‘’Elini kolunu sallayarak 3 puan‘’
Futbol dünyada her ne kadar ‘güzel oyun’ olarak anılsa da iş memlekete geldiğinde ağırlıklı kabul ne yazık ki, “Aslolan güzel oyun değil kazanmaktır” oluyor. Böyle bir iklimde Şenol Güneş’in ‘güzel oyun’ ısrarı önemli. Dün akşam sahaya 10 yabancıyla çıkan Beşiktaş, belki de bu sezonun en iyi, en doğru ilk devre oyununu oynadı. Skoru bulduktan sonra da yaş ortalaması 31.9 olan takım haklı olarak oyunu rölantiye aldı. İkinci devre başladığında skorun getirdiği rahatlıkla bir kez daha tempoya yüklendi Beşiktaş. Defansı öne alıp orta sahada sayısal üstünlüğü ele alınca buldukları golden fazlasını kaçıran bir periyot daha oynadılar. Bu süreci tıpkı bizim gibi Okan Buruk’un Akhisar’ı da sadece izlemekle yetindi. Öyle ki, Beşiktaş, ikinci yarıda çoğunlukla ‘elini kolunu sallayarak’ rakip kaleye ulaştı. Daha fazla gol yapamadılarsa bu Akhisar’ın şansıydı!...
Gecenin sorusu
Beşiktaş’ın bu oyunla 8 beraberlik, 4 mağlubiyet almış olması tuhaf değil mi? Beri yandan takımının kayıplarını ‘hakeme bağlama’ konusunda uzmanlaşan Okan Buruk, bu oyun için ne söyleyecek acaba?
Maçın starı
Galatasaray’ın yapamadığı gibi... Babel, gerek kaleyi bulma gerek şut ile...
Maçın olayı
Verdiği pozisyonlardan daha fazlasını bulup, gol de yapan Beşiktaş, şampiyon olduğu sezonlarda olduğu gibi yine vites yükseltti. Şampiyon olsalar da olmasalar da son 5 hafta onlar için eğlenceli geçecek gibi görünüyor.
Kısa mesaj
Atletizmin düşük olduğu ligimizde Beşiktaş kadrosunda olduğu gibi ‘bilerek oynamak’ denklemi çözmeye yetiyor. Bu da ‘yaş ortalaması’nı sorun olmaktan çıkarıyor...
‘’Terlemeden sonuca gitti‘’
Sağolsun öyle ya da böyle, Fikret Orman’ın doğaçlama başlattığı polemik maç öncesi gündemi aldı götürdü! Buna karşın ‘orta sahası olmayan’ Beşiktaş’a karşı ‘ligin flaşh takımlarından’ biri olarak gösterilen Göztepe ise ‘öte yaka’ya geçmekte dahi zorlandı. Medel/Necip gibi sert defans önü hattı rakibi kaleden uzak tuttukça Beşiktaş haniyse terlemeden sonuca gitti. Beşiktaş, futbol oyun kitabının ‘basit oyna sağlam oyna’ ilkesini ihlal etmeksizin elini kolunu sallayarak sonuca gitti. Taa ki 70’e kadar!... Lakin maçın başı hariç o ana kadar ritm bulamayan Göztepe üçüncü gole rağmen oynamaktan vazgeçmedi. Tıpkı tribününün eğlenmekten vazgeçmemesi gibi.. Yine de, Halil’in golüne direkten dönen topa rağmen sahadaki icra maçı değiştirmelerine yetecek yoğunlukta değildi. Rotman’ın ‘Türk futbol geleneği’ne uygun olarak kendini attırmasının ardından da oyunu tamamen kaybettiler. Ve böylece Beşiktaş sıkıntılı bir haftayı ‘top çevirerek’ tamamladı.
Gecenin sorusu
Maçın belki de en etkisiz oyuncusu Demba Ba üzerinde bu kadar fırtına koparmaya gerek var mıydı? Ve Pektemek? Hakikaten bu denli geride mi?..
