‘’Teşekkürler Süleyman Abi…‘’
Kulüp binasındaki görevliler için hazırlanan yemeği nadiren odasında, genelde emekçiler ile birlikte yedi… ‘Tribün rantçıları’nı kulübe sokmadı, onlara prim veren yöneticileri de azarladı… Şan, şöhret, para ile işi olmadı… Hiç kimseye ‘sen bunu nasıl yazdın?’ın hesabını sormadı! Kulübün çıkarı söz konusu olduğunda sadece ‘rica’ etti… ‘Lütfen şunu yaz, yaz ki kulübe yararı olsun’ diyiverdi… Futbolcuların rahat hareket edebilmesi için şampiyonluk kutlamalarına katılmayıp evinde siyah zeytin, soğan eşliğinde rakısını yudumladı… Onurunu, ülkesini, bayrağını her şeyin üzerinde tuttu. Din-i inançları, çıkarları uğruna kullananlara çok ama çok kızdı!..
Ve bizleri eğitti…
Kulüp başkanı ve yönetici taifesi ile spor yazarı arasında kurulması gereken doğru diyalogu, Süleyman Seba’dan öğrendik. Haber doğrulatmayı da Süleyman Abi’den öğrendik. Hiçbir zaman yanıltmadı, sorduğumuzda doğruları direkt söyleyiverdi. ‘Sürülen’ spor yazarı için ‘patronunu’ arayıp, ‘lütfen bizim muhabirimizi geri yollayın’ dedi. Ayırım yapmadan askere giden her muhabir için ‘komutanları’ aradı ve bizlerin manevi ‘babası’ oluverdi. Kendimi fazlaca şanslı hissediyorum! Hem Süleyman Abi ile uzun yıllar birlikte olmanın mutluluğunu yaşadım, hem de ‘unutulmaz kadro’nun bir parçası oluverdim. Huzur içinde uyu Süleyman Abi… Her zaman bizimle olacaksın…
‘’Ersun Yanal, onur ve 5 milyon!‘’
Elbette ortada, babadan oğla geçen bir ‘başkanlık’ sistemi yoktur ancak ‘monarşinin’ varlığını kimse inkar edememektedir! Kim ne derse desin, sonuç itibari ile ‘Fenerbahçe’de Aziz Yıldırım ne derse o olur!’ Ve bir kez daha öyle oldu… Acaba Aziz Yıldırım’ın bir gün önce kurduğu ‘yenilir-yutulur cinsten olmayan cümleler hedefine ne kadar sürede varacaktı? Soruya yanıt 24 saat geçmeden verildi. Günü kurtarma derdindekilerin ya da ‘yalaka’ tabir edilen nitelikteki kişilerin kaldıramayacağı cümlelerin yanıtı beklendiği gibi ‘istifa’ oluverdi. Ersun Yanal görevinden istifa ederken belki de yaşamındaki en doğru cümleyi kurdu: “İlkeler, kazandığımız ve kazanacağımız paradan her zaman daha üstündür ve başarı için olmazsa olmaz koşuldur."
Türk Dil Kurumu, ‘onur’ için diyor ki; ‘İnsanın kendine karşı duyduğu saygı, şeref, öz saygı, haysiyet, izzetinefis.’
Ersun Yanal’ın hatası-hataları olmamış mıdır? Mutlaka olmuştur ve de olacaktır. Ancak bu Aziz Yıldırım’a takımı şampiyon yapan teknik direktörü, 78 milyonun önünde yerme ve aşağılama hakkını vermez. 2 yıllık sözleşme imzalayan Yanal, istifa etmeyip sözleşmesinin fesh edilmesini beklese 5 milyon TL tazminat alacaktı. ‘Onur’ böyle bir şey, elinin tersi ile çoğumuzun rüyasında göremeyeceği rakamı itmektir. Aziz Yıldırım’ın isteği de buydu zaten ve istediğini aldı.
