Arama

Popüler aramalar

‘’Ricardinho'nun liderliği‘’

Burak da 12 top kaybı, üretime ve servise tek olumlu katkısı olmadan hocasının tüm isteklerini yerine getirerek ilk yarıyı tamamladı. Fransız teknik adamın ilginç bir yasağı da İbrahim Toraman içindi. Kleberson ve Serdar oyunu her yönlendirme girişiminde, Toraman’ın önünde-arkasında 20 metre yakınında rakip olmadığı halde sürekli “Çıkma” diye uyardı oyuncusunu. Bütün işlevi sol kanadına endeksliydi. Solu bonkör bir takımın ofansifteki etkisi de ancak dün akşamki Beşiktaş’ınki kadar olabilirdi. Kleberson’un kaçak oyunu da buna eklenince, orta alan Serdar’ın savunmacılığına ve Ricardinho’nun da işbitiriciliğine terk edildi sadece. Brezilyalı’nın ikinci yarının başındaki usta işi pasında, bu kez sahanın en kötüsü Burak ilk kez topu alış pozisyonunda doğru yerdeydi, düzgün de vurdu. Skor üstünlüğünün oyuna getireceği bir katkı bekleniyordu Siyah-Beyazlılar’dan, pek bir şey fark etmedi. Ertuğrul Sağlam’ın, Muhammet Hanefi ve Gökhan Ünal’ı oyuna eklemesinden beklediği ofansif katkıyı göremediği gibi... İbrahim Üzülmez’in her zamanki özverili mücadelesi, Serdar’ın sürdürdüğü formu ve Ricardinho’nun liderliğini takıma yerleştirmesi dışında Beşiktaş’ta fazla bir olumluluk yoktu. Tigana’nın, Bobo ve Ali Tandoğan seçimleri doğru değişikliklerdi. En önemli öngörü yanlışlığını ise, maça Ali Tandoğan’la başlamamış olmasını söyleyebiliriz. Kayserispor’u beklendiği gibi bulamadık. Takım disiplininden uzak oluşları, en büyük handikaplarıydı.

10 Aralık 2006, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Transfer koz mu risk mi?‘’

Her ne kadar şu an için koltuğuna başka bir talip görünmese de, Demirören’in sandığa daha güçlü gidebilmesi adına, Kayseri ve Leverkusen maçları için büyük baskısı var takıma... Özellikle de UEFA’da gruptan çıkılması halinde Başkan seçim öncesi vaatlerini ve hedeflerini genişletebilecek. Eğer bu iki maçta istenilen sonuçlar alınırsa kongre öncesi Siyah-Beyazlılar’da en büyük gövde gösterisi maalesef yine transfer güdümlü olacak.Beşiktaş’ı hareketlendirmek, Beşiktaş’a heyecan getirmek adına her seferinde transferi ön plana almak Demirören’in en büyük stratejisi oldu. Ancak bunun sonucu, Beşiktaş’ın mali tablosu da şu an seçim hazırlıkları yapan Başkan’ın önünde... Bu yüzden daha şimdiden Beşiktaş sayfalarında konunun sürekli transfere odaklanması bizce çok yanlış.Bu kadro yapısına göre devre arası bu takımın eksiklerini tamamlamak adına girişilecek transferlerden de sonuç alınamaz. Aklın yolu, bu işi sezon sonuna bırakmaktır. Çünkü Beşiktaş şu an ‘Takım olarak birçok eksiğim var’ derken yine gereksiz fazlalığını gözardı etmektedir.‘Kalburüstü’ olarak tanımlanan yıldız oyuncularının işeyararlıkta birçok soru işaret taşıdığı bir ortamda planlı bir boşaltma olmadan yeni eklemelerin, hem de devre arasında getirisi, beklenen düzeyde olmayacaktır. Örneğin Beşiktaş transferde kanat oyuncularına yönelik çalışmalar yapıyor. Ama sonuçta alırsa, bu oyuncularını şu anki orta alanına teslim edecek. Siyah-Beyazlı orta alanın verimsizliği baştan beri sabitken, transfer edeceği kanat oyuncularından beklentileri ne olabilir? Aynı şekilde forvet için yeni arayışlar içindeyken servis gelmeyen kenarlarını nasıl düzenleyecek bu ekip? Yok, ‘Hem orta alanımı, hem kanatlarımı hem de forvetimi güçlendireceğim’ iddiasında ise, devre arasında bu idealdeki oyuncuları nasıl bulabilecek? Hepsinden öte teknik direktörü ile iletişimde son derece sorunları varken... O yüzden artık Demirören transferi en güçlü koz diye değil, en büyük risk olarak algılarsa seçim öncesi de, seçim sonrası da daha rahat eder.Yine de biz Kayseri ve Leverkusen maçlarının Kartal’a gerçek anlamda hayrı dokunacak sonuçlarla bitmesini temenni ederek yazıyı noktalayalım ve gerisini de bekleyip görelim...

