‘’Unutulmaz gece‘’
Budapeşte’ye avantajlı bir skorla gelmişti A Milli Takımımız. Açıkçası Macarlar gözümüzde çok büyütülecek bir takım değildi, bunu biliyorduk. Asıl sıkıntı bizdeydi; hani sağımız solumuz belli olmaz ya... Bu yüzden maç öncesinde kafamızda az da olsa bazı soru işaretleri vardı. Nitekim, ilk yarının büyük bölümünü hücum yapmadan, sadece savunma yaparak geçirdik. İlk şutumuz 35. dakikada Arda ile geldi. Rakibin de çok etkili olduğunu söyleyemeyiz ama bize o dakikaya kadar oynanan futbolun yetmeyeceğini, ofansif anlamda bir şeyler yapmamız gerektiğini hissettirdi. Gerçekten hücumda biraz kıpırdadık. Önce penaltıdan Hakan ile, ardından Arda’nın şık plasesiyle gelen iki gol, “işte bu” dedirtti. 2-0’dan sonra Macar takımı, ilk yarı bitene kadar gardı düşmüş bir boksör gibiydi. Savunma anlamında dağıldılar ve biz de soyunma odasına müthiş bir skorla gittik. Gecenin en büyük sıkıntısı ise maçı tek kameradan izlemekti. Yayıncı kuruluşun bu sorunu çözmesini ve bize daha kaliteli bir yayın sunmasını beklerdik. Çünkü birçok pozisyonda yorum yapmak, mevcut görüntülerle neredeyse imkânsızdı. İkinci yarıda skorun rahatlığıyla birlikte gerçek kalitemizi sahaya fazlasıyla yansıttık. Orta sahadaki teknik oyunculara savunmadan gelen ayağa paslarla etkili hücumlar yaptık ve Macarlara istedikleri momentumu hiç vermedik. Özellikle savunmadaki geri dörtlü, rakip forvetlere adeta nefes aldırmadı. Hatta gol sayısını daha da artırabilirdik.
Geldiğinden beri en iyisi
Montella göreve geldiğinden bu yana hem skor hem de oyun olarak en iyi maçlarımızdan birini oynadık. Avrupa Şampiyonası süreciyle birlikte iyice kenetlenen A Milli Takım, artık gerçek anlamda bir “takım” olma yolunda önemli bir mesafe katetti. Özetle; Montella, Karadağ’da kaybettiğimiz A Ligi şansını Budapeşte’de geri alarak yüzümüzü güldürdü. Bu iki maç bize şunu gösterdi: Milli takıma yeni katılan isimlerle birlikte artık güçlü bir oyuncu havuzumuz ve güçlü bir kulübemiz var.
‘’Avantajı yakaladık‘’
Play-Off’un ilk ayağında Rams Park’ta geceyi avantajlı bir skorla bitirip rövanşa rahat çıkmaktı hedefimiz. Aslında acı olan gruptan güle oynaya çıkmak varken liderliği Galler’e verip bu Play-Off’u oynamak zorunda kalışımız . Tabii ki bu durumun baş sorumlusu Montella ve inatla vazgeçmediği oyun anlayışı. Karadağ’da ağır zeminde yapılan kadro yanlışlarının bedelini ödemeydi bu maç. Aslında kadro değişse de oyun anlayışı yine aynıydı. Oysa belki de Avrupa’nın en iyi orta sahalarından birine sahipken, 3 kanat oyuncusundan forvetle oynamak iddiası zaman zaman göze hoş gelse de rakip hücumlarda ne kadar çok savunma zaafımız olduğu da bir gerçek. Nitekim ilk yarıda etkili bir oyunla başladık golü de bulduk ama sonrasında adeta durduk. Macaristan golü bağıra bağıra geliyorum dedi ve 2. sınıf savunma golü ağlarımızda gördük, asla sürpriz değildi. Aslında güzel bir hava güzel bir zemin ve dolu tribünler önünde rakibi sürklase edecek bir futbol olmalıydı.
