Arama

Popüler aramalar

‘’Diyar siftah yaptı‘’

Maça gelince; ilk yarının mutlak hakimi Diyarbakırspor’du. Evsahibi ekip en az 7 gollük pozisyon buldu, ama gol penaltından geldi. Kayserispor’un ise rakip kaledeki tek tehlikesi Sinani’nin şutuydu. Onu da Murat Yiğiter çelmeyi başardı. Oyun anlayışı açısından iki takıma baktığımızda, planlı ve ne yaptığını bilen taraf Güneydoğu ekibiydi. Orta alanı çok rahat geçen Kırmızı - Yeşilliler, özellikle Kayserispor’un sol kanadını felç etti. Bu arada, suçu bu mevkii de Serkan Damla’ya yüklemek haksızlık olur. Orta alanda sadece top varken oynayan, topsuz oyunda olmayan futbolcular çok olunca ortaya bu tablo çıktı. ‘Sadece savunayım ve rakip hata yaparsa gol atarım’ düşüncesi, ilk 45 dakikada Kayserispor için işlemedi. Diyarbakırspor ise kazanma isteğiyle dolu ilk yarıyı önde tamamladı.İkinci yarıda skoru korumayı amaçlayan Kırmızı - Yeşilliler, kontrollü bir futbolu tercih etti. Konuk ekip ise iki ön liberolu, orta sahası çalışmayan oyun sistemiyle geriden uzun toplarla gol aradı, ama deplasmanda böyle puan almak şanstı, o da olmadı. Bence Kayserispor Teknik Direktörü Hüsnü Özkara, Balili ve Mehmet Topuz’u daha önce oyuna sokmalıydı. Zaten bu iki futbolcu oyuna girdikten sonra da, Kayserispor’un ciddi hamleler yaptığını gördük.Kısacası dün, Diyarbakır Atatürk Stadı’nda galibiyeti hak eden evsahibi ekipti. Kayserispor ise son 10 dakikadaki oyun anlayışını, 90 dakikaya yayabilseydi, evine puanla dönebilirdi. Ama, geç kaldı ve kaybetti.Maçın hakemi Orhan Erdemir vasat bir yönetim gösterdi. Sadece yardımcı hakemi Orkun Aktaş’ın ofsaytlara daha dikkatli bayrak kaldırması gerekir. Fazlı’nın ikinci yarıda ceza alanında düşürülüşü ve Ali Turan’ın Eser’e attığı dirseği de gözden kaçırdı gibi geldi bana.

14 Ağustos 2004, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ulusoy aday olmasın!‘’

Herkes, “Haluk Ulusoy” olmasın diyor. Herkes derken, Anadolu kulüpleri falan değil. Medyamızın bir kısım değerli kalemşörleri ve zamanında Ulusoy’un yanından ayrılmayan bir kısım zevat. Ben Ulusoy’un sözcüsü değilim. Adam çıkmış, adaylığını açıklamış. İyidir, kötüdür tartışılır. Ama Ulusoy’a rakip olmanın en güzel yolu çıkar aday olursun ve demokratik bir mücadeleyi seçersin. Ama fazlasıyla demokrat olduklarını söyleyenler ya cam ekranın arkasından bant yayınlarla atıp tutmayı yeğliyorlar ya da kulislerde bol bol dedikodu üretiyorlar. Açıkçası çok eleştirdikleri Haluk Ulusoy’un karşısına bir canlı yayında mertçe çıkma cesaretini gösteremiyorlar.Hatta bunların içinde, TRT’de yorumcu bile değişterecek güçte olan (!) bir üstadımız, takılmış Federasyon Başkanı’nın eğitimine. Yani bazı şeyleri mantık olarak kabul edebiliyorum da, bu eğitim işinden pek birşey anlamış değilim. Fazla derine inmeye gerek yok. Şöyle bir düşündüm... Haluk Ulusoy, Ulusoy ailesinin oğlu. Yani maddi güç olarak bir sorunu yok. Şimdi Ulusoy hasbelkader yurtdışına gidip paralı bir üniversiteden diploma almış olsaydı bütün bu sorunlar biter miydi? Bir an, Ulusoy’un üniversite sınavlarına girip Sinema Televizyon Fakültesi’ni bitirdiğini düşünelim. Türk Futbolu’nun başına geçmesi için bu kriter yeterli olur muydu? Bir zamanlar kendisine değer verdiğim bu kıymetli üstadımızın (!) bu savını bir türlü kabullenemedim. Ben, söylenti değil, bilinen ne varsa belgeleriyle ortaya koyup hepimize bir gazetecilik dersi vermesini beklerdim. Ama işin kolayı, ekranlarda cevap hakkı tanımadan vur abalıya.Bakın; Haluk Ulusoy’u devrimenin yolu Ankara’daki genel kuruldan geçiyor. Eğer bugün Anadolu kulüpleri Ulusoy’u destekliyorsa, onda birşeyler bulmuşlar demektir. O halde kaleminiz ve gücünüz yetiyorsa ikna edin genel kurul üyelerini ve Ulusoy’u devirin. Aksi halde bükemediğiniz bileği öpün, gerisi laf - ı güzaf.Gelelim Ulusoy cephesine; başkanı zaman zaman eleştiren, hatta bu nedenle mahkemelik bile olanlardan biriyim. Ama hiçbir zaman önyarıgılı olmadım. Eğer kafamın takıldığı bir konu varsa bunu gazetemde yazarak kamuoyuyla paylaştım. Şöyle bir hafızamı zorladım ve neleri eleştirdiğime baktım. Bir kere Ulusoy’un en büyük sıkıntısı hakemler oldu. MHK Başkanı Bülent Yavuz’dan büyük bir darbe yedi. Yavuz’a sahip çıkmak için kendini yıprattı. Yönetim kurulunda bazı isimlerin kulüplerle özdeşleşmesi de, en büyük sorunlarından biriydi. Belki Ulusoy yakın çevresinde oluşan kalın duvardan ötürü bunları duymadı veya göremedi bu gerçeği ama yeni dönemde seçilirse çok ciddiye almalı. Açıkçası yeni yüzlerle yeni döneme girmeli. Aksi halde, “bu isimleri niye değiştirmedi, bunlara bir diyeti mi var” gibi söylentiler şimdiden kulağıma gelir gibi. Bir başka olumsuz faktörü Türkiye’de takımların teknik direktör arayışlarında bolca isminin zikredilmesi. Bu konu hem kulüp, hem de teknik adamlar tarafından bir zaaf olarak aleyhine kullanıldı. Bir de bana göre, az konuşan Haluk Ulusoy’un üslubunu daha dikkatli kullanması lazım. Özünde açık sözlü olan başkanın bu üslubu belki kendi yakın çevresinde hoş görülebilir, ama kamuoyunda oldukça itici durduğunu belirtmeliyim.Konuyu bir Afrika atasözüyle bitirelim, “Sular yükselince balıklar karıncaları yer. Su alçalınca karıncalar balıkları...” Sonuçta kimin ne yiyeceğine suyun akışı karar verir.

30 Haziran 2004, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI