‘’Ne yapsa fayda etmeyecek‘’
İki Barcelona bir Beşiktaş maçından öyle ya da böyle çıkan Galatasaray sonunda ülkenin futbol alışkanlığına tosladı! Neden mi? Çünkü burası 'Futbol oynatmayanların’ ülkesi Türkiye. ’Modern futbol’un anti tezi olan ’Düşüne taşına oynamak’a geçeli epey olmuştu ülkede. Bu maçta da öyle oldu. İlk devre boyunca ağır aksak bir oyun. İki takım için de... Çözümü ise bireysel. Diyelim ki ilk Galatasaray golü ve Kerem çalımı. O çalım olmasa devamı yok. Oluyor ve devamında savunmanın yapamadığı ve savunmadan manasızca seken topta Gomis golü. Peki neden? Çünkü ‘Hız’ futbolda sorundur ve o pozisyonun hızı savunmaya sorun yarattı. Tıpkı Galatasaray/Barcelona maçındaki ’Hızlı’ atılan goller gibi. Devre boyunca bunun dışında futbola dair tek önemli hamle Antep golü oldu. İkinci devre maçın senaryosu tamamen ‘Yerelleşti’. Antep oynayıp, gol attı. Galatasaray ise çalışıp yorgun (koşamayan) santrforuna gol kaçırttı. Galatasaray düştükçe Antep yükseldi. Aldı ve öne gitti. Gitti ve Galatasaray’ı tehdit etti. Ülkenin ’Son kahramanı’ Galatasaray ise yorgun santrforuyla hücum etmeye çalıştı. O yorgunluk öyle bir şey ki, ilk Antep golünde onca faul girişiminden neredeyse hiçbirini yapamamaktı!
Kazanınca kayıplar sıfırlanıyor!
Sanırım Domenec Torrent nerede ve kimlerle futbol oynatıp, konuştuğunu fark etmiştir. Oynamaya çalışanları bir biçimde oyun tuzağına düşürme. Yedi maç kazanamadıktan sonra gösterişli rakibi alt ettiğinde arkayı tertemiz yapmak. Yani bir iki kez kazanınca tüm kayıpların sıfırlandığı bir iklim. Evet Antep bu maçı basit oynadı ve kazandı. Epey kendi becerisi biraz da Galatasaray’ın yapamadıkları. Kazanç haklı ama ya oyun? İşimiz zor. Dolayısıyla bu anlatı ve dilin egemen olduğu yerde Domenec Torrent ne yapsa fayda etmeyecek. Biri kazanıp, birileri kaybedecek. Hadise bundan ibaret sanılacak. Oysa futbol tıpkı hayat gibi, olan çok şeyden daha fazlası!
‘’Kabulleniş ve çaresizlik‘’
Meteorolojik etki de yok değildi ama ilk devrenin oyun ortalaması ülke ortalamasının dahi altında kaldı. Karşılaşmanın başında beş altı dakika Beşiktaş, devre sonuna doğru beş altı dakika Hatay. Hepsi bu... Gerisi topu kapma/kaptırma yarışı! Beşiktaş sağ kanadında sadece Rosier çalışırken önünde ısrarla ‘’saklanan Rachid Ghezzal’’ top kendine gelindiğinde görünür oluyordu. Rıdvan/Larin de ön alanı zorlayamayınca Güven’e ‘‘hiç’’ rastlanamazken, Batshuayi ise ara ara göze çarptı! Emre Bilgin’in ‘’gençliği’’ne güvenen Hatay ise kenardan yüksek toplarla kaleciyi hataya zorlamayı planlamış görünse de umduğunu bulamadı. Ta ki Saba Lobjanidze’nin marifetli serbest vuruşuna kadar...
Atamadılar...
İkinci devre ilkine göre biraz daha düzenli, dolayısıyla iki takımın da ceza sahası önü ya da içinde arayışlarıyla başladı. Beşiktaş ilk devrenin görünmezleri Güven, Batshuayi ve Ghezzal ile üst üste pozisyonların içindeydi. Ve özellikle ilk golü atan Batshuayi özenle kaçırdı durdu! Keza süratle çıkan Hatay’da da El Kaabi başta olmak üzere Ribeiro ve Diouf sondan bir önceki topları ezmeseler belki de golü bulacaklardı. 76’daki Larin/ N’koudu değişikliğinin ardından sol kanadı daha verimli kullanır oldu Beşiktaş. Ne var ki, bu kez de pas yerine sürekli orta ile sonuca gitme takıntısını aşamadı. İki takım da bir gol atıp bu futbol karşılaşmasını andıran maçı kazanabilirdi, atamadılar.
