Arama

Popüler aramalar

‘’Havada tuzak kokusu var‘’

Spor camiasının hiçbir kesiminde bu yönde bir beklenti yokken Galatasaray’a verilen 1 maç seyircisiz oynama cezası sürpriz oldu! Bu karar büyük olasılıkla Tahkim’den dönecek. Ama ister dönsün ister dönmesin, Sarı-Kırmızılılar bu girişimi ‘şampiyonluk yarışındaki fikstür avantajlarını ortadan kaldırmaya’ yönelik atılmış bir adım olarak değerlendirecek, olay ‘öteki federasyon!’ ile ilişkilendirilecektir artık!
İşin düşünülmesi gereken en önemli yanı, bu ve benzeri gereksiz kaşımaların/zorlamaların Başkan Adnan Polat’ı şahinleştirmekten öteye bir sonuç vermeyeceğidir. Kritik bir döneme girilen ligimizin sağduyuya ihtiyacı olduğu şu dönemde böyle bir olayın kime yarar getireceği de ortadadır.
“Biz rakiplerimize de hep saygılı yaklaşacağız. Ama bunu hep söylüyorum, bize tokat atana asla öbür yanağımızı uzatmayacağız. Kavgaysa, kavgayı yapacağız” sözü, Sayın Polat’ı fena halde bağlamaktadır! İşte bu bağlayıcılıktır Polat’ı yeniden şahinleştirebilecek ve futbolumuzu daha da içinden çıkılmaz bir kaosa sürükleyebilecek olan, dikkat! Sayın Yıldırım Demirören zaten tetikte bekliyor patlamak için, öyle bir yapıya sahip çünkü. Mimik ve jestlerinden bu çok net görülebiliyor. Birileri bilerek mi kışkırtıyor acaba, demekten kendini alamıyor insan. Ve durduk yerde, kimsenin bir ceza beklentisi yokken nereden çıktı bu ceza gerçekten! Arkası gelecek mi? Cumartesi günkü derbiye ve sonrasında Beşiktaş’a gelebilecek cezaya dikkat!
Hepimiz iyi biliyoruz ki, Fenerbahçe ‘tansiyonu yüksek’ ortamlardaki maçları rakiplerine göre daha iyi oynuyor. Ve gelinen noktada Sarı-Lacivertliler’in, Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor’la deplasman maçları söz konusu! Ortam ne kadar gerilirse, son dönemece girilen şampiyonluk yarışında Fenerbahçe avantajlı duruma gelecektir, en azından psikolojik yönden. Bu son gelişme, direkt olarak Fenerbahçe’ye yarışta bir avantaj sağlamaz, ama o zemini hazırlayacağı da bir gerçek. Bu nedenle, Beşiktaş ile Galatasaray’ın başarılı olabilmesi için, gergin ortamdan özellikle kaçınması gerekir, ne kadar kışkırtma olursa olsun hem de...

27 Mart 2008, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Adnan Polat ve Spartaküs!‘’

Ligde sezonun bitimine 9 hafta kala 4 takımın da şampiyonluk şansı eşit. Hepsinin kendine göre bazı avantajları/dezavantajları var. Beşiktaş, en zor maçları önümüzdeki ilk 4 haftada oynarken, aynı süre içinde Galatasaray, ikinci bölümdekilere oranla daha kolay rakipler karşısına çıkacak. Fenerbahçe’nin de zorluk derecesi yüksek maç sayısı fazla. Sezonun sürpriz takımı Sivasspor ise, Fenerbahçe’nin yıprattığı takımlarla bir hafta sonra oynamanın avantajını iyi kullanıyor. Sakın kimse Sivas’ın başarısını küçümsediğimi sanmasın, sadece bir saptamada bulunmak istedim. Fenerbahçe sınavından çıkmış bir takım, ertesi hafta Sivas karşısına her zamankinden biraz daha yorgun, motivasyon bakımından daha kırılgan, (sakatlık ve cezalı oyuncular da cabası) olarak çıkıyor doğal olarak.
Haftalar ilerledikçe, Beşiktaş ile Sivasspor psikolojik yönden güçleniyor. Fenerbahçe, camia olarak ilk kez bu denli Avrupa’nın tadını aldı. Bu sarhoşluk hali, ister istemez lige yansıyacaktır. Ama nasıl, olumlu mu, olumsuz mu, şimdilik bilinmiyor.
Galatasaray’da ise saha içindeki istikrarsızlık en büyük handikap iken, şimdi buna bir de seçim süreci eklendi. Sarı-Kırmızılılar açısından seçim süreci, her ne kadar ilk bakışta bir dezavantaj gibi görünse de, sonuç itibariyle olumlu bir patlamaya da neden olabilir. En azından kısa süreli, yani takımı ve tribünleri sezon sonuna kadar ateşleyecek kadar! Bunun için de görünen tek adres, şu an itibariyle Adnan Polat. Sayın Polat, gerektiğinde halka inebilen yapısıyla tribünlerce tek geçiliyor. Onun kazanması, ‘salt görüntü bakımından bile olsa’, monşerlere karşı elde edilmiş bir zafer olarak nitelendirilecek. Ve Adnan Polat da, ‘Spartaküs’ payesine ulaşacak. Ancak şu unutulmamalı ki, kulübün üye profili ısrarla liseye dayandırıldığı sürece monşerler kaybetmez, sadece taktik gereği kaybetmiş gibi gözükür! Ya da uzun sürecek yeni bir liseli başkan dönemini garantiye almak için, kısa süreli alaylı başkana ‘Evet’ derler. Bu, hep böyle olmuştur. Umarım Adnan Polat’ın sonu Spartaküs’e benzemez!

