‘’Buz gibi gol‘’
Bu köşede futbolun güzelliklerinden bahsetmek istiyoruz.
Ancak ne mümkün.
Geçtiğimiz hafta hakem kararlarını eleştirmekle geçti.
Günün konusu;
Sow’un röveşatası faul mu, değil mi?
Evet, önce Sow’un hareketine bir bakalım.
Topa doğru röveşataya kalkıyor, vuruyor. Top kaleye yöneldiği sırada, Antalyalı defans oyuncusu arkadan kafayı uzatıyor.
Yani, Sow rakipten daha çabuk hareket ediyor.
Ve top ağlara gidiyor.
Cüneyt hoca ‘hayır’ diyor.
Tabii ortalık toz duman.
Sadece bu mu?
Diego, Sow’un kolundan çekiyor, yere indiriyor.
Cüneyt hoca sessiz.
Onu da geçelim.
Zeki, Alper’in formasına yapışmış. Alper çimlerde...
Cüneyt hocadan ‘tık’ yok.
Ve elbette kıyamet kopuyor.
Otoriteler ikiye ayrıldı. Kimi, Cüneyt hocaya hak veriyor. Kimi, Fener’e çelme takıldı iddiasında.
İyi hakem, kötü hakem tartışmalarına katılmayacağım.
Ama bana göre ‘buz’ gibi goldü ve resmen ‘güme’ gitti.
Aslında hakem hataları, sahada oynanan futbolun önüne geçti.
Kime inanacağız
Bakınız, Beşiktaş-Bursa maçında hakem Bülent Yıldırım’ın verdiği ‘2’ penaltı, bir gol ve kart olayı hâlâ tartışılıyor.
Şimdi, o maç sonrası otoritelerin görüşlerine bir bakalım:
-İki penaltı kararı yanlış. Bursa’nın golü ofsayt. Marcelo’nun Harun’a hareketi kırmızı kart.
-İki penaltı kararı doğru. Marecelo’nun hareketine kırmızı kart diyenlere şaşırıyorum.
-Birincisi penaltı değil, ikincisi penaltı... Marcelo atılır.
-Bülent Yıldırım’ın verdiği iki penaltıya kimse gıkını çıkaramaz. Marcelo’nun hareketi kırmızı kart.
-Penaltılar doğru. Bursa’nın golü ofsayt. Marcelo’ya kırmızı kart...
Bunlara bir ek de ben yapayım. Mesela, Adanaspor-Trabzon maçında hakem arkadaşımızın verdiği penaltı, insanı güldürecek cinsten.
Hakem kararlarına bakın. Bir de yorumlara. Kararı siz verin.
İşler zorlaştı
Feyenoord’u evinde devirdikten ve de grup lideri olduktan sonra, “Bu Fener artık UEFA’da final oynar” diye düşünürken Antalya’da resmen yıkım yaşandı.
Yenilgiyi, yorgunluğa bağlayanlara gülüp geçiyorum.
Fener, Başakşehir ve Beşiktaş’ın ‘7’ puan gerisinde.
Çok eleştirilen Riekerink’in Galatasaray’ı da Fener’in ‘4’ puan önünde.
Anlayamadığım şey, tam Van Persie artık düzeldi diyoruz. Kadroda yok. Sakat mı yorgun mu belli değil.
Lens dökülüyor, Alper’in ondan geri kalır tarafı yok.
Advocaat, Fernandao’yu 70, Aatıf’ı da 75. dakikada hatırlıyor.
Nedendir bilinmez, Emenike ile Ozan Tufan da kulübede.
Ben şahsen bu Emenike’yi çözemedim. Gücü, kuvveti ile tam bu tip maçların adamı ama kenarda oturuyor.
Sürpriz golcü Stoch nerelerde çok merak ediyorum.
‘’Advocaat'a şaşırdım‘’
Ne yalan söyleyeyim kafayı taktım bir defa; Advocaat’ın, Beşiktaş maçı sonrası Lens için yaptığı açıklama beni şaşırttı. Hollanda’lı hoca; “Lens’le maçtan önce konuştuk. İlk 11’de oynasaydı bu, onun için ağır bir durum olurdu. Aslında onu kadroya almayacaktım ama 15-20 dakika oynayabileceğini söyledi” demiş.
İyi de sayın hocam; hem açıkça ilk 11’de olmasının sakıncalı olduğuna işaret ediyorsunuz. Hem de çeyrek saat gücü olan Lens’e şans veriyorsunuz. Bu sıradan bir maç olsa tamam. Ama karşındaki rakip Beşiktaş. Her şey bir yana bu maçta oyunun sonucuna etki eden bazı hatalar da vardı. Onları yazmadan geçemeyeceğim:
-Golcü Sow sahada döküldü. ‘Atar, atıyor, atacak’ derken tam 76 dakika sahada kaldı.
-Aatif’ın oyundan alınması biraz erken olmadı mı?
-Van Persie, bir pas, bir de direğin yanından geçen vuruşunun yanı sıra gezindi.
-Madem Van Persie’yi çıkaramadın, bari Sow’un yerine Fernandao’ya şans vermek hiç aklından geçmedi mi?
-Türkiye liglerinde en iyi gol vuruşu yapan, ele avuca sığmayan, akıl almaz gollere imza atan Stoch’un kulübede bile olmaması şaşırtıcı değil mi?
Uzun lafın kısası; Şenol hoca ‘korkak futbol oynattı’ diyenler de çıktı. Oysa, bir Fener yenilgisinin nelere malolacağını bildiği için hesabını ona göre yaptı. Beşiktaş, Fener stadına ‘4’ puan önde geldi ‘4’ puan önde gitti. Ve Fener de göz göre göre Beşiktaş’ı elinden kaçırdı.
Ne derbisi
Fenerbahçe Beşiktaş maçının bir diğer adı ne?
Elbette derbi...
Peki oynanan futbolun derbi ile uzaktan yakından ilgisi var mıydı?
Asla.
Bu derbi değil, resmen kör döğüşü idi.
-Gol yok.
-Heyecan yok.
-Hırs yok.
-Seyirciyi ayağa kaldıracak tek şut yok.
-Pozisyon yok .
-Karşılıklı toplam 42 faul yapılmış.
-İki tarafta da ‘ya gol yersem korkusu’ beyinlere yerleşmiş.
Kısacası, resmen hayal kırıklığı yaşadık.Şimdi gel de buna ‘derbi’ de. Futbolumuzun marka değerinden bahsedenlere duyurulur...
Kaybetse Riekerink kazansa Riekerink
Bu gidişle Riekerink devre arasında eski görevine döner gibime geliyor. Kazansa da hedefte, kaybetse de...
Kasımpaşa galibiyeti sonrası yöneticilerden Nasuhi Sezgin, “Bu yavaş oyun şampiyonlukta zorlar” dedi. Oysa, Fener, Beşiktaş ve Başakşehir geçtiğimiz haftayı ‘1’er puanla kapatınca Galatasaray, Kasımpaşa galibiyeti ile bir anda ‘9’ puan kazanmış oldu.
-Riekerink saha içi disiplini sağlayamıyormuş.
-Galatasaray bireysel başarılarıyla maç kazanıyormuş.
-Son 3-4 dakika içinde üç futbolcu birden değişir miymiş.
-Riekerink bunu zaman geçirmek için yapmış.
-Hucumcu sayısını artırması ve farka gitmesi gerekirmiş.
Dikkat edin hep ‘mış, muş’. Yönetici inanmıyor. Eleştirmenler acımasızca vuruyor. Unutulan bir şey var... Galatasaray, Fener’e yenilmesine rağmen puan cetvelinde ‘26’ puanla üçüncü durumda.
Fair-Play ödülü Yasin’e verilmeli
Yasin Sülün U21 liginde oynayan Beşiktaş’ın gençlerinin hocası...
Geçtiğimiz hafta Beşiktaş’ın, Fener’i 3-1 yendiği maçın 73. dakikasında Alpaslan sakatlanıp oyundan çıktı. Sarı-Lacivert’liler daha önce ‘3’ oyuncu değişikliği yaptığı için sahada ‘10’ kişi kaldı. Bu durumu gören Sülün de bir oyuncusunu dışarı aldı. Ve sayıyı eşitledi. Beşiktaş da oyunun geri kalan kısmında 10 kişi ile mücadeleyi sürdürdü.
-Ezeli ve ebedi rekabetlerde çirkinlik yapanlar.
-Birbirlerine ağza alınmayacak küfürler edenler.
-Yumruk yumruğa kavga edenler.
Yasin’den biraz olsun örnek alın.
Son sözüm şu:
Bu Yasin ‘fair-play’ ödülünü hak etmiştir.
Hem de fazlasıyla.
‘’İsmail'den gollü mesaj‘’
Önce şunu sormak lazım:
Fenerbahçe’de hazır olmayan futbolcu var mı?
Bana göre artık yok.
İşte kanıtlardan biri;
İsmail, Beşiktaş’dan alındığı zaman kıyametler koptu.
Ve Rize maçına kadar da kulübede en uzun süre bekleyen adamdı.
Ancak Rize karşısında Advocaat, “Haydi sahaya” komutunu verdiği anda attığı o muhteşem golle mesajı verdi;
“Beni de unutma hocam...”
