‘’Zor gece‘’
Geriye düştüğü anlarda kritik goller buldu Cim Bom. Mersinli Güven'in bir Galatasaray'a, bir de kendi kalesine attığı golle açıldı sahne. Ve, futbolda hiç istemediğimiz şekilde hakem Fırat Aydınus maçın önüne geçti. Penaltı hep penaltı gibi olmalıdır deriz. Chedjou'nun müdahalesi orta sahada olsa faul verir miydi, vermez miydi Aydınus tartışılır! Ayrıca Servet'in kolunun topla buluştuğu an?... Burak'ın kazandırdığı penaltıda ise kaleciye gösterdiği kartın rengi de tartışılır. Ancak en önemlisi Hamza hocanın sorunlu oyuna geç müdahalesiydi. Mersin kompakt yakınlaşarak oyunun boyunu kısaltarak Galatasaray'a pas alanı bırakmadan ve agresif baskı yaparak oynarken, Sarı-Kırmızılılar bunun önlemini alamadı. Orta sahada Emre, Selçuk, Sneijder, hep Mersin kalabalığı içerisinde yok oldu. Pas yapamadılar. Önce sinirlendiler, sonra telaşlı oynamaya başladılar. Çift santraforla oynuyorsanız, kanatları kullanmanız lazım. Peki Galatasaray ne yaptı? Emre ve Sneijder'i kenara koyarak elini zayfılattı. Yabancı kısıtlaması sorununa takılıyorsan Telles'in yerine Olcan'ı koyup (ki daha önce sol bek oynadı, iyi de sol bek oynadı) orijinal kanat oyuncusu Bruma'yı kullanmak da çözümdü. Hamit'in girişi Sneijder'in ortaya çekilişi ve Galatasaray'ın oyunu toparlaması başlangıçtaki hatayı da gösteriyordu. Chedjou, Semih sonra da Hakan topu oyuna sokmakta zorlanınca, hücuma başlama sıkıntılı oluyor. Sabri, Melo ve Selçuk diğerlerine göre farklıydı. Sneijder ise kayıptı. Menaceri boş konuşmayı bırakıp Sneijder'e katkı sağlamasını söylemeli.. Ve as futbolcular, hafta içi kupa maçı oynamadıkların da, hafta sonunu düşünüp ona göre çalışmalılar.
‘’İstenmeyen veda‘’
Grubun son maçı Galatasaray için erken gelen golle adeta başlamadan hüsranla bitti. Tarık Çamdal’ın seyrettiği, Sinan Bolat’ın kapadığı köşeden yediği golle Podolski’nin ustalığı kadar zincirleme kaza yapan Galatasaraylı futbolcularında katkısı vardı. Çok geçmeden çıkışta çıkarken kaybedilen 11. dakikada gelen 2. gol takımımızın hem moralini hem isteğini kırdı. İngiliz ekibi, kendi liginde de uzun oynamayan, genelde pas oyununu tercih eden ve topu çabuk çeviren ikinci bölge hakimiyetini sürekli elinde tutmaya çalışan bir ekip. Bu bilinen taktik şablona karşı Cim Bom önlem üretmekte zorlandı.
Kuvvet ve çabuklukta rakip üstünlük kurdu. Bir de buna doğru kullanıp yönlendirmek eklenince ilk yarı takımımız adına kabusa döndu, attığından daha fazlasını kaçırdı Arsenal. Tarık tarafının göçük olduğunu Hamza Hoca farkedene Umut’u oraya çektiği ana kadar sürekli hücum yedi Cim Bom o kanattan.
Umut’ta çizgi oyuncusu olmadığı için aslında bu yama gibi önlem oldu. İkinci yarı çizgi kontrolü Yasin’e verilip yetersiz Tarık çıkarılıp yerine avrupayı görmüş tecrübeli Hamıt konunca ve takımda bu skorun kendine yakışmadığını düşününce roller değişti. Sürekli iki uzun stoperin olduğu bölgeye yandan anlamsız ortalar devam etse de Sarı Kırmızı baskı güzeldi. Ancak Arsenal sistemini oturtmuş alanı doğru kapatarak oynadığı için Cim Bom adına pozisyon üretmekte kolay olmadı. Neticede istenmeyen veda bildik bir skorla oldu.
