son derece kötü basketbol vardı sahada, galibi de uzatma belirledi.

27 Mart 2008, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’İşte rakibimiz Siena...‘’

Sezon başı yapılan analizlerde Montepashci Siena, kimse tarafından Final-Four adayı gösterilmiyordu. Oynadıkları 20 maçın 14’ünü kazanmalarına, evinde ise sadece 1 mağlubiyet (CSKA Moskova 66-69) almalarına rağmen, doğma büyüme Sienalı olan, Siena altyapısından yetişip 1.5 yıldır takımın başında bulunan coach Simone Pianigiani’ye göre de, kendilerini favori hissetmiyorlar. Neden favori olmadıklarına döneceğiz, önce Siena’nın yakın tarihine bir bakalım.
2001 yılına İtalya’da vasat takımların başında gelen, en iyi derecesi lig altıncılığı olan Siena, Ergin Ataman’ı takımın başına getirmesiyle, kaderini de değiştirdi. Yıllardır yaptığı doğru organizasyonla altayıpıyı oluşturan Siena yönetimi, kendini hazır hissettiği anda hamle yapmaya karar verirken yola Ataman’la çıktı. İlk sene Saporta Kupası şampiyonluğu geldi, ikinci yıl Mirsad Türkcan takviyeli Siena, Euroleague’deki ilk sezonunda Final-Four oynama başarısı gösteren 2. Avrupa takımı olup tarihe geçti. Ardından coach Carlo Recalcati ile 2. Final-Four başarısı ve ilk İtalya Ligi şampiyonluğu geldi 2004 yılında. Geçen yıl da ULEB Kupası’nda yarı final oynayıp, kendi liginde şampiyon olan Siena, az zamanda çok iş başardı. Fenerbahçe’ye oranla o seviyelerde oynama ve başarı gelenekleri çok daha fazla.

Neden favori değiller?
Gelelim, neden Piangiani’nin kendilerini favori hissetmemesine. Ellerindeki kadroya baktığımız zaman haksız sayılmaz. Yıldız seviyesindeki en önemli oyuncuları Litvanyalı Kaukenas’tı, o da sezonu kapadı. Ama aldıkları sonuçlara bakacak olursak, bu sakatlıktan hiç etkilenmediler, çünkü takım oyunu oynuyorlar, bunu da en iyi yapan ekip konumundalar Euroleague’de.
7 ya da 8 kişilik bir rotasyon kullanıyor genç coach Piangiani. Oyun kurucuları Mcİntryee ve İlievski tehlikeli oyuncular ama bir Solomon ayarında olduklarını söyleyemem. İki forveti Sato ve Thornton, bireysel olarak çok yetenekli olmasalar da, özellikle müthiş bir fizik gücüne sahipler. En bilinen oyuncuları Ksistof Lavrinoviç. O da oyuna sonradan katılıyor. İki uzunu Ben Eze çok güçlü ve çember altında etkin. Stonerook ise dış şut tehditi olan ve dışarıdan oynayabilen hareketli bir pivot. Uzun oyuncu savunmasında eşleşme sorunu yaşanabilir Siena önünde. Belki alan savunması yine tercih edilebilir. Ama, Euroleague’in en az ribaunt alan takımı (27.7) karşısında Fenerbahçe’nin çember altında üstünlük sağlamasını bekliyorum.

Fener Siena’yı eler mi?
Siena’nın en korkutucu yanı ise savunmadaki saldırganlığı, pas yollarını kapayıp rakibi normal oyun düzeninden çıkarması. Partizan maçında 29 top çalıp rekor kıran İtalyan ekibi, genelde de maç başına 15 ile bu alanda ligin zirvesinde. Aynı zamanda kupanın en az top kaybeden ekibi (11.6). Yani topun değerini çok iyi bilen, hücumda en doğru şutu bulana kadar sabreden, basketbolu çok doğru oynayan bir takım. İtalya Ligi’nde 27 maçın 25’ini kazanmasının ve Euroleague’de buralara gelmesinin en önemli nedeni de bu. Uzun zamandır beraber oynamaları da bir artı. Bakalım Fenerbahçe evindeki 10 maçta sadece 1 kez yenilen Montepashci’ye bu seride 2. iç saha mağlubiyetini yaşatabilecek mi. 10 günde oynanacak 3 maçlık seride, dar rotasyonlu Siena’ya oranla, Fenerbahçe’nin daha geniş ve yetenekli kadrosunun avantaj sağlayacağını ve Final-Four için daha şanslı olduğunu düşünüyorum.