Aslında bu mesaj, Fenerbahçe’de tatlı bir forma rekabetinin olduğunun en büyük kanıtıdır.
Ancak Advocaat’ın kimseyi unutmadığı da bir gerçek.
Çünkü artık yedekler de form tuttu ve artık herkesi çok iyi tanıyor.
Bana göre de o formayı hak edene veriyor.
Hocanın kitabında kaprislere yer yok
Bakınız, Aatif UEFA listesine bile konmamıştı. Bazen kulübede bile yoktu.
Hocanın dediklerini yapmasa belki kiraya verilecekti.
Şu anda asist yapıyor, gol atıyor. Gücü ile rakip defansı dağıtıyor.
Yine kulübe mahkumu Stoch’un Zorya maçını nasıl çevirdiğini, rakip kaleye yolladığı füze ile nasıl yıktığını gördük.
Van Persie’ye ‘fit olmazsan takımda yoksun’ dedi.
Üç-dört hafta önceki Van Persie ile bugünkü Van Persie arasında dağlar kadar fark var. Advocaat’ın bayıldığım tarafı bu. Kitabında kaprislere yer yok.
Aynı şeyi Emenike için de söyledi:
“Oynamasa bile parasını alıyor. Fit olmak zorunda” dedi.
Ben ‘gol kralı’ unvanlı Fernandao’dan da bir çıkış yapmasını bekliyorum.
Son sözüm şu:
Başlangıçta hakikaten kötü oynayan, taraftarları umutsuzluğa boğan, bu takımdan bir şey olmaz denilen, zaman zaman yerden yere vurulan Fenerbahçe’yi yine eleştirilerin odağındaki Advocaat, bakın ne hale getirdi. Zirve yarışı Fener’le güzel olur, bunu hiç unutmayın...
‘Bey’ dedik ‘Bye-Bye’ dedik
Riekerink için her maç öncesi, “Galatasaray yenilirse gider” haberleri artık kabak tadı vermeye başladı.
4 hafta önce ‘Riekerink bey’ dendi. Fenerbahçe yenilgisinden sonra da ‘Bye-Bye’...
Ne oldu?
Hollandalı yerinde...
Ardından masaya Bursaspor maçı kondu.
Yine aynı iddia.
Ama bu defa biraz farklı.
Mağlubiyet halinde Tugay Kerimoğlu; olmazsa Fatih Terim hem milli takımı hem Galatasaray’ı çalıştıracak...
Kaynak?
Kaynağın ne önemi var kardeşim.
‘Duyum, duyum’.
Arkadaşlar:
-Galatasaray Yönetimi her hafta böyle bir şey yok diye yalanlamaktan,
-Bizler, bu haberleri okumaktan,
-Riekerink de ‘gitti-gidiyor’ dedikodularından herhalde sıkılmıştır.
Bir nokta koyun lütfen.
Teşekkürler Abdullah Avcı...
Başakşehir’in liderliği için ‘mucize’ diyenlere, ‘şanslı’ tanımında bulunanlara katılmıyorum.
Bileğinin hakkı ile zirvede.
Üstelik Süper Lig’de -buna büyükler de dahil- hiçbir takım, Başakşehirli futbolcular kadar zevk veren futbol oynamıyor, oynayamıyorlar.
Bu başarının mimarı Milli Takım Teknik Direktörlüğü’nü yaptığı zaman acımasızca eleştirdiğimiz Abdullah Avcı.
Başakşehir şampiyon olur-olmaz ama benim düşüncem değişmez.
Abdullah Avcı, bazıları gibi, “Şunu isterim, bu olmazsa olmaz” diye kapris yapmadı.
Fener’in bıraktığı Emre’yi aldı, kaptan yaptı. Türkiye’nin en iyi kalecisi Volkan Babacan, Fener kökenli. Yine Fener’den kopan Bekir İrtegün’e kucak açtı. Galatasaray formasını giyen Yalçın Ayhan, Uğur Uçar, Mehmet Batdal, Ufuk Ceylan, Ferhat Öztorun... Beşiktaşlı Mustafa Pektemek. Son olarak da Altınordu’nun yetiştirdiği Cengiz Ünder’i takıma monte etti. Cengiz anında milli oldu. Unuttuğum isimler varsa özür dilerim.
İşittiğim kadarı ile de bu oyuncuların hiçbirine bonservis parası verilmemiş.
Yolun açık olsun hocam.
‘’Anladık, Lens yok Topal yok ama...‘’
Konuşulanlar hep aynı;
“Lens sakat, Mehmet Topal cezalı. Bu dezavantaj değil mi?”
Hemen arkasından klasik soru:
Fener derbide ne yapar?
