‘’Buna 'sürklase etti' denir‘’
Sezon başından bu yana kazanarak gelen Fenerbahçe hakkında dün çıkan bazı yazılar, “İlk kez zorlu bir maça çıkacaklar” mealindeydi. Bunun nedeni de Başakşehir kadrosundaki ‘’tanınmış futbolcular’’ olmalı. Öyle ya bu ülkede ‘’İyi futbol iyi futbolcuyla oynanır’’ türü maliyetli iddialar hüsnükabul görür. Oysa Başakşehir kısa süre önce teknik adam değiştirmek zorunda kalmıştı değil mi? Maç başladı ve Fenerbahçe çullanıp 20 dakikada maçı nihayete erdirdi. Öyle ki devre 3-0 tamamlandığında Başakşehir burnunu bile çıkaramamıştı kendi sahasından!.. Öyle ki Fenerbahçe takım savunması nedeniyle devre boyu isabetsiz tek şut atıp, korner dahi kullanmadan 0 (yazıyla sıfır) orta istatistiğine sahiptiler. İkinci devre, elde ettiği skora da bağlı olarak ‘’aktif dinlenme’’ye geçti Fenerbahçe. Oyun, ‘’minimum risk’’ düzeninde akıp gitti. Bir yandan fırsat kolluyordu Fenerbahçe diğer yandan ‘’kontrol oyunu’’ becerisini test ediyor görünümündeydi. Rakibinin maçın neredeyse hiçbir anında değil baskın, görünür olmasına dahi izin vermediler. O denli rahattılar ki, tüm oyuncuları baskıdan kurtararak attıkları dördüncü golü antrenmanda dahi atmak zor olmalı!
Atan abartısı!
Karşı tarafta ise… Memleketimiz ölçüp, değerlendirme konusunda verilerden daha çok ‘’duygu’’ ve ‘’popülerlik’’ hattında ilerleme konusunda ısrarcıdır!.. Kayseri performansıyla Başakşehir’e transfer olan Çağdaş Atan’dan beklentinin büyük olduğu aşikar. Lakin o dönem Kayseri’nin transfer yapamayacak oluşunun bir antrenman üstünlüğü yarattığı gerçeğini ihmal ederek durumu anlamak zorlaşır. Dün akşam Başakşehir takımının kolektif oyun konusundaki çaresizliği ‘’Çağdaş Atan beklentisi’’nin fazlaca abartıldığını düşündürdü bana.
‘’Oyun yoksa sorumlu kim?‘’
Sahadaki futbol epeydir mekanik bir oyun! Mühendislik ve mimari yönetim istiyor. Oysa bilinir, bizde işler ‘’yetenek satın alma’’yla geçiştirilir. Aralarından biri ya da birkaçı ‘’yerel olarak sivrilince’’ de ‘’Marka değerimize yardım ediyor’’ diyerek allanıp pullanır. Peki ama işin ‘’teknik mühendisliği’’ ne alemdedir? Dün akşam Adana Demirspor ilk devre boyunca Beşiktaş’ı geri ite ite oynarken dört şutun ikisinden gol çıkardı. Hatta bir şut denemesinin ardından oynadığı her maçta Beşiktaş’ın en iyisi olan Mert Günok’un sakatlanarak çıkmasının da nedeni oldu! Maç boyu tüm alanı doğru kullanıp, alanı oyuncularıyla doğru parselleyen Patrick Kluivert yönetimindeki Demirspor’du. Peki ülkenin en borçlu üçüncü takımı Beşiktaş? Trabzon maçında hemen ardındaki Onuachu’yu kaybeden Omar Colley bu maçın ikinci golünde M’Baye Niang topa vurabilsin diye öyle garip bir şey yaptı ki, ‘’Şutu at’’ dedi. Niang da şutu attı!.. Üçüncü gol ise bir maç önce kornerden yedikleri goldeki savunma dağınıklığının bir başka örneğiydi! Bu kez geçen maçın ‘’seçilmiş kahraman’’larından Salih, kimsenin savunmadığı alana gitti ama olan oldu.
Razı mıdır sizce?
Tıpkı Trabzon maçında olduğu gibi topu tutan Beşiktaş, golleri atan Demirspor oldu. Beşiktaş orta yapıp dururken alanı, zamanı, topu doğru kullanan Demirspor aldı başını gitti. Beşiktaş taraftarının bir bölümü işlerin iyi gitmediğini düşündükleri maçların sonlarına doğru, ‘’Yönetim istifa’’yı patlatır!.. Başa dönelim… Taraftar isyanının motivasyonu sahadaki oyun yoksunluğu değil, yapılamayan transferler! Peki taraftarlar, Trabzon ya da Demirspor kadrolarına razı mıdır sizce? Sanırım çoğunluğun yanıtı, ‘’Hayır’’dır. Peki o zaman antrenman, bütünlük, oyun teori ve pratiği işin neresindedir? Sorun şu ünlü ‘’maç takvimi’’ ise bunun da sorumlusu sanırım yönetim değildir! Geriye sizce kim, kimler kalıyor?
