‘’Uyarı değil, alarm!‘’
Eğer bu maç sezonun ilk yarısına değil de finaline ait olsaydı ve Trabzonspor ligi üçüncü sırada bitirmiş, Avrupa biletini almış bir takım olarak karşımızda dursaydı; sezon başındaki parametreler düşünüldüğünde buna "başarısızlık" demek kolay olmazdı. Ancak Ankara'da oynanan maç, bu kadronun ve bu oyunun makyajsız halini ortaya koydu. Trabzonspor'un kadrosu ancak her maça ideal on biriyle çıkabildiği sürece ayakta kalabiliyor.
Bir kişi eksildiğinde, oyun tamamen dağılıyor. Ligin uzun ve yıpratıcı bir maraton olduğu gerçeği ortadayken bu tablo, kadro planlamasının ne kadar sorunlu yapıldığını net biçimde gösteriyor. Dün gece her ne olursa olsun bu kadar gol yenmemeliydi. Aynı golden üstelik. Bu takım bu kadar kolay savrulmamalıydı. Daha da net söyleyelim: Trabzonspor dün akşam adeta orta sahasız oynadı. Rakip, merkezi elini kolunu sallayarak geçti. Kolay bırakılan alanlar ve belirgin bireysel yetersizlikler sonucu kaçınılmaz kıldı. Bu noktada mesele tek bir maç değil; uzun süredir görülen kırılganlığın patlak vermesidir.
Orta sahasız oynadı
Bu tip kayıp maçları romantize etmenin kimseye faydası yok. Yapılması gereken, sonucu doğru okuyup vakit kaybetmeden radikal kararlar almaktır. Yakıp yıkmadan ama net biçimde, bu seviyeyi taşıyamayan oyuncularla yollar ayrılmalıdır. Trabzonspor'un kanat, bek, orta saha ve stoper başta olmak üzere neredeyse her bölgede ilk 11 oynayabilecek en az 4–5 oyuncuya ihtiyacı olduğu artık tartışma konusu değildir. Sezonu doğru okuyanlar için bu sonuç sürpriz değildir. Oyun, oyuncu eksildiğinde ayakta kalamıyor. Herkes biliyor ki Oulai ve Folcarelli sahada olsaydı, birçok problem yine gizlenebilirdi. Ama bazı mağlubiyetler uyarı değil, alarmdır. Dün gece Ankara'da çalan tam olarak buydu. Bir de not düşelim: Gençlerbirliği'nde Göktan diye bir çocuk vardı... İyi oyuncu (!)
‘’Sikan'ın maçı olabilir‘’
Trabzonspor, ligin ilk yarısını zirveyle bağını koparmadan tamamlamak adına Ankara’da kritik bir maça çıkıyor. Bordo-Mavililer için bu karşılaşma yalnızca üç puan değil; istikrarın, duruşun ve yarışta kalma iradesinin sahaya yansıması anlamına geliyor. Ev sahibi Gençlerbirliği yeni teknik adamıyla iyi bir başlangıç hedeflerken, maçın asıl belirleyicisi Fatih Tekke yönetimindeki Trabzonspor’un sahaya koyacağı oyun olacak.
Trabzonspor, çeşitli nedenlerle ideal kadrosundan uzak olsa da oyun anlayışından taviz vermeyen bir görüntü çiziyor. Eksikler zaman zaman oyunda sapmalar yaratsa da bu sapmaların takımın oyun kimliğini bozmaması Fırtına’nın en güçlü tarafı. Disiplinli yapı ve ısrar edilen oyun planı, bu maçta da belirleyici olabilir!
Geçiş hücumlarına dikkat!
Gençlerbirliği; ligin yenisi ve alt sıralarda yer almasına rağmen gol atma ve gol yeme dengesini kurabilmiş bir takım. Özellikle geçiş oyunlarında yakaladıkları tempo, Ankara’da Trabzonspor adına dikkat edilmesi gereken başlıca tehdit. Volkan hoca döneminde kazanılan bu ritmin, Metin Diyadin’le de devam etmesi ev sahibi adına maçı zorlaştırabilecek bir unsur.