Önce şunu söyleyeyim;
Evet, Lens’in de, Topal’ın da böylesine kritik derbide olmayışı elbette Fener için kayıp.
Ancak unutmayın,
Forma bekleyenler için de büyük fırsat.
Mesela:
90 dakika oynamadığı için oyundan çıkarılmasına alınganlık gösteren Emenike, kulübede oturup sonradan oyuna giren Sow, Neustadler... Alper Potuk, İsmail ve Salih’in de artık uykudan uyanmasının vakti geldi de geçiyor.
Gelelim o klasik sorunun cevabına:
Lens- Topal olsun olmasın favorim 50 bin seyircinin de desteği ile sahaya çıkacak olan Fenerbahçe’dir.
Örnek alınacak adam Aatif
Vaktinin çoğu kulübede geçenlerin örnek alacağı tek adam Aatif’tır.
Kadro dışı kaldı. Satılacak, kiralanacak dendi ama o yılmadı. Sonunda, Advocaat’ın gözüne girmeyi başardı.
Bırakın Aatif’ı.
Bir de geldiği günden bu yana eleştiri oklarının hedefindeki Van Persie’ye bakın.
Artık herkesin O’na bakış açısı değişti. Golleri, pasları ve oyun içindeki olumlu hareketleri... Van Persie’nin büyük şöhretine rağmen çok zor günler geçirdiğini, formayı nasıl kaptığını da kulübede oturanların unutmaması lazım.
Volkan, siftah sırası Fener’de
“Fenerbahçe’nin en şanssız futbolcusu kim?” diye sorsanız cevabım;
Volkan Şen olur.
Baş döndürücü çalımları, direkleri döven şutları...
Ne yapsa, ne etse bir türlü gol atamıyordu.
Şanssızlığını Kosova maçında kırdı. Milli takımda ilk golünü attı.
Fenerli taraftarlar diyor ki;
“Haydi Volkan, siftah sırası Fener’de.”
Bana göre isteklerinde yerden göğe haklılar.
Elbette Emre...
Emre ne, hikaye demeyin. Şimdi sırası mı diye de sormayın.
Fatih Terim, “Emre bir sene daha forma giyecekmiş. Futbolu bıraktığı zaman idari olarak da teknik adam olarak da her zaman benimle olacak. Emre Belözoğlu’nun tecrübesinden ve adamlığından hiç şüphem yok” dedi.
Ve o anda ne yalan söyleyeyim, Pereira ile Terraneo’nun suratları gözümün önüne geldi.
İçim bir kere daha ‘cızz’ etti.
Hadi onlar Emre’yi bir kalemde sildi.
O zaman Aziz Yıldırım ve arkadaşları nasıl bu ikiliye uydu, hâlâ anlamış değilim.
Taraflı-tarafsız herkes gördü, Emre bu Fener’de hâlâ oynardı. Başakşehir’de harikalar yaratıyor. Gelenlerin hiçbiri onun yerini dolduramadı.
Kafamdan geçen ne biliyor musunuz?
Kaptana ara transferde teklif yapılmalı, Fener’e gelmesi sağlanmalı. Ve de futbolu bıraktığı gün, Fener’de futbolun patronu olmalı...
‘’Yalnız adam‘’
“Neden transfer edildi?” diye soruldu.
Kimi, “Ocak ayında satılır” dedi.
Kimi, “Kiralanır”...
Kadro dışı kaldı.
Ama hiç pes etmedi.
“Niye oynatmıyor?” diye hocasına ‘trip’ atmadı.
Yazılanlara, çizilenlere aldırmadı.
Zor günler geçirdi.
Artık atıyor, attırıyor.
Ve de en önemlisi yalnızlık bitti.
Aatif, şu anda Advocaat’ın,
takım arkadaşlarının, taraftarların gözdesi oldu.
Hep aynı soru
Advocaat yine eleştiri oklarının hedefine oturtulmak isteniyor.
Soru aynı:
“Milli maç için verilen arada Hollanda’ya gidecek misiniz?”
Cevap da aynı:
“Evet, ailemin yanında olacağım.”
Bu soru daha önceki milli maç nedeni ile verilen ara sırasında sorulmuş, Hollandalı şaşırmış ve, “Elbette” yanıtını vermişti.
Sonra da, “Gitmeli mi, gitmemeli mi?” cinsinden sığ bir tartışma ortamı yaratılmıştı.
Arkadaşlar, siz hiç tatile çıkmaz mısınız?
Lütfen aynı soruları sorup, milleti
güldürmeyin.
İşte öyle bir şey
Daha yaklaşık 10 gün var ama çok yönlü bir derbi izlemeye hazır olun.