Ülke puanı masalları
Bu kadar para harcayıp bu denli adı sanı olan oyuncuyu toplayıp bu kadarını oynayabilmek! Bize özgü bir kabulleniş ve yine bize özgü bir çaresizlik. Gelecek sezon da farklı olacağını beklemiyoruz değil mi? Yine kaynağı olmayan paralarla sükseli transfer arayışı, yine yersiz bir büyüklük gösterisi ve yine yaklaşık olarak buna benzer oyunlar. Sonra... ‘’Ülke puanı’’ masalları.
‘’Bu yolda yürümeli‘’
Savunma dikkati! Galatasaray için turun anahtarının, ilk maçta olduğu gibi yine buradan geçtiğini ilan etmişti Torrent... Takımı, ilk 15 dakikada iki ciddi pozisyonu tam da bu dikkat sayesinde üretti.
Birinci bölgede ele geçirilen topları tek paslarla oyun kurulumuna hazırlamaları ders niteliğindeydi. Kapanıp açılırken neyi, nasıl yapması gerektiğini bilen ve bunu da gösteren Galatasaray; ilk devre sadece yediği golde Barcelona’nın akışını durdurmayı başaramadı. Onda da büyük sorun, ceza sahasına sızdırılan topta rakip karşısında ayakta kalmak yerine Marcao ve Berkan’ın benzeri reaksiyonla kayarak engelleme girişimlerindeydi. Biri ayakta kalsa, oyun o hızda akmazdı. Yine de o davranışları ‘can havli’ne sayalım.
İkinci devrenin hemen başında yenilen gol de bir başka dersti. Akına dahil Barcelonalılar, akın başındaki dikkatlerini; akın golle tamamlanana kadar bir an bile kaybetmedi. Topla oynama süresi arttıkça Barcelona rahatlayıp, Galatasaray oyundan yavaş yavaş düşmeye başladı.
İlk çare, pozisyonlarda bitkin görünen Gomis ile Mohamed’i değiştirmekti belki ama top elden gitmişti bir kez. Oyunu hareketlendirmek için bir şeyler yapma gereği de muhakkaktı. Ne var ki, skoru eline almış ‘tiki taka mucidi’ Barcelona bu kez ‘uyutma oyunu’nu devreye soktu. Oynamadan ve oynatmadan yutuverdi dakikaları. Oysa dünyanın dört bir tarafına ‘bizi izleyin’ diye başlama saatini de duyurmuştu! İzleyenleri, bizim eskilerin deyimiyle, ‘profesyonel bir Barça takımı’ görmüştür sahada ama o takımın davranma biçimi hoşlarına gitmiş midir, işte orası kanımca soru işareti!
Galatasaray gücü ve Torrent’le çalışma süresinin kısalığı göz önüne alındığında, yapabileceğinin iyisini yapmaya çalıştı, olmadı. Ancak görüldü ki, olması için epey yol almışlar. Doğru yoldalar ve bu yolda yürümeye devam etmeliler.
‘’Bir devrelik oyun!‘’
Maçın temposu, ‘’düşüne taşına oynanan’’ Süper Lig ortalamasının üzerine çıkınca sonucu merak edilir, izlenir bir karşılaşmaya şahit olduk. Oyun zaman zaman ‘’dalgalansa’’ da dalgalanmalarını doğru kontrol eden Galatasaray Taylan/Berkan ön savunma bandını hücum yönünde de aktif hale getirince devreyi iki farkla önde kapadı. Kuşkusuz goller Mohamed gayreti Kerem bitiriciliğinden geldi ancak topun ele geçirilip elde tutulması, yani ‘’takım oyunu’’ Galatasaray’ın en önemli farkıydı. Beri yandan karşıda, Beşiktaş’ta...
Karaveli etkilenmiş!