09 Aralık 2006, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kimya bozuk olunca!..‘’

Yaşadığı istikrarsızlığı kadrosuna bağlamak, atması gereken golleri Nobre'nin vasıfsızlığına endekslemek, kazanabilecekken kazanamadığı oyunları Tigana'ya mal etmek, Beşiktaş adına konulan teşhislerden satırbaşları... Ancak bizce hepsi de yüzeysel...Beşiktaş'ın sorunu; kadrosu, teknik direktörü ve oyuncusundan öte birşey... Bu ekip, amaçsız ve hedefsiz. Yaşayarak oynadığı bir Brugge maçı ile angaryanın babası olarak gördüğü Ankaraspor maçı arasındaki fark bu... Bu ekibin hangi oyuncusuna sorarsanız sorun; şampiyon olmayı aklından bile geçiren tek bir isim dahi bulamazsınız... Belki o niyetle başlamış, sonra görülmüş ki, evdeki hesap çarşıya uymayacak, vazgeçmiş... ½u an geçmiş iki sezonun puan olarak ligi çok erken bırakmış bir Beşiktaş'ı olmasa da, toplamdaki beklentiler geçtiğimiz iki yıldan farklı değil.Futbolcu kesimi, en iyi kendini tanır... Siyah-Beyazlı oyuncuların vücut dili, sahada herşeyi belli ediyor. İsteme meselesi, bu... Ligin en iyi saklambaç oynayan ekibi, Beşiktaş... Kleberson'u haftalardır futbola yeni başlamış bir acemi kılığında dolaştıran da, indirdiği topların 10 metre yanına yaklaşan tek Beşiktaşlı oyuncunun gözükmemesi ile Nobre'yi vasıfsız bırakan da bu...Oynadığı maçın nispeten bir beklentisi varsa, Ali Tandoğan'ın 10 kere aut çizgisine inip, hücumlara katıldığına hatta kalecinin burnunun dibinden gol kaçırdığına da şahit oluyorsunuz, üç gün sonra maçın konumuna göre orta çizgiyi geçmediğine de tanıklık ediyorsunuz... Bunun taktikle ve oyuncu tercihleri ile pek bir alakası yok. Yasak savma, Beşiktaşlı oyuncuların ki... Amacı ve hedefi olmayanların, yemek seçer gibi, maç seçmesi...Arka arkaya gelen kötü sonuçlar, seyirci ve kamuoyu baskısını kamçıladığında, ne oldu: Yönetim büyük bir panik ve öfke içinde, çareyi gözdağı vermekte buldu... O kimyası ve fiziği müthiş bir dağınıklık içinde olan ekipte, hazır olmayan zihin ve beden, zorlamaların karşılığını bin bir türlü sakatlıklarla geri aldı...Futbolcu en iyi kendisini tanır, hedefi yoksa zorlamaz, boşlar... Boşlamış takım, zorlanmaya mecbur kaldığında ise kaçar... Beşiktaş'ta da durum bu... Biraz zorluyor, çoğunlukla da kaçıyor...

05 Aralık 2006, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kaba ve kısır‘’

Baki, Koray ve Kleberson geriden çıkarken kullandıkları tüm topları rakibe verdiğinden, ilk yarıda Ankaraspor kendinden kaynaklı hücum üretimine ihtiyaç duymadı bile. Kanatları kullanmakta görevli Ali Tandoğan ve Burak’ın çizgiyle rakip arasına sıkışıp kalmaları, Siyah-Beyazlılar’ın çok top kaybeden yönü ve sadece geriden uzun toplarla karşı kaleye ulaşma amacına hiç şans tanımadı. Ankaraspor’un sezon başından beri oyun anlayışı belli. Aldığı sonuçlarda buna parelel seyretti. Beşiktaş karşısında da düşüncede değişiklikleri yoktu. Adam adama savunma ve rakibi durdurma taktiği... Tigana buna çözüm aramak için 60. dakikadan sonra çift forvete döndü. Sonra da yine varlığı belli olmayan Bobo’yu kenara alıp Gökhan’ı sahaya sürdü. Bu değişikliklerin de Beşiktaş’ın ofansif anlayışına katkı sağladığını göremedik. İnatçı tutumlarından bazılarını geride bırakmış olsa da Tigana’nın haftalardır tel tel dökülen Kleberson ısrarını sürdürmesi tuhaftı. Aynı şekilde İbrahim Akın’ın yokluğunda tekrar ilk fırsatta Burak’a forma vermek gibi... Dün bu iki oyuncunun aşırı kötü oyunu ve top kayıpları Beşiktaş’ın kimyasını bozan en baştaki etkendi. Ricardinho’nun iyi niyeti, bu kez takımı toparlamaya yetecek güçte değildi. Baştan sona futbol adına hiçbir olumlu yönün konuşulamadığı oyun, başladığı gibi bitti. Cem Deda’nın her mücadeleye faul çalması, kendisini belki sıkıntıya sokmadı ama kısır futbolu daha da durağanlaştırdı.

