‘’Olcay Şahan ne iş yapar?‘’
Sıradan birisi değil, işini iyi bilen, başarılı teknik adam  inandırmalı!.. Olcay Şahan’ın takım oyununa katkısını doyurucu  bilgilerle aktarmalı ve de ikna etmeli, ki Slaven Biliç’i  eleştirmeyelim, Uğur Boral’a şans vermediği için! Beşiktaş 3 atmış 2  yemiş, buna karşın ne oynamış? Futbol, ‘takım’ ya da güncel söylemi ile  ‘kolektif oyun.’ Beşiktaş dün gece ligin dibine demir atmış Kayseri  Erciyesspor karşısında takım oyunu mu sergiledi, yoksa bireysel  becerilerle mi sonuca gitti? Golleri tek tek irdelemek gereksiz, ancak  enine boyuna dikkatle incelenmesi gereken bir ilk yarı var ki, tek  kelime ile ‘evlere şenlik!’ Zorluk çekmeden aşılan Erciyes orta alanı  ile defansı, çaresiz bakarken, Beşiktaşlı futbolcular golü ancak ilk  bölümün sonunda bulabildiler. Tek nedeni, uzun süredir takım oyunundan  ırak olmaları ve sahadaki iletişimsizlikleri! Pedro Franco ile Ersan  Gülüm’ün yer aldığı defans bloğu fazlaca şanlıydı zira rakip, ligde  prosedür maçları oynayan, hücum gücünü büyük oranda yitirmiş Kayseri  Erciyesspor’du. Savunmanın önündeki Atiba ile Oğuzhan takım  arkadaşlarına oranla daha iyiydiler zaten Oğuzhan, ‘müthiç’ vuruşuyla  golünü kaydedip ayrıca alkış alıverdi. Sağ kanattaki Gökhan Töre hem  attırdı, hem de attı haliyle görevini yaptı. Fernandes ‘kısmen’ oynamaya  başladı, Almeida ise kanatlardan orta gelmediği için bekleyiverdi. Skor  fazlaca yanıltıcı! Ayaz gecede rakip ‘çaresiz’, Beşiktaş attığı gollere  karşın ‘beceriksiz.’  Beceri yoksunluğunun ardında ne var? Kanatların  çalışmaması, fazla top kaybıyla oynamaları, savunma hattının sürekli  hata yapması, orta alanın üretememesi, ileri ucun ise beklemesi. Geriye  ne kaldı? Tek ya da çift transfer bu sorunu çözer mi? Pek umut yok gibi!  Beşiktaş, fark yaratacağı maçı, ‘ite – kaka’ kazanırken sadece  düşündürdü!  Beşiktaş’ın bu yengiyle fazlaca gereksinimi vardı. Ne  diyelim, hayırlı olsun!..
Asena Özkan https://twitter.com/asenaozkn
‘’Armut piş, Semih'in ağzına düş!‘’
Bir yanda, ‘cep delik – cepken delik’ evin sahibi Tokatspor, diğer yanda adını, kavurucu sıcağı ve hoş hanım kişilerin gölgeleri ile duyuran, Antalya’nın sporu! Tokatspor’un teknik direktörü Mehmet Şahan’ın kariyeri boyunca Samet Aybaba’nın bir sezonda aldığı ücreti kazanmadığı su götürmez gerçek. Futbolcuların durumları da pek farklılık içermiyor elbette! Sahada ‘armut piş ağzıma düş’ paralelinde bekleyen Semih Şentürk’ün değil otomobilini, aralarında topladıklarıyla ancak lastiklerini satın alabilecek kazanca sahip Tokatlı futbolcular. Ne var ki, tümünün tanımlaması ‘profesyonel futbolcu!’ Aslına bakarsanız iki takım futbolcularının da sergilediği oyun farkı değil! Beceri yoksunluğu öylesine sırıtıyor ki, takımları da oyuncuları da birbirinden ayırt etmek zorlaşıyor, formaların renkleri ayrı olmasa!