21 Mart 2008, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Fener'e çok yakıştı‘’

Euroleague’e gerçekten çok yakışıyor Fenerbahçe, oyuncu kadrosu ve taraftarı ile. Abdi İpekçi tribünleri böyle coşkulu, böyle dolu, böyle rengarenk olduğu zaman ligin de en renkli takımı hiç kuşkusuz Fenerbahçe oluyor.
Mutlaka kazanması gerekiyordu (gerçi kaybetse bile çıkıyormuş çeyrek finale) Fenerbahçe’nin, futbol takımı gibi Avrupa’da son sekize kalabilmesi için. Öylesine karararlı başladı ki Sarı-Lacivertliler maça, 5’te 5 yapıp İstanbul’a gelen TAU Ceramica abondane oldu. Solomon başkomutan gibi idare etti ordusunu, cephede de en öndeydi. İlk çeyrekte Solomon 4’te 4, takım da 6’da 8 üçlük atıp 14 sayılık farka ulaştı. Tiago Splitter, çember altında bizim genç uzunlar önünde tecrübesini konuşturmasına rağmen, Rasim’in 3 ekstra üçlüğü ile fark 23’e çıktı bir anda. TAU Ceramica’nın kazanmak için oynadığı belli oluyordu her ne kadar turu garantilese de. Ama Fenerbahçe’nin saldırgan savunması karşısında tamamen çaresiz kaldılar. Ardından döndükleri alan savunması karşısında Fenerbahçe 6 dakika sayı atamasa, oyunun bazı bölümlerinde rakibi oyuna ortak etti gibi olsa da, sonuna kadar hak etti galibiyeti.
Müthiş bir potansiyele sahip olan Sarı-Lacivertliler, ilk kez bunu kendinden güçlü, başka bir deyimle bütçesi kendinden fazla bir takıma karşı göstermeyi başardı. İlk tur grubundan bu yana büyük takımlara karşı hiçbir varlık gösteremeyen Kanarya, her ne kadar rakibin hiçbir iddiası bulunmasa da kazanmayı öğrendi çeyrek final öncesi.
Şansı hep yanında, yolu da hep açık oldu sezon başından bu yana Fenerbahçe’nin. Bu turdaki rakip ise Panathinaikos’un elendiği grupta lider olan Montepaschi Siena. Panathinaikos, CSKA Moskova, Real Madrid, Barcelona gibi takımları gözönüne aldığımızda, karşımıza Siena’nın çıkması o yolun fazla daralmadığını söyleyebiliriz.
Beşiktaş ve Galatasaray’dan sonra Fenerbahçe de çeyrek finale kalıp üç büyüğün gücünü gösterdi Avrupa’da. Tarihi haftayı firesiz ve kusursuz atlattık. Devamının gelmesi dileğiyle.