Onurun sahibi kim oldu?
https://twitter.com/asenaozkn
‘’Almeida gitti, Beşiktaş geldi!‘’
Sahasındaki ilk maçı yitiren Feyenoord’un Atatürk Olimpiyat Stadı’ndaki mücadeleye çok daha istemli başlaması sürpriz olmadı, zira tek şansları erken bulacakları olası göldü. Şaşkınlık yaşatan; Beşiktaş’ın Mustafa Pektemek ile bulduğu ‘karambol’ pozisyonu Demba Ba’nın dokunuşu ile ağlara gönderip öne geçtiği dakikaya kadar sergilediği tedirgin ve çekingen oyun oldu. Öyle ki, golün geldiği ana kadar sanırsınız ev sahibi Beşiktaş değil, konuk Feyenoord… Neyse ki gol ‘karambolden’ de olsa geldi ve tribünler ile sahadakiler rahat nefes alıverdi! Feyenoord’un kadrosunda artık: Graziano Pelle, Stefan de Vrij, Bruno Martins Indi ve Daryl Janmaat olmaması siyah-beyazlı ekip için tartışmasız büyük şanstı. Buna karşın eski gücünü büyük oranda yitirmiş Hollanda temsilcisi rövanş mücadelesinde ‘kötü’ diyemeyeceğimiz ancak istediği futbolu da sergileyemedi. Oyuna sonradan dahil olan Elvis Manu’nun golü umutlarını yeşertti, Beşiktaş’a da Demba Ba’nın Olcay Şahan’ın verdiği topu ağlarla buluşturduğu dakikaya kadar, ‘Malmö sendromu’ yaşatıverdi! Slaven Biliç’in Kerim Frei – İsmail Köybaşı değişimini yadırgadım fakat işe yaradığına da tanıklık ettim! Ve Demba Ba’nın üçüncü golü Beşiktaş’ın yüzünü güldürdü. Şurası kesin, Mustafa Pektemek selefi Hugo Almeida’nın vedasının ardından kendisine gelip, özgüveniyle buluşuverdi. Beşiktaş kötü başladığı maçı çok iyi bitirdi ve ilginci oynadıkça da açıldı. Beşiktaşlı futbolcular tedirginliklerinden kurtulup, üzerlerindeki baskıdan arındıklarında sonuca rahat gidiyorlar. Oyunun başındaki Beşiktaş nerede, ikinci yarıdaki Beşiktaş nerede? Karşılaşmanın başında orta alanda ‘dağıtıcı’ ve ‘yönlerdirici’ oyun yoksunluğundan söz ederken, doksan dakikanın bitiminde bu ‘bariz’ sorunu göz ardı ettik. Elbette bunda da büyük pay Mustafa Pektemek’e ait. Görüldü ki, Hugo Almeida, Beşiktaş için ‘pranga’ olup çıkıvermiş üç sezon boyunca! Hangisine üzülmeli siyah-beyazlılar? Yetenek yoksunu Portekizli futbolcuya servet ödemelerine mi yoksa atamadığı gollere mi?. Beşiktaş aradığı golcüyü de buldu, takım olgusunu da… Sıradan oynayanlar da vardı dün gece ancak bu yenginin ardından hepsi birer yıldız oluverdi bu da son derece doğal! Şurası aşikar; Beşiktaş’ın futbolu önümüzdeki süreçte daha da olumlu gelişme gösterecek. Futbolcu topluğu her geçen gün daha da oturacak ve oyuncular sahadaki iletişim sorununu tam anlamıyla çözdüklerinde, Beşiktaş eski günlerine dönecek...
https://twitter.com/asenaozkn
‘’Fikret Orman'ın karnesi!‘’
Coşkusuyla, keyifsizliğiyle öğrencilerle eğitmenler için bir eğitim yılı daha geride kalıyor. Bugün karnelerini alacak öğrencilerin çoğu gülecek, azı somurtacak, kimisi de ‘korkudan’ evden kaçacak! Beşiktaş Kulübü Başkanı Fikret Orman’ın karnesini vermek içinse sabırla 25 ay bekledik! Haberin kötüsünü baştan vermeli. Ne yazık ki, Fikret Orman sınıfta kaldı! Kuşkusuz Orman, eğitmenler kurulunun kanaat notu ile bir üst sınıfa geçebilirdi ancak bundan en büyük zararı Beşiktaş görürdü! İyisi mi, bir yıl daha aynı sınıfta okuyup, alt yapısını sağlamlaştırsın...
