‘’Akışına bırakılan maç‘’
Maç başlamadan İsmail Kartal’ın saha içine gelerek ‘çocukça yaptığı’ motivasyon konuşmasına şahit olduk. Muhtemelen takımın yarısından fazlası ne söylediğini anlamamıştır ama teknik adamlarının vücut dilinden hadisenin hayli ciddi olduğu sonucunu çıkarmış olmalılar! Beri yandan daha da tuhafı, maçı daha çok kazanmak zorunda olan ev sahibi Fenerbahçe’nin ilk devre topla temasının rakibinden geri olmasıydı: Yüzde 45'e yüzde 55!
Yine tuhaftır bu duruma karşın ‘kaleci kurtarışı’nda 1’e karşı 9’la Bilal Bayazit rakibi Dominik Livakovic’in önündeydi. Gelin bu yaman çelişkiyi çözün... Ayrıca sürekli ‘analiz’den söz eden İsmail Kartal, sezonun neredeyse tamamında 120 dakikada 1 gol atan Edin Dzeko’yu tercih etmişti. Oysa bu maçta da ilk golü atan Mitchy Batshuayi, 50 dakikada bir gol atıyordu sayısal verilere göre. Lakin rakibi analiz ederken takım analizini unutmuş olmalı Fenerbahçe teknik ekibi.
Asıl heyecan kongrede
Şampiyonluk için ipler zaten ellerinde değildi. Onlar da tadını çıkarmaya çalıştı. Üstüne bir de Kayseri oyundan iyice düşünce rahat rahat istediklerini yapmaya başladılar. Ancak böyle söylediysem yoğun bir baskı anlaşılmasın. Sıradan, gerilimi olmayan, ülke vasatında bir maçtı izlediğimiz. Öyle ki, Galatasaray’dan gelen ikinci gol haberiyle tribün de çekldi maçtan. Yani Fenerbahçe de Kayseri de tribün de akışına bıraktı maçı!
Galatasaray’ın son dakika galibiyet golüyle Kadıköy’deki maç da anlamını iyice yitirdi. Artık konu şampiyonluk beklentisini aştı ve Fenerbahçe’de başkanlık düğümüne çevrildi! Aziz Yıldırım başkanlığını açıklarsa -ki kimi kaynaklar çarşamba gününü işaret ediyor- Fenerbahçe için şampiyonluktan daha büyük bir heyecan kuyruğa girmiş olacak...
‘’Zarar sezonunda fayda!‘’
Doğrusu ya, ülke rutinini aşan herhangi bir şey yoktu sahada ilk devre. Bildik “ülke vasatı”! Hücum eder gibi görünen ama nasıl hücum edeceğini bilmediğini gösteren iki takım. Kenarda, güvensizliğin göstergesi olarak göğüslerinde kollarını kavuşturmuş iki “teknik adam”! Lakin sahada “teknik bilgiyi” çağrıştıran en ufak bir şey yok. Az sayıda kırık dökük gol girişimi çok sayıda yersiz top kaybı! Maçı süsleyen en özel şey 35. dakikaya doğru sahaya çöken “kara karga”ydı! 4-5 dakika boyunca sahanın top indirilmeyen ancak indirilmesi gereken geniş alanlarını en iyi ve doğru kullanan oydu! Bir süre sonra baktı olmuyor, o da sıkıldı… Nihayet çekti gitti bizi çaresizliğimizle başbaşa bırakarak.. Ezcümle, futbol adına “yok denecek kadar az”dan daha az şey oldu. Derken 70’e kadar da pek birşey olmamıştı ki, Beşiktaş’ın yapamadığı Ankaragücü savunması yaptı!
Muci, hediye verdi
Arkadan oyun kuralım derken, “oyun kuramayan Beşiktaş”a Ernest Muçi ile bir hediye verdi... Ardından yine sıradanlık! Tribün temaşasını çıkarsanız o koca stadı yapmayı gerektirecek pek birşey bulamazsınız. İki takım için de futbol adına bulunacak en iyi ifade; “çaresizlik” olabilir... Bu arada Atakan Çankaya’ya edilen o galiz küfürler o pek meth edilen “Beşiktaş ruhu ve duruşu”nun neresinde yer alır acaba?!! Neticede Beşiktaş, nihayete erer ya da eremez bu “zarar sezon”unda kendine öyle ya da böyle bir fayda çıkarmış oldu. Yine de bu “fayda” gelecek için yeter mi denirse!.. Bu oyun ve bu anlayışla şimdilik hayli zor görünüyor...
