‘’Golcü yoksa!‘’
Maça iyi başlayan ve oyunun her bölümünde kontrolü elinde tutan takım Fenerbahçe idi. Steaua Bükreş takımı beklentilerimden çok uzaktı. Ne mücadele güçleri var ne de üst düzey pas yapabiliyorlar. Bir tek kaleci Zapata, diğerleri Türkiye’de forma giyemez.
Dos Santos kaçırdıklarını atsa ilk yarı skor 3-0 olurdu. Orta alanda Cristian hariç, Emre, Topuz, Hurmacı iyi oynadılar. Nitekim Emre-Hurmacı-Carlos pas üçgeninde, bu güzelliğe son noktayı koyan Kazım’ın golü kaçan gollerden sonra bize ‘oh be’ dedirtti.
Golden sonra kendi alanına çekilme hastalığı sürüyor. Bu da Fenerbahçe’nin Bükreş takımına 3 net gol pozisyonu vermesine sebep oldu. Daum hâlâ buna çare bulamadı.
Defansta Lugano ve Bilica inanılmaz hatalar yaptılar. Ne adama yakınlıkları, ne de kademe anlayışları iyiydi. Allah’tan Volkan gole izin vermedi. Hafta sonundaki derbide bu zaaflar her iki takımın da handikapı. Çok gollü bir derbinin bizi bekliyor olması kaçınılmaz.
Maçın hakemi McDonald hem tarafsız maç yönetimi, hem de pozisyonlara yakın olması sebebiyle beğeniyi hak etti.
Bu maçın bize verdiği en büyük ders ise; takımda golcü oyuncu kimliğinde kimse olmayınca golü bulmakta her geçen dakika zorlanıyorsunuz. Alex, Güiza ve Semih gibi golcü oyuncuların takımda eksiklikleri ciddi anlamda hissedildi.
O yüzden dünyada, futbolda istatistiğin tek geçmediği oyuncular golcülerdir. Maç boyunca aksiyon sayıları ve yaptıkları teknik hareketler çok az olsa da bir golle her şeyi unuttururlar.
‘’Hata Daum'da‘’
Fenerbahçe takımı 8 de 8 yaptığı için Daum’un eksikleri görünmüyordu. Hoca ne diyor? “Kazanıyoruz, neyinize yetmiyor? İyi de hocam, golü atıyor takımın, atar atmaz taktik anlayışın hemen geri çekil, skoru koru... Her maç öne geçince tek ve düz taktik. Bu kadroya bu oyun anlayışı yakışmıyor. Alex’siz takım, kanadı kırık kuş misali, 60 dakika tutunmaya çalıştı. Fenerbahçe’de hızlı hücumu yapan, kontratağa çıkaran Alex yok olunca, takımda bunu kim yapacak? Mehmet Topuz’dan bunu beklemek hayalcilik olur. Daum yine enteresan oyuncu değişiklikleri yaptı. İyi oynayan Wederson’u, Gökhan Gönül’ü oyundan çıkardı. Bekir’i ve Özer’i oyuna alması skoru koruma amaçlıydı. İkinci yarıda Fenerbahçe takımı baskı yedi, oyun kontrolünü Antep takımına bırakması, takımın 8 maçlık rehavetinden kaynaklandı. 1-0’dan sonra temposuzluk, organizasyonsuzluk ve rakibe alan verilmesi, alınan kötü sonucun nedenlerini oluşturdu. Takım olarak geriye yaslanması da çok hata.
Lugano, Alex, Güiza olmayınca Fenerbahçe’nin B planı geçerli not alamadı. Santos’u bu maçta da göremedim. Acil olarak Daum ve ekibi, bundan sonra takımda performans düşüklüğüne hazırlıklı olmalılar. Antep’te Sezar maçın skorunu belirleyen oyuncu idi. Antep takımında Erman’ı ve Beto’yu maçın büyük bölümünde kullanmaması da Portekizli hocanın hatasıydı.
‘’Dünya Kupası'na gidemeyeniz!‘’
Bosna maçının sonucunun futbolculara ulaşmasıyla oyuncularımızın motivasyonu bitmiş, demoralize olmuş, dağılmışlar. Ne olursa olsun hiçbir milli takım oyuncusunun bu kadar düşük enerjiyle maç oynamaya hakkı yok. Sahada, rakibine top almadan basmayan, milli ruhun olmadığı bir oyuncu topluluğu vardı. Bu kötü oyun Belçika’nın bizden kaliteli olmasından değil, bizim maç öncesinde hayallerimizin yıkılmasından kaynaklandı. Milli Takım’da bir tek aklımda kalan oyuncu var, o da kaleci Volkan...