20 Mart 2008, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kartal hak ettiği yerde‘’

ULEB Kupası’nda en çok Beşiktaş hak etmişti Final-Eight’e kalmayı. İlk turu 10’da 10’la geçip, tarihe de geçen Kartal bugün kutlanacak “Dünya Beşiktaşlılar Günü” öncesi Torino biletini cebine koydu Akatlar’da. Hedefi hep şampiyonluk olan Ergin Ataman, sezon başında verdiği sözü tuttu takımını Final Eight’e taşıyarak.
Beşiktaş, Hapoel Jerusalem eşleşmesinde ne kadar yanlış başladıysa seriye, Kızılyıldız önünde o kadar doğru oynadı 80 dakikayı. Tempoyu ve kontrolü sürekli elinde bulunduran, sahada kendi istediği basketbolun oynanmasını sağlayan Ataman ve öğrencileri Akatlar’daki rövanşta da, galibiyete rahat ulaştı.
Karşısında Sinan Güler’i görene kadar ULEB Kupası’nın tozunu atan, 16.5 sayı, 6 asist ortalamaları yakalayan Omar Cook, 80 dakikada sadece 1 basket bulabildi. Belgrad’da 10’da 0’la şut atan Amerikalı, daha ilk hücumda topu Sinan’a kaptırınca psikolojik olarak da bitti o anda. Son saniyelerdeki basketi saymazsak 1/9’la oynadı dünkü maçta da. Çabuk sinirlenen, kontrolünü kaybeden ULEB Kupası’nın en değerli oyun kurucusu (!), gelecek yıl için Euroleague hayalleri kurarken belki de kariyerini kaybetme riski ile karşı karşıya kaldı iki Beşiktaş maçı ve Sinan Güler savunması sonrası. Bu maçları izleyen üst düzey takımların artık soru işareti oluşmuştur kafalarında.
Kızılyıldız’ın en skorer iki ismi Cook ve Dragiçeviç (18.4) ilk yarıda toplam 3 sayıda kalmasına rağmen Beşiktaş maçı koparamayınca, ikinci devre öncesi biraz canımız sıkılmıştı. Ama serinin yıldızı Shumpert başta olmak üzere, Apodaca ve diğerleri o kadar kararlıydı ki, ikinci yarının hemen başında fark 20 oldu. Bir anlık gaflet ve hakemlerin maç başından bu yana çaldığı saçma sapan fauller, rehavetin getirdiği anlamsız top kayıpları Kızılyıldız’ı umutlandırır, bizi endileşendirir gibi olduysa da Kartal, taraftarının müthiş desteği ile zafere ulaştı.
Akatlar’da mükemmel bir atmosfer vardı. Beşiktaş taraftarı İstanbul’daki son maçta takımını yalnız bırakmadı, onları hak ettiği şekilde uğurladı Torino’ya. Şimdi Beşiktaş ve Galatasaray taraftarının İtalya’da buluşma zamanı geldi basketbol şöleni yaşamak için. İkinizle de gurur duyuyoruz.

