‘’Bu rüzgarlar çok dal kırar‘’
Malum, sadece Beşiktaş değil genel olarak ülke futbolu ve kulüpleri krizde. Konu son günlerde Beşiktaş’ta yoğunlaşmış görünüyorsa nedeni daha çok, Fenerbahçe Yönetimi’nin attığı zorunlu adımların ikna ediciliği ile Galatasaray’ın kendi gündemini bambaşka yerlere taşımış olması. Yoksa diğerleri Beşiktaş’tan iyi durumda değil.
Savurgan ekonomi...
Gelin görün ki kulüp Başkanı Fikret Orman, skorların alındığı güllük gülistanlık zamanlarda biraz üst perdeden konuşuyor, sık sık yürüttükleri başarılı operasyonlardan söz ediyordu. Oysa o zamanlarda, bugün içine düşüleceği belli olan ortam için hazırlık yapmak gerekiyordu. Bu savurgan ekonominin olası sonuçları tam da kazanırken taraftarlara anlatılabilmeliydi. Beri yandan yönetim dışında bırakılan eski kadronun muhalif bir atak yapabileceği de öngörülebilirdi. Bugün yaşanan gerginlik tam da bu parametrelerin toplamı gibi duruyor...
Mitrovic’in maliyeti...
Orman, “Genk’in İngiltere’ye sattığı oyunculara baktığınızda inanamazsınız. Biz alt yapıya yatırım yapalım diyoruz. Kimsenin umurunda değil ki” diyor. Bu sözler aynı zamanda Kulüpler Birliği Başkanı da olan birine ait!.. Alt yapı yatırımının kimin planı ve umuru olması gerekiyor sahi? Ayrıca yaşlı oyuncu alma zorunluluğunu da UEFA kıstaslarını ve finansamanını bağlıyor. O zaman FEDA sezonundaki düşük maliyetli dönemin genç oyuncuları Oğuzhan’ı, Olcay’ı ya da Veli’yi nasıl açıklamak gerekiyor? Ve elbette bir başka genç Mitroviç’in yüksek maliyetini!..
Artık para işi...
Fikret Orman, Divan Kurulu’nda transferden gelen paraların nerelere harcandığını açıklayacağını belirtti. Büyük ihtimalle transferde üretilen o paralar kulübe uğramadan içinde stadyum yapımı da dahil olan birikmiş ve yapılandırılmış borçların faizlerine, sıradaki alacaklıların hesaplarına geçti. Çünkü... Futbolda bu seviyelerde skor yapmak artık para işi... Ve ülkemiz o parayı üretecek organizasyonlara herhangi bir düzeyde sahip değil. Borçla kazanılan skorlar da sonu olan skorlardır ve Beşiktaş tam da sonu başından belli olan durumun sıkıntısını yaşamakta. Gerçi bir kaç iyi skor Orman yönetimini rahatlatır ancak rüzgar artık arkalarından esmeyecektir. En fazla geçici süre diner, o kadar.
‘’Kim formda ki Güneş de olsun!‘’
Sorun Şenol Güneş ya da bir başkasını içine alacak kadar çetrefilli görünüyor. Şahsi olmaktan öte sanki... Çünkü sahada isteksiz bir takım var gibi durmuyor. Ancak oyun mekaniğinin dişlileri bozuk. Futbolda hocanın etkisi kadar takım ve yönetimin hocaya katkısı da önemli. Şenol Güneş, futbolu unutmadığına göre sorun başka yerde. Bu aralar Beşiktaş’ta formda kim var ki Güneş formda olsun....
Orman’ın lehine olumlu gelişme...
Futbolda skor gelmeyince reaksiyon kaçınılmaz oluyor. Bu durum bazı oyuncular ya da teknik adam olduğu kadar yönetime de yönelebiliyor. Ben, Beşiktaş tribünlerinin mevcut yönetim lehine bir tutumuna şahit olmadım. Gelinen durum skorlara bağlı olarak yükselir ya da unutulur. Ancak Fikret Orman lehine olumlu bir gelişme olacak gibi durmuyor. Gelinen noktada tek sorumlu aramak da doğru olmaz.