İyi de, biz bu duruma düşecek takım mıyız? Bunun sebepleri ne? Hatalar nerede?
Aklıma birden televizyonlarda reklam olarak dönen ‘biz kimiz?’ diye başlayan o görüntüler geldi.
Biz kimiz? Estonya-Bosna maçında Estonya’nın kazanmasını bekleyeniz.
Biz kimiz? Bu kadar zorluk oranı az olan grupta önüne gelene puan kaybedeniz.
Biz kimiz? 9. maçta havlu atanız.
Biz kimiz? İstediğimizi Milli Takım’a alan, istemediğimizi almayanız.
Biz kimiz? Oynayacağımız sahaları önce seçen, sonra beğenmeyeniz.
Biz kimiz? Egolarımız her şeyden önde gelen, kimseye aldırmayanız.
Biz kimiz? Ne yaparsak yapalım eleştirilmeyi sevmeyeniz.
Biz kimiz? Futbolu en iyi bileniz.
Biz kimiz? Kulübede oturacağımıza tribünde oturanız.
Biz kimiz? Avrupa’da ya da Rusya’da banko oynayan oyuncularımızı görmezden geleniz.
Biz kimiz? 70 milyonun hayallerini başka bahara bırakanız.
Biz kimiz? Maçlarımızı hep mucizelere bırakanız.
Biz kimiz? 2010 Dünya Kupası’na gidemeyeniz.
Reklamın yenisi çekilecekse yukarıdaki senaryoya bağlı kalınması en doğru olanıdır.
‘’Frank çözüldü‘’
Ankaragücü maçının başlangıcından itibaren bariz bir şekilde bıkkınlık, isteksizlik göze çarptı. Buna rağmen yakalanan gol pozisyonları var ki, bunları bu maçlarda yapacaksın ki, bir işe yarasın. Atılan bir gol ile takımı kamçılarsın, kendine getirirsin. Ama Baros gibi golcü bir oyuncu yakaladığı yüzde yüz pozisyonu, gol yapamıyor.
Emre Aşık’ın yokluğunda, Hakan Balta-Servet ikilisi göbekte oynadılar. Solda oynayan Caner bu takımın oyuncusu değil bence. Orta alanda Mustafa sarp-Ayhan ikilisi vasatı oyun olarak geçemediler. Takımda bir Arda, diğerlerine oranla daha gayretliydi. Elano bende hala soru işaretleriyle kredisini son sürat tüketiyor. İleride Aydın o kadar etkisizdi ki, Rijkaard onu çıkaramadı ama sakatlık onu çıkardı.
Galatasaray’da düşüş, hızla devam ediyor. Takımlar artık Rijkaard’ın taktik anlayışını çözdüler.
Diğer maçlara baktığımızda oyunun ikinci yarısındaki değişikler hep maçın sonucunu değiştiriyordu. Son 3 maçtır bu değişikler maça etki yapamıyor.
Takımın ikinci yarı senaryosu artık herkes tarafından ezberlendi. Girenler Nonda , Kewell, Topal, çıkanlar Baros, Aydın ve Elano.
Frank bunda bir taktiksel değişiklik düşünmez mi? Neden çift santrfora dönmedi? Nonda, Baros ikilisi oynamaz mı? Tek ön libero yetmez mi?
Defans yine çok kolay çalım yiyor. Rakibe çok kolay pozisyon veriyorlar. Yenilen goller de orta saha ve defans oyuncularının durumu, içler acısıydı. 10 dakikada 3 gol yenilmesi büyük takıma yakışmıyor. Hikmet Karaman’ın takımı son 15 dakikadaki arzusu ve hırsından dolayı galibiyeti ve alkışı hak etti.
Galatasaray’da bu maçla anlaşıldı ki. Caner’le, Aydın’la, Uğur’la bu iş olacak gibi gözükmüyor.
‘’Hata nerede?‘’
Galatasaray maçın ilk çeyreğinde yakaladığı 2 net gol pozisyonunu, gole çevirmeliydi. Sonraki dakikalarda bal yapmaz arı tarzında paslaşmalarla, oyun temposu bir türlü yükselmedi.