Medyadaki ‘’yanlış ve geç oyuncu değiştirdi’’ yazı ya da değerlendirmeleri Önder Karaveli’yi gereğinden fazla etkilemiş görünüyor. Bunu şunun için söylüyorum. Örneğin ilk 11’e Batshuayi/Larin ile başlasa ve skor aynı olsa 39’da bu ikiliyi Kenan ve Güven ile değiştirebilir miydi? Kendi adıma sanmam. Beri yandan Rıdvan Yılmaz yerine ikinci gol öncesi faul alma kolaycılığına kaçan ‘’transfer başarısı’’ tecrübeli Umut Meraş’ı tercihi de benzer bir probleme işaret ediyor kanımca. Maçta ikinci devre maç tempo kaybedip ‘’dalgalanmalar’’ ortadan kalkınca kontrol tamamen Galatasaray’a geçti. Ancak bu kez oyuna gönderilen Rıdvan ile oyunun çehresi bir anda değişti. Galatasaray sağ kanadını zorlayan Rıdvan arayışlarını bir golle neticelendirdi. Gol sonrası yükselen Beşiktaş isteği maçı baştaki tempoya döndürdü. Tedirgin Galatasaray fırsat kollarken beraberliği kurtarmaya çalışan Beşiktaş doğaçlamaya yöneldi.
Transfer beklentisi...
Sonuçta Ersin Destanoğlu’nun kurtarışlarıyla ilk devre farkın açılmasını önlediği maç, Galatasaray’ın en azından bir devrelik oyun kazanımıyla tamamlandı. Dileyelim ki bu ivme Galatasaray’a Barcelona karşısındaki turu getirecek birikimin adımlarından ilki olsun. Öte yandan Beşiktaş için ise bundan sonrası gelecek sezona oyuncu hazırlığıyla geçirilmeli. Ligi daha iyi yerde tamamlama kaygısıyla adı, unvanı olanlarla maçlara çıkmak gelecek sezona da ‘’transfer beklentisi’’yle hazırlanmak demektir ki, o beklentinin bu sezon nelere mal olduğu ortada.
‘’Kurtuluş gençlerde‘’
Sahaya üç genç ile çıkan Beşiktaş, ilk devre boyunca ‘’pahalı, derinlikli, tecrübeli kadro’’ kadar pozisyon bulup onların kaçırdığı gibi kolay kaçırdı. Fırsat kollayan Başakşehir ise aradıklarını daha çok rakip savunmanın kenarlarındaki zafiyetlerden faydalanarak iki gol ile tamamladı devreyi. İki gol yemiş olsa da oyun Beşiktaş’ta ancak ‘’her an ve yüksek yüzdeli gol atabilme potansiyeli’’ ise Başakşehir’deydi. İkinci yarı başı Beşiktaş, Ghezzal’ın kullandığı sağ kulvarı ısrarla kullanıp üst üste tehlikeli bindirmeler yaparken rakibi öylece izliyordu olacakları. Nihayet kaçırdıkça kaçıran Kenan Karaman attı golü! Oyun da o golün ardından beklenenin aksine anlaşılmaz biçimde sönüverdi.
Bambaşka bir hikaye!
Önder Karaveli, son bir çare olarak ön tarafı hareketlendirmek için Güven/Batshuayi değişikliğine gittiyse de tempoyu yakalamak öyle kolay olmayacaktı. Çünkü rakip gerektiğinde ‘’sükunet oyunu’’nu icra etme konusunda ligin iyilerinden biriydi. Şimdi... Serdar, Can, Güven gibi oyuncular bu maça kadar 11 oyuncusu olarak sahada daha çok olsalar şu maçtaki performanslarının üzerine koyamazlar mıydı? Öyle ki, yine de bu çocuklarla çıkılan maçta Beşiktaş son yıllarda Başakşehir’e karşı oynadığı en iyi maçı oynadı denebilir. Eğer gelecek sezonun takımının omurgasını oluşturma konusunda genç merkezli bir yapıda ısrar edilseydi bambaşka bir ‘’Beşiktaş hikayesi’’ne tanıklık edebilirdik.
Çocuklara güvenmeyen...
Elbette irili ufaklı problemler yaşayacak gençleştirilmiş kadrolar. Ancak ‘’koruma’’ gerekçesiyle çocuklarına güvenmeyen organizasyonlar maliyeti yükseltip, kaybetmeye yazgılı düzenlere mahkumdur. Bu maç en azından Beşiktaş özelinde bu gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi. Gördük ki, tanınmış deneyimli oyuncularla da - ister Beşiktaş ister Başakşehir -, tecrübesiz diye bellenen gençlerle de bu kadar oynanıyor. Beşiktaş’ın da ülke futbolunun da kurtuluşu oynama hevesli, öğrenmeye eğilimli gençleri çoğaltmaktan geçiyor. Yoksa bir maç kazanır iki maç kaybedersin ya da tersi... Hepsi bu kadar olmamalı. Daha fazlasını hak eden ülke daha fazlasını da talep etmeli...