Fatih Tekke’nin radikal tercihlerden ziyade mevcut yapı üzerinden küçük ama etkili dokunuşlarla sonuca gitmesi bekleniyor. Kupa maçında ‘ben buradayım’ mesajı veren Sikan, maçın potansiyel kırılma noktası olabilir. Trabzonspor’un sahaya koyacağı oyun, ikinci yarıya dair iddiasını net şekilde ortaya koyma fırsatı sunacaktır
‘’Vazgeçmeyen takım‘’
Trabzonspor maça büyük takım refleksiyle başladı. Savunmayı öne kurdu. İlk 15 dakikada bu durumu rakibe de hissettirdi. Ancak bu dakikadan sonra savunma refleksi, hücum refleksinin gerisinde kaldı. O anlar Beşiktaş’ın istediği anlardı. Rakip tamamen geçiş oyununa endeksliydi. Cerny, El Bilal Toure ve Rashica bu oyunu çok iyi oynadı. Beşiktaş savunarak, doğru anı bekleyerek ve topu rakibe bırakarak hücum eden tarafı ekside yakaladı.
Skorun 1-3’e gelmesiyle maçın yönü netleşiyor gibiydi. Tam bu noktada maçın kırılma anı yaşandı. Beşiktaş adına sahanın en iyilerinden El Bilal’in kırmızı kart görmesiyle oyunun rengi değişti. O andan sonra sahada tek kale vardı. Trabzonspor oyunu rakip yarı alana yıktı. Özellikle Onuachu’nun yokluğu çok hissedildi. Ceza sahasında o bitirici gövde fazlasıyla arandı.
Desteği hak ediyor
On kişi kalan takıma karşı oynamak dışarıdan kolay görünür. Ama kapanan savunmayı açmanın zorlukları dün gece net şekilde görüldü. Trabzonspor merkezden ve yay çevresinden yapılabilecek her şeyi denedi. Kalabalık savunmayı aşmanın en doğru yolunu şutla buldu. İki gol geldi. Heyecan son düdüğe kadar taşındı. Beşiktaş ön alan oyuncularının kalitesi zaten biliniyor. Yine konuştular. Trabzonspor ise önemli eksiklerine rağmen oyundan kopmadı. Zubkov hücum liderliğini net biçimde ortaya koydu. Elbette evinde büyük maç kazanmak gerekir. Daha iyisi olabilirdi. Ama 1-3’ten maçı buraya getirmek de alkışlanmalı. Bu maçların hikâyesi farklı olur. Bu da öyle oldu. Bu takım artık daha fazla desteği hak ediyor. Tribünden de, transferden de.
‘’Eksiklere rağmen favori Trabzon‘’
Rüzgâr önemli. Trabzonspor, Fatih Tekke yönetiminde hem eylemleriyle hem söylemleriyle büyük bir tutarlılık sergiledi. Bugün geldiği noktaya kolay gelmedi. Ezeli rakipleriyle kıyaslanamayacak kadar düşük bütçeyle, nokta atışı transferlerle ve teknik adam–oyuncu bütünleşmesiyle ‘neden olmasın’ dedirten bir takım ortaya çıktı. Eksikler listesine bugün Onuachu ve Pina gibi iki isim daha eklendi ama Trabzonspor’un maçın favorisi olmaktan geri durmaması da bir o kadar değerli. Çünkü futbol; algı, motivasyon ve konsantrasyon birleştiğinde büyük işler çıkarılan bir oyun.
Trabzonspor da hafif esen bir rüzgârla, fırtına öncesi sessizlikte hedefine adım adım yürüyor. Rakip Beşiktaş, Sergen Yalçın’la toparlanmak ve yarışa yeniden ortak olmak isteyen bir takım görüntüsünde. Her iki ekibin son maçları düşünüldüğünde bu derbinin ne kadar ‘ortada’ olduğu görülüyor. Muçi’nin nasıl bir ruh hâliyle sahada olacağı kritik. Ancak Fatih Tekke’nin makine düzenindeki sisteminde psikolojik unsurlar çoğu zaman hırsa ve motivasyona dönüşüyor. Trabzonspor, saha ve seyirci avantajıyla eksiklerini hissetmeyebilir. Hatta Tekke, denemek için fırsat kolladığı bazı ön alan tercihlerini bu kez mecburen uygulamak zorunda kalacak. Buradan yeni bir hikâye çıkması sürpriz olmaz. Derbiler zor maçlardır; kartlar, anlık hatalar, öngörülemez anlar belirleyici olabilir. Orta sahaların oyunu açıp açmayacağı maçın kaderini yazacak. Kolay geçilen bir orta saha olursa bol gol izleriz. Aksi hâlde daha kısır bir derbi bizi bekliyor. Bu maç, biraz da Onana ve Batagov’un maçı gibi duruyor.