Hatırlayın;
4 ay önce, “Bu Fener’den bir şey olmaz” diyenler, Advocaat’ı eleştirenler, Riekerink’i göklere çıkaranlar, Galatasaray’ın Beşiktaş’la birlikte şampiyonluğun en büyük favorisi olduğunu ilan edenler...
Şu anda her şey tersine döndü.
Fener 3 lig maçını peş peşe kazanınca, üstüne üstlük Manchester gibi bir devi devirince, görüşler de değişti. Artık, şampiyonlukta Fener’in iddiası olduğu da ifade edilmeye başlandı.
Sadece o mu? Biraz geç olmakla birlikte oyuncularını tanıyan Advocaat da şu anda günün adamı.
Ama meslektaşı için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
Kulislerde Riekerink tartışılıyor.
“Galatasaray yenilirse gider” deniyor. Hatta piyasaya aday isimleri bile sunuluyor.
Ne hazin değil mi?
Hakkında methiyeler düz, sonra bir maçta başarılı olamazsa defterinin dürüleceğini söyle.
Gelelim büyük derbiye;
Yıllar sonra tribünlerde Galatasaray taraftarları da olacak.
En büyük dileğim birbirlerine centilmence davranmaları.
Tüm Türkiye’ye birlik ve beraberlik mesajı
vermeleri.
Sen necisin?
Sneijder’e sormuşlar:
“Takım iyi olacak mı?”
Cevap:
“Bunu diğer arkadaşlara sorun!”
İyi de o zaman;
“Sen necisin?” demezler mi?
Fabricio’dan ders
“Tolga mı yoksa Fabricio mu birinci kaleci olmalı?”
Bu tartışmayı yapanlara Fabricio, Yavru Kartal dergisinde yer alan
röportajda ders niteliğinde
bir konuşma ile cevap
verdi:
“Kendimi birinci, ikinci
ya da üçüncü kaleci olarak nitelendirmiyorum.
Beşiktaş’ın bir kalecisi
olarak takımıma destek
olmayı hedefliyorum.”
Bu açıklamaya şapka çıkarılır arkadaş.
‘’Biraz ayıp olmuyor mu?‘’
Fenerbahçe 5 gol atmış.
Kıyamet kopuyor.
“Penaltı.”
“Hayır değil.”
Maç bir farkla bitse ve gündem de penaltı olsa biraz düşünürsün.
Ama 5 gollü bir galibiyette penaltının maçın kaderini değiştiren bir olay diye sunulması ne dereceye kadar doğru onu kestiremiyorum.
Fırat Aydınus’un penaltı kararının Fenerbahçe’nin galibiyetine gölge düşürdüğünü söyleyenler bile çıktı.
Ha gayret... “Fırat Aydınus düdüğü çalmasa, Fener yenilirdi” deyin olsun bitsin.
Ayıp oluyor beyler.
Oysa;
Maçta o kadar güzellikler vardı ki:
Mesela son iki maça kadar acımasızca eleştirdiğimiz Van Persie... Sahada adeta resital yaptı.
Devre arasında gönderileceği söylenen Aatif, Advocaat’ın verdiği şansı iyi kullandı. Hollandalı hocaya, “Ben unutulacak adam değilim” mesajını verdi.
Aynı şeyi Şener için de söyleyeceğim. Şener’in artık formasını kimseye kaptıracağını sanmıyorum...
Çare; futbola da video hakem
Bugüne kadar yabancı hakem önerilerine hep hayır dendi.
Kulüpler Birliği Vakfı Başkanı Göksel Gümüşdağ geçtiğimiz hafta Lig TV’de Şansal Büyüka ile yaptığı röportajda, Avrupa’da bazı maçlarda denenen ‘video hakem’ uygulamasının Türkiye’de de faaliyete geçmesi için Yıldırım Demirören’e öneride bulunacağını söyledi.
Federasyon Başkanı da bunu kabul ederse, hakemler, basketbol maçlarında olduğu gibi tartışmalı pozisyonları videodan izleyecek ve ona göre karar verecek.
Keşke bir an önce hayata geçirilse...
Çünkü her hafta, “Gol mü yoksa ofsayt mı? Buna da penaltı verilir mi?” tartışmalarından bıktık usandık.
Bugüne kadar ne penaltılar verildi. Çıt çıkmadı. Veya üstünkörü laflarla geçiştirildi. Ama Fener bir penaltı kazansın nedendir bilinmez yer yerinden oynuyor.
Aziz bey maçı keşke Koç’la birlikte izleseydi
Bakınız, Fener taraftarı resmen ikiye ayrılmış. “İstifacılar” ve “Yönetime destekçiler”.
Karabük maçı Fener için dönemeç. İkisinin de maça çıkarken puanları 12 idi. Kazanan üste çıkacaktı. Yani durum tek kelime ile oldukça kritikti.
Maça gelen seyirci sayısı ise sadece 14.283 idi.
Protestocular Karabük maçı dışında önceleri, “Yönetim istifa” diye tribünlerde bağırırken şimdi işi büyüttüler.
Artık metrobüs duraklarına Aziz Yıldırım’ın da portresi bulunan, “Fenerbahçe için istifa” yazılı pankartlar asmaya başladılar.
Yeter ama...
Bu kadarı da fazla.
Artık yapılacak tek iş var, o da taraftarları bir araya getirmek.
Karabük maçında büyük bir fırsat kaçtı.
Aziz Yıldırım tribünde. Bir zamanlar omuz omuza çalıştığı, şu anda da başkanlığa adaylığını koyan Ali Koç locasında.
Sadettin Saran başka bir locada.
İçimden keşke dedim, Aziz Yıldırım iki başkan adayını yanına davet etseydi. Birlikte o golleri alkışlasalardı.
İnanın, böylesine bir görüntü Fener seyircisine birleşme yolunda büyük bir örnek olurdu...
Ama henüz fırsat kaçmış değil.
Helal sana Arda...
Gollerin unutulmaz.
Kaldırdığın kupalar...
Yaşadığın, yaşattığın şampiyonluklar da öyle Arda.
Ama son bir tanesi var ki, inan gözlerim yaşardı.
Barcelona ve senin sosyal medyadaki Twitter hesaplarında Türkiye Cumhuriyeti’nin 93. kuruluş yıldönümü dolayısı ile verdiğiniz kutlama mesajı...
Ünlü yıldızlar Denis Suarez, Andre Gomes, Aleix Vidal ve Rafinha’nın Türkçe konuşmaları inanılır gibi değildi.
Senin bu ünlü dörtlüye,
“Selam millet. Beklenen gün geldi. Size öğrettiğim gibi yapın” çağrısı ile başlayan videoda Andre Gomes’in “Tebrikler Türkiye” demesi...
Aleix Vidal’ın, “Cumhuriyet’in tadını çıkarın” diye seslenişi.
Rafinha’nın ise, sana dönerek, “Arda, doğru yaptık mı?” diye sorması.
Birlikte Türk bayrağı önünde poz verirken onları;
“Aferin çocuklar. Tam istediğim gibi” diye takdir etmen.
Ve en sonunda kapanış:
“29 Ekim Cumhuriyet bayramımız kutlu olsun Türkiye”...
Muhteşem futbolculuğunun yanı sıra muhteşem insansın Arda.
‘’İşte o aday Aziz bey...‘’
Başkanlık için Ali Koç’un adı ne zaman gündeme gelse, nedendir bilinmez:
“İşleri o kadar çok ki...”
“Aday olması imkansız!”
Dedikoduları devamlı olarak etrafa pompalanıyordu.
Aziz bey, geçtiğimiz hafta Divan toplantısında kürsüden şöyle seslenmişti:
“Kim Fenerbahçe’ye başkan olmak istiyorsa erkek gibi çıkacak, ben adayım diyecek.”
Ve kimsenin beklemediği bir anda kendisinin de daha önce, “Benden sonraki başkan” diye işaret ettiği Ali Koç ortaya çıktı.
“İlk kongrede adayım” diye seslendi.
Koç’un bu çıkışı inanın spor çevrelerinde ve Fenerbahçe camiasında Konya önünde kazanılan 3 puandan daha çok etki yarattı.
Twitter mesajlardan yıkıldı.
İşte aday Koç’un birleştirici konuşmasından bir pasaj:
“Tribünlerin bu hali kabul edilebilir gibi değil. Şartlar ne olursa olsun sezon yeni başlıyormuş gibi Çubuklu’ya sahip çıkalım. Bindiğimiz dalı kesmeyelim. Anca beraber kanca beraber.”
Ali Koç, büyük bir iş adamı. Süper bir yönetici. Bu yüzden, Fenerbahçe’nin marka değerinin sadece Avrupa’da değil tüm dünyada daha da artacağına inancım sonsuz.
Şimdi ne olacak?
Kulislerde kafa karıştıran sorulara şöyle bir bakalım:
-Yargıtay yarın kararını açıklasa Aziz bey, hemen kongreyi toplar ve koltuğu bırakır mı?.
-Yoksa 2018 Mayıs ayındaki kongreyi bekler mi?
-Aday olur mu?
-Kendisi olmazsa, Koç’un dışında başka bir ismi işaret eder mi?
Hepsi cevaplanması zor sorular...
Ali Koç ‘adayım’ dediği anda bazı TV’ler hemen ankete başvurdu.