Maçın starı
Bu tip maçlarda yıldız belirlemek zor. Kalbimden geçen isim; Mustafa Pektemek. Herkesin merakla beklediği Larin’e gol atması için verdiği o zarif pas vesilesiyle.
Maçın olayı
‘Olay’ diye nitelenecek herhangi bir şey gözüme çarpmadı. Sanırım not edilecekler, Göztepe tribünün maç boyu süren eğlencesi ve Cyle Larin girerken gösterilen yüksek teveccüh!
Kısa mesaj
Beşiktaş içerideki iki maçı kazasız atlattı. Gelecek haftayı da aynı güvenle atlatırsa kilidi açacak anahtarı eline alır gibi görünüyor.
‘’‘Fantezi'nin faturası!‘’
Maç öncesinde, iki takım açısından da kontrol/temkin oyununun önde olacağı durağan bir maç bekliyordum. Ancak - büyük ihtimalle Aykut Kocaman da benim gibidir - Kayseri Teknik Dirtektörü Sumudica’nın bu denli fanteziye kaçacağını tahmin edemedim. Tekrarlayalım, kimse bilmediğini oynayamaz! Hele de futbolda...
Öyle bir iki antremanla olmaz ‘üçlü defans’ oynamak... Sonrası malum, Kayseri için olanlar oldu! Baskı görüntülü ilk saldırıları atlatan Fenerbahçe ilk pozisyonunda golü bulduğunda nelerin olacağı da ortaya çıktı. Öyle ki, maçı kazanmaları için Fenerbahçe’nin dengeli durması bile yeterdi. Onlar ise fazlasını yapıp, enine genişletikleri oyunu orta oluşan boşluklardan neticelendirdiler ve maçı ilk devre bitirdiler. İkinci devre antremana döndü...
Gecenin sorusu
Bir teknik adam ilk kez kaleye geçen Vedat Karakuş’u koruyacak bir dizilişle mi sahaya sürer takımı, yoksa genç kaleciden ‘ekstra libero performansı’ da talep eden bir dizilişle mi? Üstelik elde üç değil iki stoper varken!..
Maçın starı
‘Yabancı sayısı artınca kalite de arttı’ diyenler sanırım benim gibi üstelik Süper Lig tecrübesi de olan ‘yabancı Aatif’ı’ beğenmiştir. Ben beğendim. Şener ile Dirar’ı da...
Maçın olayı
Bu maçın değil belki haftanın olayı kanımca şu; Beşiktaş ve Başakşehir ‘vasat oynayarak’, Galatasaray ile Fenerbahçe ise ne yapmaya çalıştıklarını kimsenin anlayamadığı takımlara karşı kazandı.
Kısa mesaj
İyi bir antrenman maçı yapan Fenerbahçe, berbat iç saha performansı nedeniyle ‘bekle ve gör’ oynamak zorunda.
‘’Bu oyun tedirgin edici‘’
Yeteneği kadar vurdumduymazlığıyla da tanınan Quaresma nedeniyle maça ‘tek kanatlı’ çıkmak zorunda kalan Beşiktaş, oyunu ilk 20 dakika kısık ateşte tuttu. Ardından Şenol Güneş, Talisca’yı sağa göndererek yemeğin altını açtı ve peş peşe tehlikelerle birlikte gol de geldi. Yine de ilk devre, elbette Alanya’nın geri kümelenerek ‘bekleme oyunu’ oynaması nedeniyle de, o bildik etkisinin uzağında kaldı.
Kalite düşük!
Beşiktaş başarıyla icra ettiği önde baskı sayesinde topu hep ön alanda oynasa da maç, mücadelesi yüksek ancak kalitesi düşük kaldı. 70’e doğru Alanya’nın tehditleri ciddiyet kazanırken tedirginliği artan Beşiktaş, ‘düzen oyun’ndan kontraya döndü ama örneğin Lens’in mecalsiz hali maçı yükseltmeye yetmedi. Beşiktaş maçı kazansa da bu oyun şampiyonluk için tedirgin edici nitelikte.