‘’Muçi durmuyor!‘’
Zor bir maç olacağı o kadar belliydi ki sürpriz olmadı; gerçekten de çok zor oldu, özellikle de son bölümleri. Bir maç düşünün: Kiev karambolü var, fauller var, direkten dönen top var… Ne ararsanız o vardı. Onuachu’nun uzun süre stoper gibi oynaması da eklenince, “tarihi bir maç” demek abartı sayılmaz. Bu arada, İzmir’de gün içinde ortaya çıkan dostluk görüntülerinin ülke futbol iklimi adına umut verici olduğunu da unutmamak gerek. Sahaya dönersek; zorluğun ana sebeplerinden biri, Göztepe’nin kadro kalitesiyle iç saha atmosferini birleştirdiğinde neler yapabileceğine dair öngörülerimizdi. Diğer sebep ise Trabzonspor’un zaten dar olan kadrosunda kritik bölgelerde eksik oyuncuların bulunmasıydı. Buna rağmen Ozan Tufan’ın adeta aslına dönüş yapan performansı, beklenenden çok daha yüksek bir aidiyet ve sahiplenmeyle fark yarattı. Serdar’ı da eklersek, kim forma giyerse o büyüyor dersek yanlış olmaz. Nedense herkes bu maçı Beşiktaş maçıyla birlikte bir paketmiş gibi düşünüyordu. Bu karşılaşmadan alınacak bir puan, Beşiktaş maçı öncesi yıpratıcı olmaz; Beşiktaş maçı da kazanılırsa devre arası planlaması daha umutlu yapılır deniyordu. Bir puan konuşulurken çıkan bu üç puan, hikâyenin gücüne güç kattı.
Trabzonspor maça istediği gibi de başladı, ilk yarıda oyunu rakibe kabul ettirdi ve oyunun hâkimiydi İzmir’de. Muçi şovu İzmir’de de sürünce, son anlar zor olsa da kazanan taraf Karadeniz Fırtınası oldu. Müthiş bir savunma oyunu son bölüme damga vururken, Trabzonspor iki kritik eksiğe rağmen üç puanı cebine koyup Beşiktaş maçına bambaşka bir duyguyla çıkacak şimdi. Haftalar önce başlayan süreç Ozan Tufan’ı bile savaşçı hâle getirdiyse, hikâye çoktan yazılmaya başlamış demektir.
‘’Hayalleri büyütme maçı‘’
Trabzonspor için yukarıdan kopmamak, Göztepe için ise zirveye yaklaşmak adına mutlak kazanılması gereken bir maç. Bu yüzden karşılaşmanın başlangıcı, devamı ve son bölümü ciddi bir taktik savaşına sahne olabilir. Trabzonspor, devre arası da yaklaşırken dar kadrosundaki kritik eksikler nedeniyle zorlanıyor. Ancak kazanma alışkanlığıyla yoluna devam ediyor. Fatih Tekke, taviz vermediği oyun modelinde ideal kadrosunu sahaya sürdüğünde camiasını umutlandıran oyunu ortaya koyuyordu. Bu oyun pratiğinin sakatlıklar ve cezalarla sekteye uğraması elbette rahatsızlık verici ancak anlaşılabilir bir durum. Göztepe gibi mental ve fiziksel olarak sağlam, atletik performansları güçlü bir rakibe karşı özellikle Oulai’nin yokluğu hissedilebilir. Bağlantılar sekteye uğrayabilir.
Atan ve tutan faktörü...
Folcarelli-Oulai ve Saviç–Batagov ikililerindeki uyum, sakatlık ve cezalarla bozulsa da takım kazanmayı sürdürüyor. Bu akşam da benzer bir tablo beklenebilir. Bouchuari’nin performansı kritik bu akşam. İlk yarının son haftalarında bu maçtan kayıpsız dönmek hayalleri daha da büyütür. Trabzonspor taraftarını da tamamen havaya sokar. Tonlarca eksiğe rağmen Onana’sı ve Onuachu’su olan Trabzonspor’un kazanacak oyunu bulacağını düşünüyorum. Bu oyun göze değil, akla hitap etse de yeterlidir. Yani kazanma odaklı oyun. Göztepe savunması güçlü bir takım. Maç sonunda Onuachu’nun golü ya da asisti konuşulabilir.
