MENÜ

Haydi derbide buluşalım

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Galatasaray ve Beşiktaş, Türk futbol tarihinin en büyük maçlarından birisini daha yaşatacaklar bize. Ezeli rekabette, koca çınarların tekrar randevulaştığı ve senede iki belki de üç olan ender buluşmanın yaşanacağı bir gece olacak. Metropol insanının sendrom diye nitelediği ama taşraya indikçe sendrom bunun neresinde diye akıl erdirilemediği bir Pazartesi gününün akşamında hem de bu randevu. Pazartesi günleri ortak heyecan oluyor bu tür büyük buluşmalar sayesinde. Ve sanırım, ülke olarak futbolun bütünleştirici etkisini koca çınarlar sayesinde daha iyi yaşayabiliyoruz ülke olarak. Muhabbetimiz ortak, espiriler hazır, maç sonu olası caps’ler bile yayına sürülebilir durumda. Yüzyılı devirmiş bu iki büyük klubun maçında arkamıza yaslanıp, maçın keyfini sürmek ve heyecanımızı tüm saflığı ile yaşamak insan olarak bizim güzelliğimiz olsa gerek. Bu güzellik ayni zamanda bir Türkiye mozaiği, ne mutlu sahip olduğumuz güzelliklere...

Tudor’un tarzı bilic gibi

Galatasaray’ın yeni ama bir o kadar da heyecanlı hocası Tudor’un kendisini ispat için bu maç tam biçilmiş kaftan. Oldukça genç ama bu gençliğin enerjisini sonuna kadar kullanan bir hoca var artık Galatasaray’da. İgor Tudor’un tarzı ve maç içerisinde yaşadığı heyecan, sanırım Beşiktaşlı taraftarların Slaven Bilic deneyiminden tanıdık. Her ne kadar emekçi kentimiz Karabük’ten ayrılışı çok şık görülmese de, Galatasaray tarafından önerilen böylesine bir kariyer fırsatının cazibesine hangimiz kapılmayıp, yok ben almayayım diye sırtımızı dönebiliriz. Pek azımız bu cazibeye karşı koyabiliriz ama Tudor bu azınlık içerisinde olamadı. Belli ki Galatasaray yönetiminin, taraftar baskısından kurtulmak adına yaptığı en çabuk ve can kurtarıcı hamlesi oldu Tudor. Şimdilerde taraftar mutlu, yönetim mutlu... Hele bir de, bu sene tartışmasız ligin en iyi futbol oynayan takımı Beşiktaş’ı yenebilirse, kredinin en güçlüsünü alacağından kimsenin şüphesi olmasın. Galatasaray’ın alacağı galibiyetin getirisi o kadar çok noktada olacak ki. Alınacak bir galibiyet, Galatasaray ve İgor Tudor için sadece bir galibiyet olmayacak... Şampiyonluğa ortaklık, taraftarla barış, futbolcusuna özgüven ve yönetimine ferahlama işte bu galibiyetle gelecek. Peki daha dün bir, bugün iki... Bu kadar kısa zamanda ne değiştirebilecek Tudor? Cevabı için haydi Pazartesi buluşalım.

Kaptan dümene geçiyor

Belki fark etmişsinizdir, Beşiktaş’ın bir huzur ayarı var. Takımın sakinliği, futbol akışkanlığı, futbolcular arasındaki uyumu hep bu huzur üzerinde gidiyor. Eğer birileri bu huzuru bozar, Beşiktaş’ın fabrika ayarlarını karıştırırsa işte o zaman takım kendi kendini yemeğe başlıyor. Olmadık yerlere paslar atılıyor, olmadık pozisyon hataları yapılıyor, futbolcular bile kendilerini tanıyamaz duruma geliyor. Adeta fırtınada savrulan bir gemi misali, azgın dalgalar arasında hızla kayalara sürüklenen bir duruma geliyor takım. Bunu toparlayacak olan kaptan da, eğer bu fırtına karşısında geminin dümenine hakim olmak yerine, kendisi dalgalarla boğuşmayı seçerse işte asıl felaket o zaman geliyor. Beşiktaş’ın futbolcu değeri ortada, kadro derinliği hiç olmadığı kadar geniş. Takımda Avrupa şampiyonası apoleti ile dolaşan ve en yüksek formu ile oynayan bir Quaresma, yine ayni şekilde göğsünde Afrika şampiyonu madalyası taşıyan ve üstelik yedek golcü durumunda olan Aboubakar var. Türk milli takımının golcüsü Cenk ve futbolcu olmasa yine de her işi inanılmaz bir disiplinle yapabilecek bir Atiba. Bu maç için Beşiktaşlı futbolcular değil kritik konu. Asıl konu kaptanın, olabilecek en soğuk kanlı haliyle gemisinin dümenine geçmesi ve yılların tecrübesiyle fırtınadan çıkabilmesidir. İşte taraftar bunu görüyor ve bir deniz feneri edasıyla karanlığı aydınlatması gibi, son iki üç maçtır haykırıyor... Şenol Güneş, Şenol Güneş...

YORUM YAZ