‘’Ayranın yok içmeye...!‘’
Fenerbahçe: Zico da Tigana gibi oynatıyordu takımını. Üçlü orta alan, önlerinde forvet arkası Alex ve çift santrforlu bir düzendi. Kanatları güçlü kullanabilen oyuncularının varlığına rağmen, ofansif anlayışını, bu yönde kullanmadığından, Appiah ve Aurelio gibi, Türk standartlarının çok üstünde iki orta alan savunmacısına ve Tuncay gibi bir taşıyıcı ile Alex’e rağmen çok kırılgan bir ekipti Fenerbahçe. O da tek forvete dönüp, orta alanın hem savunma yönünü güçlendirdi, ofansif ve defansif anlayışı kenarlara takviye yaparak 4-4-1-1’e döndü. Fenerbahçe’nin oyunundaki yükselen ivme de ortada.Beşiktaş: Gelelim Tigana’ya... Ne Aurelio, ne de Appiah benzeri, üst düzey orta alan savunucularına ve de Tuncay ve Mehmet Yozgatlı gibi kenar servisleri güçlü oyunculara sahip. Ne elinde Sabri gibi müthiş bir kanat aktörü, ne de Arda gibi rakip eksiltme gücü yüksek, becerikli bir oyuncu var. Üstelik Ümit Karan ve Hakan Şükür’ü de yok forvet hattında. O zaman, Tigana’nın engin futbol bilgisine ve müthiş kariyerine haşa laf söylemek haddimize olmasa da yine bir küstahlık yapıp, sormamız gerekiyor: Kimle neyi zorluyorsun, be adam!Savunma kenarlarına vermişsin ültimatomu; 1970 bekleri gibi, ancak kendi ceza sahalarının 10 metre önüne çıkma izinleri var. Kurduğun orta alanda, kenarları kullanacak özellikte oyuncu yok. Fahri, Serdar, Mehmet Sedef üçlüsü, memur zihniyetli. Güvensizlikten dolayı, yana ve geriye oynamakla sınırlılar. Delgado, geldiğinden beri, olması gereken, standart fizik gücünün halâ yüzde 50 altında. Ricardinho ise bir rodeocu adeta. Hareket eder gibi gözüküyor ama ilerlemiyor. Ve senin inadın halâ inat. Mehter takımı gibi bir orta alan ile kenarlarını hücumda hiç kullanmayan bir oyun anlayışında, hâlâ çift forvetli düzen niye? Üstelik forvet oyuncularının da çok yönlülüğü sınırlıyken...Bu noktada verdiğimiz örneklerden, Galatasaray ve Fenerbahçe’nin değişimini taklit etmesini istediğimiz sanılmasın Tigana’dan. Kaldı ki kendisinin Barcelonalı Guly’ye falan sormamıza da gerek yok. Beşiktaş’ta doldurduğu bir yılın muhasebesini doğru yapsın yeter. Delgado, Runje, Bobo ısrarı onun. Savunmaya yabancı bir stopere de kulak asmaması da yine kendi iradesi. Ola ki; transferde yönetim ile yoğun fikir ayrılıklarına düştü diyelim. O zaman, elinde oluşan kadroyu, temennileri doğrultusunda oynatmaya zorlamaya ne hakkı var. Şuanki Beşiktaş takımı, Tigana’nın işbaşı yaptığı dönemden çok daha geride bir oyun kalitesine sahip. Acaba Tigana, bu kadar düz oyuncu enflasyonunda hangi vadede, yaratıcılığı gelişmiş, bir takıma kavuşmayı düşünüyor. Sevgili Tigana, elindeki undan ve şekerden nasıl bir helva çıkar hiç düşündün mü acaba?
