Arama

Popüler aramalar

‘’Kutsal Fileler‘’

Bu sözler, Chicago Bulls eski Coach’u Phil Jackson’a ait. Phil Jackson, tüm zamanların en büyük basketbolcusu Michael Jordan’ın hocası. Üniversite yıllarında psikoloji, felsefe ve din bilimi dersleri almış. Kendini geliştirmek için Zen ve Lakota Sioux gibi Uzakdoğu felsefesi eğitimi almış, manevi gelişim için yıllarca çaba sarfetmiş. Sporculuk hayatını noktaladıktan sonra Coach olmuş. 1989 yılında Chicago Bulls’un başına geçmiş. Hayata ve spora dair felsefesini şu sözlerle anlatıyor: “Bulls’un başına geçtiğim gün, bencilliğin olmadığı, şefkatle yoğrulmuş bir atmosfer yaratacağıma dair yemin etmiştim.” Nasıl bir takım yaratma arzusunu ise şu sözlerle anlatıyor: “Bireysel yetenekle grup bilincinin harmanlandığı bir takım kurmayı her şeyden çok istedim. Öyle bir takım ki, zaman içinde büyüyerek zirveye ulaşan ve daima orada kalan.” Bulls zamanla Phil Jackson’ın katkılarıyla ebedi bir kazanma hırsı edindi ve yıllarca ne pahasına olursa olsun kazanmak istemeyen hocasıyla NBA’de şampiyonluklara yıllarca ambargo koydu. Phil Jackson gerçekten farklı şeyler yapmak istiyordu ve bunu da başardı. Aykut Kocaman’ın da, fark yaratmak isteyen diğer tüm hocaların da Kutsal Çemberler adlı kitabı okumasını tavsiye ediyorum. Bu akşam Almanya’da fark yaratmaya başlayıp, farklı kazanmanızı dilerim.

Ayrıca bir de geçen akşam Yoğurtçu Parkı’nın önünden geçerken Alex’in heykelinin aslında insanlara sevgi dolu bir futbolcuyu hatırlatması yerine “vefasızlık” düşündüreceğini gördüm, üzüldüm.

04 Ekim 2012, Perşembe 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Orta saha‘’

Seksenli yıllarda Dinamo Kiev bu alanı kısalttı da kısalttı. Son yıllarda Xavi-Iniesta kumandasındaki Katalan çocuklar üstün zeka ve top kullanma yetenekleriyle sahayı daralttılar da daralttılar. Enerjiyi efektif kullanarak rakiplerine üstünlük sağladılar. Bu üstünlüğü sağlarken sadece takım halinde çok koşmadılar, becerileri sayesinde topu çok koşturdular.

Türk futboluna gelince, yetmişli ve seksenli yıllarda kondisyon ile konstrüksiyon arasındaki fark daha tam algılanmamışken önce Galatasaray’da Brian Birch, daha sonra Beşiktaş’ta Gordon Milne denen Adalılar, ellerindeki gençleri o kadar çok koşturdular ki, hem Sarı-Kırmızılılar hem de Siyah-Beyazlılar orta saha üstünlükleriyle üst üste üçer kez şampiyon oldular.

Doksanlı yılların sonunda herkes çok koşmaya başlayınca sahneye Fatih Terim çıktı. Takımını hem çok koşturdu hem de topu kaptıktan sonra iyi kullanacak gençleri bir araya getirerek 4 yıl üst üste şampiyonluk, UEFA Kupası ve Süper Kupa’yı camiasına kazandırdı. Şimdi de aynı şeyi yapıyor.

Fenerbahçeye gelince, Aziz Başkan, kısa süren bir alışma döneminin ardından Daum ve Koch gibi fizik güce mutlak inanan ikiliye, ümit milli oyuncuların ağırlıkta olduğu bir takım teslim etti. İç başarı da çok kısa sürede geldi. Camianın istediği dış başarılar gelmeyince 1. Daum dönemi bitti ve arayışlar başladı. Tam Zico’yla bir ivme yakalanmıştı ki, neden bilinmez her şey tepetaklak oldu ve başa dönüldü.