‘’Plan değil, tesadüf! ‘’
“Futbol, şahsi beceri gerektirir ama aslında toplu oynanan, yani insanların takım halinde oynadıkları bir oyundur. Hayat da öyle değil mi? İstediği kadar yetenekli ol, iyi bir takımın yoksa kaybedersin”! Böyle başlıyordu Serdar Akar filmi “Dar Alanda Kısa Paslaşmalar”. Lakin bu diskur eksik kalıyor, tamamlanması gerek. Epeydir sadece “takım olmak” yetmiyor bir de “tempolu” olmak gerekiyor. İlk yarı boyunca topu elinde tutup Konya’nın 128 pasına karşılık 322 pas yapan Fenerbahçe, takım olarak birlikte görünse de tempoyu yükseltemeyince rakibini savunmada hareket ettiremedi. Geriye Ferdi Kadıoğlu’nun bindirmeleri kaldı. Onlarda da Ferdi penaltı noktası ya da ceza yayına çıkaracağına ya Edin Dzeko’ya gönderdi ya kendi denedi! Kısaca ilk yarı ciddi bir şey olmadı desek yeridir. İsmail Kartal ikinci devreye iki değişiklikle yapıyı değiştirmeye gayret etti ancak bu kez de üst üste gelen Osayi Samuel ile İrfan Can Kahveci sakatlığına takıldı...
Ciddi sorun...
Yani başlangıç planını bu kez zorunlu olarak revize etmek zorunda kaldı. Yine de Dzeko’ya top indirme inadını sürdürdülerse de Dzeko kaleci Jakup Slovik’e takılıp durdu. Devamında Tadiç ile Serdar Dursun yer değiştirince oynanacak oyun da belli oldu; kenarlardan üç uzuna top gönder! O andan sonra plan değil tamamen tesadüf devreye girecekti Fenerbahçe için, girmedi. Dolayısıyla matematiksel olarak Fenerbahçe’nin iddiası sürüyorsa da epeydir oynayamadığı ortada bir takım olarak bunca transfere rağmen çok ciddi sorun ve tartışmaların onları beklediğini tahmin etmek zor olması gerek... İlk başlığın da İsmail Kartal tercihi olacağı muhakkak...
‘’Başlangıç ve bitiş‘’
“Belirsizlikler takımı” Beşiktaş ile ligdeki yeri tahminlerin üzerinde olan “Düzenli Rize”nin maçı tahmin edileceği gibi ilerledi ilk yarı boyunca. Topu elinde tutan Beşiktaş, verimlilik konusundaki bildik sıkıntılarından kurtulamayınca maça tempo yükleyemedi. Rize ise fırsatçıydı. Kornerden golü buldu bulmasına ama yine kornerden gelen bir topu kontrol edemeyince “şişirme bir vuruş”tan golü kalelerinde gördüler. Beşiktaş, ülkenin o bildik orta/şut seçeneğine sıkıştığı için deneyip durdu devre boyu! Oysa pas sayısında üstündü rakininden… Ancak bizde düşük tempoda top gezdirmek, “topla oynama”dan sayılıyor! Onlar topu ağır aksak gezdirince Rize savunması da yerinden oynamadı. Haliyle dikkatlerini dağıtmak mümkün olmadığından, ciddi anlamda yorulmadılar da… O nedenle ikinci devreye de ilki başlayıp Beşiktaş’ı zorlamaya başladılar. Bu bölümde Mert Günok takımının en görünen oyuncusuydu. Yine de oyun dengede giderken çıkmaya çalışırken “ters ayakta yakalanan” Rize, Ghezzal’ı kontrol edemeyince dengesiz yakalanıp yediği ilk gole benzer bir gol daha yedi. Ancak maç başındaki Beşiktaş’ı taklit edip iki dakika içinde yine bir duran toptan karşılık verdi…
Muradına eremedi!
75’ten sonra Beşiktaş ciddi girişimlere kalkıştıysa da onca hoca değişilikliğinin de etkisiyle “hücum acemisi” olduğundan muradına eremedi! Yine de değişen iki stoperinin başlangıç ve bitiş golleriyle maçı kazandı. Şimdi… Yönetim, esasen aklından bile geçirmediği Serdar Topraktepe kapısını “taktik gereği” aralık bırakmıştı sezon sonuna kadar. O kapı kapandı artık. Ne var ki bu, Topraktepe’den kaynaklanan bir durum değil. Yöneticilerinin adı değişse de kararsızlığı değişmeyen Beşiktaş, doğru çizgide kalamadığı için olan geleceğine oluyor!