Kontratak denedi...
İkinci yarı istediğimiz oyun gelince tribünler de coştu ve gollerimiz de geldi. Barış Alper’i alıp genç Deniz Gül ile santrforlu bir sisteme döndü Montella. Rakip beraberliği yakaladıktan sonra evindeki iç saha avantajını hesap ederek ikinci yarıda daha savunma ağırlıklı kontratak futbolunu denedi… Kapanan rakibi teknik ve çabuk oyuncularımızla dağıtmayı başardık. Gecenin yıldızı, ilk resmi Milli maçını oynayan Oğuz Aydın hem savunmada hem de hücumda güzel işler yaptı ve futbolunu iki asistle süsledi. Montella’nın 72’de yaptığı değişiklik hemen meyvesini verdi. Oyuna girer girmez İrfan Can hazırlanış olarak nefis bir gole imza attı ve skoru 3-1 getirdik. Tabii ki iki ayaklı maçın ilk yarısını oynadık ve istediğimiz avantajı yakaladık ama işimiz bitmedi. Pazar günkü karşılaşmada üzerimize gelecek Macaristan karşısında, Montella’nın doğru bir taktikle, istediğimiz sonucu alıp mutlu döneriz diye temenni ediyorum. Ancak özellikle ilk yarıdaki savunma zaaflarımızı yaparsak bu galibiyetin bir anlamı kalmaz aman dikkat diyorum, yeter ki konsantrasyonumuzu bozmayalım…
‘’Neyin değişti?‘’
Neyin değiştiğini merak edenler için kısa bir özetle söyleyeyim. İtiraf etmeliyim ki, bu kez ben de maçı yerinde izlemenin bariz avantajlarını yaşadım. Misafir tribünündeki Trabzonspor taraftarlarının maçın büyük bölümünde yaptığı “Fatih Tekke” tezahüratı, bence değişimin ayak sesleriydi. Uzun zamandır böylesine kişiye özel bir destek korosu görmemiştim. Sahadakilerden umudunu kesmiş taraftarlar, adeta teknik direktörü oynatıyordu. Maça ve oyunculara dair olağanüstü bir değişimden bahsetmek abartılı olur, hatta inandırıcı gelmeyebilir. Ama şunu söyleyebilirim ki, futbolcular imzadan itibaren mesajı almışlar. Trabzonspor’un bir kaptanı var ve o, nazarlık performanslarına bir halka daha ekleyerek arkadaşlarının her oyundan kopuşunda onları tekrar oyunun içinde tutmayı başardı.
Taktik savaşı
Mükemmel bir kaptanlık, mükemmel bir kalecilik örneğiyle Montella’nın kafasını bir kez daha allak bullak etti. Sahada, iki takımın da teknik ekipleri sayesinde tam anlamıyla bir taktik savaşı izledik. Genç hakemin penaltı pozisyonunda verdiği karar, vermese “VAR çağırmaz” denilecek kadar basit bir temastı. Trabzonspor, milli araya teknik adam değişikliğiyle girmenin avantajına bir de ilk deplasman galibiyetinin moralini ekledi. Artık yeni sözler söyleme zamanı. Peki, ne değişti? Hava değişti, iklim değişti. Yetmez mi?