19 Mart 2008, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Üç büyüklerin tarihi haftası‘’

1997 yılında tarihe “kara perşembe” olarak geçen Tofaş-Aris Koraç Kupası finali ve Efes-Asvel Final-Four öncesi son maçının oynandığı 2 nisanın ardından, kulüpler bazında en önemli sınav haftası başlıyor Türk basketbolu için. Geçen 11 yılda Efes’in iki Final-Four’u dışında final yüzü göremedik, “Türkiye’nin en başarılı takım sporu” diye böbürlendiğimiz basketbolda.
Sürekli söylüyoruz, bu sezon Türk basketbol tarihinin en kaliteli ligi yaşanıyor. Ve bu ligden çıkan 3 takım, bugün ve yarın kendilerini Avrupa’da son sekize atma yolunu arayacak. Belki bu sayı 5’e çıkacaktı, Efes’in seçtiği Amerikalılar sadece zeki ve çevik çıkmasa, tek başına bir takım gibi oynayan Telekomlu Michael Wright sakatlanmasaydı.
Gelelim elimizde kalanlara.
ULEB Kupası’nın en başarılı takımı Beşiktaş, Belgrad’da berabere kaldığı Akatlar’da konuk edecek. Galatasaray-Asvel serisini düşündüğümüzde kolay bir galibiyet beklemesin kimse, özellikle de taraftarlar. Akatlar’ın tıklım tıklım dolu, Beşiktaş’ın da Kızılyıldız’ın deplasmanda da bir çok kez kazandığını unutmayıp çok konstantre olması gerekli.
Geçen hafta bahsetmiştik. İspanya’ya giren bırakın galibiyeti fark yemeden çıkamıyor. Bir gün önceden Kanarya adasına uçan Galatasaray, 25 sayı önde başlayacak son 40 dakikaya. İki büyük çok ama çok yakın ilk kez düzenlenecek olan Final-Eight’e. İlk gün birbirleriyle karşılaşacaklarına göre ULEB’de yarı final cebimizde olacak bu geceyarısı. Karşıdan bana göre kupanın en büyük favorisi Joventut Badalona ile Pamesa galibi gelecek olsa da, tek maçlarda hiçbir sonuç sürpriz sayılmaz.
Bir başka büyük Fenerbahçe de, kendi tarihinin en kritik maçını oynayacak Abdi İpekçi’de TAU Ceramica ile. Yenerse, “Bu acemi takım Euroleague’de fazla ilerleyemez” dediğimiz Fenerbahçe bir ilki gerçekleştirecek. Abdi İpekçi’nin dolu olması değil, tribünlerin hakem ve rakip üzerinde büyük baskı kurması gerekiyor artık. Hakem düdük çalarken bin kere düşünmeli, rakip potaya şut atarken eli titremeli. Bu nasıl olacak? Şarkılar türküler yerine, aleyhte çalınan her düdük sonrası, rakibin her hücumunda salondan uğultular yükselmeli. Maçı yaşamalı tribünler, galibiyeti ne kadar istediğini sahadakilere hissettirmeli tabii taşkınlık yapmadan, sahaya birşey atmadan. Ancak bu şekilde içsaha avantajı kullanılabiliyor basketbolda, İspanya’da, Yunanistan’da, İtalya’da olduğu gibi. Sonuçta TAU Ceramica’nın hiçbir iddiası yok. Kazanmak için oynayacaktır, ama canını dişine de takmayacaktır böyle bir atmosferde. Şunu da unutmamak gerekir ki, geçen yıl da İspanyol ekibi aynı şartlarda gittiği Roma’da, Lottomatica’yı yenip rakibin tüm umutlarını yok etmişti, 6’da 6 yaparak çıktığı TOP 16 grubunda.
Bizim ligimizde ise 8 takım can çekişiyor ligde kalabilmek için. Arka arkaya 4 kez kazanan TED Kolej, Play-Off’u zorlamaya başladı, 3 kez galip gelen Oyak Renault da biraz rahatladı. Her hafta sıralamada değişiklik oluyor. Efes, evinde bir kez yenilen Antalya’yı Antalya’da yenerken, Mustafa Abi’nin müthiş oyunu dikkat çekti. Görev adamı olan Mustafa Abi, adam yokluğunda herşeyi yaptı. Sayı attı, ribaunt aldı, savunma yaptı, kritik galibiyetin mimarı oldu.