Fikret Orman’ın en büyük hatası, ‘ben’ sendromundan arınamaması! Başkan, Süleyman Seba ekolünden geldiğini iddia etse de; ne söylemleri, ne de eylemleri onursal başkanın politikası ile bağdaşıyor. Seba’nın 16 yıllık yönetimi boyunca ağzından bir kez daha ‘ben’ kelimesi çıkmamıştır, oysa Fikret Orman nerede ise tüm açıklamalarında ‘ben’ kelimesini özenle ve üzerine basarak kullanmaktadır. Zaten bu nedenle de yönetim içinden ‘homurtular’ duyulmaktadır! Süleyman Seba’nın ardından Beşiktaş’a ne Serdar Bilgili, ne Yıldırım Demirören ne de Fikret Orman tek ‘tesis’ kazandırmıştır. İnşası süren stat ise yıkılmış ve yerine Siyah-Beyazlı kulübün geliri ile yenisi yapılmaktadır. Bu nedenle ‘böbürlenmek’ gereksizden de ötedir! İmzalanan anlaşmalar ile borçların azaldığı iddia edilmiş ancak olağan mali kongrede rakamların yerinde saydığı görülmüştür. Futbol takımında ‘disiplinsizlik’ başını alıp gitmiştir. Transfer, alışa gelmiş şekilde beklentilerden fazlaca uzaktadır. Ezcümle: Beşiktaş’ın geleceği parlak gözükmemektedir!
Fikret Orman’ın yıl sonu ikinci dönem karnesi:
- Arkadaşları ile uyumu: 1
- Matematik: 0
- Görsel Sanatlar: 5
- Takım Çalışması ve Sorumluluk: 1
- Okul Kültürüne Uyum: 0
- Rehberlik ve Sosyal Etkinlikler: 5
- Hayat Bilgisi: 1
- Çözüm Odaklı Olma: 1
‘’Hayallerim, aşkım ve sen!‘’
Genç, yetişkin; 301 emekçi canını yitirmiş, resmi açıklamaya göre! Anaların, babaların, eşlerin ve tabii çocukların yürekleri yanmış, yanmaya da devam ediyor. Bir değil, on değil, yüzlerce ocak sönüvermiş… Acının anlatımını aktaracak kelimeleri bulmak, zor. Böylesine acıyla harmanlanmış ortamda futbol aktarmak ne anlam taşır kestirmek güç ancak bu da bizim görevimiz!
Veli Kavlak’ın ısınırken sakatlanması, Beşiktaş sağlık heyetini anmamıza neden oldu! Bir kez daha altını özenle çizelim; görevdeki sağlık heyeti ile siyah-beyazlı formayı giyen ve de giyecek oyuncuların futbol yaşamları tehlike altında olacak! Veli Kavlak’ın yerini Kerim Frei Koyunlu aldı, çok da kötü olmadı doğrusu. Beşiktaş sezon boyunca yitirdiği puanların tümünü Gençlerbirliği’nden almaya niyetliydi, elbette ayaklar sahada kulaklar Arena’da olmak kaydıyla. Hugo Almeida on üç hafta sonra golünü attı ve coşkusuna gem vurmayı başardı. Gün, atılan gole sevilecek gün değildi…‘Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla!’
İkinci bölümde Türk Telekom Arena’dan ‘gol’ sesi geldi, hemen ardından da Mehmet Özdilek’in takımı Mervan Çelik ile eşitliği sağladı. Hakem İlker Meral, topun Ante Kulusic’in koluna çarpması sonrasında tereddütsüz ‘penaltı’ noktasını gösterdiğinde, doğaldır; umutlananlar oldu! Ne var ki, atışı kullanan Hugo Almeida vurduğu topu kaleci Ferhat Kaplan çeliverdi. Beşiktaş’ın hayalleri de, ‘direkt’ Şampiyonlar Ligi’ne katılım aşkı da sona eriverdi. Zaten ayağı yere basan Beşiktaşlıların beklentisi sınırlıydı bu yolda… Kendilerini hayal dünyasından arındırmayı başaranlar, gayet iyi biliyorlardı ki, sahasında puanları hovardaca dağıtan, deplasmanlara şen gidip yaslı dönen Beşiktaş’ın, tek doksan dakikada hatalarını telafi etmesi olanaksız gibiydi!