Ancak Tokatspor’un ‘yokluklar’ nedeni ile sahaya 18 yerine 15 elemanla çıktığının altını özenle çizmek gerek. Buna bir de, gole daha fazla yaklaşan ancak atmayı beceremeyen ekibin ev sahibi olduğunu da eklemeli tabii… Gençler; Berk Kal ile kaleci Bekin Öztürk’ün önleri açık, dileriz bahtları da açık olur. Antalyaspor mu? Ne oynadı ya da ne oymaya çalıştı böylesine deneyimli kadrosu ile çözemedim. Samet Aybaba’ın futbol mantığını anlamak zaten çoğu kez zordur! Tokat’ta Ziraat Türkiye Kupası maçı mı oynandı?  Prosedür gereği, evet,! Futbol mu izledik? Hayır, kör dövüşü! Semih Şentürk attığı golle takımına kupada fazlaca önemli puan kazandırdı, armut pişti ağzına düşüverdi! Diarra'nın golü ise hiçbir şeyi değiştirmedi. Tokatspor’u yaşadığını tüm olumsuzluklar ve zorluklara karşın buralara kadar gelebildiği için kutlamalı…
‘’Bilic'i sorgulama zamanı!‘’
 Jose Bosingwa ile önündeki Olcan Adin sol kanadını ‘yol geçen hanına’  çeviriyor, Emre Güral; Atiba Hutchinson ile Ramon Motta ve Ersan Adem  Gülüm üçlüsünün arasından ‘müthiş’ golünü atıyor ve ‘sen’ önlem  almadığın gibi Gökhan Töre’yi oyundan çıkarıp sahaya Filip Holosko’yu  sürüyorsun. Bu da yetmezmiş gibi savunmada Necip Uysal – Pedro Franco  değişimi yapıyorsun… Slaven Biliç’in ‘devrimci’ kişiliğine dil uzatamam  ancak futbol yetisini sorgulayanlar kervanına katılabilirim!  Bugüne  kadar Trabzon deplasmanında ‘daha az yiyelim’ mantığı ile mücadele eden  Beşiktaş görmemiştim, ilk oldu!
‘Tafralarından’ kurtulan  Trabzonspor farkına varmadan ‘evrim’ geçirmiş! Nerede ligin ilk  yarısındaki ‘tutarsız’ bordo-mavililer, nerede Beşiktaş karşısında  yılmadan mücadele eden Trabzonspor… Ev sahibi ekip nerede tüm ataklarını  ‘aksamadan’ işleyen sağ kanadından gerçekleştiriyor. Bosingwa ile Olcan  kusursuza yakın senkron tutturmuş. Sol kanattaki Yusuf’un hakkını da  yememek gerekli, hücumdan çok savunmayı düşünse de ayaklarından  geldiğince görevini yapıyor. Genç Emre ise yakın gelecekte transferin  yeni gözdesi olacak kuşkusuz. Beşiktaş, ligin ‘mola’ kısmını farklı  algılamış olacak ki, futbolcuları tatillerine sahada devam ediyor!  Karşılaşmaya baskılı ve tempolu başlayan Trabzonspor, siyah-beyazlı  ekibi ‘dumura’ uğratıverdi. Beşiktaşlı futbolcular karşılaşmanın ilk  bölümünde sadece gezindiler. Biliç’in ‘vazgeçilmezi’ Olcay Şahan  kolektif olmayan oyuna en ufak katkı sağlayamadığı gibi görev yaptığı  kanatta öylesine açıklar veriyor ki, Olcan ekürisi Bosingwa ile sol  kanatta ‘at koşturuveriyor!’ Belirginleşen Manuel Fernandes’in ligin  ikinci bölümündeki maçlarda da eskisi gibi olmayacağı. Portekizli  oyuncunun ‘halefi’ genç Oğuzhan Özyakup ne yapsın? Uyum içinde  oynayabileceği oyuncu bulamadığı gibi ne sağdan, ne soldan orta var, ne  de arkasında ‘güven’ telkin edecek bir savunma bloğu. Çözüm; Fernandes  ile Oğuzhan’ın görev yerlerini değiştirmek değil, oyun sistemini  geliştirmek! Bir kez daha belirtmekte yarar var. Fiziksel üstünlüğe  sahip Hugo Almeida kanatlardan orta gelmediği sürece gol atmakta  zorlanır. Fernandes’in köşe atışından gönderdiği topu ağlarla  buluşturması bu savı fazlası ile doğruladı. Beşiktaşlı futbolcular ile  teknik kadro bir puanı kurtarmanın keyfini yaşadı, yandaş grubu ise  yitirilen iki puanın mutsuzluğunu. Kaleci Tolga yediği gole karşın  Beşiktaş’ın en başarılı ismiydi, Trabzon’da. Görülen; Beşiktaş’taki  istikrarsızlığın ligin ikinci yarısında da süreceği… Siyah-beyazlılar  son dakikalardaki, oynama istemlerini doksan dakika sergileme becerisine  sahip olsalardı karşılaşmayı rahat kazanırlardı hem Olcay Şahan, hem de  toparlanan Trabzonspor’a karşın!
https://twitter.com/asenaozkn
‘’Taiwo ile Belluschi‘’
 Bursaspor ile Eskişehirspor arasında oynanan Ziraat Türkiye Kupası’nın grup maçı da bunun en somut örneklerinden birisiydi. Bursaspor, Taye Taiwo neyi kriter alarak transfer etti? Sol kanadın gerisinde mücadele eden Nijeryalı futbolcu ne Necati’ye, ne Erkan Zengin’e ne de diğerlerine nefes aldırdı. Bu da yetmezmiş gibi köşe atışından ‘Kamara’ aracılığı ile gol attırdı! Ya, Fernando Belluschi ? Bitip tükenmek bilmeyen enerjisini öylesine dengeli ve akılcı yaydı ki doksan dakikaya, Arjantinli oyuncu attığı golle ve kazandırdığı penaltı ile becerisini bir kez daha kanıtladı. Her iki oyuncuyu da izlemek keyif verdi, üstelik yanlısına da yansızına da…
Birde Eskişehirspor’un ‘ecnebisi’ Diomansy  Kamara vardı ki, ‘evlere şenlik!’ Olağandır; futbolcu ters kafa vuruşuyla topu kendi kalesine gönderebilir ancak bu işten ekmek yiyeni, yirmi santimetreden topu boş kaleye gönderememezlik edemez! Elbette bu mücadelede ‘diğerleri’ de vardı. Örneğin; oynama istemini yitirmiş, sahada ‘imitasyon’ koşular yapıp duran Necati Ateş…
Ve bir de teknik adamlar! Ertuğrul Sağlam’ı anlamak giderek zorlaşıyor! Bir bakıyorsunuz Necati Ateş’in ‘esamesi’ okunmuyor, bir bakıyorsunuz ‘kurtarıcı’ mantığı ile sahaya sürülüyor, Bursaspor karşısında olduğu gibi! İki takım arasındaki ‘kalite’ farkı, fazlaca sırıttı skor 4 - 1 olduğunda. Kadro dışı bırakılan Tarık Çamdal ile Veysel Sarı’nın yoksunlukları mı Eskişehirspor’u ‘tanınmaz’ hale getiriverdi, yoksa bu cezanın psikolojisi, takımın diğer oyuncularını da mı etkiledi? Şurası kesin, Eskişehirspor ‘bu’ değildi. İlginci giderek daha da ‘kötü’ oluyorlar! ‘Kürkçü dükkanı’ enlemindeki Bursaspor ise her geçen gün güçleniyor ve futbolunu izlemek keyif veriyor. Uzun süredir hakem kararlarının eleştirmediği bir doksan dakika izlemek ise futbol tutkunları için ayrı bir keyif oldu… 
‘’Korkak Roberto Carlos!‘’
 Bir yanda; Ziraat Türkiye  Kupası’nın grup mücadelesine Bursaspor’a yenilgisi ile başlayan ev  sahibi Sivasspor, diğer yanda Akhisar’a teslim olan konuk Eskişehirspor…  İki ekibinde ‘yitirme’ lüksü olmayınca da tempolu ve farkı iki ayrı  yarı izledik. Roberto Carlos’un ‘gol yemeyelim’ felsefesi, Özgür Çek’in  ortasında, top beklenmedik şekilde filelerle buluşunca çöktü ve ilk  bölümde oyunu kendi alanında kabul eden Sivasspor farklılaştı! 
Golü  yedikleri dakikaya kadar, ileri uç elemanı Cicinho’yu uzun toplarla  buluşturarak gol arayan Sivaspor, askıya aldığı ‘hücum futbolunu’  karşılaşmanın ikinci bölümünde sergileyince Eskişehirspor kalesini  ‘abluka’ altına alıverdi. Burada da Roberto Carlos’un ‘korkaklığı’  ortaya çıktı. Madem takımın hücumda etkili, sonuca gidebilecek beceriye  sahip oyuncuların var, o zaman neden ilk bölümde oyunu kendi yarı  alanında kabul ediyor. Bunun sorumlusu sahada mücadele eden futbolcular  değil, teknik adamdır! Gördük ki, Sivasspor oyunu rakip yarı alana  taşıyabiliyor ve tehlike üzerine tehlike yaratıyor. 
Bunun sahaya  yansıması için ‘gol’ mü yemelesin? Eskişehirspor ilk bölümde  Bienvenu’nün akılcı ortaları ile iki gol daha bulabilirdi ne var ki,   Kamerunlu futbolcunun beceri dolu pasları takım arkadaşları ile  buluşamadı! Ev sahibi ekip kontra atakla ikinci golü kalesinde görürken  Ziraat Türkiye Kupası’ndaki iddiasını büyük oranda yitirdi. Genç  futbolcu Onur Bayramoğlu’nu kutlamalı akıl dolu vuruşu nedeniyle.  Eskişehirspor kupada önemli yenginin sahibi oldu ama teknik direktör  becerisiyle değil, Roberto Carlos’un korkaklığı nedeni ile… 
‘’Beceriksiz Necati!‘’
Akhisarspor’un  Niasse ile karşılaşmanın başında bulduğu iki gol elbette beceri ister, Eskişehirspor defansı için de beceri yoksunluğu!