Son 9 yılda Alex denen fenomen çimento gibi camiayı bir arada tuttu. Attı, attırdı; tüm bilimsel verileri alt üst ederek hem orta saha oldu hem santrfor arkası oldu, yetmedi gol kralı oldu. Ama artık yaşlandı ve 50 metre top sürüp, beş kişiyi çalımlayıp skoru değiştiremez hale gelince yıllardır ihmal edilen orta saha çözümü çok büyük bir sıkıntı olarak karşımıza çıktı. Hele bu sene yapılan büyük harcamalar orta sahadaki sıkıntıyı çözemeyince eleştiriler ister istemez takımın teknik patronuna yöneldi. Görülen o ki, bu sene top rakip ceza sahasına gidene kadar çok eziyet çekecek. Hadi orta saha topu ileri taşımada yetersiz, aynı orta saha rakip atakları kesme konusunda da başarısız. Marsilya’ya 16, Trabzonspor’a 9 pozisyon veriyorsan her şeyin silbaştan gözden geçirilmesi gerekir. Bunu gözden geçirirken de Başkan’ın “Ben futboldan anlarım ama herkesin fikrini de dinlerim” demesini tercih ederim.

27 Eylül 2012, Perşembe 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Şirket yönetir gibi‘’

Dün öğlene doğru gazetelere düşen “UEFA, aralarında Fenerbahçe ve Eskişehirspor’un da olduğu 23 kulübün Avrupa’dan alacağı gelirleri dondurdu” haberi ile bizler de donduk. Bunun ne olduğunu size sade bir şekilde anlatmaya çalışayım. Türkiye Futbol Federasyonu’nda Kulüp Lisans adinda bir bölüm var. Bu bölüm kulüplerin mali verilerini toplayıp UEFA’ya gönderiyor. Buna göre kulüplerin vadesi geçmiş borcu olmayacak; sözleşmeler yazılı olacak; önceki sezondan futbolcu, antrenör vs. alacakları bulunmayacak. Özetle alacakları ile borçları dengeli bir finansal yapıda olacak. Bizim anlayacağımız kulüpler artık Global dünyanın her sektöründe olduğu gibi mutlaka ŞEFFAF, PROFESYONEL, RASYONEL yani akılcı bir şekilde yönetilmek mecburiyeti ile karşı karşıyadır. Aldığınız her futbolcuyu, bir gayrimenkul gibi hesaplı alıp, uzun veya kısa vadede elinizden çıkarırken kâr etmeyi amaçlamak zorundasınız. Aksi takdirde bu sene yazıldığı gibi Türk takımlarının son yıllarda 328 milyon Euro zarar yazmasına müsaade etmeyecekler, ederlerse de Avrupa kupalarına katılamayacaklar.

Demek kı “şampiyon olacağız” derken mutlaka altının da finansal olarak doldurulması gerekiyor. Hedefleri koyarken artık mantıki finansal verileri de ortaya koymak gerekecek. Şu anda Türk kulüplerinin çoğu seçildikten sonraki ilk genel kurullarında mevcut borçlarla nasıl başarılı boğuştuklarının hesabını veriyorlar. Buna karşın kulüpler artık mutlaka aynı şirket yönetir gibi kısa, orta ve uzun vadeli vizyonlarını tespit etmeliler ve hangi yönetim gelirse gelsin ona sadık kalmalılar. Ancak o zaman rahmetli Sakıp Sabancı’nın bana öğüdünde söylediği gibi; başarı gelir, onun da ödülü olarak para veya finansal başarı gelir.

12 Eylül 2012, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Sorular‘’

Yıllar öncesine geri gidelim. Aykut'un da içinde olduğu Fenerbahçe 103 golle rekor kırmış ve şampiyon olmuştu. O yıllarda Fenerium ve lisanslı ürünler yoktu. Şayet olsaydı ve taraftarlar formalarının arkasına bir oyuncunun ismini yazdırmaya kalksa, “Schumacher, İsmail, K.Şenol, Müjdat, Oğuz, Hakan, Rıdvan, Hasan ve Aykut’tan hangisini seçeceğim” diye oldukça zorlanırdı.

Gelelim bu günlere ve soralım: Fenerbahçelisiniz ve formanızın arkasına hangi futbolcunun ismini yazdırırsınız?