‘’Tigana eşitledi...‘’
Defansın beklerini stoperlerden arındırdıktan sonra da, Beşiktaş savunma kenarlarını oyuna sokamadıktan sonra, bu takım nasıl bir hücum zenginliği kazanabilir... (Maç 11’e 11 oynanırken) Tigana, hem de kendi evinde oynarken, niye bu kadar ürkek düşünür anlaşılır gibi değil. Bir de Tigana’nın kurduğu orta alana bakalım. Statik haliyle 2 metre önüne kat edemeyecek oyunculardan kurulu. Bu da, 6-8 pas yaptığı halde, rakipten tek oyuncu eksiltemeden, oyuna hiç katkı getirmemek demek. Zavallı Nobre’nin adelesini sakatlayan neden de, savunma kenarlarının ve orta alan oyuncularının kullanması gerektiği boş alanlara, anatomisinin alışkın olmadığı, uzun menzilli deparlar yapmasıydı. Ricardinho’dan sonra, İbrahim Akın oyuna girdi ve Ali Tandoğan, İbrahim’e sordu: Benim önümde kim oynayacak? İbrahim’de, ben dedi. Ve aynı İbrahim, sahada buluştuğu toplarla, her akın girişimini ezerek bitirdi. Sakın ola ki Sakaryaspor’un canla başla, olağanüstü bir mücadele sergilediği sanılmasın. Tigana, hakemin yanlış bir kararıyla 10 kişi bıraktığı Sakaryaspor’un bu eksiğini kendi, başına onardı ve kendi ekibini düğümleyerek, bir anlamda oyunu dengeledi. 90 dakikanın bitimin çok öncesinde kırılmıştı Sakarya’nın direnci. Siyah-Beyazlı ekip adına kaçan goller, bu yüzden bir planlamanın eseri değildi. Maçın gelişi güzelliği içinde oluşan bu pozisyonlar arasında, aslında müsait olanları da çoktu. Bu fırsatlardan çıkması gereken sayıya ise, Siyah-Beyazlı ekibin güvensiz ve ürkek ayakları set çekti. Maç, Siyah-Beyazlılar açısından önemli bir 2 puan ve Nobre’nin kaybı ile noktalandı. Maçın hakemi Halis Özkahya, Cangele’ye kırmızı kart kararı haricinde, son derece başarılı giderken; ikinci yarıda ilk yarıdaki görüntüsünü tekzip etti adeta...
‘’Teknik yöneticiler!‘’
Joachim Löw belki de, işine hiç karışılma ihtiyacı duyulmayacak bir takımın temellerini başarıyla atmıştı Fenerbahçe’de. Sonraki dönemde Daum’a verilen süre, o yıllarda Löw’e tanınmış olsaydı, Fenerbahçe’nin bu ülkede diğerlerine nazaran daha güçlü olan olanakları, Sarı-Lacivertli ekibe çok ciddi yapısal bir değişim getirebilirdi. Aziz Yıldırım şampiyonluğun kaçmasını Löw’e bağladı, oysa kendi eliyle bu takıma bir fazlalık katma amaçlı, Sergen transferinin, kayıtsız şartsız doğru olduğuna inanıyordu. Aziz Yıldırım, Löw’ü kovdu. Sonra Fenerbahçe seyircisi, korner atmaya yürüyerek giden Sergen’i... Ama, Alman çalıştırıcı giderken, gitmesinde etkili olan Fenerbahçe başyazarlarına göndermesini de eksik etmedi: “Sizin futbola olan yakınlığınız, Türkiye’nin Avustralya’ya olan yakınlığı kadardır...”Gerets’in, “Bazen yaşamım, köpeğimin yaşamından daha zor geçiyor” diye ifade ettiği teknik direktörlük dramını, özellikle de bizim ülke koşullarını biraz daha öne çıkartarak, masaya yatırmalıyız galiba. Bakın, böylesi polemikler, ortaya çıktığında hemen sıcağı sıcağına hassasiyetini gizleyemeyen biri olarak tanıdığımız Aykut Kocaman, nasıl öne çıkıyor: “Türk futbolunun yapısı bataklığa benziyor. Bu ortamı sağlıklı bir hale getirmemiz lazım. Kulüplerin çoğu, amatör yöneticiler tarafından yönetiliyor. Bu tür yöneticilerin tek düşüncesi de, bir an evvel başarılar elde etmek oluyor. Gelmeyince, fatura teknik direktörlere kesiliyor. Mevcut olan kulüp felsefeleri ile, ne teknik direktörleri, ne futbolcuları, ne de hakemleri eleştirmek doğru olmaz.” Biz Gerets’i, Tigana’yı, Zico’yu sistemin işlediği düzenden çıkarıp, yalvar-yakar bu ülkeye getiriyoruz. Ya onlara, “Bu sene meteliğimiz yok, takımı yenileme şansımız da... Futbolcularını ona göre motive et, ama şampiyon olursan da fena olmaz” diyoruz. Veya, “Bak hoca; yeni bir takım kuruyoruz ama, transferlerin bir kısmı seninse, bir kısmı da bizim olacak, ona göre.” Ya da, “Hoca; senin uygulamaya çalıştığın sistemle galiba olmaz. Bizim eski bir düzenimiz vardı. Sen kovduğumuz o yiğidin yoğurt yiyişini bir denesen, nasıl olur acaba?” diyoruz hep.Sonra medya alıp, teknik direktörlerin istatistiklerini ve performansını çizelgelere taşıyıp taşıyıp, ahkâm kesiyor. Grafik düşükse, aynı yöneticiler genelde bu ahkâmları doğrultusunda, teknik direktörlerin kaderini belirliyor. Löw sıradan, Lucescu korkak, Tigana komisyoncu, Gerets’in oyunu okuma yazması kıt, ve Zico da futbolu bilmiyor...