Öyle de oldu. Sezon bitti; Oğuzhan Özyakup yerine, sisteme alışamadı, Olcay Şahan’ın yapmaya çalıştığını ise kimseler anlayamadı! Beşiktaş’ın sezonu puan cetvelinin üçüncü basamağında tamamlamasını ‘başarı’ olarak lanse edenler, Şampiyonlar Ligi hesaplarından vazgeçmeliler. Sahasında başkent ekibini yenemeyen kadronun, Avrupa’daki eleme turlarını sorunsuz aşmasını beklemek, Türkiye’deki madenlerde ‘can güvenliğinin kusursuz’ olduğunu varsaymakla eşdeğerde düşünce olur! Sevgili başkan Fikret Orman’ı da yakın çevresi uyarmalı: “Sayın başkan sadece bir stat yıkıp yenisini yapıyorsunuz, bunu da Beşiktaş’ın parası ile gerçekleştiriyorsunuz. Lütfen, Beşiktaş’a yeni tesis kazandırıyormuş izlenimi yaratmaktan özenle kaçının” demeli! Hayaller de, aşk da tükendi ve sen Oğuzhan Özyakup, uzakta dakikalarında yaptığın edepsizlik, Beşiktaş’ın centilmenliğine gölge düşürdü. Sende diğerleri gibi gelip-geçicisin bunu sakın unutma!
https://twitter.com/asenaozkn
‘’'Umut' fakirin ekmeği!‘’
Sahadaki otorite Tolga Özkalfa, ilk yarı sona ererken ceza alanı içinde topun Hugo Almeiada’nın kolu ile buluşmasında ‘penaltı’ noktasını gösterebilirdi. İkinci yarının başında ise Ognjen Vranjes’in Hugo Almeida’yı itmesinde tereddütsüz ‘penaltı’ noktasını göstermeliydi! Beşiktaş, Elazığ deplasmanında Gökhan Töre’nin becerisi ile golü buldu ve umudunu son haftaya taşıyıverdi. Bunun dışında ‘vasat’ı dahi bulan oyun sergileyemedi. Savunma bloğunun göbeğinde oynayan Jermaine Jones’un topu kafası ile kaleci Tolga Zengin’e vermek isterken Deniz Yılmaz’a pozisyon yaratmasına, anlayış göstermek gerekir. Zira Jones; ne ‘stoper’ nitelemesindeki yetiye, ne de bu bölgede deneyime sahip… Ya diğerleri? Sezon bitti ama Beşiktaş’ta kadro ‘kaosu’ bitmek bilemedi! Oysa çok değişkenlik göstermeyen bir orta alan mevcut Slaven Biliç’in elinde. Savunmanın önünde Atiba Hutchinson ile Veli Kavlak ikilisi, solda Olcay Şahan, sağda Gökhan Töre, ortalarında Oğuzhan Özyakup. İleri uçta da, 16 şubat tarihindeki Bursaspor maçından bu yana gol atamayan Hugo Almeida… Neredeyse sezon başından bu yana değişmeyen kadronun pozisyon üretememesi, golleri ‘organize’ ataklarla değil de bireysel beceriler ile bulması, açıkçası kabul edilir gibi değil! Galibiyetler sonrası bu önemli anekdot nedense irdelenmedi ya da ‘kimseler’ irdelemeye gerek görmedi. ‘Bir takım Beşiktaşlı’ ise ‘anlamsız’ puanlar yitiren ekibin mevcut kadro ile üçüncü basamağa yerleşmesinin ‘başarı’ olarak kabul edilmesi gerektiğini savundu. ‘Onlar’ en azından beni inandıramazlar! Onca maça çıkan aynı kadro, aldıkları ücretler ‘tavan’ enleminde futbolcu topluluğu, sezon sona eriyor; ancak nerede ise tüm oyuncular ayağa 3 top yapmaktan aciz! Ne acıdık ki, Beşiktaş kendi kazanacağı puanlar yerine bir üst basamadığındaki rakibinin puan yitirmesine bel bağlamış durumda. Süper Lig veda eden Elazığspor mu? Doğrusu bu ya kazanmak için çok değil, hiçbir şey yapmadılar. Okan Buruk ilerleyen dakikalarda her ne kadar sahaya tüm hücum gücünü sürdüyse de onlar da ‘organize’ olmayı başaramadılar. Bu da yetmezmiş gibi oyuna sonradan dahil olan İbrahim Kaş ‘kırmızı kart’ ile oyun dışında kalıverdi. Batuhan Karadeniz çalıştı çalışmasına da sadece kendisine! İlginç bir doksan dakika ile hafta geride kaldı. Telekomünikasyon çağında diğer karşılaşmaların sonuçları anı anına iki takım oyuncularına da aktarıldı ancak Elazığspor kendini kurtaramadı. Gökhan Töre attı, ev sahibi Elazığspor’u alt kümeye yolladı, Beşiktaş’ın direkt Şampiyonlar Ligi umudunu da haftaya taşıdı… Gençlerbirliği’ni istersen farklı yen, rakibin Galatasaray, ligde tutunan konuğu Kayseri Erciyesspor’u mağlup edemeyecek mi? Umut fakirin ekmeği, ye, ye bitmez!