18 Mart 2008, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yaktın bizi Fatmir!‘’

Ne olurdu bağımsızlığı bir hafta geç ilan etseydin de bizim ceylanları ürkütüp kaçırmasaydın... Kimin aklına gelirdi bizle alakası olmayan bir ülkenin ilan ettiği bağımsızlığın dönüp dolaşıp Türk takımı Efes Pilsen’i kalbinden vuracağı. Kosova Devlet Başkanı Fatmir Seydiu bir özür borçlu Efes’e, onca yatırımın heba olmasına neden oldu diye! Korkup Sırbistan’a gitmeyen ABD’lileri kovan Efes, aslında Belgrad uçağına binerken veda etmişti TOP 16’ya. Son çırpınışlar da fayda etmedi. Kolay değil 7 kişiyle, 12 kişiye karşı mücadele etmek. Kazanmak için 7’sinin de yorulmaması, 7’sinin de iyi oynaması gerekiyor. Ama olmuyor. Olması da zaten zor. Atina’da her attığını sokan (8/8) Hutson, bu sefer her attığını kaçırdı (1/10). Penn dışında ilk üç periyot sayı üretebilen çıkmadı. Umudunu son maça taşıyabilmek için mutlaka kazanması gerekiyordu Efes’in, ama karşılarında belki de sezonun en iyi maçını çıkaran bir Partizan buldu. Şutör forveti olmadığı için sete set hücumda hiç üretken olamayan Efes, Belgrad’da olduğu gibi pota altında da hakimiyeti rakibe kaptırdı. Pekoviç, 4 dakikada 10 sayı attı, devreyi de 7/8 isabet oranı ile tamamladı. Kötü oyuna rağmen soyunma odasına sadece 9 sayıyla gitmek, ikinci yarı için umutlanmamızı sağlamıştı. Ama Sırp ekibi öyle bir 3. periyot oynadı ki, karşılarında kim olsa denize dökülürdü. Tam 8 üçlük attılar arka arkaya. İnanılır gibi değildi, fark da 23’lere kadar çıktı. Son çeyrekte Efes’in gösterdiği olağanüstü mücadele ise inanılmazdı. 23 sayılık fark eride de eridi. Asla pes etmedi Efesli basketbolcular, 1 dakika daha olsa Abdi İpekçi’de bir mucize gerçeğe dönüşecekti. Kısmet değilmiş.
Sezon başında takımın başına getirilen şampiyon coach, alınan kalburüstü yabancılar, Serkan ve Ender’in yuvaya dönüşü ile her zamankinden daha iddialıydı Efes, Euroleague’de. Hiçbirşeyin garantisi yok ama bu potansiyelle Final-Four’u bile zorlayabilirdi Lacivert-Beyazlılar, şu Kosova meselesi olmasaydı.

14 Mart 2008, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sağolasın Yunanlı‘’

Solomon’un son salisede attığı basket sonrası Lietuvos Rytas’ın yaptığı itiraz ve Yunanlı saha komiseri Panagotis Bakalis’in tarafgirliği belki de Fenerbahçe’nin Euroleague’deki kaderini belirledi iki hafta önce. Normalde 2 sayıyla kazandığı maçı, Yunanlı’nın 55 dakika sonra basketi iptal etmesiyle uzatmada 4 sayıyla alan Kanarya, dün 3’le kaybettiği için haftaya grup liderliğini garantileyen TAU Ceramica’yı İstanbul’da yenerse, ki yenecektir çeyrek finalist olacak tarihinde ilk defa 1 sayı averajla. Biz de başta Rytas’ın Sırp antrenörü Trifunoviç olmak üzere baskete itiraz eden Litvanya ekibine ve sayıyı iptal eden Yunanlı komiser Bakalis’e bir tarafımızla güleceğiz katıla katıla, ardından da teşekkür edeceğiz, 2 yerine 4’le kazanmasını sağladıkları için Fenerbahçe’nin.
O son saniyede Fenerbahçe aleyhine gelişen olaylar, geçen hafta yine Abdi İpekçi’de son saniyede önce Solomon, ardından Ömer Aşık’a çalınmayan iki yüzde yüz faulle devam etti. Yoksa Kanarya, Aris maçında garantileyecekti çeyrek finali. Ardından Vilnius’ta çıktı kara düdükler Fenerbahçe’nin karşısına. Belki maç içinde olsa bu kadar üstüne gitmeyeceğiz ama hep kritik anlarda ve hep bariz hatalar oldu, hepsi de Fenerbahçe’nin aleyhine. Solomon’a yapılan iki net faulün çalınmaması, hele birinde hücum faul verilmesi, son saniyede de rakibin bir ayağının resmen tribünde olmasına rağmen “devam” denmesi zihinleri bulandırdı (!).
Oysa maçın bütününde oldukça başarılı oldu Fenerbahçe. İlk yarıda 13’te 8 üçlük oranı, Kinsey, Solomon ve Rasim’in üstün performansı, sahasında sadece 2 kez yenilen (Efes ve TAU Ceramica) zorlu Rytas deplasmanında gösterilen kendine güven, rakibe verilen gözdağı galibiyetin sinyallerini vermişti. Ancak, yapılan acemice (17) top kayıpları, rakibe verilen hücum ribauntları (11), Price’in 24 saniye biterken attığı mucize üçlükler, hakemlerin 10 bin Litvanyalı karşısında ezilip büzülmesi maçın da skorunu belirledi.
Ancak Fenerbahçe, herşeye rağmen gerek kendi hataları, gerek aleyhine gelişen hatalara rağmen kaderini kendi belirleme şansını yakaladı. Sadece bir kez kendinden güçlü bir takımı yenmesi gerekiyor haftaya Abdi İpekçi’de. Artık onu da başarsın Tanjeviç ve talebeleri hiçbir iddiası bulunmayan TAU Ceramica önünde.