‘’Sadece 3 puan‘’
Fransız çalıştırıcı dillendirmek istemese de, Beşiktaş takımının gizli gerçeği şu: Takımın gerek savunma kenarlarında, gerekse orta alanında oyunu iki yönlü oynayacak oyuncusu yok Tigana’ya göre... Bu yüzden; önce mücadele gücü yüksek olan oyuncular, daha doğrusu top rakipteyken savunmayı güçlü tutabilecekler ile maça başlıyor. Sonra, üretimde nispeten daha becerili ve yaratıcı olanlar devreye girip, skora oynuyor. İşte genellikle de ilk yarılarda, bırakın şampiyonluğa oynayan bir ekibi, sıradan bir 2. Lig takımına dahi ait olamayacak berbat bir pas trafiği görüntüsü vermek bu yüzden.O zaman rakip Tottenham da olsa, Rize de olsa; sizin yaratıcılığınız aynı düzeysizlikte seyrediyor. Beşiktaş’ta dün Rize karşısında, ikinci yarı değişikliklerinin skor üzerinde etkili olduğu açıktı. Ama aynı anda gördük ki, bu bölümde yardımsız kalan Siyah-Beyazlı savunmanın olağanüstü yerleşim yanlışları açığa çıktı. Neredeyse, bir tek kendi kalelerine gol atmadıkları kaldı. Tigana görmeli... Nobre, Bobo ve Gökhan kenarlardan servis alırlarsa yaşar. Ricardinho ile başlayan hücumlar, onları sürekli göbekten, kısa paslı üçgenlerle oynamaya zorluyor. Dün Rize karşısında olduğu gibi, bu atak denemelerinin hiçbirinden sonuç çıkmıyor. Beşiktaş sadece aldığı 3 puana sevinmeli; ama Tigana, Siyah-Beyazlı ekibin ‘yapısal yamukluklarını’ yeniden gözden geçirmelidir. Gökhan’a da bir parantez açmamız lazım. Son haftaların formu en yüksek oyuncusu, dün tanınmayacak kadar kötüydü. Kendisine hatırlatalım; futbol en çok ‘çok çabuk sürüde oldum’ diyenleri al aşağı eder.
‘’Ricardinho ve Burak‘’
Ancak Baki’nin bu kadar olumlu özelliklere karşılık, kendini kurtaramadığı, hepsinin de niteliği “hayati” olan hataları, belki de onun kariyerinin daha ileriye gitmesini engelleyecek. Beşiktaş orta alanında, gençlik ve teknik yetersizliğin neden olduğu bir verimsizlikten söz ediyoruz sürekli. Dün akşamki maç, biraz daha açık etti ki, Beşiktaş olağanüstü güçsüz ve çok ağır olan Ricardinho merkezli bir oyun kurulumu seçtiğinden dolayı, kısır galiba. Bir de Burak var tabii ki işin içinde. Müthiş bir vurdumduymazlıkla, sürekli ezdiği toplar...Buca maçının ikinci yarısında; Ricardinho, Burak ve dün sol beke çekilen Mehmet Sedef’siz bir orta alan, Beşiktaş’ın oyun boyutunu dikine olarak değiştirdi. Delgado’nun yeniden buluştuğu formasıyla, moral açısından ciddi kazanımları oldu dün gece. Bu, Beşiktaş orta alanı için de, yeni bir umut başlangıcı olabilir. Burak da oynamayacağına göre, Sakaryaspor karşısında Tigana’nın yeni kurgusu, belkide verimsizliğe çare olacak ikinci bir alternatif sunabilir...Bobo’nun skorerliğine rağmen, ciddiyetten uzak tutumu ile, savunmanın Mehmet Battal gibi genç bir filiz karşısında dahi bocalaması, Siyah-Beyazlı ekip adına düşündürücü işaretlerdir. Oyun disipliniyle çok övünen Tigana, oyuncularının dünkü tutumu karşısında şaşırmıştır herhalde. Bucaspor’un, kısıtlı olanaklarıyla sergilediği mücadele, alkışlanacak değerdeydi. Ancak, böylesine kolay bir maçta, Kuddusi Müftüoğlu için de aynı olumlu düşünceleri paylaşmak zor.
‘’Çözeceğine düğümlüyor‘’
Tottenham’ı kurduğu bu orta alanla çözeceğine inanan Tigana, maç sonunda faturayı orta alana kesen de yine O. Kendi öngörü yoksunluğunu mu itiraf ediyor, yoksa oyuncularının kalite seviyesine gönderme mi yapıyor. Bizce bu cümlelerden bir tek sonuç çıkar: Güvensizlik.Öngörüsüzlüğünü itiraf ediyorsa, oyuncularının kendisine olan inancı, dibe vurur zaten. Futbolcularını suçluyorsa bu kez onlara güvenmediğini deklare etmiş olur. Yani her iki durum da bir teknik direktör iktidarı adına, zayıflık emareleridir.Beşiktaş, Tigana’nın istediğine çok yakın bir kadro kurmaktan öyle veya böyle mahrum kalmış olabilir. Ancak mevcut kadrodan da daha kollektif ve oyunu iki yönlü oynayabilen bir takım şekillendirme seçenekleri de tamamen alternatifsiz değildir. Bu noktada, Tigana’nın son kredisi, sakatların takıma dönmesinin ardından kısa bir süreç daha kazanacaktır. Eğer Koray ve Kleberson formayı geri aldıktan sonra, Koray savunmanın, Kleberson da orta alanın göbeğine dönecekse, Fransız teknik adamın ondan sonraki, gerek orta alanı, gerekse takımın bütünü hakkındaki üreteceği mazaretler, masalın ötesine geçmeyecektir. Fransız çalıştırıcının en çok sorun yaşadığı orta alanı yeniden biçimlendirme zorunluluğu vardır. Varsın sistemdeki ısrarını sürdüredursun, biz yine savunmanın önündeki üçlü orta alana naçizane bir öneride bulunalım. Hazır defans dörtlüsü şu anki dizilişiyle öyle veya böyle bir alışkanlık kazanmışken, üçlü orta alanı, göbeğe Koray, sağa Serdar, sola Kleberson olarak şekillendirsin Tigana. Kleberson, M.United’da oynadığı yere en yakın dizilişte, Koray da güçlü hamle zamanlaması ve hiç de yabana atılmayacak topu oyuna sokma becerisiyle, savunmanın önünü tutarsa, en ideal orta alan kurulumunu yakalayabilir Beşiktaş. Serdar’ın son iki maçtaki performansı gözardı edilmemelidir. Bu üçlünün önünde Delgado-Ricardinho part-time olarak görevlendirilir, Burak da kimi zaman kulübede kimi zaman da çift forvette yer alırsa, Siyah-Beyazlı ekip, oyunun hem üretim hem de takım savunması yönünü çok daha sağlıklı işletebilir.NOT: Okuyucularımıza büyük bir özür borçluyum. Hatanın daniskasını yaptık zira. İsim benzerliği de mazaret olmamalı. Robbie Keane, M.United’lı Roy Keane ile karıştı. Ama Leeds United ve Inter’de forma giyip, önemli evrelerden geçmiş bir oyuncudan bahsediyoruz. Her ne kadar isimlerini karıştırdıysak da en azından anlatmak istediğimiz şeyin mantığıyla ters düşmediği için teselli bulabiliriz.
