MENÜ

Hayal bile edemeyecek noktaya gelmek

Abone Ol Google News

Dünya futbol kamuoyunun ilgisini son zamanlarda en çok Manchester City – Liverpool rekabeti çekiyor. Özellikle önce Cristiano Ronaldo’nun, sonra da Messi’nin ayrılması ve ekonomik dengesizlikler sebebiyle La Liga ve Real Madrid – Barcelona rekabeti, tahtını Premier Lig ve City – Liverpool’a kaptırmış durumda. İşin teknik, taktik boyutunun ve belki de yıllar sonra futbolu kökünden değiştiren Cruyff gibi anılacak olan Guardiola ve Klopp’un, etkisini bir kenara bırakacak olursak, ligi pazarlamanın yanında, rekabeti pazarlayabilme becerisi de en az bir önceki saydığımız faktörler kadar önemli.

Haberin Devamı

Mazisi yok ama değeri çok!

Hepimizin malumu, Premier Lig’in esas rekabeti Manchester United ve Liverpool arasındadır. Hatta Premier Lig’in kurulduğu yıldan bu yana bir türlü başarı yakalayamamış Liverpool, Ferguson döneminde Manchester United’ın da iyice gerisinde kalmıştı. Fakat dünyadaki en büyük rekabetlere baktığımızda, o rekabeti büyüten çoğunlukla mazileri olmuştur. Güncel performans, dönemin sonuçlarını belirse de rekabetin büyüklüğünü her zaman isimleri ve geçmişleri belirlemiştir. Manchester City gibi sermayeye satılmadan önce büyük rekabetlerde neredeyse hiç adı olmayan bir takımı şu anki olduğu noktaya getirmek, satın alan yönetim kadar Premier Lig’i bir eğlence aracı ve ticaret olarak görüp pazarlayabilenlerin de başarısıdır. Liverpool ise 2015’te Klopp’un gelişiyle birlikte halihazırda geninde olanları ortaya çıkarmaya başladı. Son 6-7 senede çok kısa dönemler dışında hem İngiltere’de hem de Avrupa’da sürekli rekabet ettiler, etmeye de devam ediyorlar. Bir adım geriye atan La Liga ve Real Madrid – Barcelona rekabetinin eksikliğinden doğan dünya futbolunun en üst seviye rekabet açlığını bir nevi gidermiş oldular.

Haberin Devamı

Bir maçtan fazlası: 10 Nisan City - Liverpool

Puan durumu, Şampiyonlar Ligi’ndeki olası bir final öncesi moral avantajı, şampiyonluk yarışında mental üstünlük gibi birçok anlam ifade eden maçta, biraz da mesleki bakış açısıyla bir alanda yapılan işler fazlasıyla dikkatimi çekti. Maçtan önce iki teknik adam da özel bir röportaj verdiler ve belki de tüm dünyayı maçın atmosferine sokmaya başladılar. İki hoca da birbirine övgü dolu sözleri ve uzun dönemli bakış açılarıyla böyle bir rekabetin oluşmasında hem ne kadar etkilerinin olduğunu hem de bunu başarabilmenin yollarını gösterir gibilerdi. Sonrasında maça iyice yaklaşmışken, son döneme damga vuran bu rekabetle ilgili videolar, içerikler üretilmeye ve servis edilmeye başlandı. Maçın sonucu 2-2 biterken, şahane bir futbol oynandı ve en üst seviyede olduklarını herkese gösterdiler, diyebiliriz. Maç sonunda iki teknik adam da sıcağı sıcağına kenara geldi, röportaj verdi ve yine bu sefer canlı olarak tüm dünya önünde birbirlerini daha iyi yaptıklarını kanıtlar nitelikle sözler söylediler, görüntü verdiler.

Peki bize ne kaldı?

O gün bizim ligimizin en pazarlanabilir maçı olan Fenerbahçe – Galatasaray karşılaşması vardı. Bir sürü alanda uçurum olan karşılaşmayı tabii ki karşılaştırmayacağım. Ama o gün fark ettim ki yeni sezonun başlamasına sadece 4 ay varken; yayıncısı, federasyon başkanı, kurulları, yabancı kuralı, kaç takımla oynanacağı belli olmayan bir futbol endüstrisinin, içinden bu denli fair-play, karşılıklı saygı, aynı denli rekabet isteği, sağlam sabredilen yapılar içeren bir rekabet çıkarmasını artık hayal bile edemeyecek noktadayız. Belki de hiçbir zaman İngilizlerin seviyesine ne pazarlama anlamında ne de teknik/taktik olarak gelemeyeceğiz ama en azından denediğimizi görmek bile futbol sevgisini hiç istemeyerek bu trajikomik futbol ortamından dışarıya kaydıran Türk futbolseverlere yetecek de artacak bile.

Haberin Devamı

Herkesin geçmiş bayramını kutlarım.

YORUM YAZ