Gecenin sorusu
Negredo sadece arkadaşları için önde oyunu mu genişletecek? Gol atması için tek seçenek görülen ortalardan da mahrum kalan oyuncuyu ayarlı paslarla kurgulu farklı şablonlar içinde görebilecek miyiz?
Maçın starı
Böylesi bir oyunda ‘yıldız’dan söz etmek zor. Ancak Beşiktaş’ta Fabri, Babel ile Atiba Alanya’da ise Giorgios Tzavellas, Isaac Sackey ve Emre Akbaba göze en batan isimler oldu.
Maçın olayı
Şampiyonluk için değil maç, puan kaybedecek durumda olmayan Beşiktaş’ın kart sorunu. Quaresma’nın yokluğunda Göztepe maçına Atiba, Oğuzhan ve Tolgay olmadan çıkma zorunluluğu.
Kısa mesaj
Hesapladığından fazla puan kaybeden Beşiktaş, oyununu ne yapıp edip yükseltmeli. Böyle de kazanır belki ama kaybedebilir de...
‘’Medya 'sosyal' ya kullanan?‘’
'Sınıfta kalma'nın mümkün olmadığı okullara gidip ağırlıklı olarak 'takdir', 'teşekkür' alan yeni kuşağın 'tasdikname' ile okuldan atılan arkadaşı var mı, bilemiyorum!. Emek alanında 'çırak' bulunamayışının nedenlerinden biri de bu husustur... 'Usta', 'çırak' zinciri koparken buna karşın ortalığı, 'usta' mertebesinde sosyal medya kullanıcı/izleyicisinin sarmış olmasına şaşmamak gerek Tam da bu nedenle 'okuma' sınırlı ama 'yazma' faaliyeti deryaları dolduruyor yeni dünyada.
Gazetelerde köşe yazan arkadaşlar fark ediyordur. Epeydir yazılarını öven ya da yeren, adreslerine gönderilmiş ileti ya almıyorlar ya da gelen ileti hatırı sayılır oranda azaldı. Nedeni iki yönlü... Yazar, aynı zamanda sosyal medya kullanıcısı da olduğundan izlenirliğini esas olarak oradan sürdürüyor. Çalıştığı gazete de ona 'gazeteci' unvanı kazandıran basit bir kartvizite dönüşüyor!..
Karşı yönde durum ise, sosyal medyanın kullanıcılarını 'yazar' yapıyor gibi görünmesi... Oradaki herhangi bir mecraya öfke, aforizma ya da takdir iletileri bırakan sosyal medya kullanıcısı muhatabanın da kendi yazdıklarını okuduğunu/izlediğini varsayıyor!..
Televizyondaki haber kanallarının 'şimdilik' değil ama gazetelerin düştüğü tuzak bu; sosyal medya takipçiliği. Gazetenin büyük çaresizliği burada... Örneğin muhabir saat 11.00'de katıldığı, televizyondan canlı yayınlanan toplantıda sorusunu soruyor ve gazeteye haberi geçiyor! Oysa orada sorulan ve yanıtlanan tüm başlıklar ya da münakaşa malzemesi 30 dakika içinde sosyal medyada tüketilmiş oluyor. Sabah piyasada olacak gazeteye de o toplantının 'çöpü' kalıyor.
Günümüzde gazete artık 'eski özel (farklı) haber'den beslenir gibi görünmüyor. Kaldı ki, 'haber' de eski 'uyaran', 'harekete geçiren' niteliğini yitirmiş gibi görünüyor. (Bu durumun nedenleri üzerine düşünmek isteyenlere, Metis Yayınları'ndan çıkan Wendy Brown'un "Halkın Çözülüşü Neoliberalizmin Sinsi Devrimi" adlı kitabını öneririm.) Koca gazetede, diyelim bir bilemedin iki 'farklı haber'. Artık zaman dar ve haberin ömrü eskisi kadar uzun değil. Beri yandan 'özel haber'i bulan gazeteci de sadece gazetesine çalışmıyor, 'kendi' hesabı da var işin içinde!..