Sezon başından beri herkes orta sahada sıkıntı var derken iki hafta önce yetkili ağızlar kadronun yeterli olduğunu ve transfere gerek olmadığını, çözümü da kendi içlerinde bulacaklarını söylemişlerdi. Şampiyonlar Ligi Play Off maçlarında orta sahada iki Mehmet ve Selçuk oynadı. Elenince Meireles transfer edildi.

Soru: Yetkililer ilk kurguyu Şampiyonlar ligi için yeterli, Avrupa Ligi için mi yetersiz gördüler?


Fenerbahçe kulübünde muhtelif branşlarda farklı ülkelerden teknik adam ve oyuncular çalışmakta. Basketbol ve voleybol takımlarında teknik adam olarak çalışanlara bakalım. Erkek basket: Simone Pianigiani, bayan basket: De Heredia, erkek voleybol: Jorge Castellani, bayan voleybol: Ze Roberto (ayrıldı). Futbolun patronu Aykut Kocaman.

Soru: Beş farklı takımın dördünün başında uluslararası deneyimi fazla yabancı teknik adamlar varken futbolun başında niçin uluslararası deneyimi az yerli teknik adam var?


Çelişkili gözüken futbolun patronunun yerli olması konusunda yönetimin kararını şu açıdan destekliyorum. Aziz Yıldırım’ın başkanlığı döneminde herhalde 10’a yakın teknik adam çalışmıştır. Bu sayı Alman Milli Takımı’nı 20. yüzyılın başından beri çalıştıran hocaların sayısından (8) daha fazla. Keşke Aykut Kocaman Fenerbahçe’den önce, çok deneyimli bir teknik adamın yanında 2-3 sene piştikten sonra göreve gelseydi. Yine de verilen bu kararın tüm camia olarak arkasında durulması, yönetimler değişse bile istikrarın sağlanması adına Aykut Kocaman’la uzun yıllar yola devam edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Aykut hocanın da her konuda takımın patronu gibi davranmasını, Başkan’ın sahaya inip anons yapmak zorunda kalmayacağı bir ortamı oluşturmasını, futbolcuları ile arasındaki sorunları idarecilerin müdahalesine gerek kalmadan çözmesini, yurt dışından transfer teklifi alabilecek oyuncuların başında gelen Baroni’yi acilen kazanmasını, kendi futbolculuk yıllarındaki gibi çok sayıda yaratıcı oyuncu ile göze hoş gelen futbol oynatmasını, şampiyonluklar, uluslararası başarılar getirecek bir düzeni kırılmadan, gücenmeden sağlamasını bekliyorum.

06 Eylül 2012, Perşembe 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’A + A + A = 3 A‘’

Rus ekibinin, savunmayı sağlam tutup kontrataklarla hücum edeceğini ve buna uygun Emenike gibi bir oyuncularının olduğunu düşünerek Aykut hocanın; defansın önünde Selçuk ve Topal’la başlayıp kaza golü yememeyi ve oyunu tutmak isteyeceğini, Stoch-Alex gibi hücum silahlarını oyunun ikinci yarısında duruma göre kullanacağını, sabırlı oynamayı tercih edeceğini düşünebiliriz. Ancak Topal-Selçuk ikilisinin istem dışı, oyun karakterleri gereği stoperlerin içine girmesi orta sahada çok boşluklar vermemizi sağlar ki, bu da sıkıntılar yaratabilir. Aykut hocanın 18’de 17 yaptığımız dönemdeki gibi ilk 20 dakikalarda önde basan ve skor bulan yapıya dönmesi ve sonrasında kontrollü oyuna geçmesi daha faydalı olacaktır.

Stadı dolduracak olan taraftarlarımızın en büyük görevi de sonuç her ne olursa olsun bu takımın en kötü ihtimalle Avrupa Ligi’ne devam edeceği düşüncesinden bir dakika bile ayrılmadan, hangi oyun tarzı olursa olsun son dakikaya kadar destek vermek ve yabancıların anlamayıp etkilenmediği tezahüratlar yerine çeyrek finale çıktığımız sezon olduğu gibi rakip topu aldığında rakibi ıslıkla baskı altına almak olmalıdır.