‘’Kaçınılmaz son!‘’
İki takımdan biri oynayamayınca diğerinin hayli baskın görünmesi kaçınılmaz oluyor. Beşiktaş ne yaptığını bilmez halde olunca ‘’vazgeçilmezi Edin Dzeko’’dan tasarruf eden İsmail Kartal’ın Fenerbahçesi rahat rahat top gezdirdi sahada. Kalecisi Mert Günok’un kritik kurtarışlarıyla sahada kalan Beşiktaş seri sakatlıklar yaşayıp oyun dengesi bozulan rakibine karşı çaresiz haldeyken milyonlarca euro vererek kadrosuna kattığı Mutassim Al Musrati de atılınca tamamen çözüldü! Gerçi Fenerbahçe de çok etkili görünmüyordu ancak topu daha verimli gezdirerek rakibini öyle ya da bezdirmeyi becerdi. İkinci devrenin hemen başında hareketlenir gibi oldu Beşiktaş, lakin eksikti ve Fenerbahçe sakindi. Kısa sürede oyunu yeniden eline aldı. Ne varki oyun elinde olmasına rağmen çoğu maçta olduğu kararlı değillerdi. Daha çok skora bağlı oyalanır gibi oynuyorlardı. Umarım bu çoğu maçta olduğu gibi doğrudan ‘’rakibin analiz edilmiş’’ olmasıyla ilgili değildir! Böyleyse gerçekten komik olur.
Semih destek alamıyor
Maç sonu Dusan Tadiç ile Rade Kruniç’in performansı hakkında özel soru sorulsa İsmail Kartal ne derdi acaba? Bir de onca maç kenarda tutulmuş Mitchy Batshuayi hakkında! Öyle ya da böyle Fenerbahçe’nin zorlanmasını beklemediğim maçta pak de zorlanmadan kazandılar maçı. Ancak bu halleri 4 puan geriden gelerek şampiyon olmaya yetecek gibi görünmüyor. Gelelim bir kaç Beşiktaş ayrıntısına... Evet Semih Kılıçsoy güçlü bir oyuncu görüntüsünde ancak henüz yolun çok başında. Abartılı yaklaşımlar yerine oyuncuya yardım etmenin yolunu bulmak gerekiyor. Takımının onu topla buluşturduğu yerlerde Fenerbahçe savunması kalabalıklaştığından tüm gayretine rağmen çözüme katkı veremedi genç oyuncu. Çünkü futbol epeydir ‘’mühendislik oyunu’’ olarak icra ediliyor ve oyun bilgisi konusunda Semih’n yeterli desteği alamadığı aşikar.
‘’Kısaca sorarsam; ‘’Peki ama neden?’’‘’
Maçın ilk devresinde oyunda neredeyse kaybolmuş bir Beşiktaş izledik birlikte. Tersi daha doğru belki, ‘‘Gayretkeş ama sonuç alamayan bir Ankaragücü vardı sahada.’’ Oysa hafta sonu Beşiktaş yönetim cephesinden dile getirilen mealen şuydu ‘’Serdar Topraktepe hocamızın yapabileceklerine bakacağız!’’ Bu sadece karmaşadır! Bilinir Topraktepe aynı zamanda ‘’kovulan’’ Portekizli ekibin parçası değil midir? O zaman aynı zamanda sorunun da parçası olmuyor mu? Ülke futbolunun vasataltı maçında sıradan bir ilk devre izledik. Yine de, ‘‘Hiçbir şey olmadı’’ diyemem... En azından iptal edilen Ankaragücü golü denetiminde futbolunkine benzer bir televizyon gösterisine tanıklık ettik.
Anlamsız bilek güreşi
Maçın ikinci devresinde de oyun farklı değildi. Futbol oynar gibi yapan iki takım baştan beri yaptıkları gibi halen oyalanıyordu! Nedense futbola yerine anlamsız bir ‘’bilek güreşi’’ izleyip durduk adeta... Öyle bir maç ki, ‘’Hiçbir şey yapmamaya yemin etmiş iki takımın karşılaşması’’ misali... Bekledik durduk belki bir şey olur diye? Olmadı!.. Futbola benzeyen bir oyuna baka kaldık öylece. Pozisyon yok ama hepimiz yine bakıp durduk olan bitene... Kısacası pek bir şey olmadı. Peki ama neden o kadar para harcandı, neden ‘’takım çürüdü’’ , neden biz bu maçı izledik ve neden?.