‘’Onca pası 'orta'ya kurban vermek!‘’
Orta yapma hastalığına tutulmuş Beşiktaş’ı sıtmalı bir hasta gibi titreyerek izliyorum! O ara bir arkadaşım arayıp hangi maçı izlediğimi sordu. ‘’Elbette Beşiktaş maçı, hangisi olacak’’ dediğimde karşıdaki ses; ‘’Kaç canını kurtar! Arsenal-Tottenham maçını izlerken ben yoruldum!’’ Hem Beşiktaş taraftarıyım hem de gazetede yazarım, çaresizce bizim diyarın maçında kaldım. Maç önünde Şenol Güneş’in, ‘’Deplasmandan gelen pazartesi oynuyor denildi. Ama biz Pazar 17.00’de oynuyoruz’’ dediğini okuyorum bana gönderilen mesajlardan. Ertelenirken seslerini çıkartmadıkları maçın çarşamba günü oynanacağını unutmuş olabilir elbette!.. Ben orasına değil de topu yüzde 70 elinde tutan bir takımın ilk yarı boyunca yaptığı sonuçsuz kalan 18 ortaya odaklandım. Acaba pazartesi oynasalar kaç orta yaparlardı? Şut sayıları ise 10’du ilk devrede. Dolayısıyla organize etmek için didindikleri hücumlar ortalarla eridi gitti. Ve dramatik olan ise ikinci yarının başında yedikleri goldü!
Bu kez benzer gol yediler
Yıllarca Caner Erkin kornerlerinde Gökhan Gönül aşırmış ve bazı golleri böyle bulmuşlardı ama bu kez benzerinden gol yediler! Gelin görün ki, 55 dakika sahada görünmeyen Vincent Aboubakar yine kornerden gelen bir başka topta hareketsiz olduğu halde çevresinde tek kişi olmaksızın boş kaleye golü attı. Alın ülkeye özgü bir gariplik daha! Ardından kısa süre önce Şenol Güneş’in şut attı diye sitem ettiği Salih Uçan, oyunun görünmeyenlerinden bir diğeri olan Alex Oxlade’i kaleciyle karşı karşıya bırakıp, golü attırdı...
Bailly yavaşlattı
Kayseri hem moral hem fiziksel olarak çökünce iş Beşiktaş için bir tür antrenman eksiğini gidermeye dönüşecek gibiydi ki, önce Kayseri ardından Beşiktaş bol oyuncu değişikliğine gidince oyun yine söndü! Maçın ilginç anlarından biri 89. dakikada yaşandı. Korneri alan Mert Günok topu ileri fırlayan Milot Rashica’ya gönderecekti ki, Eric Bailly kendisine sarılıp oyunu yavaşlatmasını istedi. Mert’in bakışı görülmeye değerdi! Onca zahmete katlanan taraftarlar takımlarının 561 pası, 33 orta ile 21 şuta kurban verdiği şu yavan maça gelmiş ve belki bir fazla hücum izleyecekler ama ona da izin vermiyor Bailly! Ama Beşiktaş kazandı ya, daha önemli ne olabilir, değil mi?
‘’Hücumla değil savunmayla‘’
Beklendiği gibi başlayan maçtaki bunaltıcı Brugge etkisini kırmanın yolu olarak topu kullanmayı seçen Beşiktaş, ilk devrenin ortalarına doğru oyunu dengeye getirdi. Lakin pas alanları oluşturup rakibini top peşinde koşturduysa da bu çabanın karşılığı olarak ciddi tehlikeler yarattığı söylenemez. Bunda da takım savunmasına destekte çok verimli olan Gedson Fernandes’in basit oynamaktan yani pasla ilerlemekten uzak tavrının etkisi vardı. Hatırlanırsa yakın zamanda Şenol Güneş de bu durumdan şikayet ediyor, mealen yazıyorum, Fernandes’in ‘Kazanma arzu’su nedeniyle zaman zaman takımdan kopuk olduğunu söylüyordu. Hal böyle olunca kenarlardaki Muleka ile Rashica oyuna yeterince giremedi bu da Aboubakar’ı görünmez kıldı. Her şeye rağmen Brugge’ün oyununu baskılayıp, onları geri iterek ilk yarıyı hasarsız atlatmayı başardı Beşiktaş. 55’lere doğru Brugge yeniden toparlanıp pas bağı güçlü organizasyonlarla üst üste Beşiktaş ceza sahasına girmeyi başladı.