Batık ekonomiler zorunlu...
Yeni tribün oyun değil kazanmayla daha çok ilgili. Bu, futbolun en azından bizdeki çelişkisi. Üreten bir futbol ikliminde olmadığımızdan kazanmak için daha çok harcamak gerekiyor ve bu da aynı zamanda batık ekonomileri zorunlu kılıyor. Aslolan üretim lehine bakış açısı ve tutumları değiştirmeyi becerebilmekte.
‘Ceza konusu hayata geçemez’
Ödemelerdeki sıkıntı düşünülünce yönetimin oyunculara para cezası vereceği iddiasının hayata geçmesi zor görünüyor. Kaldı ki cezayı gerektirecek bir disiplinsizlik durumu da yok. Ceza kesilirse de ödenmeyeceğini tahmin edebiliriz. O cezalar yazılırsa da, bu sezon bilançosunda ‘alacak’ gelecek bilançoda ‘borç’ yazılır, hepsi o!..
‘Karius neden kulübede değildi?’
Beşiktaş'ta kaleye geçmesi gereken oyuncu, en formda kimse o olmalı. Soru şu; Karius neden yedek kulübesinde değildi? İşte Beşiktaş’ın organizasyon sorunlarına dair bir ipucu daha!... Hele ki dün bir bugün iki olan bir oyuncu için düşünülürse...
‘Beşiktaş’ın Q7 planı değişmek zorunda’
Ricardo Quaresma çoğunlukla olduğu gibi ‘takımdan ayrı düz koşu’yu yeğliyor. O, oyunu bireysel gösterisine tercih ediyor. Son maçta Adem Ljajic ile kurduğu top ilişkisini yakından analiz edenler Beşiktaş futbol takımının sorunlarını daha doğru analiz eder. Quaresma bu saatten sonra ‘özel oyuncu’luktan ‘büyük oyuncu’luğa terfi edemeyeceğine göre Beşiktaş gelecek planlarını baştan sona değiştirmek zorunda.
‘’Takım çalışmazsa yetenek parlamaz‘’
Aynı anda bir başka yerde oyuna sonradan giren İlkay Gündoğan gol atmadan önce Manchester City dakikalarca pas yapıyor. Hem de savunma kalitesiyle bilinen Mourinho’nun takımına karşı. Biz ise burada, Boğaz’ın hemen kıyısında Dolmabahçe’de, “Yabancılar ligimize kalite getirdi’’ boş lakırdısının cirit attığı ülkemizde üç kaliteli pası üst üste göremediğimiz Beşiktaş- Sivas maçını izliyoruz! Beşiktaş ilk yarı boyunca gereksiz bir telaş, abartılı bir acelecilik içinde. Oysa tek oyunu var; ‘Ne yap et topu Quaresma’ya ulaştır!” Koca devrede bundan başka hiçbir şey yapamıyor Beşiktaş. Elbette Caner Erkin manasız ortalarını da not etmek gerek. Aslında yedikleri gol ilk devre oyunlarının özeti gibi... Akılda kalan tek şey buluştuğu ilk topu gol yapan Güven’in çocuksu sevinci... Oysa teknik direktörsüz sahaya çıkan Sivas sakin. Sadece bu sakinlik bile daha çok pozisyona girmelerine yetiyor ilk devre boyunca. İkinci devre de aynı düzen sürüp gitti. Bireysel kaliteye bel bağlayan Beşiktaş hızlı değil telaşlı oynarken, defans arkasındaki boşlukları gözleyen Sivas, Emre Kılınç ve Robinho ile rakibini sürekli sıkıntıya sevk etti. Skor rahatlığıyla da son dakikaları keyfince oynayıp üç puanı aldı.
Gecenin sorusu?
En önde oynayan ve bir gol atıp, bir serbest vuruş kazandırırken bir de şut girişiminde bulunan Güven Yalçın’a top ulaştırmanın tek yolu Quaresma üzerinden oynamak mıdır?