‘’Uzun süre sonra...‘’
Şampiyonluk yarışında puan farkına sahip lider olmasına rağmen modu düşük olan Galatasaray, dün gece Antalyaspor karşısında biraz kıpırdayan performansıyla soyunma odasına 3-0’la gitti. Peki, ilk yarıda farklı ne yaptı derseniz; eskisi gibi olmasa da zaman zaman ön alan baskısını iyi yaptı, kanatları kullanmasını bildi ve goller geldi. Okan Buruk, sakatlıktan çıkan Yunus Akgün’ü ilk 11’de oynattı ancak Galatasaray, ilk yarıda genç oyuncusunun etkisiz performansıyla adeta 10 kişi oynadı. Fakat Yunus’un açığını, Barış Alper yakaladığı başarılı performansla kapatan isim oldu. İlk yarıdaki oyun ister istemez Mertens’i çağırıyordu Yunus’un yerine, bana göre. Antalyaspor, kadro kalitesi yetersiz bir ekip ve bolca pozisyon hatası yapıyor. Bu tür bir rakibe karşı Mertens tercihi daha mantıklı olabilirdi. Bu arada, herkeste bir Eren takıntısı var ama bana göre Galatasaray’ın asıl sorunu sağ kanatta. Frankowski iyi ayaklara sahip ancak savunması çok zayıf bir oyuncu. Bu nedenle güçlü bir rakip karşısında Okan Buruk’un sağ bekteki bu zafiyeti çözmesi gerekiyor. İkinci yarıda, her 3-0’lık skordan sonra “Acaba bir sıkıntı olur mu?” endişesi yaşanıyordu. Ancak hem Antalyaspor’un dirençsiz bir takım oluşu hem de Osimhen ile gelen dördüncü gol, kafaları rahatlattı.
Artık kulübesi güçlü
Bana göre Galatasaray adına dün gecenin en büyük artısı, oyuna giren oyunculardı. Niye derseniz, uzun süredir kulübedeki yetersizlik nedeniyle elindeki ilk 11’i sürekli kullanmak zorunda kalan Buruk, yorgun bir takım yaratmıştı. Şimdi ise aksayan veya yorulan oyuncuların yerine sahaya sürebileceği güçlü bir kulübesi var ki bu çok önemli. Dün gece oyuna giren isimlere bakınca bunu net bir şekilde görebiliyoruz. Özetle, uzun süredir Galatasaray taraftarı çok iyi bir oyun olmasa da etkili ve golcü bir Galatasaray izledi, üstelik gerilmeden... Tabii ki gecenin yıldızları Osimhen, Sanchez ve Barış Alper’di bana göre. Milli maç arasının ardından, bu moralle birlikte daha da güçlenen bir Galatasaray lige döner diye düşünüyorum.
‘’Bu kadro ile bu oyun olmaz‘’
Takımı Antalya’ya değil istersen Miami’ye götür sanırım sıkıntı mekanda değil zihinlerde. Bu kadronun oynayacağı futbol bu olamaz, olmamalı! Okan Buruk bazı oyuncularına geçmişteki performanslarına bakarak duygusal davranıp fazla kredi tanıyor. Kim mi bunlar? İlk etapta Frankowski, Sara ve Barış Alper diyebilirim. Galatasaray savunmasının sağ tarafı deyim yerindeyse koridor olmuş ve Okan hoca bizim gibi maçı izliyor. Oyuncun formsuz olabilir, kötü dönemi olabilir, hoca olarak bunu gözleyip çözüm üretmek gerekir.
Güç nerede?
Ancak dün gece Kasımpaşa beraberliğinin ardından tempolu istekli ama kapanan bir boksör gibi savunma yapan Alanyaspor’a karşı açığını bulup kroşe vuracak gücün yok. Bir kere çizgiye inip kaliteli bir orta yapamayan bir takımın rakip savunmanın dengesini bozması zor. Düşünün ilk şutunu 40. dakikada Sara ile attı Galatasaray. Açıkçası rakip teknik adamlar bu anlayışta bir Galatasaray’ı çok çabuk çözüyor ve Osimhen üzerinden sadece gol arayan bir takımı etkisiz hale getirebiliyor. Bu olayın hücum tarafı, gelelim ilk yarıdaki savunmaya. Yenilen gole bakın, notunuzu verin. Bu takım başarılıyken hücumu iyi yapabiliyordu ve savunmadaki sıkıntıları örtüyordu. Şimdi sahada kafası karmakarışık bir Galasataray izledik ve boynu bükük soyunma odasına girdi… İkinci yarıya golle başladı ve kısmen moralle daha etkili bir futbol sergiledi. Özellikle Yunus’un girmesi ve ayağında top tutan oyuncuya sahip olmak böyle maçlarda önemlidir. Sahanın en çok eleştirilen ismi Barış Alper iki gole de damgasını vurarak bir nebze olsun kendini affettirdi.