‘’Olumlu örnekler‘’
Ülke futbolu "bugün"e takılı kaldığı için "yarın"a dair ileri doğru küçük bir adıma dahi cesaret edemiyor. Ülkenin belini "tecrübe" büküyor da kimse oralı olmuyor. 31.5 yaş ortalamalı Sivas'a karşı 29 yaş ortalamalı Beşiktaş! Isınırken Vida sakatlanıyor! (Oyuncunun ısınırken sakatlanması neyi anlatır acaba?) Sahaya Serdar Saatçı değil de Montero sürülüyor! Buna rağmen 23. dakikadaki Sivas'ın kafa vuruşuyla tamamlanan hücumunda ortalıkta stoper görünmüyor! 26'daki Yatabare kafa vuruşunda ise tercih edilen stoper Montero'nun üzerinden golü yiyor Beşiktaş. Elbette bu gol Serdar Saatçı üzerinden de atılabilirdi. Üzerinde durulması gereken golden çok "yarın"ın inşa edilememe sorunu olmalı.
Genel olarak iki takımın da rakip savunmaya baskı ile başlayıp direkt ya da kurulmuş oyunlarla gol aradığı bir maç izledik. Alanı ve tüm oyuncuları kullanma konusunda iki takım da ülke vasat düşünüldüğünde olumlu örnekler verdi. Beşiktaş'ın ilk devre başı baskısı Ghezzal’la başlayıp tamamlanan gol sonrası dinip 40'tan sonra yine Umut Meraş/Ghezzal golüyle canlandı. İki gol arası maç Sivas kontrolündeydi. Gollerdeki atan(lar) başarısı kadar savunma zafiyetleri ise dikkat çekiciydi…
Karşılıklı arayışlar
İkinci devre de tıpkı ilki gibi oyunda sık sık zaaflardan kaynaklanan "dalgalanmalar" yaşandı. O "dalgaların" ikisinden de karşılıklı iki "görüntü penaltısı" çıktı. Devamı karşılıklı arayışlar ve sonuca dair heyecan içinde geçip, Beşiktaş lehine tamama erdi.
Maça dair bir iki not…
Sivas "orta" yapıp durdu (36) maç boyu. Ancak bulduğu gol sayısı bir (1) tehlike sayısı bilemedin üç haydi diyelim dördü aşamadı. Ofans/defans hattında onca mesafe katedip enerjinin bu kadar boşa sarf edilmesi sizce doğru mu?
Santrfor aradığı yazılan Beşiktaş'ta gelecek sezon Atiba pozisyonu için kimler düşünülüyor merak ediyorum.
Ve diyelim Beşiktaş, ligin geri kalanında maçların büyük bölümünü bu kadro ve bu hocayla tıpkı böyle kazanarak tamamladı! Peki yazılıp, söylendiği gibi Beşiktaş gelecek sezona yeni bir hocayla başlamaya kararlı mı?
‘’Yetenek farkı‘’
Bakmayın siz ülkede oynanamayan futbolu cilalamaya çalışan dile! Maçların büyük bölümü izleyene acı vermiyorsa da ciddi anlamda zaman kaybı... Dün akşam İstanbul’da ilk devre boyunca bir kaç kırık dökük Beşiktaş hücumunun dışında pek bir şey izleyemedik. Altay'ın bir şey yapacağı yoktu zaten. Sanırım onların oyun planı, "Bırakalım Beşiktaş kendine birşey yapsın" olmalıydı. Ghezzal'ın Kerem Kalafat'a yaklaşmamasından doğan açığı dahi çalıştırmaya üşenir gibiydiler! Beşiktaş ise devre boyunca De Souza/Necip üzerinden kurmaya gayret ettiği oyunlara Alex Teixeira, Kenan Karaman ve Ghezzal'dan destek bulamayınca öndeki Güven’in çırpınışları da nafile gayretin ötesine geçemedi. Böyle söylediğime bakmayın De Souza ve Necip de diğerlerinden farklı değildi! Zaten hücuma niyeti olmayan Altay karşısında bu ikilinin de "yapacağı çok şey yoktu!" Bize de "Bekle ki ikinci devre bir şeyler olsun"un dışında bir şey kalmadı.