Başlıktaki formüle gelince; Bu aslında hepimizin gönlündeki formül. Aziz Başkan+Aykut Kocaman+Alex de Souza. Aniden nereden çıktığı belli olmayan bır sorun Fenerbahçe’yi bir anda karmakarışık etmeye yetiyor. Sorun Alex’ten başlıyor, yapmaması gereken bir mesajlaşma ile düşüncesini arkadaşıyla paylaşıyor.

Bunun üzerine Aykut hoca kendisini kadro dışı bırakıyor. Halbuki bu yollardan geçmiş olan Kocaman’ın onu olgunlukla karşılaması, rahatsız olduysa, yanına çağırıp aile içinde bu olayı çözmesi ve tatlıya bağlaması gerekiyordu. Sonra ne oldu; iş bilek güreşine dönüştü.

Galibi olmayan bu süreç, yaralı Fenerbahçe taraftarlarını daha da üzdü. Çünkü onlar için Alex bir profesördür.

Hocasına hakaret etmemiştir, pavyonda veya içkili bir yerde diğer futbolcular gibi bir gün yakışıksız resim vermemiştir. Sürekli ailesi ile İstiklal Marşı’nı ezbere okuyan çocukları ile bir düzgünlük örneği oluşturmuştur. Haa, “Oyunun hızını kesiyor. Pres yapılması gereken maçlarda kendisinden daha az yararlanmayı düşünüyorum” dersiniz, herkes anlar. Başkan’la Alex’in arasında sağlanan iyi niyet anlaşması kısa süreli de olsa bir ateşkes gibi gözüküyor. Umarım yukarıda yazdığım A’lardan eksilen veya boynu bükülen olmadan bir çözüm bulunur.

29 Ağustos 2012, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Eğri oturup doğru konuşalım‘’

Onu yakında Avrupa’da görmezsek tek sebebi Rusya’da yeterince para kazanmasıdır. Gelelim bizimkilere. Fizik güç sınırlarını sonuna kadar zorlayarak ikinci maçta tribünleri doldurtacak bir skor aldılar. Umarız ki, iç sahada uzun süre lig maçı izleyemeyecek olan erkek taraftarlar, 3 Şampiyonlar Ligi maçının tamamını izler. Temennilerin gerçekleşmesi ise kazanmaktan geçiyor. Bu sezon 8 maçın sadece birini kazanabilen Aykut hocanın talebeleri, maça kadar geçecek sürede galibiyete şartlanmalılar. Transfer gerekmez diyen teknik ve idari sorumlular da gol pozisyonu üretme konusunda cimri davranan saha içi kurgusunun hangi sihirli değnekle değişeceğini bulmak zorundalar.

Maç öncesine damgasını vuran linç kampanyası söylemlerine de değinelim. Yönetim ve yönetime yakın kişiler Aykut hocanın son iki sezonda bir şampiyonluk kazandırdığını, bir de final oynattığını; bu yüzden başarılı sayılması gerektiğini; istediği tüm transferlerin yapıldığını ve en iyi kadronun Fenerbahçe’de olduğunu belirtiyor. Fenerbahçeliler’in, geçmiş yıl başarılarını göz ardı etmediğini ve linç kampanyası falan yapmadıklarını düşünüyorum. Burada sıkıntı ezeli rakibin gerek idari, gerek teknik olarak Fenerbahçe lehine açılmış olan büyük farkı hızla kapatmasında yatıyor. Taraftar, futboldan iyi anlıyor ve takımın daha çağdaş futbol oynaması için gerekli takviyelerin yapılmasını istiyor. Şu anki kadro derinliğine bakıldığında ne Gökhan’ın ne de Hasan Ali’nin alternatifi var. Orta sahada oyunun iki yönünü oynayabilen oyuncu sayısı kısıtlı. Topuz, Selçuk, Caner, Baroni dörtlüsünün geçen sene 34 lig maçında attığı gol sayısı sadece 13. Yani Selçuk İnan’ın attığı gol sayısı ile aynı. Hal böyleyken asıl tehlike “en iyi kadro Fenerbahçe’de“ diyen kesimin bu fikre kendini ve yönetimi inandırmış olmasıdır.

23 Ağustos 2012, Perşembe 12:00
YAZININ DEVAMI