Görünen; büyük bölüm Koç’tan yana.
Ancak ankete katılanlar sadece Fenerliler mi? Orası belli değil.
Son sözü söyleyecek olanların kongre üyeleri olduğunu da unutmamak lazım derim ben.
“Tüm bu soruların cevabını sen ver. İdeal olan nedir?” derseniz, kestirmeden şunları söylerim:
Aziz Yıldırım’ın hizmetlerini inkar eden taş olur. Gece-gündüz demeden stadın inşaatı sırasındaki çalışmalarını, heyecanını gözlerimle gördüm. Basketbol, voleybol ve diğer amatör şubelerdeki hizmetleri unutulamaz..
Ancak transfer yanlışları, hoca seçimleri, kötü sonuçlar, seyircinin ikiye bölünmesi, Fener’in iki yıldır ikinci olması, her başarısızlıkta gündemi değiştirecek söylemler, kavga, gürültü, her olayda haklı-haksız basını suçlaması, hakaret içeren söylemler...
Kısacası bu renklere gönül verenler artık bıktı. Barış istiyor. Sevgi istiyor. Karşılıklı saygı istiyor. İyi futbol istiyor.
Son sözüm şu:
Başkan ‘istifa’ kelimesinden nefret ediyor. O zaman yapacağı tek şey, Yargıtay sonrası ‘elveda’ demesi ve aday olmaması.
Hem, Koç ‘Başkan’ olursa gözü de arkada kalmaz.
Ancak Aziz Yıldırım seçimde Ali Koç’un karşısına çıkarsa, iki testiden biri kırılır. Bu da Fenerbahçe için büyük yıkım olur.
Van Persie’ye kızanlara...
Eski bir Manchester United’lı olan Robin Van Persie 522 gün sonra çıktığı Old Trafford’da bir gol attı.
Eski hocası Sir Alex Ferguson ve taraftarlar kendisini alkışladı.
Buraya kadar normal.
Maç sonrası eski takım arkadaşları ile şakalaşmasına, gülüşmesine takılanlar var.
Yahu bırakın artık böyle boş işlerle uğraşmayı.
Gerçeklerden bahsedelim.
Van Persie’yi gördünüz.
Geç oldu ama hafiften toparlanmaya başladı.
Saydım, 4 kez Konya kalesinde tehlike yarattı.
Direkten dönen şutu talihsizlikti.
Aynı pozisyonun devamında yaptığı vuruşların filelere gitmemesi şanssızlığının göstergesiydi.
Van Persie’yi, “Ha bugün-ha yarın düzelir” diye bekledik. Biraz daha sabredelim. Bakarsın Fener’de şampiyonluğa imza atan adam olur.
Yerli golcüler nerede?
Türk futbolu deniyor.
Marka değerinden bahsediliyor.
“Ne markası?” diye soran yok.
Avrupa kupalarında Beşiktaş, Fenerbahçe, Konyaspor ve Osmanlıspor’un geçtiğimiz hafta yaptıkları maçlarda aldıkları sonuçları hatırlayın.
Ve bir de gollerin sahiplerini.
Adriano, Aboubakar (2), Van Persie, Rusescu (2) ve Miloseviç.
Demek ki o golleri atmasalar avucumuzu yalayacaktık.
Gözümüz hep yurt dışında, yabancı hocaların 5-6 yaşından itibaren yetiştirdikleri futbolcularda.
Hazıra konmaya bayılıyoruz.
Masal anlatmayı bırakın.
Alt yapıdan adam yetiştirmeye bakın.
NOT: Süper Lig’de gol krallığındaki duruma şöyle bir göz atın. Yerliler ile yabancılar arasındaki farkı görün.
Dudağınız uçuklar...
‘’Fener'de muhalefet mi var?‘’
Sonuçlar kötü olunca, ‘istifa’ sesleri doruğa çıkınca...
Hemen Aziz Yıldırım gündeme geliyor.
Yargıtay kararından sonra, “Bırakır mı-bırakmaz mı? Seçim kararı alınır mı alınmaz mı?” diye sadece spor sayfalarında ve bazı TV’lerde tahminler yürütülüyor.
Bir sorum var:
Siz hiç Galatasaray’daki, Beşiktaş’taki hatta hatta Trabzon’da olduğu gibi Fener’de, esip gürleyen veya Divan Kurulu’nda yönetimi eleştiren, kısacası muhalefet yapan birine rastladınız mı?
Veya ‘gitsinler’ diye kampanya başlatan birilerini gördünüz mü?
Hepsini bir yana bırakın. Arkasında büyük bir kitle ile Aziz Yıldırım’ın karşısına çıkıp, “Ben de adayım” diyen birine rastladınız mı?
Fener bu yönden güllük gülistanlık...
Aziz Yıldırım’ın düşmanları kim?
Hal böyleyken ve de durup dururken spor sayfalarında eleştiriliyor diye, “Aziz bey şunu yaptı, bunu yaptı” diye hizmetlerini sanki inkar eden varmış gibi ortaya dökenlere...
Sportif başarılarla tesisleşmeyi aynı kefeye koyanlara, yani sapla-samanı karıştıranlara sadece gülüyorum.
“Algı operasyonu yapılıyor” diye garip garip konuşanları hayretle dinliyorum.
Hatta hatta Aziz beye düşman olanların -Kim bunlar?- Fener’in yenilgisine sevindiklerini söyleyecek kadar ileri gidenlere hayret ediyorum.
Fener’in durumu ortada. Kötü oynarken veya yenilirken alkış mı tutulması bekleniyor? Eleştirileri normal karşılayın. Önemli olan Fener’in bu krizi nasıl aşacağı.
Şampiyonluk şansının kaybolduğunu söyleyenler var.
Ben katılmıyorum.
Evet zor ama iki derbi kazansın, işlerin nasıl rayına oturduğunu herkes görecek.
Dikkat! İstifa diyenler çoğaldı
-Fenerbahçe tribünlerinde ‘istifa’ diye bağıranlarda büyük artış var. Tribünlere giremeyen istifacıları da buna eklerseniz sayıları gittikçe artıyor.
-Galatasaray-Antalya maçında tribünlere gelen seyirci 40.812 kişi. Bol gollü galibiyet beklenen Fenerbahçe-Alanya maçında tribünlerde 18.903 kişi var.
-En az 20 bin kişi nerede? Bağdat Caddesi’nde ‘Cafe’lerde veya evinde TV’den maçı izlemeye başladı. Çünkü yönetime ve futbolculara inancını yitirdi.
-Maça gelmeyerek sessiz protesto yapan çoğunluk, 2 yıldır, ‘şampiyon olacağız’ sözleri ile uyutuldukları kanısında. “Hem para veriyoruz hem de sinirlerimiz bozuluyor” diyerek isyanları oynuyor.
-Gökhan ve Caner’in Beşiktaş’a gitmesini kimse hazmedemiyor. İsmail ve Şener’in kulübede bekletilmesine bir türlü akıl erdiremiyor, “Neden aldılar?” diye soruyor.
Benim de yöneticilere bir çift lafım var;
-Küfürlü protestolara kızın, tamam. Ama kötü sonuçlara konan tepkiyi de normal karşılayın.
-Ve de ne yapıp edip, ikiye ayrılan bu taraftarları bir araya getirmeye çalışın.
Adam gibi adam Advocaat
Advocaat’ı eleştiriyorlar.
Ne yalan söyleyeyim, ben aynı kanıda değilim.
Mahmut Uslu’nun teşhisi doğru.
“Advocaat adam gibi adam.”
Alanya maçı sonrası dobra dobra konuştu:
-”Yönetim benden iyisini getirecekse hemen yarın bunu yapabilir” dedi.
-Oyundan alınınca Aatıf’ın elini sıkmadan sahadan çıkmasına, yani bir nevi protestosuna, “Emenike’yi umursamıyorum” diyerek görüş belirtti.
-Milli maç arasında Hollanda’ya gitmesini eleştirenlere üstüne basa basa, “Gitmeye devam edeceğim” çıkışını yaptı.
-”Golü yerken birileri uyuyordu. Böyle devam edemez. Çözüm fikrim var ama dışarıya söyleyemem” diye tavrını ortaya koydu.
Umarım şampiyonluklar kazanan takımı, ikinci yapan hocaları gönderen yöneticiler Advocaat’ın bu konuşmasından herhalde ders almışlardır.
Muslera gibisi yok..
11 Ekim’de Türkiye saati ile 23.30’da Kolombiya’ya karşı kaleci kazağını giydi. 90 dakika sahada kaldı..
Expressgazete.com’da okudum.
Bir gün sonra Bogota’dan sabaha karşı 2 saatlik bir uçuştan sonra Panama’ya gitmiş. Oradan tekrar uçağa binmiş. 16 saat sonra İstanbul’da olmuş.
Durun, daha bitmedi. Nefes almadan arkadaşları ile yine uçak. Bu defa Ankara.
Sonra mı?
Gençlerbirliği maçında sahanın kralı oldu. Akıl almaz kurtarışlar yaptı.
Arada bir, iki gün sahaya çıkınca, “Bittik” diyen futbolculara...
Maç günlerini beğenmeyenlere...
Yenilgileri veya beraberlikleri yorgunluğa bağlayan teknik direktörlere duyurulur.