En iyi yaptığı iş...
Birkaçını futbolcular kullanamazken birinde Mert Günok muazzam bir reaksiyonla golü önledi. Ancak 77’de Masuaku’nun pas seçeneği aramak varken gereksiz orta girişiminde olanlar oldu! Hızla çıktı Brugge ve en boş oyuncuyu bulup boş kaleye attı golü... 88’deki orta sahadaki baskıdan çıkamadılar ve Aboubakar’a Beşiktaş’ın ulaştıramadığı topu rakip ulaştırdı, Cenk de en iyi yaptığı işi yapıp golü attı. Hücum verimliliği düşük olsa da savunma direnciyle Beşiktaş ilk puanını aldı. Daha fazlası ise bu oyunun gelişme niteliği. Böyle devam edebilirlerse ve örneğin Brugge’ün ceza sahası içine girerken gösterdiği takım tavrını klonlayabilirlerse işin hücum yönünü de halledecektir Beşiktaş
‘’Maçı daha ilk devrede unuttu!..‘’
Beşiktaş maçlarının ilk yarıları izleyenlerin canını sıkma pahasına genelde ‘Kontrol oyunu’ ile geçip gider. Belki bu maça özgü ‘Yedek kulübesi gücü’nü ikinci devrede kullanmak gibi bir planları da olabilir ama evdeki hesap her zaman çarşıya uymaz! Topla daha çok oynayarak pozisyona girmeden oyunu ilk devre tutmak istedilerse de Trabzon’un 2.01 metrelik ‘Pivot’una bir şeyler yaptıracağı da öngörülebilirdi! Nihayet formda Enis Bardhi’nin ölçe biçe Paul Onuachu’nun kafasına koyduğu topla skoru buldular. Attığı gollerinden dolayı övgülere boğulan Omar Colley’in bu goldeki savunma davranışı da bir kenara not edilmiştir mutlaka! Skoru ihmal ederek oyun olarak bakıldığında bizler de ülke vasatında bir ilk yarı izlemiş olduk. İkinci devreye girerken Şenol Güneş’in yapacakları tahmin edilebilirdi. Nenad Bjelica’nın, Abdülkadir Ömür’ü kenara çekip Mahmoud Trezequet’i oyuna göndermesi ise hem ilginç hem rakibin hamlesini erken okuma olarak değerlendirilmeli kanaatimce.
Formaliteye çevirdi
56’da bu değişikliğin ödülünü alacaklardı ki Trezeguet Beşiktaş kalecisi Mert Günok’a takıldı. Ancak Beşiktaş zafiyetini görmüştü bir kere Bjelica. Orta sahayı eline alan Batista Mendy bir kez daha kaçırdı Trezeguet’yi ve 61. dakikada Edin Visca, maçı oyun olarak değil ama puan açısından formaliteye döndürdü! Maç öncesi Beşiktaş orta sahası için ‘Daha güçlü’ diyenler vardır elbette ancak bu olsa olsa sadece ‘Kağıt üzerinde’ olabilirdi. Orta sahanın kontrolü özellikle Mendy’de olduğundan Trabzon, pozisyon sayısı az olsa da yüksek verimle oynayarak maçı kazanmayı bildi. Beşiktaş’ın da ilk devreleri boş geçirme nedenlerini ciddi ciddi sorgulaması gerekir. Bu durum, yani tempoyu dolayısıyla yapılacakları ‘Sona saklama’ fikri, doğrudan yeteneğe/ beceriye güvenip fiziksel sorunları ötelemeye yönelik bir çözüm gibi duruyor sanki...
‘’'Tekrar' avantajı var‘’
Futbol ‘tekrar oyunu’dur ve bu, aynı oyuncularla yapılan antrenman sayısını anlatır. Geçen sezondan en çok oyuncu taşıyan Beşiktaş’ın en büyük avantajı budur. Beşiktaşlılar’ı yanıltacak veri, Şenol Güneş ile gelen şampiyonlukların hatıralarda bıraktığı lezzet olur.
Geçen sezon avuçlarına gelen ikinciliği son maçta kaybettiler. Keza 2 sezon şampiyonluğun ardından ligi 4. bitirdiler. Demem o ki, Beşiktaş’ın avantajı birlikte antrenman yapmış bir takım olması. ‘Mucizevi transfer’ ya da ‘hoca hatırası’ o denli belirleyici değil.