13 Mart 2008, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Fener abartıyor mu?‘’

UEFA ve Süper Kupa’nın sahibi olmakla övünen Galatasaraylı dostlar, Şampiyonlar Ligi’nde henüz çeyrek finale yükselen ezeli rakiplerinin sevinçlerini fazla abartılı buluyor! “Sakın böyle bir yanılgıya düşmeyin” derim ben! Fenerbahçe ‘şaşaa’ demektir, doğrudur. Ama sadece bir an olsun şunu düşünün, çeyrek finalde böyle bir tantana yapıyorlarsa, yarın bu takım gerçekten Sabiha Gökçen Havalimanı’na Avrupa Kupası ile inerse ne olur! Dengeler nasıl değişir?
Bir stat yaptılar, Galatasaray’ınki ortada... Bir Fenerium yaptılar, Galatasaray Store’un durumu ortada... Bir bütçeleri var, Galatasaray’ınki ortada... Alex’in, Kezman’ın, Lugano’nun üstüne Roberto Carlos’u aldılar, Galatasaray’ınkiler ortada... Paraları var gani gani, Galatasaray’ın ise borcu... Bir yanda Fenerbahçe Yönetimi, diğer yanda Galatasaray Yönetimi! Veeeee, bir yanda Fenerbahçe’nin eski başkanları ve duayenlerinin yönetimlerine tavırları, diğer yanda Galatasaray’ınkilerin! Fenerbahçe gerçekten abartıyor!
En acısı, duayenlerin yaklaşımı! Sanki onlar değildi, yüksek borç miktarı, sportif yönden başarısız sonuçlar, yanlış transferler, kötü yönetim tarzı, beceri eksikliği gibi gerekçeleri öne sürüp Özhan Başkan’ın gitmesini isteyen. Bugün ise, yükledikleri tüm bu olumsuzluklara bir de ‘sözünden dönen adam’ sıfatını da ekleyerek geri dönmesini istiyorlar. Utanç verici bir tutarsızlık/ilkesizlik değil mi?
Bazılarına diyeceğim şudur; koskoca Galatasaray Kulübü’nü Galatasaray Lisesi’nin müştemilatı olarak görmeyin ve kimseyi kandırmayın! Kongre manevralarını, küçük hesapları, kişisel çıkarları hemen bir yana bırakıp, kulübü içinde bulunduğu borç batağından kurtaracak projeler üretin. Ekonomik özgürlük olmadan hiçbir özgürlük olmaz. Ne Fenerbahçe abartıyor olayları, ne de ben... Ve Fenerbahçe hâlâ ulaşılabilecek uzaklıktayken bunu yapın. Yoksa ufukta Sarı-Lacivert bir toz bulutunun arkasından bakacaksınız monşerler! Görmüyor musunuz, ezeli rekabetin tadı-tuzu kalmadı. Her alanda sonucu belli yarışmalar yapılıyor sadece, nostalji niyetine!

07 Mart 2008, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Karan'daki değişim‘’

Galatasaray’ın gençleşen kadrosu ve değişen oyun anlayışının olgunlaşması yolunda iki eksiği var. Aslında ikisi birbirine bağlantılı; istikrar ve psikolojik sıçrama!
Zaman zaman üst düzey mücadeleler veren Sarı-Kırmızılılar, özellikle ilk Leverkusen ve Saracoğlu’ndaki Fenerbahçe kupa maçlarında psikolojik sıçramayı gerçekleştirebilirdi, golsüzlük buna izin vermedi. Ama Ali Sami Yen’deki 2-1’lik galibiyetle ezeli rakibini kupanın dışına itmeleri, sonunda genç kadronun kendine olan güvenini bir kat artıracaktır. İşte Galatasaray, yarınki Beşiktaş maçına bu özgüvenle çıkacak ve gerçek kimliğini sahaya yansıtacaktır. Bu zincirleme bir gelişmedir. İnönü’den de alınacak bir galibiyet, skor ve mücadele yönünden istikrarın ilk adımları anlamını taşıyacaktır. Çünkü olayın psikolojik yönü çok önemlidir, hele kendini kanıtlamak isteyen böylesine genç ağırlıklı bir kadron varsa!
Lincoln’ün yarın cezası nedeniyle oynamayacak olması da Galatasaray için bir avantaj. Çünkü Sarı-Kırmızılılar sahada 10 kişiyle değil, 11 kişiyle mücadele edecek! Brezilyalı, beklentilerin yüzde 50’sine bile yaklaşmış olsaydı, tribünlerden de, sahadaki arkadaşlarından da ‘Hagi muamelesi’ görecekti. Ama bu güçsüzlük, umursamazlık ve yıldız böbürlenmesiyle bunu ondan beklemek hayalcilik olur.
Son haftalarda gözlenen bir başka önemli gelişme de, Ümit Karan’ın çizdiği santrfor değil de, forvet özellikli orta saha oyuncusu görüntüsü... Bu durum, Hakan Şükür’e hareket genişliği ve özgürlüğü sağlamakla kalmıyor, Ümit Karan’a da Milli Takım yolunu açıyor, dikkat! Yarınki derbinin kaderini orta sahalar belirleyecektir. Cisse’nin ve Lincoln’ün olmaması Galatasaray için avantaj. Kondisyonu yüksek iki ekibin buluşması, çekişmeli ve mücadeleci bir 90 dakikayı müjdeliyor. İş bitirici noktalarda Sarı-Kırmızılılar pozisyona girme açısından daha becerikli isimlere sahip. Ancak son vuruşlar için aynı şeyi söyleyebilmek çok zor. Ama zaten bu yıllardır süregelen bir sorunu değil mi Galatasaray’ın? Tüm rekorları elinde bulundurmasına karşın!

01 Mart 2008, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’2008 model Galatasaray‘’

Galatasaray, son haftalardaki görüntüsüyle, sezon başındaki öngörümüzü yanlış çıkarmadı. “Kazanır ya da kaybeder, ama her maçında izleyenlere zevk verir” demiş ve “Öyle yüksek tempolu bir takım oluşuyor ki, izleyenler bile hakemin bitiş düdüğünden sonra nefes almayı hatırlayacak” diye eklemiştim. Bugün hemen herkes bu düşünce çizgimize gelmeye başladı!
Doğal olarak bir anda olmadı bunlar. Medyaya yansıyan ya da yansımayan ne badireler atlatıldı. Aile içindeki sürtüşmeler, gidenler-hala gidebilecekler, hakkının yendiğini düşünenler, krallıkları yıkılanlar, köşe kapmalar, yaşam savaşı verenler... Her devrim sürecinde yaşanır bu sertlikler! Bu nedenle Galatasaray takımında gözlenen ve normal olan bu anormallik halinin bir anda düzelmesini kimse beklememeli şu geçiş döneminde. Sözümüz sadece takımdaki yapılanma adınadır tabii!
Kafalara dank etti mi
Sarı-Kırmızılılar’ın özellikle Fenerbahçe ve Leverkusen karşısında ulaştığı tempo, gerçekten büyüleyici ve övgüye layık. Ama ne acı ki, iki maç da golsüz tamamlandı. Ama yine ne mutlu ki, golsüz biten iki maçın da gönül, akıl ve ümit galibi Galatasaray’dı. Benim görmek istediğim de, futbol adına öncelikli olarak bu zaten!
Ezberini artırmaya, takım olmaya başlayan bu kalabalıktan yakın zamanda yine kopmalar beklenebilir. Üç vakte kadar gözüküyor da bu... Çünkü şehir efsanesi halini alan ‘sahadaki yüzde yüz yerli Aslan’a ayak uydurması gereken diğerleri en önemli süreçte takımdan uzak kaldı. Doğal olarak Lincoln, Nonda, Sabri, Hasan Şaş, belki de Song ve hatta hiç görmediğimiz Barusso, bir ay öncesine kadar ‘bitik’ dediğimiz Arda’nın yarısına yaklaşamayacaktır kısa sürede! Dünün garantilerini, yeni bir ‘vites artırma’ süreci bekliyor şimdilerde... Gözden uzak olmanın bir sonucu değil bu, bir takım futbol ulemalarınca ‘çalışmıyor’ diye yerden yere vurulan bu çalışma grubundan uzak kalmanın bir bedeli, tabii anlayana! Örneğin Song döndü, hadi koy bakalım Emre’nin yerine gözün kapalı kolaysa. En basit anlatımıyla gelinen durum budur! Tek soru işareti ‘istikrardır’, bunun aşılması için gereken ise sabır, inat ve destektir.