****************************************************************************

Özyer çok haklı
Çift maçlı eleminasyon serisinde 25 sayı farkla galip gelen bir takımın coachunun karşılaşma sonrası oldukça temkinli konuşması bazılarını şaşırtmış olabilir. Mükemmel hücum oyunundan sonra İspanyol Kalise Gran Canaria’yı 99-74’le devirip Final-Eight yolunda önemli bir avantaj yakalayan Galatasaray’ın çalıştırıcı, “25 sayılık fark İspanya’da yetmeyebilir” diyor. Haksız sayılmaz. İspanyol takımlarının ULEB Kupası’nda kendi evinde oynadığı maçlara baktığımızda ortaya ürküten bir tablo çıkıyor. Hiçbirinin mağlubiyeti yok bir kere. Onu geçelim, Joventut Badalona 6 maçını ortalama 22, Akasvayu Girona 19.8, Pamesa Valencia 14.2, Galatasaray’ın rakibi Gran Canaria ise 11.2 farkla kazanmış. Yani İspanya’ya giden bir takım yaklaşık 17 sayı fark yiyip geri dönüyor. Bir önceki turdaki sonuçlar ise şöyle: Joventut-Gmunden: 77-56, Girona-Chalon: 78-57, Gran Canaria-Bosna: 89-69, Pamesa-Panionios: 82-61. Tablodaki tek olumlu nokta, 4 takımdan en az fark yapabilen ekibin Gran Canaria olması.
Handikap ise (gerçi rakip için de aynı koşullar geçerliydi) Galatasaray’ı uzun bir yolculuğun bekliyor olması. Kanarya Adaları’nın Las Palmas kenti, Afrika ülkesi Moritanya’ya İspanya’dan daha yakın (!). En iyi olasılıkla 12 saatlik bir uçak yolculuğuyla gidiliyor Kanarya Adaları’na. Chicago ya da Seul’e daha çabuk uçarsın. Sonuçta elde var 25. Galatasaray, Gran Canaria’yı gidip orada da yenebilecek potansiyele sahip. Sadece farkın getireceği rahatlık ve konsantrasyon eksikliğinin nelere malolabileceğine dikkat çektim. Murat Özyer korkmuyor ama temkinli. Sonuna kadar da haklı. Doğrusu yapıyor, saha içinde yaptığı gibi.
Beşiktaş da, Belgrad’da oldukça iyi sayılabilecek bir sonuçla döndü İstanbul’a. Kızılyıldız’a karşı alınan beraberliğin, 1-2 sayılık galibiyetten farkı yok. Kartal şimdi sadece ama sadece kazanmak zorunda. Hapoel önünde olduğu gibi fark yapma telaşına düşmeyecek, strese girmeyecek. Rakip tecrübesiz ama önemli silahlara sahip. Coach Ergin Ataman ise, rakibi iyi çözmüş. Akatlar’da dolu tribünlerde tura daha yakın olan taraf. Beko Basketbol Ligi derbisi sonrası, “Rövanş Torino’da olsun” demiştim. Temennim gerçekleşmek üzere...

13 Mart 2008, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI