‘’Yeni stat ve Şenol Güneş‘’
Ben de Fanatik Gazetesi spor yazarı olarak tüm spor kamuoyu gibi, Kayseri Komando Tugayı’ndaki Mehmetçiklerimiz’e yapılan hain saldırıyı şiddetle kınayıp şehitlerimize rahmet dileyerek yazıma başlıyorum.
Ve spor camiasında başlayan bu ‘milli seferberliğe desteğin’ samimi ve gönülden olduğuna inanıyorum. Zaten spor camiasının ‘milli yanı hep yüksekti’ de siz görmüyordunuz diyorum.
Ya da görüyordunuz da sporcu ve spor adamlarına ‘yakıştıramıyordunuz’! Hatta ‘her devrin adamı, topçu popçu ne anlar’ diyordunuz. Görüyorsunuz ki; hepiniz yanıldınız. ‘Milli birlik için’ herkesten çok bizim spor adamları bağırıyor, hatta hain saldırılarla şehit edilenlerimize rağmen hem terörü telin ediyor, hem de koşa koşa(!) Trabzonspor’un yeni stadının açılışına gidiyorlar... Ne dersiniz, ‘sporda sağlam irade!’ denilen şey tam da bu değil mi sizce? Gelelim Trabzon stadına...
Koşarak açılışa...
1-) 2011’den 2013’e kadar doldurulan Karadeniz.
2-) 2013’ten itibaren 125 kilometrelik büyük bir alana çakılan 3700 adet fore kazık.
3-) Harcanan 6000 ton çelik.
4-) ‘Ve koca dolgu!’ alanında kurulan Trabzon Stadı, ‘maliyetli olmadı mı?’ diye sormayacağım. ‘Hırçın Karadeniz bir gün bir bölümünü gelir alır mı?’ diye asla sormayacağım. Hele hele eleştiriye kalkacak ‘kendini bilmezlere!’ hadi oradan, ‘Siz hiç sert zemini bulmak için Japonya’da fore kazık üzerine yapılan yapılar görmediniz mi?’ diye çıkışacağım. Açılışta Katar emirinin resmini, ‘FIFA Başkanı mı?’ diye eleştirmeye çalışanları ‘işinize bakın, elbet bir nedeni vardır!’ diye tereddütsüz cevaplayacağım.. Ve şehit cenazelerimize rağmen ‘acımızı yüreğimize basıp’ koşarak gidip stadı açacağız.
Teröristlerin Beşiktaş ve Kayseri’de verdiği mesaja ‘en yüksek temsil ve tüm spor adamları ile öyle cevap vereceksin!’. İşte budur. Büyük devlet işaretini böyle verir...
Şahsen böyle bir günümüzde bize de haber verselerdi ‘koşa koşa giderdim vallahi!’. ‘Hayrola Vedat Bey!’ demeyin kardeşim. Ben göreceğimi gördüm. Efendim eskiden... Eski eskide kaldı. Tüm büyüklerimizi görüyorsunuz...
Yeni doğru bu.
Bir itirazım var
Lakin Trabzonspor’un stadının açılışına hiç mi itirazım yok! Var bir itirazım, var. Stada Şenol Güneş isminin verilmesi! Bu açılışta aklımın almadığı tek şey bu. 2002’de Türkiye’yi ‘Dünya Üçüncüsü’ yapan bu terbiyeli adamı ‘karizması yok’ diye önce A Milli Takım’dan kovup yıllarca üzeceksin. 14 sene sonra ‘iadeyi itibar’ diye stadın adını vereceksin. Büyük devlet, kendine hizmet edene böyle eziyet etmez! Allah aşkına buna da itiraz etmeyeyim mi?
Edeyim ki hem bana yakışsın, hem de bir daha olmasın...
‘’Bomba ve stadyumlar‘’
Yıllardan beri bilir ve söyleriz ki; spor ve elbette futbol “ruhu itibarı ile” birliğe, dostluğa, kardeşlik duygularının gelişmesine hitap ve hizmet eder. Ayrışmayı, ırkçılığı, bölücülük ve onun enstrümanı olan terörü de reddeder. Topladığı kitle ve kalabalıklar nedeni ile de etki alanı çok büyük olduğundan, bölücü terörist, bombayı koymak için Vodafone Arena’yı tercih etmiştir. Bir başka neden, kim olursa olsun her adaletsizliğe dikilen, tezahüratları ile terörü lanetleyen yiğit taraftar gruplarını yıldırıp stadyumlara gitmemelerini sağlamaktır. Şimdi teröristin Türk milletine mesaj vermek için tercih ettiği yer stadyumsa...
Sebebi belli
Devletin de tüm milleti ve başta futbol olmak üzere tüm spor branşları ile onların mektubuna verilecek cevap stadyumlardan olmalıdır. Sebep? Sebep basit! Muhtelif sebeplerle yıllardır törpülenen milli duyguların halen en hassas noktaları spor alanlarındadır da ondan. İyi ve kötüyü iç ve dış kamuoyuna en iyi duyurabilecek en büyük potansiyeli burada bulabilirsiniz de ondan. Muhtelif nedenlerle tepkisiz bırakılan asil milletin nabzının attığı en mühim nokta, halen stadyumlardadır da ondan.
İşgalde olduğu gibi
İşgal yıllarında İstanbul’da en büyük mücadeleyi veren Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray kulüpleri buradadır da ondan. Terör konusunda bizi duymadıklarından şikayet ettiğimiz dünya kamuoyuna sesimizin ulaşabileceği tek yer Spor alanlarıdır da ondan. Derbiler başlamadan önce “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” diye tezahürata başlanan yerler stadyumlardır da ondan. Tüm bu sayılan ‘ondanlar’ nedeniyle laf değil hizmet etmek isteyen varsa öncelikle bir moral işi olan bu terörle mücadele için ivedi olarak; Spor Bakanlığı, Futbol Federasyonu ve diğerleri, kulüp başkanları; Valilikler ve spor güvenlik kurulları ile bunu iş edinip kolları sıvamalıdır. Peki nasıl olacak? Popülizmden kaçınılarak tedbirler alınacak. Stadyum önüne yapılacak “Şehitler Anıtı” ile kararlılık ve mücadele mesajı ile projeye başlanacak. Kamuoyu yaratılacak.
‘’Rıdvan Dilmen ve Başkanlık‘’
Bir makama talep neden ve nasıl oluşur?
1) O makam cazibe merkezidir...
2) Çok başarısız yönetilmektedir...
3) Başarılı fakat uzun süre yönetilmiş ve mental yorgunluğu oluşmuştur...
4) İhtisas sahibisinizdir. Daha iyi yapacağınıza inanırsınız.
Bu şartlarda talep kendiliğinden gelişir. Bunlar her kurum için geçerli kıstaslardır. Şayet analizimizi Türkiye Futbol Federasyonu üzerinde yoğunlaştıracak olursak size göre yukarıdaki hangi şık önem arz eder?
Ya da eski milli futbolcu, benim de kardeşim Rıdvan Dilmen yukarıdaki hangi gerekçeye göre, ‘2019’da TFF Başkanlığı’na adayım der?’
Rıdvan, “En iyi ben yaparım, çünkü futbolu en iyi ben biliyorum” dedi.
Futbol oynak yetmiyor
Bu dedilerden yola çıkacak olursak, şayet sadece futbol oynamak bu işe yetiyor olsaydı, aynı zamanda şu an TFF icraatlarının büyük bir bölümünü sorumluluğunda bulunduran Sn. Fatih Terim bu kadar eleştirilir miydi? Ya da herkesten uzun futbolculuk, teknik direktörlük, teknik menacerlik yapan Fatih hoca, Rıdvan’dan daha mı az başarılı olur?
Bana göre kardeşim Rıdvan bakış açısını değiştirmeli, sıradan adamların düştüğü hataya düşmemelidir.
İhtisas ve ekip işi
Mektep diye bir şey var efendim, ‘idareciliğin mektebi mi olur?’ demeyin. Spor yönetim ve yöneticiliği diye bir branş da var...
Bunlar Spor Akademileri’nde birer bölüm ve bilim dalıdır. Buradan da bakmak lazım. Elbette kendileri çok mühim figürler. Şahsen ben de Rıdvan’ın futboldaki kalitesine inandığım kadar zekasına da kefilim. Ayrıca bu işi de yapabilir!
Lakin bu kişiselliğin dışında; aynı zamanda bir bakış açısı, ihtisas ve ekip işidir. Bu nedenle tüm futbolcuları toplamak federasyonun iyi yönetileceği anlamına gelmez...
‘’Devlet Spor Müzesi?‘’
1997 yılında yani bundan tam 19 yıl önce 2004 Olimpiyat adaylık oylaması için Lozan’daydık. İçinde benim de bulunduğum, Spor Bakanı Bahattin Şeker’den Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan’a uzanan 8-10 kişilik bir Türk ekibiydi. İstanbul’un olimpiyat adaylığı oylanacaktı. Bir yandan IOC üyeleri ile ilişki ve iyi temas kovalarken diğer yandan ‘Sportif bilgi ve görgü’ artırmak gayretinde idik. En azından ben o çabada idim. Öylesi bir ortamda bizim en çok dikkatimizi çeken ‘LOZAN OLİMPİYAT MÜZESİ’ oldu.
Heyecan vericiydi
Türkiye’ye döndükten sonra hiçbir aklı selimin veya sportif entellektüelin karşı koyamayacağı bir planı uygulamaya koyduk. Bu, Türkiye’de ’yüzde 1000* eksik “Devlet Spor Müzesi ve Bilgi Bankası” idi. Heyecan vericiydi. 5000 yıllık Türk Spor Tarihi’nin hafızası olacaktı. Ya mekan? Hem işin özüne uygun hem de tarihsel bir bağlantı içermeliydi. Ayrıca başka kurumlara ait olmamalıydı. Niye mi? Aldık verdik derken zaman kaybetmeyelim diye. O nedenle İstanbul’daki sporun kalbi ve benim de makamım, Gençlik ve Spor Müdürlüğü’nün Taksim’deki tarihi binamızı seçtik.
Bu iş için biçilmiş kaftandı
Bu ahir ömürde bir fedekarlık gerekiyordu, anında yaptık. Hani şimdilerde Sn.Cumhurbaşkanı diyor ya “millete hizmetkar olmak”! İşte O. Allah var spor bakanı ağabeyim Fikret Ünlü veya Vali Erol Çakır bey de tık demedi. Açıkçası onlar da çok heyecanlanmışlardı. Hemen 1 yıl içinde hem 100 yıllık ve hiç onarım geçirmemiş bina restore edildi hem de yeni il müdürlüğü Üsküdar da yapıldı. Finansmanı mı? Müzeyi TİM Başkanı Oğuz Satıcı, il müdürlüğünü TFF finanse etti. 2002 yılında hem teşkilat binası hem de devlet spor müze ve bilgi bankasını, bilgisayar ve stantları ile açılışa hazırladık.
Peki açıldı mı?
Maalesef... Basındaki arşivlere bakınız. Ne gerekçe ile bilinmez, bir akıl tutulması yaşandı ve açılmadı. Biz ayrıldık. 15 yıl bina eskimeye terk edildi. 15 yıl sonrası ise en az 5-6 milyon Lira harcanacak, şimdilerde yeniden bir restorasyon ve büyük bir emek... Ben, bu masraf niye yapıldı demiyorum... Yapandan Allah razı olsun. Bu noktada binanın kullanımı ile ilgili tevatüre bakmadan GSGM Mehmet Baykan beyi aradım... Sağolsun “Millete hizmet için spor müzesi olarak terkettiğimiz o zamanki makamımızın misafirhane olamayacağını” söyledi. Memnun olduk. Şimdi de sayın bakandan spor kamuoyu adına rica ediyorum. Sn. Çağatay Kılıç, Sn.Cumhurbaşkanı’nın felsefesiyle “Millete hizmetkâr olacağınızdan eminim”! Bakan’a makam yapılacak diyorlar... Spor Bakanı’na İstanbul’da makam mı yok? Gelin terkediliş amacına uygun olarak ilk Türk Devlet Spor Müzesi ve Bilgi Bankası’nı açın. Türk sporuna hizmet, şerefi de size ait olsun.
‘’Moral=Futbol+Ekonomi‘’
İnanıyorum dünya ve Türkiye’de derbi maçların ardı iyi okunursa, peşine yapılacak analizlerle mutlaka futbola önemli katkılar sağlanır! Bu da her sektöre örnek olur.
Bana göre tamamlanan Fenerbahçe-Galatasaray derbisi bu tezi doğrulayan en mühim örneklerdendir.
Nereden başlayalım?
Uçan Hollandalı namı ile maruf Van Persie’den... Kalite ve kariyerinde defo var mıydı? Asla. Az kaldı Fenerbahçe’nin bir önceki Portekizli hocası Pereira döneminde havluyu attı, atıyordu...
Yurttaşı Advocaat’la kaderi değişti. ‘Pereirazade’ Van Persie’ye şefkatle parmak sallayan Advocaat, onu önce çalışmaya teşvik etti, fiziken güçlendirdi. Manchester maçında tanıdığı fırsat ve insani yaklaşımları ile de işin MORAL tarafını tamamladı.
Sonucu mu? Pazar günkü son derbide gördünüz. Onu tekrar kazandı.
Bir kazanç söz konusu...
Bu kazancın kaynağı MORAL her ne sebeple olursa olsun ‘enkaza yönelen ruhları devleştirebilecek tek iksir!’
Peki kazanç dediğimiz sadece Van Persie’den mi ibaret? Elbette hayır.
Bakınız göreceksiniz muhtelif nedenlerle azalmaya başlayan:
-Fenerbahçe seyircisinin artması diğer bir kazanç.
-Sadece cumartesi/pazar günleri satılan 30.000 parça Fenerium ürünü başka bir kazanç.
-Fenerbahçe camiasında oluşacak ılımlı hava başka bir kazanç.
Görüldüğü üzere ekonomik de olmak üzere kazançlar saymakla bitmez.
Şu halde;
Bu örnek, tüm kulüplere ardından sporu yönetenlere ve en sonunda da “Türk milletinin moralini yüksek tutmakla yükümlü ülkeyi yönetenlere” örnek olmalıdır...
‘’Karınca kararınca katkı‘’
Bu haftasonu oynanacak Fenerbahçe-Galatasaray derbisinin ligdeki önemi tartışılmaz. Bu hususu önem sırasına göre puanlayacak olursak;
- Ezeli önem
- Puansal avantaj
- Geriye kalan maçlara sarkacak moral motivasyon
Yanında; uzun zamandır ‘nemalazımcıkla ötelenen taraftar yasağının kalkması!’ ile Şükrü Saracoğlu’na gelecek Galatasaray taraftarının Türk futboluna katkısı, sıralamanın ilk çıtasını oluşturacaktır. Fenerbahçe taraftarının göstereceği yaklaşım ise ev sahibi olmaları nedeni ile Galatasaray seyircisinin futbola katkısından bir tık fazla olur.
Bu mühim olaya mülki idare, kulüp başkan ve yöneticileri spor basını demeç ve uygulamaları ile katkı sağlarken, çok üzücü olan; esas unsur ve tüm statların mülk sahibi Gençlik ve Spor Teşkilatının bu hususa ne görev ve sorumlulukla iştirak edeceğidir. Bu hususun ivedi olarak netleştirilmesi Türk Sporunun hayrınadır.
Spor müzesi
Biliyorsunuz Niğdeli hemşehrilerim 25. dönemde bir irade kullanarak beni temsilci olarak TBMM’ne yollamıştı. TBMM Genel Kurulunda bir oylama esnasında kendisi ile tesadüf ettiğim Spor Bakanı Sn. Çağatay Kılıç bey ile ayak üstü bir konuşmaya muhatap olduk.
Anladım ki bürokrasi Sıraselviler caddesindeki 2002 yıllında Spor Müzesi olarak yaptığımız yerle ilgili yanlış bilgi vermiş. Bilahare değerli dostum Galatasaray’ın eski yöneticisi Sinan Kılıç beyin de oğlu olduğunu öğrendiğim Sayın Bakana o esnada olayı izah etme zamanı bulamamıştım. Şimdi bu hususu Türk sporunun hayrına olacağı umudu ile önümüzdeki yazıda belgeleri ile ortaya koyarak spor kamuoyuna arz edeceğim.