16 Şubat 2008, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ataryemezspor istemiyoruz!‘’

Manisa maçı skordan çok, Galatasaray’ın oyunu açısından önemliydi. Çünkü bu takım, bu düzeyde 90 dakikalar çıkarmıştı geçmişte de... Ama derbinin ardından aynı görüntüyü sergileyebilecekler miydi? Yani istikrar yakalamaya doğru gidiş olacak mıydı, yoksa Kadıköy’deki ‘salt bir onur’ gösterisi miydi? Yeni oluşumun temel sorunu buydu çünkü; istikrar! Ne mutlu ki, Galatasaray ileriye doğru yol alıyor, ilkelerinden sapmadan hem de, bu belgelendi.
Bu yol alışlar düşe kalka olacaktır bundan sonra da... Yeniden yapılanmanın doğasında var bu çünkü. Her farklı galibiyette ‘Cim Bom bu işi bitirmiş’, beklenmeyen sonuçlar karşısında ‘Çekirge bu kez sıçrayamadı’ gel-gitleri, Galatasaray’ı açıklamaya yetmez!
Aynı 11’le bir maçta 4-4-2, diğerinde 4-6-0 oynayabilmeyi başarıyorlar artık. Hatta aynı maçın belli bölümlerinde bu geçişler gözlenebiliyor. Demek istediğim rakamlar değil, futbolcuların ayakları kadar beyinlerini de aynı hızla kullanmayı öğrenmesi! Daha doğrusu, beyin ile ayakların dengesi! Patronun yapılabilir istekleri, işçilerin de bunları yerine getirebilmek adına her şeylerini iyi niyetle vermeye çalışması. Yani bir ekip çalışması.
Manisa karşısında her bakımdan doyurucu bir 90 dakika sundu Cim Bom. Ama yine de ‘uyarı’ adı altında bazı olumsuzluklar ortaya kondu. Örneğin ‘yenen 3 gole de bakılması gerektiğini’ savunanlar oldu. Haklılar! Ama bu oyun tarzının böylesine riskleri olmuştur ve olacaktır da... Atılan 6 gol de bu tarzın bir sonucu değil mi peki!
Bir başka eleştiri de, Lincoln oyuna girince takımın zaafiyet gösterdiği yönünde... O da doğrudur. Ama Kalli’nin, üst düzeydeki bir kulvarda verilecek Leverkusen sınavını düşünerek, Lincoln ve Ayhan gibi iki önemli kozunun son durumlarını maç içinde görmek istemesi, bir teknik adam hatası olarak nitelendirilebilir mi! Üstelik maç, skor olarak da kopmuşsa! Özetle, Galatasaraylılar en mutlu anlarını ‘hücum futbolu’yla Avrupa semalarında yaşamıştır. Ataryemezspor bu kültüre temelden ters gelir! ‘1-0 olsun bizim olsun’, Galatasaray’dan uzak olsun!

12 Şubat 2008, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aslanlar gibi!‘’