‘’Kuntz kapanı!‘’
İnsan etkinliklerinin çoğunda olduğu gibi futbolda da, ‘’tekrar’’ ve ‘’birlikte tekrar’’ hayati önemdedir. Oyuncuların becerisinden daha önemli olan becerinin toplu davranışıdır. Japonya karşısındaki Milli Takım’ın ilk devre boyunca en büyük sıkıntısı bu durum ve aynı oranda atletik farktı. Devre, 3-1 tamamlandı. Adı üzerinde epeydir fırtınalar kopartılan Stefan Kuntz da baktı ‘’olay büyüyor’’, ikinci devreye ‘’birlikte tekrar etme sayıları yüksek’’ Hakan Çalhanoğlu, Merih Demiral, İsmail Yüksek, Cengiz Ünder ile Altay Bayındır’ı sahaya gönderdi. Öyle ya, vatandaşı Hans - Diether Flick yine bir ‘’hazırlık karşılaşması’’ sonrası ve yine Japonya karşısındaki 4-1 mağlubiyet sonrası Almanya ile ‘’yollarını ayırmak’’ zorunda kalmıştı!.. Anlayacağınız bizim deyimle, ‘’pabuç pahalıydı’’. Oyuna girdikten sonra ülkede uzun süre topa tutulan Hakan Çalhanoğlu’nun saha içi organizasyonuyla en azından oyun dengeye geldi.
Fırsatı kaçırmadılar
Ardından pozisyonlar art arda geldiyse de gol çıkmadı. Japonya fırsatı kaçırmadı ve İsmail Yüksek’in temasıyla penaltıyı kazanıp maçı 4-2’ye getirdi. Maç bitti… Sınırsız yabancı futbolcuya ‘’Evet’’ diyenlerin, onları yetiştiren ortamları yaratan yabancı hocalara ‘‘Hayır’’ dediği ülkemizde, Kuntz’un sıkıştırıldığı kapanda huzurunun iyiden iyiye kaçırılacağı aşikar… Göreceksiniz, ülkedeki futbol sorunlarını yaratanların yegane sorun çözücüler olduğunu vaaz edenler kaplayacak ortalığı. Sizin geçmişi hatırlatmalarınız da bir kulaklarından girip diğerinden çıkacak!
‘’Kurtuldu sayılır!‘’
Grubun sürpriz takımı Ermenistan’a karşı oyun kurulumu konusunda sabırlı olan milli takım, gerek rakip savunma bloğunun yoğunluğu gerekse bu yoğunluğu savuracak tempoya erişememe sorunu nedeniyle ilk yarıyı sönük geçirdi. Yine de kontra ihtimaline izin vermeyen savunma anlayışı rakibi sadece şut atmaya yöneltti ve bu durum da devreyi risksiz tamamlamaya yetti. İlk devre boyunca ceza alanı içi ya da çevresinde etkinlik kuramayan milliler ne kadar şut attıysa Ermenistan da o sayıya ulaşmıştı; 7/6. Yani görünenin aksine işler eşitte ilerliyordu ve bu rakibin lehineydi. Ve ikinci devrenin hemen başında kenardan iki girişiminin birinde golü buldu rakip. İkincisinde de golle burun burunaydılar. Akabinde üstünlüğü ele geçiren üstelik ilk devre kalesinde biri hariç ciddi tehlike yaşamamış Ermenistan savunmayı iyice sağlama aldı. Milli takım ise “oyun yerine oyuncu değiştirme seçeneği”ne yöneldi. Ancak topu öndekilere geçirmek ya da öne doğru alan yaratmak uzun süre pek de mümkün olmadı. Örneğin Kerem ikinci devrenin büyük bölümünde “görünmez” haldeydi. Haliyle Ermenistan savunma bloğunu hareket ettirecek ne tempo ne de kişisel beceri devreye girebildi.
Önce 75’te Cengiz Ünder maç boyu yaptığı tek içeri kat etmeyi başardı ancak koşusu gerekli açıları oluşturamadığından pozisyon sadece “tehlikeli atak girişimi” olarak kaldı! Oyun tam da çözülemez biçimde sıkışmışken Stefan Kuntz’un değiştirdiği sol koridorun en arkasından çıkan top genç Bertuğ ile nihayete erdi! Kritik dokunuş Hakan Çalhanoğlu’ndan sonuçsuz kalan gol girişimi Halil Dervişoğlu’ndan gol Bertuğ Yıldırım’dan…
Maç berabere bitti ve Kuntz’un tartışılan Türkiye kariyeri son dakikalarda gelen golle nihayete ermekten kurtuldu sayılır! Şimdi yaptığı Vargas esprisinden girip futbolu bilmediğinden çıkılacağı kesin ama çok az insan ülkede oynanan oyunun seviyesinden söz edecektir! Haliyle bu futbol ikliminin kurbanı her daim hazırdır.