Artık mesele kağıda basılı gazete içeriğinin tamamen değiştirilmesi ve ona uygun bir dil kurulması. Bu başlık gelecek günlerde bir kaç tartışma yazısını hak ediyor doğrusu! Yoksa mevcut gazetenin kendini yeniden üretmesi ve dünyayı olumlu anlamda değiştirmesi bu haliyle mümkün görünmüyor!..
‘’O rotasyon neye yaradı?‘’
“Yabancı kalite getirdi” denilen Süper Lig’in tepe maçı başladığında sahada 25 yaş altı üç oyuncu vardı; İrfan Can, Attamah, Talisca! O nedenle Adebayor’un (34) yaklaşık 50 metre koşup Lens’in (30) ayağından top alışını hayranlıkla izledi çoğumuz!.. İlk devre İrfan ile Mahmut, önlerinde oynayan Mossoro’nun desteğini alırken Talisca, Atiba/Tolgay’a uzak kaldığından orta saha Başakşehir’in oldu. Epureanu ile Emre’nin yokluğuna rağmen ilk devre katıksız üstündüler. Mossoro sakatlanıp bir de Caicara atıldı ama Beşiktaş son 15 dakikaya kadar öyle az çalışıp öyle isteksiz göründü ki Başakşehir rahat rahat kendini savundu. Düzen yerine can havliyle oynamayı sürdürdürüp, karambol ve karavana şut peşine düşen Beşiktaş’a karşı direnci iyice artıran Başakşehir maçı da kazanmayı bildi.
Gecenin sorusu
Jeremain Lens’in kiralanmasını anlayabilirim ama bonservisinin onca yıl için satın alınmış olmasını anlaşılır bir dille açıklayacak birileri var mıdır Beşiktaş Kulübü’nde?
Maçın starı
Başından sonuna kadar takımının orta saha savunmasını sertleştiren hatta eksik kalmalarına rağmen direnci hiç düşmeyen Mahmut Tekdemir.
Maçın olayı
Beşiktaş’ın, üç temel oyuncusu olmayan Başakşehir’e karşı oyun kurgusu yerine bireysel beceriyi öne koyarak ‘arzu’ ve ‘bilgi’ değil de ‘can havli’yle oynar görüntüsü
Kısa mesaj
Şampiyonluk yarışında avantaj elde etmiş, üstelik bu maç gerekçesiyle Bayern maçına bol rotasyonla çıkmışken Beşiktaş’ın oyun kalitesi düşündürücü.
‘’Gelecek yıllar var daha!‘’
İlk maçın skoru herkesi rahatlatmış belli ki! Öyle ki Şenol Güneş, ‘rotasyon’dan çok ‘fantezi’ çağrışımlı bir dizilişle sahaya sürmüş takımı. Bir takım ‘bilmediğini oynayamaz’ ancak ilk maçtaki eksik takımın ilk devre durumu idare etmesi gibi bir durum oluştu bu maçta da. Beşiktaş, Almanya’da ‘kırmızı kart’a burada ise ‘Yugoslav faulü’ bilgisine takıldı. Hem Gökhan hem Pektemek, pozisyon başında Ribery’ye makul faul’ yapmayı denese oyun belki başladığı dengede devam edecekti. Oysa Hummels 37’de Love’a benzeri faulü yaparak sarı kart pahasına atağı kesti. İlk devrenin ilhamı ‘Gol atacağız’ diyordu ve üç gol yeseler bile Love ile atmayı da başardılar. Gol de geldikten sonra tribünler bu eğlenceyi hakkınca süslediler.