‘’Oğuzhan farkı…‘’
Bu kez sahada ne eleştirip - yerecek Beşiktaş, ne de yerden yere vuracak Beşiktaşlı futbolcu mevcut, üstelik tribündeki yandaş ‘kösteğine’ karşın! Ancak, siyah-beyazlı ekipte ‘düşman başına’ diyebileceğimiz bir sağlık ekibi var ki…
Karşılaşmanın başında Oğuzhan Özyakup sol kanattan topu ortadaki Veli Kavlak’a ‘al da at’ özdeşleşmesi ile verdi, Veli’nin sert vurduğu top kaleci Andreas Isaksson’dan döndü, dönen topu ağlarla buluşturan Oğuzhan da takımını öne geçirdi. Çok geçmedi sağ kanattan gelen topa çıkan kaleci Isaksson, istemeden takım arkadaşını ‘saf dışı’ bıraktı topu önünde bulan Veli Kavlak da ‘akılcı’ vuruşu ile skoru iki farka taşıdı. Şanssızlık ise gollerin ardından geliverdi Beşiktaş adına! İlk yarıda sağ kulvarda savunma görevini üstlenen Necip Uysal sakatlandı yerini Jermaine Jones aldı. Savunmanın önünde takımı yönlendirip, yönetme yetisine haiz Atiba Hutchinson, Necip’in görev yerine geçti, Jones de Atiba’nın bölgesine… Elbette Jermaine Jones fazlası ile deneyim sahibi oyunca ancak her nedense Beşiktaş’a yararlı olamadı. Atiba ise gösterişten uzak oyunu ile takımla bütünleşmeyi ve dağıtıcı olmayı kanıksadı. Karşılaşmanın ilk bölümünü iki farkla önde kapayan Beşiktaş ikinci yarıda skoru koruyan ama arada gole de yaklaşan taraf olma hazırlığı yaparken, bu kez sakatlanarak oyunu dışında kalan attığı ve kurtardığı golle yıldızı parlayan Oğuzhan Özyakup oldu. Slaven Biliç, Oğuzhan yerine sahaya sürdüğü İsmail Köybaşı’nı savunmanı soluna gönderince, Ramon Motta sol açık oluverdi. Solaçık Olcay Şahan ise Oğuzhan’ın görev bölgesine kayıverdi. Beşiktaşlı futbolcular da sahada zorunlu, ‘dön baba dönelim’ enleminde oluverdiler! Gelelim ‘düşman başına!’ Efsane masör Zeki Er’i de tanıdım, tedrisatından geçen Necati Yücel’i de. Ancak Beşiktaş’ın bu kadar fazla sakatlık yaşadığı döneme hiç tanıklık etmedim. Sağlık ekibini kim göreve getirdi? Dokunulmazlıkları mı var? Malum ‘silahlı yaralanma’ olayı sonrası ‘kulüp doktorumuz orada değildi’ açıklamasına neden gerek görüldü? Bırakın futbolcu transferini, sakatlıkların önüne geçecek yeni sağlık ekibine öncelik verin. Ayrıca bu radikal değişimi yapmazsınız unutmayın, transfer edeceğiniz futbolcu ya da futbolcular da sakatlıklardan paylarını alacaklardır! Hani ödendiğimiz vergiler bizlere yol-su-elektrik olarak dönüyor ya, aynı bağlamda düşünün! Sakın art arda gelen kronik sakatlıkları ‘futbolcular kendilerine dikkat etmiyor’ savsatası ile geçiştirmeyin zira ben ne kendine bakmayan Beşiktaşlı futbolcular gördüm! Ancak sakatlıklarına hiç tanıklık etmedim desem yeridir.