‘’Hızlandırılmış Galatasaray‘’
Müthiş bir istek ve iştahla oynamaya başlamış Galatasaray. Hem topu hızlandırmış, hem futbolcular hızlanmış. Ancak geçmişteki pas oyunu ile dün gecekinin en büyük farkı tekte ve hızlı, öne doğru oynamaya başlaması Cim Bom’un... Yana ve geriye oynadığı, bir de üstüne üstlük temposunu düşürdüğü oyunundan sıyrılarak sahanın her yanına baskı yapıp, kanatlarını da ısrarla kullanan oyun yapısına bürünmüşler. Defansı önde kurarak mümkün olduğunca Akhisar’ı ikinci bölgede baskılayıp, hızla üçüncü bölgeye çıkışlar iyiydi. Yakınlaşıp yardımlaştılar. Pas trafiğini hızlandırdılar. Akhisar’ı baskı yaptığı alanlarda adam eksilterek oyundan düşürmeyi bildiler. Gol anı hariç, Chedjou ve Semih ilk kez bu kadar konsantreydi. Sabri ve Telles, hem ters kademeleri doğru yaptılar, hem de önlerindeki alanda kontrollü olarak hücuma katkı kulvarı oluşturdular. Çift santrforun sert ve kuvvetli Akhisar stoperlerini üstlerinde baskı kurup merkezden açmaları da akıllıcaydı. Burak’ın en çok taktir edilecek özelliği, kaçırsa da arayışını sürdürmesi. Böyle devam ederse hem kendini hem Galatasaray’ı zirvede tutar. Göbek oyuncuları Selçuk ile Emre Çolak, dönenleri toplayarak Galatasaray’ın baskısında önemli rol aldılar. Islıklanan Selçuk, alkışlanacak kadar top çaldı ve kesti. Çolak fizik olarak ezilse de, gelen topu çabuk kullandığında dezavantajını avantaja çeviriyor. Topu ezmeden oynaması gerektiğini herhalde o da anlamıştır. Gecenin bir diğer yıldızı ise Bruma’ydı. Dikine oynayışı rakiplerini zor durumda bırakıyor. Tüm takımı dün geceki taktik anlayışına maksimum katkı verdikleri için alkışlamak gerekli. Ancak aklımızdaki soruyu da bir kenara not edelim: Sadece 1 haftada ne değişti de koşmayan ayaklar, sahaya konulmayan gönüller, oynanması gerekip de oynanmayan futbol bu kadar değişti?
‘’I love you hocam‘’
İyi dönemde takım yönetmek, yöneticilik yapmak kolaydır. Başarının arkasına saklanır, yürür gidersiniz. Önemli olan krizin geleceğini görüp, takımın nereye savrulacağını hissedip, ön almaktır: önlem almaktır... I love you hocam demekle Prandelli'nin karışık sebze çorbasına çevirdiği takımı düzeltemezsiniz. Bir maç önce alınan galibiyet sonrası gelen milli takım arasında, sanki Galatasaraylı futbolcuları 'Bay'mış. Sahada nereye gittikleri, ne yaptıklarını kendileri bile anlayamadı. İlk 11'ler elimize geldiğinde, Prandelli bu orta sahayla neyi planlıyor merak etmiştim. Düşündük, içinden çıkamadık. Zaten Galatsaray da maçın içinden çıkamadı. Orjinal son ön oyuncusunu Burak'ın arkasına koyup, Yekta'yı solda oynatmak Prandelli'nin tüy diktiği anlamsız bir futbol işiydi. Her maç değişik kadro, değişik pozisyon birbirini ilk defa görmüş gibi abuk sabuk işler yapıyorlar futbolcular... Onları çorbaya çeviren Prandelli ise sahada sanki beklenmedik bir rezalet varmış gibi eliyle koluyla bir şeyler yapıyor. Seyirci de haklı olarak son sınıra gelen sabrının taşmasıyla istifa diye bağırıyor. Bu kaos içinde takım kaptanı yuhalanıyor, dördüncü yıldız yolunda Galatasaray sürekli yara alıyor. Oynamadıkları zaman burun kıvıran fuytbolcu kardeşlerim! Size forma verilince böyle mi oynamalısınız bir düşünün. Olcan'ın eski halinden eser yok, Muslera bezgin. Selçuk bitkin. Yekta ve Emre Çolak topu ezmekle meşgul. Balta geleni öne vuruyor. Burak ise inanmadan koşu yapıyor. Sneijder ise menaceri vasıtasıyla sürekli konuşuyor! Cim Bom nereye gidiyor...
