MENÜ

Amsterdam notları

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Hafta sonu hem tatil yapmak, hem de Hollanda-Türkiye maçını yerinde izlemek için Amsterdam’daydım. Yaşadıklarımın satır başlarını sizlerle paylaşmak istedim:

1-) Gitmeden bir hafta önce Ajax kulübüne bir e-mail yollayıp kendilerini ziyaret etmek istediğimi, altyapının nasıl işlediğini tesislerde görmek istediğimi belirttim. Gün içerisinde geri dönüş yaptılar. Basın mensuplarından çok fazla talep geliyormuş ve bir hafta gibi kısa bir sürede bana olumlu cevap vermeleri mümkün değilmiş. Özür dilediler. Ne yalan söyleyeyim, utandım..

2-) Avrupa’da şehrin dışında kalan birçok stadyum yalnızlığa terk edilmiştir, ancak Amsterdam Arena öyle değil. Çevresinde şehrin en önemli konser salonlarından bir tanesi, sinemalar, üniversite ve alışveriş merkezi mevcut. Bir şeyler yiyip içebileceğiniz mekanları saymıyorum bile. İnsan metro ile stadyuma gittiğinde Universal Studios’a girmiş gibi hissediyor. İnsanlar da sadece maç için değil, birçok etkinlik için bu bölgeye gidiyorlar. Bizim esnafın “maksat ayağın alışsın” lafı vardır ya hani, bu olsa gerek.

3-) Stadyumun çatısının kapatılabilmesi bambaşka bir atmosfer yaratıyor. Soğuk bir Amsterdam gününde üşüyerek girdiğimiz stadın içerisinde ne rüzgar var, ne de insanın için titreten havadan bir eser. Dondurucu bir soğukta dışarı çıkmak istediğinizde aklınıza ilk sıcak mekanlar gelebilir ve tercihiniz bu yüzden stadyuma gitmek olmayabilir. Amsterdam Arena’da durum farklı. Biz pek farkında değiliz ama stada seyirci çekmek için “haydi takımının yanında ol” sloganından çok daha fazla emek ve yatırım gerekiyor.

4-) Milli Takım seyircisinin hala var olduğunu görmek güzel. Arma için orada olan binlerce Türk, maç boyu bir saniye susmadılar. Biz deplasman tribününde değildik, ancak etrafımızda birçok Türk taraftar vardı. Golde zıpladık, bağırdık, tezahürat yaptık. Hollandalılar arada garip bakışlar atsalar da pek ses çıkarmadılar. “Etrafları Türk dolu olduğu içindir” diye düşünebilirsiniz fakat kendinizi kandırmış olursunuz. Maçın sonlarında bir pozisyonda ben bağırırken önümdeki Hollandalı amca ile göz göze geldik, sonrasında ikimiz de gülmeye başladık. Samimiyet, bazen yurt dışında takımınızın maçını izlerken ön sıradaki rakip taraftardan gelebiliyor.

5-) Mehmet Topal ligimizde futbol oynadığı için çok şanslıyız. Lakabı “Örümcek” değil, “Örümcek Adam” olmalı aslında. Çünkü o meslektaşımız Bülent Değerli’nin birkaç hafta önce yazdığı gibi bir süper kahraman. Avrupa’da kadroya giremeyeceği takım sayısı iki elin parmaklarını geçmez. Bir el bile tartışılır. Sahadaki 10 takım arkadaşını kendisiyle birlikte hareket ettirebilen biri Mehmet Topal. Özel adam.

Hollandalılar'ın hayata bakışlarının da bizimkinden farklı olduğunu eklemek gerek. Sonuçta araba sayısı kadar bisikletin sokaklarda gezdiği bir şehirden bahsediyoruz. Ama yine de insana ve futbola dair onlardan öğrenebileceğimiz çok şey var. Bazıları sosyal, bazıları kültürel, bazıları insani, bazıları hemen hayata geçirilip sonuç alınabilir. Yeter ki derdimiz ilerlemek olsun.

YORUM YAZ