03 Aralık 2006, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tek general‘’

Serdar Bilgili ile start alan “Popüler Beşiktaş” dönemlerinin futboldan anlayan ender yöneticilerinden birisi Sinan Vardar’dır çünkü...“Bir takıma üç general fazladır” diyor, Vardar... Biz de bu bakış açısından yola çıkarak, konuyu açalım, dedik...Doğru, bir takımda üç generalin varlığı, fazladan ziyade aşırı derecede sakıncalıdır da, aslında... Hele Beşiktaş gibi daha askerlerinin, askerlik niteliklerini tam anlamı ile kazanmadığı bir ortamda, bu fazlalığın altını çizmemiz, Hagili Galatasaray’ı da, en çarpıcı örnek olarak asla unutmamamız gerekir...Ben Brezilyalı sevmem. Futbol felsefeme zararlı keyfiyetler sokar. Ama bu Beşiktaş ortamında, Ricardinho şemsiyesi altında toplanmanın en sağlıklı saha içi çalışma ortamı ya da hiyerarşisi, sağlayacağına inanıyorum...Kleberson, kariyerine rağmen oyuncu kişiliği olarak; duygusal... Lider özelliği yok. Çabuk pasifize olabiliyor. O zaman da deneyimsiz bir genç oyuncu psikolojisine düşebiliyor...Delgado da, şu ana kadar hiç bir katkı sağlayamadı... Becerileri yüksek kalitede olabilir ama karakter oyuncu vasıfları, hiç yok... Madem, yanlış olsa da birikim bu şekilde; o yüzden Richardinho... İyi oynadığında, takımın kimyası da olumlu değişiyor. En azından saha içi duruşuna güveniliyor...Ancak bütün bunlar ana sorunu çözmüyor. Tigana mutsuz, yönetim kızgın... Çünkü işler iki tarafın da, isteği doğrultusunda gelişmiyor...Yönetim, Kleberson, Delgado ve Ricardinho’yu birlikte oynatamayan Tigana’yı, bu yüzden yetersiz ve başarısız buluyor. Tigana ise böyle bir anlayışa hakim iradenin bir büyük futbol kulübünde başarıyı nasıl beklediğinin şaşkınlığını yaşıyor... Diğer taraftan Gerets, ortalığı ayağa kaldırıyor. Türkiye’de, transferde teknik direktörlerin değil, başkanların sözünün geçtiğini söylüyor...Beşiktaş’ta Delgado belki, Ricardinho geldi, pabucu dama atıldı diye, soğuk duruyor. Belki de Ricardinho, “Bu çömezlerin arasında yedek kalıyorum” diye hayıflanıyor.Kleberson ise; “Bir bunlar eksikti” diye, kafayı toparlayamıyor...Sonuçta hem yönetimler hem de teknik direktörlerin huzuru adına Sinan Vardar’ın tespiti, tek doğru olarak asılı kalıyor...Nitelikli askerlere; tek general...Hagili Galatasaray gibi...

02 Aralık 2006, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Küçümsenmeyecek galibiyet‘’

Runje’ye kırmızı da çıkabilir ve Beşiktaş çok açıkça belli ettiği iyi oynayacağı bir maçın daha başında yıkılabilirdi. Nitekim de dün geceki Beşiktaş’ın iyi oyunu, geriye düşme dezavantajını da ortadan kaldırdı. Fizik olarak sezon başındaki diri Beşiktaş’ı andıran bir takım vardı sahada. Bu yüzden Tigana’nın tercihleri de, oyun anlayışının parelelinde olumlu işlerini sürdürdü. İbrahim Akın’ın oldukça kendini toparlamış gözüken yapısı, Ali Tandoğan’ın bindirmeleri Siyah-Beyazlılar’ın kanat etkinliğini güçlendiren faktördü. Ve bu kanat etkinliği, maç boyunca Beşiktaş’a önemli bir ofansif katkı getirdi. Artık tartışmaya gerek yok. En azından bu kadro bütününde, Ricardinho tek patron olarak oynamalı. Serdar’ın her geçen gün yükselen grafiği, Beşiktaş orta alanının aktif gözükmesinde en önemli faktör. Tigana 60. dakikada 2 oyuncu değiştirdiğinde, kırılma noktalarının ikincisi de sahada hayata geçiyordu ve özellikle de Burak’ın oyuna girmesi, Beşiktaş’ın ileri taşınmasına büyük katkı getirdi. Onun da diri oyunu ve araştırıcılığı, Beşiktaş’a bir penaltı kazandırdı. Ricardinho’nun soğukkanlılığı da penaltı sendromunu bitirdi. İbrahim Akın’ın bir hafta ara ile gördüğü basit kartlarla, takımını eksik bırakmasının yanlışı dışında olumsuzlukları yoktu Siyah-Beyazlılar’ın. Tigana, çıkardığı takımdan ve düzenden sonuç aldı. Umarız dün geceki oyun, olumluya doğru bir dönüşün başlangıcı olur.