Savunmada Sabri kademe hataları yaptı. Buna bir de hala orta yapma özrü eklenince hoş durmuyor. Orta alanda Topal ve Ayhan ikilisi adama yakın ama Ayhan’ın sakatlıktan yeni çıkmasından kaynaklanan orta hallice oyunu, beni sarmadı. Buna bir de yan paslarla yapılan çok pas hatası, Sturm Graz’a cesaret getirdi. Galatasaray’da orta alanda tek pas ve hızlı oyunu bu maçta görmedim.
Arda kardeşimiz iyi oyuncu ama gereğinden fazla top tutmaya başlamış. Elano ise sahada hayalet gibi, varlığı ile yokluğu arasında fark yok. Geldiği günden bu yana etkili oyununu görmedim.
Takımda defansif atılan derinlemesine ara pasları ve yerden kolay çalım yemeleri, her an rakip takıma gol pozisyonu vermelerine sebep oluyor. Nitekim golde bu ikilinin arasından yenildi. Buna karşılık Sturm Graz, Galatasaray’ın zayıf karnı olan Sabri’nin arkasına, Emre-Servet ikilisinin aralarına atılan toplarla gol pozisyonları bulacaklarını, iyi analiz etmiş.
Galatasaray’ın maç boyunca çok az yaptığı sorunlar devam ediyor. Atılan gol ise Baros’un çabasıyla bulundu. Galatasaray’da elle tutulur, gözle görülür en iyi oyuncu Keita’ydı. Rakibini her pozisyonda geçti, arkadaşlarına gollük pozisyonlar hazırladı. Sarı-Kırmızılılar’da oyuncular, maç seçmeye başlamış. Bu karşılaşmada da Hollandalı hoca Frank Rijkaard’ın her zaman yanında olan şansı, yanında yoktu.
‘’7'de 7 ama...‘’
7’de 7 yapmak için Antalya’ya gelen Fenerbahçeli futbolcuların sahadaki görüntüsü aynı, duygu ve düşünce içinde değildi. Oyunun genelinde Fenerbahçe, ciddi bir baskı oluşturamadı. Başlangıçta tempoları düşük ve hareket zorluğu çeken oyuncular vardı. Sarı-Lacivertliler’in savunmada 4 kişiyle çakılı oynaması, sanırım Daum’un yeni anlayışı. İyi de hocam, bir Ali Zitouni için hücumda çoğalmamak olur mu? Colin Kazım, biraz Vederson ve arasıra da Alex dışında, oyun gücünü ve takım ruhunu ortaya koyan kimse yoktu. Takım durarak oynadı... Ayrı tellerden çalan bir orkestra görüntüsü vardı. Gözlerim Emre Belözoğlu’nu aradı. O olsa, dikine giderek Fenerbahçe’yi ateşlerdi. Tabii direkten dönen 3 top, Sarı-Lacivertliler adına şanssızlık. Yenilen golde, Gökhan Gönül’ün kademe hatası var. Zitouni’nin becerisi de güzeldi.
Geçen sezon rakip savunmaları mücadelesiyle yıpratan Güiza isteksiz ve ne yaptığı belli değil. Daum’un bu kadar ısrarı ilginç. Bir de bu kadar eksilere rağmen Alman hoca, tiyatroda oyun izleyen seyirci gibi maçı takip etti ve taktiksel değişikliklerde geç kaldı. Bu kadar büyük bütçelerle kurulmuş bir takımın hocası olarak, “6’da 6 yaptık, daha ne istiyorsunuz?” tepkisine ben de, “Ama Avrupa’da bu oyunla sadece bol hüzün yaşarsınız sayın Daum” derim. Ev sahibi Antalya, kısıtlı gücüne rağmen ikinci yarıya agresif ve istekli başladı. Zitouni ve Jedinak’ı çıkardığımızda, Fenerbahçe çok sıradan bir ekiple maç yaptı. Mehmet Hoca’dan bu kadroyla kimse şapkadan tavşan çıkarmasını beklemesin. Son dakikada gol atmak için takım olarak savunmanın terk edilmesi, amatör takımlarda olmayacak bir yanlıştı.
Dün geceden Fenerbahçe’de aklımda kalan tek şey Kazım Kazım’dı. Şımarıklıklarıyla hep gündeme gelen Kazım, çalışkanlığı ve attığı golle arkadaşlarına örnek teşkil etti.