‘’Mavi gözlü Tigana‘’
Sırf bu iki oyuncu arasındaki iş gücü ve bilinç farkı sözümona kendisine Avrupa futbolunda derece arayan Beşiktaş'ın çapını göstermeye yeterli. O yüzden daha fazla kandırılmamamız gerekiyor.Beşiktaş gençleriyle acemi, tecrübelileriyle miskin bir futbol gösterisinin ötesine geçemedi. Nobre, İbrahim Üzülmez ve Serdar'ı ayırmak gerekir bu çoğunluktan. Tigana'nın çıkardığı 11'in özellikle de orta alanı İngilizler'i zorlayacak tempoyu bulması mümkün değildi. Fahri niye oynamaz deniyordu, işte oynadı gördünüz. Pardon! ‘Göreniniz var mı?’ diye sormamız daha doğru olur galiba. Beşiktaş'ın baştan sona geçerli olan tek hücum taktiği Runje'nin Nobre'ye attığı degaj ve aut atışları ile sınırlı kaldı 90 dakika boyunca. Bu da mavi gözlü Tigana'nın muhteşem buluşu olsa gerekti. İşte bu vasıfsız orta alanla tek gol pozisyonu dahi üretemeden oyunu noktaladı Siyah-Beyazlılar. Berbatov da bir asist ve göstere göstere attığı golüyle Beşiktaş'ın berbatlığını yüzüne vurdu adeta. İngilizler bir antrenman maçındaki kadar rahat top çevirerek hiçbir baskı ve prese maruz kalmadan kendilerine yetecek skoru da elde edip, güle oynaya turnuvaya başladılar. Beşiktaş ise ciddi bir rakip karşısında ortaya çıkan defolarıyla yine baş başa kaldı.
‘’Doğrular-yanlışlar şimdilik at başı‘’
Futbol her ne kadar ‘basit bir oyun’ diye nitelendirilse de, kendi doğasında bir matematiği var. Doğru okumak gerekir. Elinizde yaratıcı özelliği güçlü oyuncular var. Ancak ya oyunu iki yönlü oynayacak özellikte değiller ya da fizik güçleri yetersiz. Siz bunları baştan koyarsanız, rakibin mücadele gücü en yüksek seyreden ilk yarı veya ilk bir saatlik dilimde bu oyuncularınız daha kolay oyundan düşer. Verimsiz kaldıkları netleştiğinde, daha sonra skora yönelik hamleler yapmanız zorunlu hale gelirse, elinizde alternatif kalmaz. Yok eğer direncini doğru tespit ettiğiniz bir rakibe karşı, aynı güçte cevap verecek, mücadele dozu yüksek bir 11 seçerseniz, o zaman siz de aynı ölçüde rakibinizi yıpratmış olursunuz. Sonrasında saklı tutulan kulübe seçeneklerinde hangi tarafın kozu güçlü ise ve doğru seçimler yapılırsa, maçın skoru genellikle buna göre gelişir.Tigana’nın bu anlamda son Gençlerbirliği maçı, sezon başından bu yana doğru okuduğu ender oyunlardan biridir. Yine müthiş spekülasyonlara rağmen Delgado-Ricardinho ikilisini oyuna birlikte başlatmamakla doğru çizgisini sürdürmüştür. Siyah - Beyazlı ekibin arkada kalan diğer yetersizlikleri ise; Tigana’nın oturtmaya çalıştığı sistemin kadrodaki oyuncu eksikliklerinden kaynaklanmaktadır.Medyanın yoğun ilgi odağı olmasına rağmen, Burak’ın henüz bir takım oyuncusu olmadığı, eksilerinin artılarından fazla olduğu çok açıktır. Beşiktaş’ın üç forveti, aynı tip santrforlardan kuruludur. Nobre vaz geçilmezdir, ama ceza alanı içinde onu gerçekte tamamlayıcı bir partner olarak çabukluk ve sprinter özellikleri güçlü bir oyuncu ihtiyacı, bas bas bağırmaktadır...Güncel futbolun en kritik görev bölgesi olan orta alanın savunmaya dönük göbeğin de maalesef ideal bir oyuncu bulunmamaktadır Siyah-Beyazlı ekipte...Nobre’nin Tigana’nın büyük övgülerini hak eden yürekten mücadelesi, İbrahim Üzülmez’in tekrar Lucescu dönemindeki güçlü performansını yakalayışı, Gökhan Zan’ın “Nihayet Türkiye çağdaş bir stopere kavuşuyor” dedirten çıkışı, Beşiktaş’ın artılarıdır. Ancak sonuçta artılarla eksileri henüz at başı giden bir ekip görünümündedir Kara Kartal...