‘’Volkan patladı!‘’
Ne yapıp ne ediyoruz maçların önüne geçecek bir gündem yaratıyoruz bu milli takımda. Ya silah konuşuyoruz ya lüzumsuz hazırlık maçı ya da dün geceki gibi milli takımlarda hatırladığımız kadarıyla ilk
defa gelişen Volkan Demirel olayı.
Eyyamcıları siz bir kenara bırakın, son olayın objektif değerlendirmesi; Volkan tecrübesinde, kendisine milli forma teslim edilmiş hatta kaptanlık verilmiş bir futbolcunun stadı terk etmesi doğru değildir. Bir çift lafımız da kale arkasındaki birkaç terbiyesize. Ay- Yıldızı temsil eden hiçbir futbolcuya küfür edemezsiniz...
Gelelim 90 dakikaya. Maçtan 3 saat önce Gökhan’ın sakatlığı nedeniyle kadrodan çıkarılıp, Umut’un girmesiyle bu tip rakibe karşı doğru olan çift forvetle kazanmamız gereken bir maça başladık. Sakatlık
olmasa tercihimiz böyle olmayacaktı. Bu da bizi sıkıntıya sokacaktı. Çabuk adamlarla rakibin üstüne gitmeyi hedeflemiştik. Olcay ve Volkan Şen, özellikle içeriye katedip 2 bekimize de alan açınca, yan ortalarda da başarılı olduk.
Umut’un sırtı dönük oynayabilmesi, duvar yapması, pas indirmesi ve önde top tutması Burak’ı da verimli hale getirdi. İyi top yapan Arda ve Selçuk da üçüncü bölgeyi doğru beslediler. Tempoyu yükselttikçe, topu hızlandırdıkça sürekli pozisyon ürettik, bulduk. Penaltı da böyle geldi. Sıkıntılı olduğumuz dönemde bizden çok geride olan rakibe karşı ihtiyacımız olan galibiyeti aldık sadece. Sorunlarımız ise hâlâ devam ediyor.
‘’Üç puan güzeldi‘’
Moralsiz günlerin, kötü skorların ardından Cim Bom'a en çok gereken elbette 3 puandı. Zor da olsa Galatasaray istediğini aldı. Erken gelen gol ve maça başlarken Galatasaray'ın aşırı istekli oluşu, ilk yarının önemli bölümünde Sarı-Kırmızılılar'ı üstün kıldı. Karabükspor'un baskısız ve temposuz pas trafiği tam da Galatasaray'ın istediği oyun şekliydi. Rakipleri yavaş oynayınca ve agresif baskı koymayınca Sarı-Kırmızılılar'ın kaliteli ayakları da o süreci iyi kullanabiliyor. 30. dakikadan sonra şoku atlatan ev sahibi oyunu şekillendirmeye başladı. Sarı-Kırmızılı renkler için de sıkıntılı anlar gelmiş oldu. Ligin başından bu yana goller hariç 3 pozisyon Burak ve 1 de Dzemaili ile rakip kalede gördüğümüz Galatasaray, rakibin hatalarından en çok pozisyon bulduğu geceyi de yaşadı.
Diğer futbolcular gibi golcülerin de güveni yok. Son vuruşları kafalarından birçok tilki dolaştırarak 'ya olmazsa' korkusuyla yapıyorlar. Rahat değiller. Sürekli başarısız sonuçlar bu tip travmalar yaratır. Bunların acilen giderilmesi gerekir. Beklenen seviyede olmayan futboluyla sahada izlediğimiz Cim Bom'da, kenarda her zamanki Prandelli zaafları devam ediyor. Oyunda tutunmaya çalışan Sneijder'i çıkarıp Umut'u sokması, hücuma pas atacaklardan birinin eksilmesi anlamına geliyor ki, bu tuhaf bir durum. 1-1'den sonra kazanmaya dönük Umut hamlesini daha önce yapmalıydı Prandelli. Burak'ın yanına partner olarak koymalıydı. 2-1'lik skoru yakaladıktan sonra ise Yekta’yı Melo'nun yanına monte ederek, Selçuk'u bir öne atarak daha çabuk düşünmeliydi. Ve bütün bunları yaparken ilk değişecek de Dzemaili olmalıydı...