Büyük beklentiler, büyük hayal kırıklıklarını da beraberinde taşır. Tarihi fark uman bazı Fenerliler’de golsüzlük sonrasında yaşanan travmanın nedeni budur. Aynı şekilde bazı Galatasaraylılar da, benzer nedenden ötürü yaşadıkları gerilim sonucu iki duygu arasında sıkışıp kalmış durumda. Sevinsinler mi, üzülsünler mi bilemiyorlar!
Oysa uzun zaman sonra iki tarafın, iki duyguyu aynı anda yoğun biçimde yaşadığı bir derbi oldu. İkisi de kazanabilirdi. Salt bu dozu yüksek heyecan gel-gitlerinden ötürü bile özlenen derbi tadı vardı. Ama bazıları için tat, sadece acı ve ekşiden ibaret! Derbi olaysız denebilecek bir ortamda yaşanıp bitti ya, iki taraftan biri yerin dibine girmedi ya, hakemin fahiş bir hatası olmadı ya, didikleye didikleye ancak Hakan çıkar mıymıştan, Fenerbahçeli futbolcular sahada ruhsuzca dolaşmıştan, Servet’in ‘sözde’ gaddarlığından öteye mutsuzluk çıkaramadılar. Özene bezene hazırladıkları darağaçları boş kaldı, yazık onlara da!
Galatasaray’ın iyi yolda yürüdüğüne olan inancımı hep taze tuttum. “Her geçen gün üstüne bir şeyler koyarak geliyorlar. Yeni olmaktan ötürü bazı sıkıntılar var ve bu durum, sezon boyunca da devam edecektir. Sürekli birlikte oynayıp, ısrarlı çalışmalar sonucu kazanılacak bir ezberleme dönemindeler çünkü. Futbola ait bu parçalar, takım olunduğu anda kendiliğinden birleşecektir. İşte o zaman bireysel yıldızlarıyla kazanan ve göz boyayanlarla, takım oyunu arasındaki fark daha net ortaya çıkacaktır” dedik, derbide bu belgelendi! Lincoln, Ayhan, Song, Nonda, Barusso eklendiğinde, takımın renkleri de, düşünsel zenginliği de artacak. “Dayanın az kaldı” derken işkembeden sallamadık yani. Bir bildiğimiz vardı elbet, tıpkı “Derbide Lugano’nun üstüne oynanırsa, Fenerbahçe sahada eksilir” dediğimiz gibi!

07 Şubat 2008, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sessiz çığlık!‘’

ilk kez bir derbi öncesinde böylesine bir sessizlik yaşanıyor. Derin bir endişe söz konusu iki tarafta da... İşin ilginç yanı, endişelerin farklı şekillerde ve uç noktalarda kendini göstermesi.
Galatasaraylılar, ‘tarihi fark yemekten’ çekiniyor öncelikle. Takımın durumu malum çünkü. Bir yandan da, ‘bu halimizle bile sürpriz yapabilir miyiz’ umudunu taze tutmaya çalışıyorlar. Sonuçta rakip sıradan değil, varolma nedenlerinin ilk sırasındaki unsur, güvenceleri de bundan ibaret sadece!
Fenerbahçeliler’in durumu ise vahim! Her şey inanılmaz biçimde lehlerine olmasına karşın, bir ‘eli yağda, bir eli balda takımımız, bu veteran takviyeli PAF takımını yenemezse’ diye düşünmekten kendilerini alamıyorlar. Tezat bu ya, diğer yandan da 6-0’lık rekoru kıracakları umudunu taşıyorlar yüreklerinin bir kenarında. Ama ‘ne olur ne olmaz’ diyerek, gizliden gizliye! ‘Bu beklenti gerçekleşirse’nin ötesi için bile çalışmalar yaptılar günler öncesinden, tabii yine inceden inceye! Sakın ola ki, 7-0 olursa kimse bu tarihi zaferi küçümsemesin, hesabı!

Galatasaray nasıl kazanır?
Aslında ters uğur yapmaya gerek yok, bu denli endişe duymaya da... Futbolun bir sürpriz yanı olduğu kesin, ama gerçeklik payı çok daha ağır basmalı, en azından öngörülerde! Kadro olarak Fenerbahçe çok üstün, ekonomik yönden almış yürümüş, doğru yönetiliyor, taraftar desteği her zaman var, psikolojik üstünlüğü de eklerseniz, bir sürprizin gerçekleşmesi duble sürpriz olur bu kez! Çünkü bir taraf, bugüne kadar hiçbir derbi öncesinde bu denli ‘haklı’ favori görünmemişti.
Peki Galatasaray’ın hiç mi şansı yok? Var tabii. Erken bir gol bulursa... Son yıllarda klasik haline gelen erken gol yemezse... Lugano gibi kontrolsüz ve art niyetli müdahale ustasının farkına varıp, Arda ve Serkan Çalık gibi iki sinir bozucu tipi onun üzerine verir ve sonucunda rakibini sayısal olarak sahada eksiltirse... Eğrisi doğrusuna gelirse... Sihirli değnek değerse!
İşte Galatasaray’ın ‘haydi yavrum, forman için oyna aslanım’ gibi ‘hamaset’ bir yana, Fenerbahçe karşısında sahada futbol adına yapabilecekleri, bugünkü şartlarda bununla sınırlı. Ama her şeye karşın top yine de yuvarlak!

02 Şubat 2008, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI