MENÜ

Emenike Vakası

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Bu soru, 2013 yılında İngiltere’de menajerler ile yapılan bir ankette yer alıyordu. Birçok kişi cevapların fiziksel özellikler üzerine yoğunlaşacağını öngörebilir, ancak gerçek biraz farklı. %53 ile taktiksel farkındalık ilk sıradaydı, ikinci %47 ile mental güçlülük, üçüncüsü ise yine %47 ile özgüvendi.

Emmanuel Emenike’nin futbol kariyeri ilk başlarda beklediğinden yavaş, sonrasında ise tahmin bile edemeyeceği kadar hızlı gelişti. Nijeryalı, geçen yıl FIFA’ya verdiği bir röportajda Delta Force’ta oynarken antrenmana gitmek için her gün 90 dakika yürüdüğünden bahsetmişti. Profesyonel kariyerindeki ilk maçına 20 yaşında çıktı. Jay Jay Okocha stadyumundaki (Delta Force’un stadı) performansı onu Güney Afrika’ya taşıdı. Ankaragücü ve Gençlerbirliği ile denemelere çıkmasının ardından ise Karabükspor macerası başladı.

2011-2013 yılları, Emenike için bambaşka bir hayata gebeydi. Fenerbahçe’ye transfer olup kargaşa içerisinde sahaya çıkmadan Spartak Moskova’ya gitti. Orada adından söz ettirdi, Nijerya ile Afrika Uluslar Kupası’nı kaldırdı (finalde sakatlığı nedeniyle oynamamasına rağmen 4 golle turnuvanın gol kralı oldu), adı Chelsea ve Liverpool ile anılmaya başlarken tekrar Fenerbahçe’ye transfer oldu. 2 yıl içerisinde Nijeryalı, 13 milyon avro bonservis ödenen bir oyuncuya dönüşmüştü.

Emenike için asıl sorun da tam bu anda başladı. Kendini iki sene önce Karabükspor’da kendini göstermek için yırtınan oyuncu olarak değil, 13 milyon avro bonservis verilmiş büyük yıldız olarak gördü. Hem de bu durumla baş edebilecek mental ve psikolojik donanıma sahip değilken. Özgüven değil, tavır olarak. Bu kadar hızlı bir yükseliş ile başa çıkamadı. Zaten saha içerisinde fark yaratan saf yeteneğinin yanında pek becerikli olmadığı özellikleri vardı. Bunu geliştirmeye hiç çalışmadı. İşler geçen sezon iyi giderken, güçlü yanlarını sahaya yansıtırken ve diğer golcüler ağları bulurken pek konuşulmadı fakat takımın pas hızı, temposu düşünce onu buraya getiren özelliklerini değil, becerikli olmadığı yanlarını öne çıkarması beklendi hep. Bitirici golcü olmak, Nijeryalı’nın öne çıkan yanlarından biri hiç olmamıştı aslında...

Bu sezon taraftarın ona sırtını dönmesi, bambaşka bir tablo ortaya çıkardı. Saha içerisinde psikolojik sorunlarını aşabilecek mental güçlülükte değildi Emenike. Ağlara gönderebileceği pozisyonları bile tribünde kendisini ıslıklayanların kucağına nişanlamaya, daha da kötüsü tribünlere karşı tavır almaya başladı. Geldiğimiz nokta ise Beşiktaş maçında oyuna, takıma, taraftara küsmesi.

Tribünler de kendi hatasını görmeli. Hiçbir oyuncunun futbolun en önemli unsuru olan taraftara kendisine saygı sınırlarını aşmadan tepki gösterirken tavır alma hakkı yoktur, onu bir kenara koyalım fakat maç içerisinde bir oyuncuyu ıslıklamak takımının iyiliğini isteyen bir taraftarın yapacağı iş değildir. Takımın hem maç içerisinde, hem de sezonun geri kalanında bu durumdan fayda sağlama ihtimali yoktur.

Hem Emenike’nin, hem İsmail Kartal’ın, hem de taraftarın bu durumdan çıkarması gereken dersler var. Emenike, mental ve teknik olarak katetmesi gereken uzun bir mesafe olduğunu görmeli. İsmail Kartal, sürecin Fernando Torres benzeri bir duruma gittiğini fark etmeli. Nijeryalı’nın sahada kaldığı her an kendisini göstermesi için bir fırsattan daha çok dibe vurması için yüksek bir risk taşıyor. Taraftar ise maç içerisindeki tepkilerin takıma zarar verme ihtimalini göz ardı etmemeli. Sezonun en önemli maçlarından birinde sahadaki kaos şampiyonluğa mal olabilecekken Necip-Webo-Sow üçlüsü 60 saniyede filmin sonunu yeniden yazdılar.

YORUM YAZ