Hiçbir şey oynamadan
Dün gece Galatasaray hiçbirşey oynamadan bireysel çabalarla İstanbul’a 3 puanla dönerken bu oyunla bu takım nasıl şampiyon olur dedirtti. Gerçekten Okan Buruk acilen başta kendi olmak üzere Galatasaray’ı fabrika ayarlarına döndürmesi lazım.
‘’Risk almadan bu kadar...‘’
Derbide tam beklediğim gibi bir ilk yarı izledim. İki teknik adam öncelikle kontrollü futbolu seçip savunmayı ön plana almışlardı.
Fenerbahçe, formda ve oturmuş kadrosuyla daha organize gözükse de, ev sahibi Galatasaray özellikle orta alanda Lemina ile yakaladığı farkla güç dengesini sağlamayı başardı. Belki de Sarı-Kırmızılı ekip, sezon başından beri ilk defa gerçek beklerle sahaya çıkmıştı. Dörtlü defans oynarken orta alanı tutmaya çalışsalar da, Sara yine bu yarıda etkisizdi. Açıkçası, iki ekip de bu oyun anlayışıyla maçı kilitlediler ve ortaya zevksiz, kornersiz, şutsuz bir 45 dakika izledik. Belki taraftara ve izleyenlere göre zevksizdi ama hocalar açısından disiplinli ve söylediklerini yapan iki ekip vardı. Tabii ki bu sonuç Galatasaray açısından nispeten kabul edilebilir, ama Fenerbahçe için pek kabul görmezdi. O nedenle ikinci yarıda farklı bir maç beklemek doğaldı bana göre…
Daha hareketli...
İkinci yarısı daha hareketli ve riskli bir maç izledik. Ancak orta alandaki sert mücadele, ofansif futbolu etkilerken, Mourinho 60. dakikada Jciku ve Ambarabat’ı alarak savunmayı iyice sağlama aldı. Sonrasında Okan Buruk’un Yunus hamlesiyle skor kozunu oynadı. Gerçekten Sara’nın yetersizliği, Lemina ve Torreira’nın fazla efor sarf etmesiyle kapanıyordu ama nereye kadar? Günün iyilerinden Eren Elmalı’nın sakatlanıp çıkması ve yerine Mertens’in girmesi, hareket getirdi. Fenerbahçe bu hamlelere Talisca ile cevap verdi. Ancak son bölümde yine de beklenen tempoyu göremediğimiz bir 90 dakikaydı. Açıkçası, maç öncesi günlerdir süregelen gerilimin bir anlamda sahaya yansımış olabilir miydi bu futbol? Açıkçası, atanın kazanabileceği maçtan gol sesi çıkmadı. Mourinho kazanan bir oyun yerine kaybetmemeyi tercih etmişti taktik olarak, ama bana göre daha cesur, daha atak ve riskli bir oyun beklerdim. Okan Buruk bence istediğini aldı; hem puan farkını korudu hem de ikili averaj avantajını sağladı… Son sözüm, gecenin yıldızı Lemina: Oynadığı futbol ve yaptığı katkıyla ne kadar önemli bir transfer olduğunu gösterdi.
‘’Osimhen’in inadı ‘’
Galatasaray, Rize’de Alkmaar maçının etkisinden kurtulamadığı bir ilk yarı oynadı. Ancak etkilenen sadece oyuncular değildi. Okan Buruk, bizim gibi izledi ilk 45 dakikayı. Özellikle Mertens ile başlamasıyla adeta takımını 10 kişi oynattı. Yere göğe konulmayan Sara, kaçak ve korkak futboluyla saç baş yoldurttu. İlhan Palut önce durdurup sonra vurmayı hedeflemiş ve bunu da ilk yarıda büyük ölçüde başardı. Sowe ile gole çok yaklaştı. Açıkçası temposuz, baskısız, ne yaptığını bilmeyen, isteksiz bir Galatasaray vardı.
Lemina baskı getirdi
Okan Buruk, ikinci yarıya 4’lü defansa dönüp Sallai ve Eren’i oyuna alarak başladı. Frankowski asisti ile gelen Osimhen golü Galatasaray’ı biraz hareketlendirdi. Ancak sonrasında her zamanki hastalık hortladı. Skoru koruyamama sıkıntısı tekrar nüksetti. Lemina oyuna girdikten sonra orta alandaki üstünlüğü ve baskıyı getirdi. Galatasaray çok sayıda pozisyona girmesine rağmen Rizespor’un savunma duvarını aşamadı.
Derbiye yeter mi?
Açıkçası bu tür maçları kazanmak için sadece mücadele yetmez, inisiyatif almak gerekir. Rizespor karşısında Galatasaray’daki en büyük eksik buydu ama Osimhen, yenilgiyi kabul etmeyen inadıyla Rize’de altın değerinde bir 3 puan getirdi attığı 2 golle takımına. Derbi öncesi galibiyet güzel ama herkesin aklında bir soru var: Bu futbol derbiye yeter mi?
‘’Düşüşlere rağmen hak edilmiş zafer ‘’
Dün gece maça beklendiği gibi başladı Beşiktaş. İlk 15 dakikada Trabzonspor karşısında baskı kuran, rakibini hataya zorlayan Siyah-Beyazlılar bu oyunla birkaç gol pozisyonu bulsa da Uğurcan’ı geçemedi.
Trabzonspor ise bu baskıdan kurtulduğu ilk atakta, Rafa Silva’nın hatalı pasını Banza affetmedi ve takımını öne geçirdi. Bu golden sonra ilk yarı bitimine kadar tamamen Trabzonspor inisiyatifinde bir maç izledik. BordoMavililer, alan paylaşımını doğru yapıp Beşiktaş’ı oyundan düşürüp etkisiz hale getirdiler. Buraya kadarki kısım, Şenol Güneş’in yaptıklarıydı. Gelelim Solskjaer’in 11 tercihi ve oyun anlayışına. Norveçli hoca, sanırım uluslararası tanıdığı isimleri seçerek daha başarılı olacağını düşündü ama ilk yarıda bu hesap tutmadı. Ne Chamberlain ne de Joao Mario, orta alanda beklenen etkiyi gösteremedi. Açıkçası, bu orta alan Trabzonspor’un ekmeğine yağ sürdü ve istedikleri gibi pas trafiğini idare ettiler.
Dış sahada başarısız
İkinci yarı, aynı ilk yarıda olduğu gibi baskılı başlayan Beşiktaş, aradığı golleri bulup öne geçmeyi başardı. Açıkçası, ilk yarıda reaksiyon gösteremeyen Beşiktaş, ikinci yarıda bu reaksiyonu ortaya koydu ve golleri de atmayı başardı. Aslında maça genel bakarsak, iki teknik adamın da sahaya sürdükleri 11’ler, işler istedikleri şekilde gitmedi. Elinizde Lammers varsa sahada olmalı, elinizde Hadziahmetovic” varsa, keza orta alanda böyle bir maçta Chamberlain’ın yerine tercih edilmeliydi. Özetle, her şeye rağmen Beşiktaş, zorlu ve moralli rakibini devirip üst sıralara tırmanışını sürdürdü. Trabzonspor ise dış saha başarısızlığını bu maçta da sürdürdü ve sahadan puansız ayrıldı. Beşiktaş dün gece iyi başladığı maçta oyun içi düşüşler yaşasa da iyi bitirdi ve hak ettiği bir galibiyet aldı…