‘’Aklınla bin yaşa Pancu‘’
Bu yıl artık Del Bosque’nin sistemine mi uymadı, yoksa hoca tarafından hiç birimizin henüz keşfedemediği ‘ileride oynanacak çok önemli maçlara mı saklandı’ bilinmez, top oynayacak doğru düzgün zaman bulamadı bir türlü.Son Bodo Glimt maçında sahadaydı ve bana sorarsanız Beşiktaş’a yavan futbolu içinde turu getiren işlerin çok önemli bölümünü o yaptı.Aslına bakarsanız, oynadığı futboldan öte dün kullandığı bir kavrama, ‘Pancu’nun aklına’ takıldım.Ankaraspor maçının ardından “İstifa edecek misiniz?” sorusunu yanıtlarken Vicente Del Bosque, “Erkek adamın erkekliği böyle zamanlarda belli olur” türünden bir şeyler söylemiş, biz de bu söylemi, seksist ve cinsiyetçi bulduğumuz belirtip, “Ya kadınların kadın oldukları ne zaman belli olur?” diye sormuştuk...Önceki gün Pancu, hocasından daha ileri bir ‘dünya görüşü’ne ve kavrayışa sahip olduğunu, haliyle onun hakkında yanılmadığımızı gösteren bir konuşma yapmış Romanya’nın Libertatea gazetesine. Demiş ki; “Güçlü karakteri olan insanlar zor günlerde belli olur.” Yani efendi ve akıllı biri olan hocasının belki de bilinç altında yuvalanan o cinsiyetçi ikileme düşmeden bir çırpıda çizivermiş bir insanlık durumunun altını...***Kim ne derse desin, bugün aslında Bosque’nin ‘güvenoylaması’ yapılacak Trabzon’da...Evet, teknik problemlerin ötesinde sahada bir türlü ‘eğlenmeyi’ beceremeyen Beşiktaş; zevksiz, yavan ve sıkıcı top oynadı şimdiye kadar.Yine de, Pancu’nun sözüne takla attırıp söylersek; “Güçlü karakteri olan takımlar zor günlerde belli olur...” Her ne kadar, bu maçın favorisi Trabzonspor olarak görünüyorsa da, ben bu maçın Beşiktaş’ın ‘gerçekten dönüm maçı’ olduğunu düşünüyorum. Ve bu nedenle bu akşam bambaşka bir Beşiktaş izleyeceğimizi sanıyorum.Gelelim Trabzonspor cephesine...Trabzonspor, Atletico Bilbao karşısında ‘iyi işler yapamadı.’ Çünkü Ziya Doğan, sadece Türkiye liginin sırrına ermiş bir hoca. Bu nedenle İspanya ve Ukrayna futboluna dair üstün körü bilgileri olduğundan Kiev ve Bilbao’ya karşı takımını ‘dik tutmayı’ başaramadı. Ama Ziya Doğan, Türkiye’deki hemen hemen tüm futbolcuları ‘ince bağırsağına’ kadar tanıyan ve onların ‘çözümlemesini’ iyi yapabilen ender hocalardan biri. Bu nedenle bu akşam neresinden bakarsanız ‘sıkı bir maç’ izleyeceğiz.Yine de benim bu tip maçlar için kesin olarak ispatlamayı başaramadığım hatta tuhaf bile sayılabilecek bir iddiam var. O da şöyle; ‘En çok kimin kazanması gerekiyorsa o kazanır...’Bu maçta ‘en çok kimin kazanması gerekiyor’ diye sorarsanız, yanıtım Beşiktaş olur...
‘’Del Bosque'nin 'fikri' eksik‘’
Futbol konusunda umduğumuzu bulamadığımız malum. Fakat bir ‘düşün adamı’ olarak Del Bosque, başlarda yaptığı ‘açıklama performansını’ da sonuna kadar sürdüremedi.Son Ankaraspor maçının ardından Beşiktaş’ın teknik ve taktik problemleri üzerine bir dolu laf edildiği için bana Vicente Amca’nın; ‘Erkeklerin erkek olduğu kötü günlerde belli olur’ sözünü didiklemek kaldı.Doğrusu ya, Del Bosque istifa etmeyeceğini nezih bir ifadeyle dile getirmeye gayret ederken, o babacan görüntünün altından böylesi maço bir demeç çıkacağını hiç beklemiyordum. Ne yani, kadınlar kötü zamanlarda kadın olduklarını göstermiyor mu? Buram buram cinsiyet ayrımcılık kokan bu demeç şimdi bir laf mı oluyor? Belli ki, Del Bosque için futbol hala bir ‘erkek oyunu...’Bilgiye sözümüz yokŞimdi başka bir soruya geçip kendimizce açıklamamızı yapalım... Soru şu, ‘Del Bosque neden başarısız oldu?’Sanırım ilk Uğur Mumcu söylemişti; ‘Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanların’ ülkesinde yaşadığımızı. Kafası bozulan, tartışma sırasında karşısındaki bilgisizlikle suçlayıp işin içinden sıyrılıverdi bu sözü kullanarak.Del Bosque örneğinde ise sanırım durum bunun tersi biçimde işledi. Hiç kimse iddia edemedi ve edemez de Bosque’nin ‘bilgisiz’ olduğunu. Ama Bosque’nin sorunu sanırım ‘fikirsiz’ oluşuydu. Nasıl bir ülkeye geldiğine, burada kimlerin yaşadığına, bu ülkede kimin nasıl futbol oynadığına dair hiç bir fikri yoktu Bosque’nin. Bu nedenle ‘Bana bu ülkede üç takımın çekiştiğini söylemişlerdi. Ama görüyorum ki, çok iyi takımlar var’ deyivermişti...Bilgisinden zerre kadar şüphe edemeyeceğimiz Bosque, tam da bu nedenle bildiklerini bu ülkeye uyarlayacak bir ‘fikre’ sahip olamadı. Bildiklerini derleyip, toparlayacak ve ondan Beşiktaş için özel sonuçlar çıkaracak bir ‘teorisi’ yoktu elinde. Böyle olunca da bilgileri havalarda uçuşuverdi ve Beşiktaş’a lig tarihinin en kötü ikinci sezonunu yaşatan biri olarak kayıtlara geçti.Biz bu ülkede devrilen trenlerde ölen onlarca insana rağmen istifa etme erdemi göstermeyen bakanlar ve müdürlerle yaşamaya alışkın insanlar olarak, onun ‘erkek adam bu zamanda belli olur’ demogojisini iyi anlıyoruz. Sanırım istifa etmeyecek ve sanırım kovulacak... Gönül bunun böyle olmamasını, usulca ve mağrurca ‘Bu tablo benim eserim ve gereğini yapıyor istifa ediyorum’ demesini bekledik ama olmadı, yapamadı...Beşiktaş’a yakışmazUnutmadan, ortalıkta ‘Beşiktaş’ın başına Ziya Doğan geliyor’ sözleri havalarda uçuşuyor. En büyük rakiplerinden birinin hocasını, hem de şampiyonluğa en yakın iki adaydan birinin hocasını, hem de hafta sonu deplasmanda oynayacağı takımın hocasını almaya kalkışmak en iyi deyimle ‘Fair Play’e ihanettir. Beşiktaş Yönetimi’nin Del Bosque sorunundan önce Ziya Doğan konusunu açıklığa kavuşturması ve rakibinin hocasında gözü olmadığını net ifadelerle açıklaması gerekir. Gerekir ki, hem kimsenin kafası karışmasın hem de Beşiktaş’a yakışan yapılsın...
‘’Taraftarın gücü adına‘’
Şu demek; Vicente Del Bosque’nin henüz bir tertip düzen veremediği Beşiktaş’a taraftarı düzen verecek...Bu maç, dünyanın parasını verip kurduğu takım, henüz ‘takım olmayı başaramamış’ Beşiktaş Yönetimi için de ‘son şans’ niteliğinde...Eğer Beşiktaş bu maçı kaybederse ki, istatistikler ve ligin başından bu yana iki takımın oynadığı futbol bu sonucu işaret ediyor, işte o zaman en azından Yıldırım Demirören ve arkadaşları için Ajda Pekkan’ın okuduğu ‘Uykusuz her gece’ şarkısı yeniden liste başı olacak.Ama bu, ‘takıma taraftarın çeki düzen’ vereceği tanımlaması, öyle yabana atılacak bir durum değil.Yıllardır, maçları kapalı tribünden izlemeye gayret eden biri olarak ‘tezahürat’ denilen eylemin hem olumlu hem de olumsuz anlamda takımı ne hale getirdiğini iyi bilenlerdenim.Bugün İnönü’de Beşiktaş’ın oyuncu tercihi ve oyun düzeni kadar, taraftarının düzeni de belirleyecek sonucu... Onlar; tribün ne kadar canlı, hareketli ve dinamik olursa, bunun takım üzerindeki etkisi de o oranda ‘iyileştirici’ olacaktır.Ne var ki, son zamanlarda gözlemlediğim bir durum var... Daha çok Galatasaray taraftarı arasında başlayıp, diğer iki takım taraftarına da sıçrayan ve ‘aynı tonda uzun uzun devam eden uyutucu tezahürat sendromu’ diyebileceğimiz ‘takım için tehlikeli bir tarz’ yükseliyor tribünlerde.Bu ‘aynı tonda uzun uzun devam eden uyutucu tezahürat’ yerine kısa, sert, çabuk değişen, mizahi ve sürekli olması gerekir ki, futbolcular da ‘hep tetikte’ kalsın.Elbette tezahüratın rakibi ya da hakemi aşağılama içermeyen, olgun, ötekine saygılı bir çerçevede olması gerektiğini söylemeye bile gerek duymuyorum.Çoğu insan, İnönü Stadı tribünlerinin sahaya çok yakın olmasından dolayı tedirgin, ama ben Türkiye’de ‘saygılı bir futbol kültürünün’ ağır ağır da olsa oluştuğunu düşünen ‘iyimserlerdenim...’Sezon başından bu yana izlediğim Beşiktaşlı ‘yeni oyuncular’ henüz nasıl bir takımda oynadıklarının ayırdına varamamış gibi geliyordu bana.Bugün karşılarına çıkacakları taraftar onlara ‘nasıl bir takıma’ geldiklerini öyle bir göstermeli ki, sezon bitimine kadar ‘bu akıllarından hiç çıkmasın...’









