‘’Veda gecesi‘’
Avrupa’da alıştığımız bildiğimiz destan yazan Galatasaray’ın erken Avrupa veda gecesi vardı dün Dortmund’da. Alman Ligi’nin kötüsü rakip, iki maçta 8 gol atmamalıydı Cim Bom’a. Aslında oyuna iyi başlamıştı takımımız. Orta sahayı kalabalık ve yakınlaşarak, yardımlaşarak kurup rakibin etkin bölgesini bloke etmeye çalıştık. İlk 10 dakikadaki fırtına dinince, Cim Bom biraz nefes alıp oyunu dengelemeye çalıştı. Topu keserken iyi, hücumda problemliydi. Genelde oynatmamaya yöneldik. Öne çıkışlarda çok adamla üçüncü bölgeye taşınamadık. Defansta ise telaşlı top uzaklaştırmak, topu rakibe çok teslim etmemize sebep oldu. Onlarda aldıklarıyla tekrar üzerimize geldiler. Topa basıp oyunu kurmaya başlarken, Reus’un soldan başlayıp çapraz koşusunun Tarık, Hamit, Chedjou ve Semih hep birlikte seyrettiler aynı oyuncu da golü yaptı. Bu ligde böyle gol ve goller yenmez. İşin kötüsü maç boyunca tam toparlanıp, rakibi zorlarken kırılma anlarımız yediğimiz goller ve yine gurbetçi seyircilerimizin anlamsız taşkınlığı sırasında oldu. Şampiyonlar Ligi’nde ve kendi ligimizde kademeli takım oyununu son 15 dakika hariç en iyi uyguladığı maçı kötü skorla bitirdi Cim Bom. Prandelli’nin lige dönüşü Galatasaray’ı Avrupa’da görmeye alışmış olanlar için hayal kırıklığı... Umut’un önde top tutması ancak son vuruşlarda olmaması onun eksisiydi. Maç boyunca göremediğimiz Dzemaili’yi ise oyunda tutup gecenin iyisi Hamit’i almak Prandelli’nin fantazisiydi. Sağ beki, stoperleri ve gecenin iyisi Hakan’ıyla önlerinde oynayan Sarı-Kırmızılı kenar oyuncuların kademesiyle Cim Bom bu farkı hak etmemişti. Büyük eksikliği Galatasaray’ın Melo hariç orta saha futbolcularının yumuşak ve mücadeleden kaçarak agresif baskı yapmayarak top geldiğinde oynamaları. Buna çare üretmek zorunda Cim Bom.
‘’Yolun sonu‘’
Hava kötü, Galatasaray'ın futbolu ondan kötü... Prandelli için görünen o ki yolun sonu. Sarı- Kırmızılılar kıpırdamıyor, öne doğru oynadıklarında Başakşehirli futbolcuların arasında eksik kalıyorlar. Kendi kalelerine hücum yediklerinde yine eksik yakalanıyor, boşta kalan Başakşehirli atılan gollerde olduğu gibi operasyonu yapıyor! Aynı alan boşluğunda ve aynı Tarık tarafı sarhoşluğunda atılan topu takipetmiyorsa, stoperlerin önündeki kesiciler, fazla söze gerek kalmıyor. Galatasaray topun arkasına çabuk geçemiyor, çıkışlarda da 3 pası üst üste yapamıyor. İkinci bölgede anlamsız pas yapmak takımı öne taşıyamıyor. Burak hep yanlız, o yanlızlığa kanatlardan top indirenlere çare de üretilmiyor. Sonlandırılmamış ataklar Galatasaray'a intihar saldırısı gibi geri dönüyor. Ve en önemlisi Fenerbahçe derbisinin getirdiği galibiyet rehaveti geçeceğe benzemiyor. Lig sürüyor, puanlar gidiyor. Acil müdahale gelmezse eldeki tek hedef dördüncü yıldız da tehlikeye giriyor. Chedjou ve Semih'in yokluğu Melo'nun sürpriz
sakatlığı elbetti ki etken. Ama bunun arkasına saklanmak çok doğru değil. Sarı-Kırmızılı formayı giyenler en az rakipleri kadar mücadele etmeyi bilmeliler. Fazla teknik yoruma gerek yok, çünkü sahaya yansıyan taktik de yok.