‘’Son anda Keita, Nonda‘’
Rijkaard bu mactada rotasyon olarak Keita ve Hakan Balta’yı kulubeye aldı. Caner ve Elano ile maça başladı.
Maçın başında Baros’un alıp götürdüğü ve Elano’ya çıkardığı pozisyonda, Elano’nun köşeye giden plasesine Ali Güneş eliyle çıkardı, bu resmen penaltıydı. İlker Meral hocam bunu nasıl es geçti, anlamak mümkün değil. Bu verilmeyen penaltı, Kasımpaşa’nın direncini yükseltti, bir de buna atılan gol eklenince Kasımpaşa takımının agresifliği ve coşkusu arttı.
Galatasaray’ın hücum gücü Elano, Kewell, Baros ve Arda çok etkisizdi. Bu kadar etkisizliğe bir de arzu, istek yoksunluğu eklendiğinde kazanmak zordur. Bu tarz oyuncularda 1 tane oyuncu kötü oynayabilir, ama dördü birden kötü oynayınca hiç çekilmiyorlar ve takımda inanılmaz düşüş yaşanıyor.
Galatasaray’da defans hataları devam ediyor. Caner tüm topları rakibe verdi. Böyle ciddiyetsizlik olur mu kardeşim! Sabri-Emre Aşık ikilisi birbirlerine laf yetiştirmekle meşgul olunca, aynı bölgeden Kasımpaşa yüklendi. Rahat ve baskısız verkaç pozisyonununda Yasir ve Sancak boş pozisyon buldu. İki futbolcuyu kim tutuyordu, arkadaş boş koşu yapan Moritz’i takip eden Sarp neden arkadaydı? Böyle adam markajı olur mu? Gol yersin! Bu ana kadar kaleci 2 gol kurtardı.
İkinci yarıda Baros’un yerine Nonda, Elano’nun yerine Keita oynadı. Gol pozisyonlarında hareketlilik vardı. Goller Rijkaard’ı haklı çıkardı. Ancak Galatasaraylılar’ın rakibi küçümsediğini gözlemledim. Arda ile Elano hem etkisizdi, hem de 2-3 pozisyondan yararlanamadı.
Maçın hakemi İlker Meral bana göre kötü bir yönetim gösterdi. Tüm aldığı kararlar A’dan Z’ye hatalıydı.
Sonuç olarak her maçta çok şanslı olan Frank Rijkaard ve takımı, Kasımpaşa maçından da galibiyetle ayrılmayı başardı.
‘’Hayal değil‘’
Elano ile erken gelen gol, Panatinaikos’nun defansında, çok açık vereceği bir oyun şekline dönüşmesinde etken oldu. Bu tarz maçlarda golü erken yerseniz taktiksel oyun planı teoride kalır, telaş başlar. Panatinaikos bu golün telaşıyla oyunu rakip sahaya yıkmak isteyince, defans arkasında boş alanlar çoğaldı. Nitekim Baros’un yakaladıgı pozisyon var ki, ona hiç yakışmadı. Tamam Baros’u anlıyorum, al topu o kadar mesafe kat et, rakibine kramponun çamurunu yalat, buraya kadar her şey güzel ama kardeşim o direklerin içine vuramıyorsan, yanında Kewell var, ver ona gol olsun. Sen de rahatla takımın da, derken lafı ağzıma tıkan çok güzel bir gole imza attı.
Galatasaray da deplasman maçı ve zorlu bir takım önünde oyunu istediği gibi yönlendirdi. Leo her geçen gün daha iyi performans sergiliyor. Emre Güngör, bu müzmin sakatlığını önce kendisi sorgulamalı, bu kaçıncı maçı erken terk etme. Emre Aşık yüreğiyle oynuyor, Sabri de sağ kanatta gitti geldi, ortasını da yaptı. Orta alanda basit oyunu tercih eden Mehmet ve Sarp top rakipteyken yakın oynayarak, rakibin dengesini bozdular. Elano, Kewell, Baros ve Keita’nız varsa, gol sorununuz olmaz. Bir de Arda gibi önemli silahınız kenarda... En önemlisi de Frank Rijkaard’ın şansını da katınca 3-1 gibi çok net skorlarla kazanmanız ve finale yürümeniz artık hayal değil.