Beşiktaş Oğuzhan Özyak’un oyunda olduğu dönem içinde gayet iyi oynadı. Hakkını verelim Atiba Hutchinson da savunmanın önünde görev yaparken, siyah-beyazlı ekip göze hoş gelen futbol sergiledi. Sonrasında tek hedef skoru korumaktı, öyle de yapıverdiler. Uzatma dakikalarında Ezequiel Scarione’den gelen golü yok sayarsak elbette. Beşiktaş’ın borç batağından kurtulabilmesi veya bir nebze rahatlayabilmesi için bir numaralı kupaya direkt katılması zorunlu. Tribündeki yandaş grubu, kesinlikle haklı ama serzenişin yeri ve zamanlaması manidar!
twitter / Asena Özkan
‘’Beşiktaşlı olmak!‘’
Beşiktaşlı olmak böyle bir şeydir! Metin – Ali - Feyyaz’lı yılların ardından çoğu kez ‘diğerlerinin’ şampiyonluk turlarını izleyip, sessizce iç geçirmektir… ‘Şerefli ikincilikler’ ile avunmak zorunda kalmaktır… Spor sayfalarında geri planda olmayı, kabullenmektir… Başkaları coşarken kendini dizginlemeyi, hırçınlaşmamayı öğrenmek demektir... Sonuç ne olursa olsun, onurunla ‘dik’ durabilmektir. Yine öylesine bir hafta! Fenerbahçe Kadıköy’de tur atarken Beşiktaş, Sivas deplasmanında. Bu karşılaşma her ne kadar Kadıköy’deki maçın ‘gölgesinde’ kalsa da, siyah-beyazlı ekip için fazlaca önem arz ediyordu…
İlk yarıda ‘yokluklar Beşiktaş’ın belini bükmüş’ gibi gözükmedi. Mustafa Pektemek’in sağ kulvarda üretken olamaması dışında fazla sorun yok gibi göründü. Hatta Oğuzhan Özyakup’un ceza alanı dışından sert vurdu top, kaleci Korcan Çelikay’dan döndü, dönen topa bu kez yakın mesafeden Hugo Almeida vurdu, Korcan yine çıkardı. Başarılı file bekçisi kısa süre sonra da omuzu çıkınca kendisini dışarı çıkarttı, yerini de Nihat Şahin aldı. Beşiktaş ilk yarıda hem sahanın, hem de oyunun hakimiyetini ayaklarında tutuverdi. Bunun en önemli nedeni tartışmasız Atiba Hutchinson’ın sağ kulvarın gerisinde değil de, savunmanın önünde Necip Uysal ile görev yapması oldu. Atiba, takımı yönetti, yönlendirdi. İkinci bölümde ise durum her iki takım için de farklılık içerdi! John Utaka, Aydın Karabulut’un söküp aldığı sonrasında da aktardığı topu öylesine ustaca vuruşla ağlarla buluşturdu ki, Tolga Zengin bakakaldı! Çok geçmedi Slaven Biliç ‘dahiyane’ değişimini gerçekleştirdi ve Serdar Kurtuluş’u alıp yerine ‘kurşun yaralı’ Gökhan Töre’yi sürdü. Mustafa Pektemek böylece ikinci ‘forvet’ oluverdi. Zaten sonrasında da olan oldu! Aatif Chahechouhe önce skoru iki, bir sonra da üç farka taşıdı. Sezon başından bu yana destek verdiğim Uğul Boral’ın bakışları eşliğinde elbette! Beşiktaş kazanabileceği karşılaşmayı yitirdi üstüne üstlük farklı skorla. Beşiktaş neden yitirdi Sivas deplasmanında, hem de üç gol yiyerek? Elbette cezalı ve sakat oyuncu sayısının fazlalığı etkendi ancak sahada mücadele edenler de ‘profesyoneldi!’ Beşiktaş’ta ‘disiplini’ kavramı yitirildi. Üstelik hem saha içinde, hem de dışında! Bireysel irdelemeler ya da birkaç futbolcuyu yerden yere vurmak ile Beşiktaş’ı karalamak yanlış olur. Beşiktaş’ın sorununu deneyim ile harmanlayıp, ustaca irdelemeli ki, sonuca gidilebilsin. Nereden mi başlamalı? Kuşkusuz önce teknik direktör, sonra sağlık ekibi en son da yöneticiler! Beşiktaşlı futbolcular mı? Onları da Sivas’ta ‘kangallar’ yesin!
https://twitter.com/asenaozkn