MENÜ

Üstün zekalılara bir hikaye daha!

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Tekerlekler TEM yolunda birikmiş su birikintisine hızlıca girince araba kendini hafifce kızakladı. Tek eliyle tuttuğu direksiyona biraz daha sıkı sarılırken, diğeriyle de ceketinin yan cebinden çıkardığı telefonu çevirmeye başladı. Canını sıkan, takımının aldığı beraberlikten çok, maçın hakeminin göz göre göre bariz penaltıyı çalmaması olmuştu. Yönetici arkadaşlarını, hakem konusunda bir iki demeç vermeleri konusunda uyardıktan sonra stadın arka tarafından arabasına atladığı gibi yola çıkmış, önce doğruca eve gitmeyi düşünürken kararından vazgeçmişti. Telefon daha ikinci çalışta açıldı. Numarayı tanıdığı için açan, “Merhaba” diye başladı. - Çok üzüldüm, şimdi kimbilir ne kadar kızgınsındır. Neden böyle oldu? Maçla çok da alakası olmayan biriyle aslında bu tip muhabbete girecek hiç havası yoktu, ama cevaplamak zorunda kaldı. - İyi değildik işte.. Ne bileyim. Doğru dürüst pozisyona bile girmiyorlar serseriler. Böyle şey olmaz. - Takma kafanı. Bir yolunu bulursun sen. - Daha ne bulucam ya. Daha ne bulucam. Her istediklerini yapıyoruz. Sağda solda gezmekten maça çıkacak halleri kalmıyor. - Üzülme.. Uğrayacak mısın? Bir anda kafasında şimşek çaktı. içinden “Hayır!” demek geldi. - Bu akşam olmaz. Canım sıkkın. Karşısındakinin kırılacağını da biliyordu. Durumu kurtarmak için muhabbeti değiştirdi. - Peki sen nasılsın. Gözlerin düzeldi mi? Yoksa yanmaya devam mı ediyor. - İyiyim şimdi. Ağrım kalmadı gibi. - Çok iyi. Biraz işlerim var, sonra tekrar ararım. Konuşma kısa sürmüştü. Aslında aramak istediği de o değildi, ama tüm demeçlerin bitmesi, hesap soracağı kişinin zaman kazanması için araya sokmuştu bu konuşmayı. Yeniden evine gitmeye karar verdi ve yön değiştirdi. Artık otoyoldan çıkmış şehrin içine girmişti. Lüks arabanın kadranında, gece kulübünün neon lambaları gibi parlayan digital saate baktı. Maç biteli bir saatten fazla olmuştu. Tam sırası diye düşündü ve telefonu yeniden eline alarak, çevirdi. Çalma tonu kulağında yankılanmaya başladı. 1-3-5 bir türlü açılmıyordu. Öfkesi daha da arttı. Cevap gelmeyince makine otomatik olarak hattan düştü. Aslında bu cep telefonu işleriyle pek alakası yoktu ama çevir tuşuna iki kez üst üste basınca tekrar arama yaptığını da öğretmişlerdi ona. Öğretileni yaptı. Bu kez ikinci çalışta beklediği yanıtı aldı. - Alo - Nerdesin ya. Arıyorum açmıyorsun. - Duymadım abi. Yanım çok kalabalıktı. - Hani ayarlıydı ulan herşey. O şerefsizin vermediği penaltıyı görmediniz mi. Nasıl ayar ulan bu? - Abi valla tamamdı. - Dalga mı geçiyorsunuz siz benimle. - Yok abi, olur mu öyle şey. Bütün hafta uğraştık. İki gece üst üste alem bile yaptırdık, kendisi bizzat bana söyledi “merak etmeyin” diye. - Eee. Neden peki oğlum? - Abi beş dakika evvel konuştum yine. Çok üzgün. Yemin ederim basiretim bağlandı çalamadım diyor. - Nasıl bağlanmış ulan. Hareket bariz penaltı. Uydurması gerekse neyse. Nasıl iş ulan bu. Elaleme olmayan çalınıyor. Bizim tamam dediğimiz olanı vermiyor. - Telafi edecekmiş abi. Öyle dedi. - Ne telafisi sinirlendirme beni. Benim şampiyonluğum gidiyor, sen telafi edecek diyorsun. - Bekleyelim abi. Söz verdi. - Söyle ona, onu bitiririm. Aynen böyle söyle. - Tamam abi ileticem. Üzülme hallederiz. - Tamam tamam. Hadi iyi akşamlar. Telefonu kapatıp, yine yan cebine attı. Otomatik garaj kapısınının önünde durdu. Uzaktan kumanda ile açarken, “Beceriksizler” diye mırıldandı.

YORUM YAZ