30 Kasım 2006, Perşembe 03:31
YAZININ DEVAMI

‘’Alt Böyleyse‘’

Altı böyleyse varın üstünü siz düşünün.şimdi hiç kimse çıkıp da “Yahu o karakol olayında yanlış anlaşılma var. Çocuklar suçsuz, garsoniyer konusuna gelirsek de herkesin özel yaşamı kendine aittir” gibisinden savunma yapmaya kalkmasın. Yemen Ekşioğlu da her yeni gelen teknik direktörün kapısında 3 ay yatıp, gençlere önem versin diye yalvarıp yakarmasın. Bunlar özel yaşam veya genç hatası diye savunulacak türden basitlikte olaylar değil. Bu durum Beşiktaş’ta son yıllarda değişen pardon yozlaşan yaşam biçiminin yansımalarıdır. Tekrar etmekte fayda görüyorum; altı böyleyse varın gerisini siz düşünün. Bırakın sahaya çıkan Beşiktaş’ın taktiğini, Tigana’nın sistemini... Artık Beşiktaş futbol ailesinde özel yaşamın algılanışı bitirimcilik ve alemciliktir. Hatta Beşiktaş’ın transferde bu özellikleriyle tercihte cazip bir kulüp halini aldığı da söylenebilir. Zira her sene 10 kişinin alındığı, 8 kişinin gönderildiği, en az bir teknik direktörün kurban verildiği bir spor kulübünde sorun sadece tutmayan aşı olamaz.Tepeden aşağı biraz kaşımak gerekiyor.Sirkte buluşalımHayatın gerçeklerini zor, ya da eğlencesini az bulanlar uyuşturucuya sarılır genelde. Tıpkı futbolun realitesinden ya da futbolcunun düzlüğünden hoşlanmayanların Brezilya’ya ya da Brezilyalı’ya sarıldığı gibi.Basketbol alemi çözümü çoktan bulmuş. NBA gibi bu gezegene pek ait gözükmeyen bir yarışma platformu kurmasına rağmen neme lazım bundan da sıkılan olur diye Harlem efsanesini yaratmış. Futbol alemi ise bu konuda henüz çok geride. Kendisinden sıkılanları gönderecek bir yeri yok. Biraz televizyonlarımızın spor programları hariç.Baksanıza İstanbul’daki Brezilyalılar’a maaile Sezar Sirki’ni tıkabasa doldurmuşlar. Demekki ruhlarında var bir keramet.

28 Kasım 2006, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kartal'ın Rico'yla değişen yüzü‘’

Zira inatla sürdürdüğü bir tutumu var. Beşiktaş takımının genel anlamda müthiş bir fizik zafiyeti olduğu halde sürüngen oyuncuları takıma doldurması anlaşılır cinsten değil. Dün geceki maçın ilk yarısında da yerinde yeller esen orta alanı Bursa iyi kullandı. Eğer pas alış verişlerinde biraz daha organize olabilseler Sivas maçına benzer bir savunma faciası daha yaşanması işten bile olmayacaktı. Yine de Koray allem etti, kallem etti rakibe bir gol hediye etti. İkinci yarı Beşiktaş’ı bir farklı geriden 3-1’e taşıması ahım şahım bir sistem değişikliği ve yerden kalkmayan Beşiktaşlı oyuncuların şahlanışıya ilgili bir durum değildi asla. Ricardinho’nun oyuna girer girmez golle başlaması ve Beşiktaş’ın en azından top tutmayı beceren bir oyuncuya sahip oluşu Burs a’nın dağılmasına yetti. Engin İpekoğlu’nu da anlamak zordu. Pancu çok kötü oynamıyor ve orta alanı tutuyorken onu çıkarıp oyuna Zafer Biryol’u almak, son bölümde de santrfor sayısını Burak ile üçlemek garip bir anlayıştı. Özetle Ricardinho eli değdi, Beşiktaş’a üç puan geldi. Ama Tigana’nın takımının hala elle tutulur bir tarafı yok. İbrahim Üzülmez’in haftalardır sürdürdüğü emeği saygıya değer, o kadar.

25 Kasım 2006, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI