‘’Çok cesur ve akıllı‘’
Galatasaray, anlaşılmaz bir şekilde açıklanan tarihten öne çekilen ve rakibinin maçı ertelenirken kendi maçı sıkışık fikstürüne rağmen ertelenmeyen kupa maçında Başakşehir FK ile kaşrı karşıya geldi. Okan Buruk mücadeleye rotasyon ağırlıklı bir kadro ile çıktı. Maçta özellikle birkaç isme dikkat çekmek istiyorum.
ARDA ÜNYAY
Savunma önce tecrübe isteyen bir mevki. Arda da böyle maçlarda oynayarak o tecrübeyi kazanacak. Henüz çok genç, ancak çok cesur ve akıllı. Zaman zaman sakarlıklar yapsa da hem anlık ivmelenmesi hem de fiziğini kullanması dikkat çekti. Özellikle Ahmed Kutucu'nun golünde top rakipteyken rakip yarı alana kadar çıkıp topu takımına kazandırması dikkat çekiciydi.
MAURO ICARDI
Hafta arasında Icardi ile ilgili olarak, "Icardi gerçeği: Sorun gol değil" başlıklı bir yazı yayınlamıştım. Bu maçtaki performansı o yazıdaki her satırı haklı çıkardı. Takım arkadaşları pozisyonlar da hazırladı, ancak bunları skora çeviremedi. Sahada olması mental olarak Galatasaray'a büyük güç verse de Okan Buruk'un oynatmak istediği oyuna hiç uygun durumda değil. Şunu da belirtmek lazım ki önceki maçlarına göre ise sahada daha hareketliydi.
AHMED KUTUCU
Her şeyden önce hareketli oluşu, sık sık savunma arkasına yaptığı koşular dikkat çeken hareketleriydi. Attığı golde de iyi bir son vuruş yaptı. Rotasyona gitmek zorunda kalan Galatasaray'ın onun ön alandaki hareketliliğine ihtiyacı vardı. Büyük ölçüde bunu yaptı da, ancak pas tercihlerini geliştirmesi gerekiyor.
Son söz; Galatasaray kağıt üstünde zor görünen kupa maçını 1-0 kazanarak galibiyetle başladı. Taraftarlar birçok eksikle oynanacak olan Kasımpaşa maçında varını yoğunu ortaya koyarak devre arasına lider girecek bir Galatasaray bekliyor.
‘’Icardi gerçeği: Sorun gol değil‘’
Mauro Icardi bu sezon gol attı mı? Attı. Skora katkı verdi mi? Verdi. Ama Galatasaray’ın Icardi ile ilgili tartışması tam olarak burada başlıyor. Çünkü mesele tabelada yazan sayı değil. Asıl soru şu: Bu Galatasaray, hâlâ Icardi’nin Galatasaray’ı mı? Bu soruyu sormak linç değil. Saygısızlık hiç değil. Aksine, futbolun gerçeğiyle yüzleşme çabası.
Bu Bir Formsuzluk Değil
Önce şunu netleştirelim: Icardi’nin yaşadığı durum klasik bir formsuzluk değil. Geçen sezon yaşadığı çapraz bağ sakatlığı, modern futbolda “geri dönülür” ama “aynı kalınır” denilen türden bir sakatlık değil.
Evet, sahaya dönebilirsiniz. Evet, gol atabilirsiniz. Ama aynı hızla, aynı patlayıcılıkla, aynı tempoyla oynayamayabilirsiniz. Burada yaşanan şey bir performans düşüşü değil, fiziksel bir gerçeklik.
Eski Icardi Ne Yapıyordu?
Eski Icardi sadece gol atan bir santrfor değildi. Galatasaray’ın oyununu yukarıda tutan, rakip savunmayı sürekli karar vermeye zorlayan bir merkezdi. Ön alanda ilk baskıyı o başlatıyordu. Savunma arkasına ilk koşuyu o atıyordu. Stoperlerin rahat pas yapmasına izin vermiyordu. Kısacası eski Icardi, golün sadece sonucu değil, sebebiydi.
Bugünkü Icardi Ne Yapamıyor?
Bugünkü Icardi kötü bir futbolcu değil. Ama bu oyuna yetişebilen bir santrfor da değil. Yüksek tempolu ön alan presine ayak uyduramıyor. Savunma arkasına atılan toplarda ilk hamleyi yapamıyor. Stoper–bek arasındaki boşluklara zamanında hareketlenemiyor. Top oraya geliyor… ama Icardi oraya gidemiyor. Ve modern futbolda bu fark, bir saniyeden bile kısa sürede belirleniyor.
Osimhen Farkı: Yetenek Değil, Uyum
Osimhen daha iyi mi? Bu soruyu böyle sormak meseleyi eksik bırakır. Asıl fark şu: Osimhen bu oyunun doğal parçası. Icardi ise bu oyuna adapte olmaya çalışıyor. Osimhen tempo ve derinlik sunuyor. Icardi zamanlama ve sezgiyle oynuyor. Bu bir yetenek farkı değil, oyun uyumu farkı.
Yedeklik Bir Tercih Değil, Zorunluluk
Bugünkü Galatasaray’ın oyun planı çok net: Önde baskı, hızlı geçiş, sürekli tehdit. Bu yapı içinde Icardi’nin Osimhen’in yedeği olması bir tercih değil, bir zorunluluk. Çünkü bu oyunda yavaş kalan değil, geç kalan kaybolur.
Gol Atıyor Ama…
Evet, Icardi oyuna girdiğinde skora katkı veriyor. Ama genellikle oyun kurulmuşken… Rakip geri çekilmişken… Tempo düşmüşken… Artık oyunu başlatan değil, oyunu tamamlayan bir oyuncuya dönüştü. Bu kötü bir şey mi? Hayır. Ama eski rolü de değil.
En Net Gerçek
Ben Icardi’nin tekrar eski Icardi olacağını düşünmüyorum. Bu bir eleştiri değil, bir kabul. Çünkü bazı sakatlıklar futbolcunun kariyerini bitirmez ama rolünü değiştirir. Icardi bitmedi. Ama dönüştü.
Asıl Soru
Şimdi Galatasaray’ın önünde net bir karar var: Icardi’yi bu yeni rolüyle mi değerlendirecek, yoksa oyunu Icardi’ye göre mi yavaşlatacak? Bu sorunun cevabı, sadece Icardi’nin değil, Galatasaray’ın da geleceğini belirleyecek.
‘’Galatasaray'ın vazgeçilmezi oldu‘’
Galatasaray maçın başından itibaren oyunun kontrolünü ele aldı. Hızlı geçiş oyunları ve etkili kanat organizasyonları, rakip savunmanın dengesini bozarak pozisyon üretmelerine olanak tanımadı. Özellikle 7. ve 11. dakikalarda gelen goller, Galatasaray’ın maçın kontrolünü erken bir şekilde elinde tutmasını sağladı. Antalyaspor ise, düşük topa sahip olma oranı ile hem savunma hem de hücum organizasyonlarında ciddi sıkıntılar yaşadı. Galatasaray açısından bu maçta ön alan baskısında, ön alanda pas trafiğinde Yunus Akgün bu takımın olmazsa olmazı! Geçen senenin ardından bu senede takımın en kritik ismi olmayı başardı.
OSIMHEN'İN GOLÜ TAM ZAMANINDA GELDİ
Galatasaray ikinci yarıya, Samsunspor ve Monaco maçlarının ikinci yarılarının gölgesinde girsede Osimhen'in farkı üçe çıkaran golü takımı rahatlattı. Antalyaspor 69. dakikada bulduğu golden sonra rakip savunmayı rahatsız etmeye başlasa da bunlar ciddi anlamda tehlike yaracak pozisyonlara dönüşmedi. Antalyaspor’un savunma çizgisindeki hataları ve pozisyon üretme noktasındaki eksiklikleri, onların oyununu kısıtladı. Bu zafiyetler, Galatasaray’a pozisyonları değerlendirme noktasında büyük fırsatlar sundu.
Maçın genelinde, Galatasaray’ın topa sahip olma oranı, geçiş oyunlarındaki hızları ve bireysel yetenekleri, üstün oyunlarını pekiştirdi. Antalyaspor ise, oyunun temposunu belirleyemedi ve top kayıplarıyla sık sık geriye koşmak zorunda kaldı. Galatasaray, ofansif anlamda oldukça etkili bir performans sergilerken, Antalyaspor ise hücumdaki etkisizliği nedeniyle maçı çeviremedi. Bu galibiyet, Galatasaray adına kritik bir adımdı.
‘’Galatasaray'ın pili 45 dakikalık‘’
Deplasmanda 3-0 kazanılan Ajax maçının ardından 'Galatasaray ilk 8'e kalıp doğrudan son 16 yapar mı?' diye düşünmeye başlamışken önce USG ardından Monaco maçlarında alınan mağlubiyetlerle şimdi ilk 24 şansını da zora soktu. II. Louis Stadyumu'ndaki ilk yarıda Galatasaray rakip kaleye çok rahat gitse de golü bulacak dokunuş bir türlü gelmedi.
TEK DEVRELİK TAKIM
Galatasaray, sakat oyuncuların ve sakatlıktan yeni dönen oyuncuların fazlalığı nedeniyle tam anlamıyla bir tek devrelik takım oldu. Samsunspor maçının ardından Monaco karşısında da takımın ikinci yarıda pili komple bitti. Monaco'nun ileri ucunda bitiriciliği yüksek bir golcü olsa skor çok farklı da olabilirdi. Galatasaray ilk yarısında iki gol bulamadığı her maçın kaybetme favorisidir.
ÇARESİNİ BULMASI LAZIM
Galatasaray, Samsunspor maçında yaşadığı kabustan son dakika golüyle çıkmıştı. Şampiyonlar Ligi seviyesinde işler daha da zor oluyor. Okan Buruk, Antalyaspor maçına kadar buna bir çare bulması lazım. Şampiyonlar Ligi'nde ise şu haliyle ne Atletico Madrid'den ne de Manchester City'den puan almak imkansıza yakın!
‘’İki farklı Galatasaray‘’
İlk 45 dakikada oyunu doğru oynayan, merkezde kalabalık Samsunspor'a karşı merkezden değil özellikle Leroy Sane'nin çizgisinden doğru ikili oyunlarla hücum eden Galatasaray ilk 45 dakikayı 2-0 önde kapattı.
İKİ YARIDA İKİ FARKLI KİMLİK
Hakem ilk yarıyı bitiren düdüğü çaldıktan sonra Galatasaraylı futbolcular arabaya binip stadyumdan ayrılmış gibi bir ikinci 45 dakika vardı. Samsunspor skoru 2-1'e getirene kadar gol zaten 'Geliyorum' diye bağırıyordu. 56'da ilk uyarı golünü kalesinde gören Galatasaray'da teknik ekipte maçı tribündeki taraftarlar gibi izlemeye devam etti. Emre Kılınç sürekli açık alanda Kazımcan Karataş'ı bire birde yakaladı ve hemen hemen tamamında tehlike yarattı. İkinci gol de yine aynı bölgeden geldi. Galatasaray tüm gücünü ilk yarıda kullandı. Okan Buruk'un planı skoru alıp, rölantide maçı bitirmekti, ancak Samsunspor da tam aksine doğru hamleleri ikinci yarıda yaptı ve skor 2-2'ye geldi.
OSIMHEN VE SARA FARK YARATTI
Galatasaray'da Leroy Sane ve Osimhen maça damga vuran iki isim oldu. Ancak ikinci yarıda Leroy Sane de oyundan düştü. 2-2'ye tek isyan eden Victor Osimhen kaldı. Spektaküler bir vuruşla takımını tekrar öne geçirdi. Galatasaray'da takım savunması her geçen maç daha geriye gidiyor. Bunda eksik oyuncuların da rolü var, ancak Şampiyonlar Ligi seviyesindeki bir takım iki yarıda bu kadar iki farklı kimlikte sahada yer almamalı. Galatasaray, Salı gününe kadar toparlanamazsa Şampiyonlar Ligi'nde bir mağlubiyet daha haneye yazabilir. Son olarak şunu da söylemek lazım. Türkiye'de maç yöneten kişilerin hakemlik meziyetleri yok. İlk düdükten son düdüğe kadar verdikleri kararların yüzde 90'ı hatalı. Nereye kadar gidecek böyle orası muamma.
‘’Fenerbahçe kalabalıktı, Galatasaray akıllı‘’
Futbol tarihinin en büyük derbilerinden biri oynandı dün gece Kadıköy'de. Bu tür maçlar genelde sadece sahada oynanmaz; zihinde, cesarette, dayanıklılıkta oynanır. Derbide gördüğümüz şey tam da buydu. Skor 1-1, oyun vasat; ama ortaya çıkan tablo derbilerin ne kadar kırılgan, ne kadar ince dengelerle kurulu olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Fenerbahçe: Topa Sahip Oldu Ama Oyuna Hükmedemedi
Fenerbahçe'nin %56’lık topla oynama oranı, 15 şutu, uzun süreli baskısı… Topla oynama üstünlüğü var, ancak bu üstünlük, tehdit üretmeyen, rakibi tedirgin etmeyen bir üstünlüktü. 15 şutta sadece 2 isabet. Ceza sahasında kalabalıklaşamayan bir hücum anlayışı. Final toplarında yanlış pas tercihleri. Oyunun temposunu zirveye çıkaramayan bir pas kurgusu. Top genelde Fenerbahçe’deydi ama tehlike yoktu. Çünkü topa sahip olmak, oyuna hükmetmek değildi.
Galatasaray: Eksik Kadro, Tam Konsantrasyon
Galatasaray sahaya çıktığında sadece rakiple mücadele etmiyordu; kendi eksikleriyle de savaşıyordu. Jakobs, Singo sakat, Yunus Akgün hazır değil, Szalai, Eren Elmalı cezalı. Bu beş isim, Galatasaray’ın doğrudan ilk 11 oyuncuları. Bir derbiye dört savunma hattı oyuncusunu kaybetmiş şekilde çıkmak, yalnızca fiziksel değil, taktiksel olarak da yıkım etkisi yaratabilirdi. Galatasaray yıkılmak yerine kendisini yeniden organize etti. Bu maçta yaptıkları şey, eksiklerini saklamak değildi; eksiklerini kapatabilecek kadar doğru bir savunma aklıyla oynamaktı. Bek ve stoper hattındaki bu kayıplar nedeniyle konuk ekibin oyunu doğal olarak daha derinde, temkinli ve kontrollü şekillendi. Ve bu eksiklere rağmen; savunma çizgisini hemen hemen hiç bozmadılar. Merkezi daralttılar. Rakibin oyunu kanada yönlendirmelerine alan bırakmadılar. Kaymalar ve adam paylaşımını kusursuza yakın yaptılar. Galatasaray için bu derbi, “oynamaktan çok direnme” maçına dönüştü. Ve en önemlisi direndiler.
Bu Eksikler Galatasaray’ın Planını Nasıl Değiştirdi?
Normal şartlarda Singo–Jakobs gibi atletik bekler, Galatasaray’a hem savunma hem çıkış opsiyonu kazandırırdı. Szalai ve Eren Elmalı ise; savunmayı öne çıkarma, pasla oyun başlatma, genişlik yaratma gibi görevlerde çok kritik rol oynuyor. Bu dört ismin yokluğunda Galatasaray’ın planı mecburen şöyle evrildi: Savunma çizgisi doğal olarak geriye çekildi. Risk almadan, kompakt bir alan savunmasıyla derin blok kurdular. Hücumda belki de en büyük eksik; genişlikti. Beklerin yokluğu, Galatasaray’ın çıkışlarını kısıtladı. Bu nedenle şut sayısı yalnızca 6'da kaldı. Oyun “kontrollü savun doğru anı bulunca hücum et” olarak şekillendi. Az şut ama isabetli, az pozisyon ama doğru koşular…
Lider gitti, lider döndü
Derbinin hikâyesi; Fenerbahçe kalabalıktı, Galatasaray akıllı! Derin detayı ise; Fenerbahçe kadro olarak tamdı, Galatasaray kadro olarak eksikti. Ama sahadaki oyunda “eksik” gözüken taraf Fenerbahçe oldu. Çünkü Galatasaray’da eksikler bireyseldi, Fenerbahçe’de eksik olan şey ise kolektif oyun aklıydı. Sonuç; bu derbi Galatasaray için bir direnç, Fenerbahçe için bir uyarı maçıydı. Galatasaray; planına sadık, sabırlı, rasyonel. Fenerbahçe; topu çok kullanan ama tehlike üretemeyen. Eksiklerine rağmen, direnciyle ve savunma aklıyla Galatasaray çok daha fazlasını alabilirdi, ancak lider gitti, lider dönüyor. Bir cümle de maçın hakemi için etmek lazım. Özellikle maçın ikinci yarısında 10 üzerinden 1 bile verilmeyecek bir performans sergiledi. Yasin Kol'un yönettiği her maçta daha kötü performans göstermesine rağmen en kritik maçlara atanması da ayrı bir ironi!
‘’Sorun göründüğü gibi değil‘’
Galatasaray topa yüzde 66 oranında sahip oldu ama maçı kaybetti. Bu tablo bize bir kez daha şunu hatırlattı: Topa sahip olmak, tehdit üretmek değildir. Galatasaray 15 şutta sadece 3 isabet bulurken, USG daha az pozisyonla çok daha yüksek kalite üretti. xG verileri de bunu doğruluyor: 0.92’ye karşı 1.48. Sarı-kırmızılıların baskısı bol pasla şekillenen bir dominasyona dönüştü ama “steril” kaldı; ceza sahasında yeterli ikinci koşu, iç koridor bağlantısı ve dikine tehdit yoktu.
Rakip ise maç boyunca çok basit ama çok net bir plan uyguladı: orta blokta top kazan, ilk pasta dikine çık, boş alanı değerlendir. Galatasaray’ın yıllardır süren geçiş savunması zaafı yine ortaya çıktı; gol de bu zaafın birebir yansımasıydı. Üstelik gol sonrası takım boyunun uzaması, pres senkronunun bozulması ve oyundaki telaş USG’ye daha fazla geçiş fırsatı verdi.
Oyuncu profilleri de bu oyunu belirleyen bir diğer etkendi. Icardi’nin fiziksel olarak eksik kalması, İlkay’ın sakatlıktan dönmesi, ön alan presini ciddi biçimde zayıflattı. Bu da Galatasaray’ın rakibi boğmak yerine kendisini yoran bir oyuna sıkışmasına neden oldu. Sonuç olarak Galatasaray oyunun hakimi görünse de, pozisyon kalitesi ve geçiş organizasyonu maçın kazananını belirledi.
‘’Pirus zaferi gibi‘’
Galatasaray, üst üste Trabzonspor ve Kocaelispor maçlarında kaybedilen toplam beş puanın gölgesinde Gençlerbirliği'nin karşısına çıktı. Maçın sekizinci dakikasında tabelada 3-0 sarı - kırmızılıların galibiyeti yazıyor olsaydı, maçı izleyen kimse bu duruma şaşırmazdı.
Barış Alper'in direkten dönen topu, Singo'nun arka direkte tamamlayamadığı pozisyon ve Sane'nin şutunda yan ağlarda kalan topun gol olmaması büyük bir mucizeydi. Sonrasında Lemina'nın sakatlığı, Gençlerbirliği'nin golü ve Singo'nun sakatlığıyla maç bambaşka bir hal aldı. ikinci yarıda özellikle İlkay Gündoğan'ın oyuna dahil olmasıyla birlikte Galatasaray ilk yarıda zorladığı kalenin kapısını ikinci yarıda kırmayı başardı. Mauro Icardi'yi önceki maçlara göre daha diri görmek de Galatasaray adına olumlu taraflardandı.
PİRUS ZAFERİ GİBİ
Makedonyalı kral Pyrrhus, MÖ 279'da ve 280'de Romalılara karşı iki zafer elde etmesine rağmen o kadar büyük kayıplar verdi ki, bu durum ordusunun sonunu getirdi. Gençlerbirliği karşısında alınan üç puanında böyle bir zafer olmaya çok yakın görünüyor. Galatasaray, Eren Elmalı, Metehan Baltacı, Kaan Ayhan, Yunus Akgün, Berkan ve Osimhen'in ardından bu akşam rakibi karşısında Lemina, Singo ve Sallai'yi kaybetti. Önce USG, ardından Fenerbahçe derbilerinde sakat oyunculardan hangileri döner bilinmez, ancak işler Okan Buruk'un kadro ve 11 mühendisliğine kaldı.









