Maçın starı
Sivas’ı sahada sakin, düzenli tutup işlevsel oynatan Hakan Keleş. Bence yerine adam aramaya gerek yok. Kim gelirse gelsin Keleş’ten daha iyi olmayacağını tahmin edebiliriz!..
Maçın olayı
VAR... Oyun kalitemizi yükseltemedi ama en azından ‘ince ofsayt’ler konusunda toplumu tatmin ediyor. Optik gelişmelerle birlikte de yakında hakemlik müessesesine gerek kalmayacak sanırım!..
Kısa mesaj
Harcanan milyonlarca Euro.. 30 yaş üstü iki takım... Ve bu oyun kalitesi!.. Artık nedense kimse hiçbir şeye şaşırmıyor!...
‘’Sonu kötü bitti‘’
Zor zamanlar geçiren Beşiktaş için ‘çıkış maçı’ olarak sunulan karşılaşmanın ilk 35 dakikası geçmiş yıllardan çağrışımlar taşıyordu. Üstelik 12. dakikada Lens’in sakatlığıyla plan değiştirmek zorunda kalmış olmasına rağmen. Topa sahip olma, onu gezdirme konusundaki rahatlık üst düzeye çıktığında Oğuzhan’ın tek topla Pektemek’i kaleciyle karşı karşıya bıraktığı pas maçın gösterişli anlarından biriydi. İlk devrenin son 10 dakikasında oyun elden gittiyse de soyunma odasına önde girmek önemliydi. Bu durum ikinci devrenin planı için Şenol Güneş’e ciddi rahatlık sağladı.. Ve Beşiktaş, bu rahatlık avantajını özellikle orta saha baskısında kaptığı toplarla pozisyonlara girdikçe daha net gösterdi. Zaman zaman baskı yemiş olsa da maç boyu kontrolü kaybetmeden doğru oynadı Beşiktaş. Ta ki o son ana kadar!.. Oyun seviyesi iyiydi ama sonuçlandırma konusundaki sıkıntıları maçı kazanmalarını engelledi.
Gecenin sorusu
Rize maçında aslında yanlış yere koşarak en zor pozisyondan fantastik bir gol çıkaran Mustafa Pektemek’in karşı karşıyayı kaçırmasını nasıl açıklayalım?
Maçın starı
Son zamanlarda konu Beşiktaş, soru ‘maçın adamı’ olunca ilkin Ricardo Quaresma’yı zikretmeden olmuyor. Ve maçı kaybetmeyi engelleyen Tolga Zengin elbette...
Maçın olayı
İlk maçta olanlar ve kulübün genel problemleri düşünüldüğünde bu maçta kazanmanın kapısından dönmüş olmak bile başlı başına olaydır...
Kısa mesaj
İyi oynamak 'evet' ama maçı elde tutmayı becerebilmek de şart. Bu da takımın gelişmişlik seviyesinin göstergelerinden biridir.
‘’Vasat ligin vasat maçı‘’
Geçen sezon şampiyonluk yarışında dört takım olunca kaliteli addedilen ligimizin gerçek seviyesi bu sezon netleşti! Vasat! Dün akşam da onlardan birini izledik. Başakşehir, eldeki oyuncuların yapabileceklerine uygun organizasyon prensibinden taviz vermeden oynadı ilk yarı. Az ve özdü gol için yaptıkları. En iyi uyguladıkları pozisyonda kıl payı VAR’a takıldılar ama kornerden yine ülke vasatına uygun bir gol bulmayı bildiler. Hem de Atiba’yı ekarte ederek. Beşiktaş ise şablonları var görünmesine rağmen başta Lens ve Love gibi uygulayıcılara takılınca çırpınıp durdu. İkinci devre Babel’in işleriyle açıldı. Böylece Beşiktaş görünür hale geldi. Yine de 1-0 önde oynamayı iyi bilen Başakşehir ceza sahası önüne kapanınca görünürlük ve gayretten sonuç alamadılar. Maçın sonundaki şuursuz Beşiktaş baskı ise sadece teselli ikramiyesi olarak kayda geçer sanırım.