Öyle ki, Niasse köşe atışından gelen topu ağlar gönderirken kaleyi perdeleyen ikinci Eskişehirli oyuncu mevcut direk önünde, pas hatasında kaptığı topla kaydettiği golde de kendisini iki oyuncu tutuyor ama o aşmayı başarıyor. Öncelikle iki farklı yarı izledik, ilk bölümde ‘kusursuz’a yakın oynayan Akhisar Belediyespor, ikinci bölümde bulduğu sayısız fırsattan yararlanamayan Eskişehirspor...
Hamza Hamzaoğlu’nun ilk yarıdaki akılcı taktiği takımı iki farkla öne geçince ikinci bölümde ‘rafa kalktı’ ve konuk ekip oyunu kendi alanında kabul etti. Buna karşın Eskişehirspor, bulduğu pozisyonları Necati’nin önderliğinde ‘hovardaca’ harcayıverdi! Her ne kadar sol kanattan Dede sayısız orta yaptıysa da bunlar Eskişehirspor ileri uç elemanlarının ve orta saha oyuncularının ayaklarında eridi, gitti. Eskişehirspor’un gole en yakın anı ise Servet’in kafa vuruşunda topun kale direğinden dönmesi oldu. Eskişehirspor’da Tarık Çamdal’ın yokluğunun ‘sırıttığını’ söylersek, abartmış olmayız! Eskişehirsporlu oyuncular, rakibin Akhisar Belediyesi olması nedeniyle kupa mücadelesini fazla ciddiye almadılar sonucunu da gördüler! Karşılaşmanın ikinci yarısında takımını geri çeken Hamza Hamzaoğlu’nu yermek yerine tebrik etmeli. İlk bölümdeki başarılı takım oyunu için. Necati mi? Skor tabelasının sorumlusu Necati’den başkası değil. ‘Beceriksiz Necati’ demek istiyorum ya neyse! Akaminko’nun uzatma dakikalarında yaptığı mı? Sadece edepsizlik. Hakem Ali Palabıyık’ı kutlamalı yansız ve objektif yönetimi nedeni ile…
‘’Farklı pencerelerden transfer‘’
Kimine göre Beşiktaş için gereksiz kimine göre de ‘ölüsü bile yeter!’ Beşiktaş, Ronaldinho için tüm olanaklarını kullanır da bu futbolcuyu transfer ederse ne olur? Öncelikle bu transferin iki ayağı var; birisi sportif diğeri ise pazarlama stratejisi. Ronaldinho transferinin gerçekleşmesi durumunda, sadece 8 bin kombine satabilmiş Beşiktaş’ın tribünlerde ‘patlama’ yaşayacağı ve bu rakamın en az ikiyle çarpılacağı su götürmez gerçek. Ancak daha önemlisi ‘forma satışı. ’Ronaldinho’nun transferinin 5 ile 6 milyon Euro’ya biteceğini varsayarsak, Beşiktaş sadece forma satışından bu rakamı elde edebilir. Lakin bir de olayın sportif boyutu bulunmakta. Takım içindeki dengelerin bozulacağı ortada. Elbette her futbolcu Brezilyalı yıldızla aynı takımda forma giymeyi arzular ne var ki, kısa süre geçtikten sonra da ‘madem bu kadar para alıyor o oynasın’ demeye başlarlar.
Çingene pazarlığı 
Geçmişte bunun sayısız örneğini yaşadık. Bir başka risk ise Ronaldinho’nun ‘müzmin’ sakatlığı! Böylesine büyük bir rakam ödendikten sonra 33 yaşındaki futbolcunun olası sakatlığı hayal kırıklığı yaşatacağı gibi, Slaven Bilic’in oyun planına da zorunlu olarak  ‘gem’ vurur... Ağabey Assis, ülke ülke dolaşıp deyim yerinde ise ‘çingene pazarlığı’ yapmakta. Doğaldır kardeşinin son transferinde yüksek ücret almasını sağlamak.