Golden sonra Altay çözüldü
Ancak ikinci devre de ilkinden farklı sürmezken 63. dakikada garip şeyler oldu. Vida ve Pinares'e sarı kart çıkan pozisyondan önce başlayan "horoz döğüşü"nde alan savunması içinde Vida'ya "adam adama" yapan Altay savunması kart sonrası karar değiştirip bu kez Welinton’ı "adam adama" almaya karar verdi! Kısa süre önce golü arayıp kıl payı kaçıran Vida da "Madem böyle yaptınız golü atayım bari" yaptı! Ardından Altay "çözüldü". Öyle ki, halsiz görünen Beşiktaş bile maçı farklı kazanabilecek kadar pozisyon yarattı/buldu. Oyun, futbol oynamaktan çok "yetenek" farkının belirlediği bir hâl aldı
İki takım da bitkindi
Dün akşam gerek koşu kalitesi gerek pozisyonlara verilen reaksiyonlarda açık seçik görüldü ki, iki takım da bitkindi! Bu atletizm seviyesinden "izlenir oyun" beklemek zaten büyük lüks olur. Demiştim ya, "Altay Beşiktaş’ın kendisine bir şey yapmasını planlamış olmalı" diye... İşte o plan uzatmanın sonunda az kalsın devreye giriyordu, girmedi! Maç bitimi kendime sordum; "Ghezzal ile Teixeira ünleri dışında Beşiktaş oyununa ne katıyorlar acaba?"
‘’Hareketli ve dengeli‘’
Maçın hareketli olacağı kesindi ama dengeli olacağı şüpheliydi. Öyle de oldu. Beşiktaş maç başında topu eline geçirdiğinde oyunu istediği gibi kurguladı. Ancak ilk devre ortasına doğru Adana Demirspor orta sahayı her kolay geçtiğinde Beşiktaş büyük sıkıntı yaşamaya başladı. Üstelik savunma önünde ülkenin iyi sayılan ikilisi Atiba/Necip olmasına rağmen! Gelin görün ki aynı Atiba, içeri dönüp golü zorlayacağına kenardaki Kerem Kalafat’a topu aktarıp asiste asist yapmış oldu! Özellikle devre sonuna doğru tempoyu istediği gibi yükselten Demirspor Balotelli’yi oyuna soktuğu pozisyonlarda ‘’Ha attı ha atacak’’ gibiydi. Atamadı! İkinci devre ilkine göre durgun başladı gibiyse de 55’e doğrau Demirspor oyunu yeniden Beşiktaş alanına yıkmayı başardı. Beşiktaş’ın 35 yaş ortalamalı merkez orta sahasının direnci kırılınca Gökhan İnler, Bjarnason, Vargas üçlüsü Balotelli ile Yunus’u pozisyona soktukça soktu. Ve maç Ersin Destanoğlu ve Demirspor arasında geçmeye başladı. Baskı Beşiktaş’ı büzüştürünce değil hücum etmek topu ele geçirmek bile onlar açısından müşkül hale geldi. Öyle ki Emirhan dışında topu hücuma taşıyacak mecali yok gibiydi. Ancak Demirspor’un da Balotelli ve Yunus dışında gol atıcısı var gibi görünmüyordu. Oysa seçeneği artıracak opsiyonları olsa maçtan belki de rahatça çıkacaklardı. Çünkü Beşiktaş uzatma dahil son bölümde çökmüştü! Nihayet iki stoper kornerde hücuma geldi de Samet, Demirspor’un golünü attı.
Garip gelmiyor mu?
Sonuçta, izlenirlik ve heyecan açısından ülke ortalamasının üzerinde bir maç izlemiş olduk. Son iki not... İki genç, Rıdvan Yılmaz ve Kerem Kalafat’ın sakatlıkları nasıl açıklanmalı? Bu gençlerin antrenman seviyelerinin 30 yaş üstü oyunculara göre düzenlenmesinin payı var mıdır acaba? Kim ne derse desin bu VAR tuhaf bir sistem! Mario Balotelli verilmeyen golü atamasa Matias Vargas sarı kart görmeyecek. Keza Samet iptal edilen golü ‘’Attım’’ sevinciyle formayı çıkarınca bir diğer kart! Size de garip gelmiyor mu?