Gecenin sorusu
Maçın iki takım açısından da bu kadar düşük hızda ve ‘düşüne taşına’ oynanmasının nedeni ne olabilir? A) Yaş ortalaması. Diğer şıkları siz bulun!..
Maçın starı
Epureanu ve Da Costa ikilisi... Hem oyunu geriden başlatma hem savunmayı sağlamladıkları için... Bir de ülkedeki futbol işleyişi yüzünden onca yılı heba olan kaleci Mert Günok.
Maçın olayı
Yedekten gelerek sıkışık maçları çevirebilecek potansiyeli olan Oğuzhan ve Tolgay gibi oyuncular yerine genç Güven’in sahaya gönderilmiş olması. Beşiktaş’ta sorun gerçekten büyük görünüyor.
Kısa mesaj
Başakşehir enerjisini tasarruflu kullanırken maç içinde onca yıpranmaya rağmen skoru bulamayan Beşiktaş’ı sisli günler bekliyor gibi..
‘’Maç berabere kaybeden Terim!‘’
Biri son maçlarını diğeri başından bu yana doğru oynama güçlüğü yaşayan iki takım ilk devreyi beraberliğe razı düzende geçirmek için sahada. Görülüyor ki sonucu, sevilen tabirle, ‘bireysel hata’lar belirleyecek. Bu nedenle iki takım da sanki organize gol değil ‘duran top’ arıyor. Ki, Fenerbahçe’de Valbuena’nın bunca maç sonra sahada olmasının ilk açıklaması bu olmalı. Nihayetinde Donk kornerden golü yapıyor. İkinci yarı Galatasaray skor güveniyle çullanıyor ve bir korner sonrası golü kaçırınca devamında Alper’in ‘bireysel hatası’yla ikiyi buluyor. Fenerbahçe ne yapacağını bilmez halde geri büzüşüyor! Fakat o ne? Bir VAR penaltısı oluyor ve maçın rotasını yeniden değişiyor. Bu kez Galatasaray manasızca dağılıyor ve akan oyunda Galatasaray defansı öylece bakarken, beraberlik geliyor! Ve maç sonu.. Fatih Terim aldığı maçı ‘yedek teknik direktör’e hediye ediyor.
Gecenin sorusu
Galatasaray hem skoru hem oyunu üstelik kendi sahasında eline almışken bir puanı kurtarmış olmasının birincil sorumlusu kimdir?
Maçın starı
Mutlaka biri olacak mı? Muslera ve Harun ilk iki... Devamında VAR hakemleri!..
Maçın olayı
Fenerbahçe’ye verilen penaltı diyecektim ama Jailson’un kovalandığı anla başlayan maç sonu Amerikan futbolu görüntülerini analiz edecek VAR hakemlerinin çaresizliği!..
Kısa mesaj
Bir penaltı golü 2-0’dan sonra maçın dengesini böylesine değiştiriyorsa durum hakikaten bilgi değil, ‘ruh hali’yle ilgiliymiş, ben de kabul ettim..
‘’Sıtmadan çıkış maçı oldu!‘’
Futbol birçok şey olduğu gibi ‘moral değerler’ oyunudur da... Maçların ilk devrelerini birazda yaş ortalamasının zorunlu sonucu olarak ağırlıklı olarak kontrollü geçiren Beşiktaş, sadece Rize ile değil son haftalarda yaşadıklarının tortusuna da karşı sahadaydı adeta. Sadece sahadakiler mi? Keza tribün de öyle. Hem saha hem tribün geçmiş yıllardan örneklerle süslendikçe herkesin keyfi yerine geldi. Durumu sahada somutlayan uzun süre forma giyemeyen Pektemek’in vücut diliyse tribündeki hal “Efsane yazdıklarıyla Beşiktaş”a sarmalanmıştı. Oyunu özellikle Quaresma üzerinde enine genişletmeyi başaran Beşiktaş erken gelen gol ve rakibin aynı hızda eksik kalmasıyla son haftalarda girdiği ‘sıtma’dan çıkmayı başardı. Eksik Rize ikinci devreye golle başlayınca zaten gözle görülür savunma zaafları olan Beşiktaş bir ara gerilir gibi oldu. Ne var ki, VAR’la gelen ama kaleci Gökhan’ın kurtardığı penaltı sonrası oyun bir kez daha ve geri dönmez biçimde Beşiktaş’a geçti.