‘’Rotasyon çıkmazı…‘’
Geçmiş yıllarda da benzer sorunlar yaşanmıştı aslında. Rotasyon arttığında oyunun dengesi değişiyor ve Türkiye Kupası’nın doğası gereği bu durum normal karşılanıyor. Alt lig–üst lig farkı, büyük takım–Anadolu takımı eşleşmeleri derken bu turnuvada teknik adamlar sık sık değişikliklere gider. Buraya kadar itirazım yok; ancak yıllardır söylediğim bir nokta dün gece yine karşımıza çıktı.
Fatih Tekke’nin kurduğu oyuna ne kadar bağlı olduğunu biliyoruz. Sakatlık ve cezalar nedeniyle bir gün şans vereceği oyuncuları görmek istemesi de doğal. Fakat dün gece bu fırsatı gerçekten değerlendiren bir isim çıktı mı, tartışılır. Saviç ve Folcarelli gibi sistemin kritik taşları olmadığında oyunun aksadığını geçmişte de gördük. Dün ise o başarılı mekanizmanın büyük kısmı sahada olmayınca oyun ne akıcıydı ne de ayakta kaldı. Maçtaki sertlikler eklenince tablo daha da anlaşılır hâle geldi.
İdeal kadro olmalıydı
Şans verilen oyuncuların Trabzonspor forması için yeterlilikleri ise ancak ideale yakın bir 11’in içinde değerlendirilebilir. Kaleci Onuralp’ten beklenen performans zaten geldi bile. Bu tarz maçlarda asıl soru şu: Oyuncu görmek mi daha doğru, yoksa ideale yakın bir kadroyla başlayıp işi erkenden bitirdikten sonra vaad edenleri oyuna almak mı? Geçmişte de yazdık, bugün de aynı noktadayım: Tribüne geleni de oyunu da ödüllendirmek adına kadroyu baştan ideale yakın kurmak en doğrusu. Çünkü dün gece yaşananlar, önceki tecrübelerle neredeyse birebir aynıydı.
‘’Muçi anahtarı‘’
Sanki pazartesi oynanacak derbinin ağırlığı Trabzonsporlu oyuncuların sırtındaymış gibiydi. Daha ilk düdükte bu okunuyor gibiydi. O kadar tutuk başladılar ki Fatih Tekke’nin bile bu tabloya şaşırdığı kesin. Konyaspor ise Çağdaş Atan’la maça kusursuz girip peş peşe pozisyonlar üretti. Onana yine ayakta tuttu ama Okay’ın kendi kalesine attığı gol, bu baskının kaçınılmaz sonucuydu. Stoperlerin ve orta sahanın idealden uzak halini düşününce Trabzonspor’un oyunu kuramaması, baskı yapamaması ve rakip ceza sahasında görünmemesi şaşırtıcı değildi. Temposuz, renksiz ve kopuk bir oyun oldu ilk yarı Trabzonspor adına…
Derken defans arkasına bırakılan o müthiş top ve Muçi’nin koşusu Trabzonspor’u bir anda hayata döndürdü. Kalecinin penaltıya neden olan hatası, sahada çıkmayan ama VAR’la doğrulanan karar ve Onuachu’nun golü… İşte maçın kırılma anı buydu. Ardından Onuachu’nun ikinci golü, Muçi’nin klas vuruşu derken Trabzonspor kontrolü tamamen eline aldı ve derbi gününe nazire yaparcasına; yükünü atarak girebilmeyi başardılar.
Yükselen coşku…
Fatih Tekke, Sir Alex Ferguson’un yıllardır söylediği gerçeğe sarılmış gibi adeta: “Eğer bir orta saha oyuncusu sizi +1 yapıyorsa, bazı eksiklerini tolere edersiniz.” Muçi tam olarak bu oyuncu. Tekke ısrar etti, oyuncusunu kazandı, maçını da kazandı. Hem de inadıyla! Ve şehir… O söylemese bile, herkesin içindeki o yükselen coşku artık saklanamaz halde. Bizden söylemesi…









