‘’Ciddi hasar aldılar...‘’
Lig vasatını zorlayamayan bir ilk yarı! Hücum etmekte zorlanan haliyle savunmaların ciddi sıkıntı yaşamadığı iki takım da şut atmak dışında gol opsiyonlarını çalıştıklarını gösterecek herhangi bir şey yapmadı. Fenerbahçe kendi sağ çaprazında birkaç kez Edin Dzeko’yu defans arkasına kaçırdıysa da gol arzusu pas bilgisine galip gelince top Ali Şaşal Vural’a nişanlandı… İlk devre boyunca düşündüm, “Acaba şampiyonluk adayı Fenerbahçe’nin rakip analizi nasıldı ve uygulama güçlüğü neredeydi”? Yanıtlayamadım… Neticede devre sonunda gelen gol pas atmak yerine şut deneyen Fred’in vuruşundan geldi! Geldi gelmesine de yay üzerinde pas bekleyen arkadaşını bir kenara koyalım, şutu engellemek için kayarak çalım yiyen Sivaslı savunma oyuncusunun tavrını da not etmek gerek!
Hata beklentileri
İkinci devre de farkla ilerlemedi. Fode Koita’da da orta alandan taşıdığı topu Rey Manaj’a geçirmek yerine Livakoviç’in üzerine vurdu! Vuruş doğru değil ama o da gitti gol oldu! Ezcümle 70’e yani İsmail Kartal değişikliklerine kadar maç iki takım için de, “Rakip takım hatası beklentisi”ne kuruluydu. Değişiklikler de pek işe yarayacak gibi görünmüyordu ama hakem Cihan Aydın’ın Fred’e yapılan faulü hücum avantajına bırakması Fenerbahçe’ye golü getirdi. Lakin maç böyle bitmeyecekmiş! Fenerbahçe’nin ısrar ettiği “yabancı hakem” ince eleyip sık dokuyarak hakemi penaltıya ikna etti ve şampiyonluk iddiası ciddi hasar aldı! Artık Fenerbahçe’nin yapacaklarından öte iş Galatasaray’ın yapamayacaklarına kaldı onlar açısından.
‘’Kazananın haklı olduğu coğrafya!‘’
‘Sıradanlık’ ile ‘Vasat altı’ el ele verip sel gibi akmaya başladığında önünde hiçbir baraj duramaz! İlk devre sonunda Ankaragücü karşısındaki Beşiktaş üzerinden yapılan Serdar Topraktepe güzellemelerinin hedefi Fernando Santos’un futbol bilgisini tartışmaktı. Tıpkı geçmişte Del Bosque, Aragones, Mancini, Zico, Prandelli Lucescu vb. için yapılanlar gibi. Amaç Topraktepe’den öte doğrudan Santos’u hırpalamaktı. Vara yoğa şut atmanın hücum etmek olduğu bellenen bir yerde duruma şaşmamak gerek elbette! İlk devresinde 9 orta yapıp, birine bile dokunamamış Beşiktaş için yayıncı kuruluş yorumcuları ‘Doğru oyun ve doğru oyuncu pozisyonu tercihlerinden’ söz ediyorlardı. Biliyoruz ki, yalnız değiller. Onlar ülkedeki hakim bakış açısının sözcüleri sadece. Ülke futbolu tam da bu karşılıklılık nedeniyle sıradanlığa mahkum edilmiş vaziyette. Küme düşmemek için çırpınan bir takımla yakın zamanda muazzam bonservis harcamaları yapan ‘Çürümüş takım’ın maçında skor değil ama hücum istatistikleri Ankaragücü’nü işaret ediyordu. Buna rağmen skoru önceleyen ‘Övgü makinası’ mevcut durumun geçici olduğunu bir kenara koyup mucize arayışına yönelecek. Kaleyi görenin vurduğu (!) maçta Beşiktaş öyle ya da böyle kazandı. Öyle ya burası ‘Doğru’’nun değil ‘Kazananın haklı’ olduğunun varsayıldığı coğrafya.
Bir an önce karar vermeli
‘Kötü oynarken de kazanmayı bileceksin’ gibi tuhaflıkların kabuk gördüğü yerde yenilenen yenenden daha da kötü durumda olabileceği nedense akıllara gelmiyor bir türlü. Beşiktaş’ın yolu uzun. Hatta hayli uzun ve çok da çetin bir yolculuk bu... Çünkü takımın geleceğinin ehil ellerce kurgulandığına dair şüpheler hayli derin! Dün akşamı kurtardılar ama futbolları hala umutvar görünmüyor. Çünkü sezon başından bu yana en çok da antrenmanları kaybetmiş bir takım Beşiktaş. Bir an önce karar verip geleceğin inşaası için kolları sıvamak ama bunu da günün futbol bilgisinin ilkeleri ışığında yapmaya çalışmak öncelik olmalı. Yoksa övgüde boğulmak işin en kolayı…