Gecenin sorusu
Üzerinde rakip baskısı olmadığı anlarda bile onca metrekareyi kullanma özgürlüğüne sahip Oğuzhan’ın formsuzluğunu sadece kendi psikolojik durumuyla mı açıklamalı? Yoksa...
Maçın yıldızı
Tartışmasız Quaresma. Ardından, hocasının hakkındaki olumsuz görüşlerine rağmen çıkıp takır takır oynayan Mustafa Pektemek ile Rizespor kalecisi Gökhan Akkan...
Maçın olayı
Geçen hafta içi bu sahada protesto edilen Quaresma’ya kaçırdığı penaltının ardından gösterilen teveccüh! Hangisi doğruydu dersiniz? Saadane’nin yok yere kendini attırması da bir başka saçmalık!...
Kısa mesaj
Quaresma’nın her zaman bu seviyede oynamasını beklemek iyimserlik olur. Beşiktaş’a hem savunma sağlamlığı hem hücumda farklı şablonlar şart görünüyor.
‘’'Güzel günler' için acıya dayanmak‘’
Tıpkı kentlerin birbirine benzemesi gibi yeni stadyumlarla birlikte tribün profili de türdeş halde. Taraftarı olduğu takımın tarihi, kültürel geçmişi fark etmeksizin tribüne gelenlerin çoğunluğu sadece kazanmak ve sürekli eğlenmekle ilgili. Harcadıkları para ile fevrileşme özgürlüğü arasında doğru orantı var sanıyorlar. Oysa oyunu anlatan en eski söz derdi ki; “Önemli olan kazanılan misketler değil, oyundur.” Kazanamayan oyuncunun lanetlendiği günümüzde bu söz de unutulanlar listesine girdi.
Acıyı paylaşmak...
Beşiktaş, taraftarı olduğum Şanlı Beşiktaşımız da nasibini alıyor bu ‘yeni dünya düzeni’nden. Oyuncularından bazıları sahada ayağına topu aldığı anda dünyayı başına geçirmeye niyetli bir kalabalık başlıyor veryansına!.. Ki onlardan biri, kısa süre önce yere göğe koyamadıkları Ricardo Quaresma. Oğuzhan ile Tolgay’a etmediğini bırakmamaya yeminli görünen kitle ile ben ve benim gibi düşünen epey bir insan aynı takımın, Beşiktaş’ın taraftarıyız! Oyunun kolektif bir etkinlik olduğunu, birlikte sevinmek kadar kaybetmenin acısını da paylaşabilmek gerektiğini, böylece hepimizin yükünü biraz olsun hafifletmeyi düşünen bizlerle aynı takımı tututuyor onlar da.
Kötü günlerin replikası...
Bu günler “Ahmet Dursun, Seba gitsin” günlerinin kötü replikası gibi. Kulüp hesapsızca borçlandırılırken gıkını çıkarmayanlar, yaşını başını almış namlı oyuncuları heyecanla alkışlayanlar skor gelmeyince tribünü inletiyor. “Bu yaptığımız kimin ne işe yarayacak?” diye soran var mı aralarında merak ediyorum!..
Dünyayı yeniden kurmak...
Hepimiz gibi takımlar da kötü zamanlardan geçer. Bu takım eğer tribündekilerin de takımıysa yapılması gereken yaptıkları değildir. Çünkü kötü zamanlar sadece oyuncuların değil hepimizin kötü zamanlarıdır ve tıpkı ailede olduğu güzel günler için gayret, dayanışma ve bir arada olmak işin esasıdır. Ve dünyayı yeniden kurmak için tribündeki görev sesi daha da yükseltmektir; “Güzel günler göreceğiz çocuklar, güneşli günler...”