Gecenin sorusu
Hangi mevkii ve maçta oynarsa oynasın ‘garanti istatistikler’ veren Necip Uysal, Almanya’da doğsa ve orada oynasa Bundesliga takımlarının çoğunun banko oyuncusu olmaz mıydı?
Maçın starı
Akıbeti belli olan maçta yapabileceklerinin en iyisini yapmaya çalışan Medel ve Necip Uysal. Ve elbette sahaya dalarak bu dünyada hayvanlarla birlikte yaşadığımızı hatırlamamız için mini bir gösteri yapan o ‘erkek sarman’!
Maçın olayı
Para hedefli ‘endüstriyel futbolda gösteri sadece sahada gerçekleşmiyor. Beşiktaş tribününün onca yılın deneyimiyle bu seviyede bir etkinliği gövdeli bir gösteriye dönüştürmesi...
Kısa mesaj
Beşiktaş Şampiyonlar Ligi’nin kalıcı takımı olmak için iyi bir adım attı ama arkasının gelmesi sağlam ve güvenilir planlara bağlı.
‘’Kadın seremonisi!‘’
Nereden açarsak açalım bahsi, ‘kadın’ uzun uzadıya yazıların, anlatıların konusudur. Şiirin, şarkının, öykünün, romanın olduğu gibi. “... öldüğünde dilimden düşürmeyeceğim ama şimdi hemen yanımda, ruhumda olduğundan özellikle aklıma bile gelmeyen annem kadar bana yakın.” Belki çoğumuz Andrey Platonov’un bu benzetmesine yakın duyarlıklar içindeyiz ‘kadın’lar söz konusu olduğunda! Ne ki duyarlık, bilgi ve düşünceyle donanmayınca anlam ifade etmez. Hatta kimi yerde tam da bu bahane ve motivasyon kıskançlık, ahlak, töre vd. buluşup kadına yönelik şiddete dönüşür.
Bu gazetenin konusu ağırlıklı olarak ‘futbol’dur. Futbol ise kadının en çok dile dolandığı toplumsal alandır. Tahmin edersiniz ki, olumsuz anlamda. Bu konuda bir duyarlık yaratmak için şöyle bir önerim olacak... Maça giden, izleyenler bilir, takımlar sahaya ellerinden tutukları çocuklarla çıkarlar. Bir de şunu mu denesek? Etkili olur mu acaba?..
Yüzleşme fırsatı
Futbolcular ve hakemler sahaya ellerinden tutup, kollarına girdikleri anneleri, teyzeleri, halaları, ablaları ya da eşleriyle çıksın. Böylece tribündeki ya da televizyon başındaki öfkeli erkekler kime küfür ettikleri gerçeğiyle yüzleşme fırsatı yakalar. Başı bağlı anneleri, çocukları için kaygılanan eşleri, küfür işittiklerinde kardeşleri için hüzünlenen ablaları, yeğenleri için kaygılanan teyzeleri, halaları... Bir görsünler kendilerini de büyüten ‘görünmeyen emek’ sahibi kadınları hele.. Hatırlarlar belki anneleri, kızkardeşleriyle geçirdikleri zamanlarını. İçleri cız etmez, yüzleri kızarmaz ise bunca zamandır yaptıklarından dolayı, oynamaya da gerek kalmaz bu oyunu.
“İnsan bir bütünün değil, herkesin bir parçası olmak için çaba sarf etmelidir” der ya Platonov, unutmayalım ki parçaları olduğumuz ama unuttuğumuz kadınların yüzü suyu hürmetine dönüyor bu dünya. Yoksa biz erkeklere kalsa çoktan uzayın derinliklerinde kaybolup gitmişti koca gezegen.
Platanov’un 1920’de belirlediği gibi, “Sustukları yerden herkes birer şairdir aslında.” Susma.. Yaz, söyle, karşı çık...









































