MENÜ

Kkruyasıct

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Bir zamanlar Kontenjan Senatörlüğü diye bir unvan vardı. Bu, 1961 Anayasası sonrası ihdas edilen Cumhuriyet Senatosu’nda Cumhurbaşkanı tarafından seçilmiş 15 üyenin aldığı siyasi sıfat idi. 6 yıl için topluma önemli hizmetlerde bulunmuş, seçkin, üniversite mezunu ve 40 yaşını doldurmuş olan kişiler arasından seçilen bu senatörler, Senato’da grup sahibi oluyor ve aralarından birini başkan seçerek grup halinde çalışıyorlardı. Atandıkları için ya da seçilmedikleri için toplumda bu kişilere karşı müstehzi yaklaşımlar oluşmuştu. Torpilli kişilere, az emekle çok kazananlara “kontenjan senatörü gibi” yakıştırması yapılırdı.

Krasiç ve Kuyt bana kontenjan senatörlüğünü çağrıştırdı. İkisi de keşke hiç gelmeseydi, keşke hiç getirilmeselerdi. Bu ülkenin parasına gerçekten yazık ediliyor. Son sahibi olacağın futbolculara rüyalarında bile göremeyecekleri paraları ödemenin adı yöneticilik değil. Bu oyuncuları aldırmak ya da alındı diye oynatmak teknik direktörlük hiç değil. Geçmiş buna benzer yüzlerce örnekle dolu. Modelin adı: Al, öde, yine öde, hep öde ve bir türlü kurtulama. Beşiktaş’ın yakın geçmişteki stoperi Ferrari bu transfer modelinin en çarpıcı örneklerinin başındadır. Hiç oynamadan Beşiktaş’tan 8-10 milyon Euro tahsil etmiş ya da tahsil etmek üzeredir. Baros oynamadan kazanan bir diğer futbolcu. Sonuç olarak hangi takımı ele alırsanız benzer uygulama hatalarının futbolumuzda kronik bir hal aldığını göreceksiniz. Bu hal ne yazık ki olağan hal oldu. Düzeltebileceğimiz konusunda iyimser değilim. Tek çare UEFA ekonomik fair play uygulamalarının bir an önce mahallemize uğraması. Seslenmek istiyorum ekonomik fair playa; Gel, hemen gel, nasıl gelirsen gel. Elma dersem de çık, armut dersem de çık, yoksa biz kuru kuru tam çıkacağız.

YORUM YAZ