Bu takım nerede oynayacak
Beşiktaş’ın tek sorunu Ronaldinho’nun transferi olsa neyse! Bir de stat problemi var ki o da iki ayaklı! Siyah-Beyazlı ekip ligin ikinci yarısında maçlarını nerede oynayacak. Yöneticilerin bir bölümüne göre maç başına 50 bin TL ödedikleri Atatürk Olimpiyat Stadı ‘en uygunu.’ Kasımpaşa ile oynanan sorunlu karşılaşma sonrası RTE Stadı’nın içlerine sinmediği biliniyor. Hem de 8 bin kombineli taraftar grubu ile orada ‘cılız koro’ oluşması. Beşiktaşlı yöneticilerin aldıkları karar gereği, kombinelerin dışında RTE için bilet satışı yapılmayacak. Bu durumda da oraya gitmek anlamsızlaşacak. Beşiktaşlı yöneticiler bu konuda ne yapacaklarına halen karar verebilmiş değiller. Stadın diğer ayağında ise yapımı süren Dolmabahçe bulunuyor. Evdeki hesabın çarşıya uymayacağını görmek için kahin olmaya gerek yok! Stat inşaatı beklenen sürede bitmeyecek. Gelecek sezonun ortasına, belki de tümüne yayılacak. Bu nedenle Beşiktaş’ı fazlaca zor günler bekliyor.
‘’Beşiktaş bu oyunla!..‘’
Mutlaka karşılaşma öncesi bir 'taktik' belirlemiştir ama eminim bunu kendisi de anlamakta güçlük çekmiştir! Gökhan Töre'yi sol kanat oyuncusu olarak sahaya süren teknik adamın futbol becerisinden şüphe ederim. Sakatlıklar nedeni ile sınırlı kadronda Uğur Boral'ı     sol kulvarın ilerisinde değil de gerisinde oynatmanın en kısa ve öz anlatımı ise 'iş bilmezliktir!'  İlk yarıda 'kötünün' de ötesinde oynuyorsun ve Ermin Zec’in beceri dolu vuruşunda golü yiyorsun. Üstüne üstlük golü yiyeceğini de belirgin şekilde önceden görüyorsun. Önlemini alıyor musun? Ev sahibi ekip öylesine savunma yapıyor ki, orta saha elamanları Beşiktaş ataklarında savunmaya destek veriyor, siyah-beyazlı ekibin Gençlerbirliği defansını aşması olanaksızlaşıyor. Çözmeye çabalıyor musun? Ne sağ, ne de sol kanadın çalışıyor, kanatlardan tek bir orta dahi gelmiyor. Sen teknik adam olarak ne yapıyorsun? Gökhan Töre'nin yerine Mustafa Pektemek'i, Serdar Kurtuluş'un yerine de Ömer Şişmanoğlu'nu oyuna alıyorsun sahada üç 'forvet' ile mücadele ediyorsun. Yapılamayan ortaları çaresiz şekilde ‘Avarel’ bağlamında bekleyen Hugo Almeida’yı sahada tutuyorsun. Merak ediyorum Slaven Bilic ne yaptığını biliyor mu? Ayrıca Beşiktaş öylesine şanslıydı ki, Bogdan Stancu tek kelime ile 'inanılmaz' bir gol kaçırdı, sonrasında da bir benzerini Özgür İleri yapıverdi! Beşiktaş üç farkla geride olması gereken karşılaşmada şansın ve de Gençlerbirliği ileri uç elemanlarının beceri noksanlığı nedeni ile fark yemiyor ama bu şansı da kullanamıyor. Beşiktaş,   bu oyunu ile değil Gençlerbirliği'ni yenmek, tek puan alması dahi çok ama çok zordu. Zaten zoru da başaramadılar.
Hani derler ya aynı şartlarla iki takım arasında 100 maç oynansa Beşiktaş ufak bir ihtimal, belki bir tanesini kazanabilir! Beşiktaş yönetimi stat inşa ediyor, sponsorlukları art arda alıyorr ama takım zirveden paralel hızla uzaklaşıyor.
Beşiktaş yandaşı özverilidir, vefalıdır ancak çok fazla beklemeyi sevmez. Benden anımsatması! Beşiktaş bu oyunla değil zirve, sadece ligde kalma mücadelesi içinde olur... Yeni yılı buruk kutlayacak Beşiktaşlılar ya futbolcular? Açıkçası pek umurlarında olduğunu sanmıyorum. Bu sorumluğu hissedecek yapıdaki oyuncular zaten sahada ayaklarından geleni yapardı. Bu arada Olcay Şahan, hakem Özgür Yankaya’yı ‘ateşe atman’ sana hiç yakışmadı. Kendini kandırabilirsin ama aklı selim Beşiktaşlı’ları asla! 










































