MENÜ

İç savaş da bitti!

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Medyanın izdiham yaratmamasına rağmen Dünya Kupası’nı izlemek isteyenler bu maçta da stadı doldurmuşlardı ve Portekizliler elbette çoğunluktaydı. 27 yıllık iç savaştan daha 4 yıl önce çıkabilen Angola’dan ise az sayıda taraftar tribünlerdeydi. İç savaşta 1.5 milyon insanının hayatını kaybettiği 4 milyonunun başka ülkeye göç ettiği Angola, bahisçileri şaşırtan eleme macerasını 8 Ekim 2005 tarihinde Ruanda karşısında maçın sonlarında aldığı galibiyetle tamamlarken, hiç şüphesiz büyük acılar çeken insanlarına yıllardan beri verilen en büyük mutluluğu tattırmıştı. 1934 kupasında Mısır ile başlayan Afrika takımlarının macerasına Fas, Zaire, Tunus, Cezayir, Kamerun, Nijerya, Senegal, Fildişi Sahili, Gana ve Togo’dan sonraki 12’inci olarak katılan Angola, dünkü karşılaşmada eski efendilerine bir kez daha karşı çıktı. 1975 yılında Portekiz’den bağımsızlığını alan Angola, ilk onbirinde Portekiz liginde oynayan 8 futbolcusuna rağmen futbol takımı olarak henüz onların çok ama çok gerisinde. Yine de şampiyonluğuna 750-1 verilen, her yıl 2 milyar dolarını ordusuna harcayan, petrol hariç gıdasını bile ithal eden fakir bir ülke için futbol tedavi edici bir oyun ve belki de iç savaştan iç birlikteliğe geçmeleri için iyi bir araç. FİFA sıralamasında 57’inci olan; sahadaki iki oyuncusunun takımı dahi olmayan Afrikalı’nın 7’inci ile arasındaki futbol farkının bu kadar bile olması da büyük başarı. Belki de stattaki Portekizli olmayanların Angola’yı desteklemesinin ardındaki sihir buydu. Tarafsızlar güçlünün karşısındakini tutmayı daha hümanist belki de daha devrimci buluyorlar. İlk yarı istatistiklerine bakanlar iki takım arasında çok da büyük fark olmadığını, futbol geçmişlerine bakanlar da Portekiz’in ezip geçeceğini düşünebilirdi. Ama bu yıl ligimizin sonundaki dramatik sahneleri iyi hatırlayanlar için futbol istatistik değil, bu bilimden de yardım alırsa fena olmayan harika bir oyun. Portekiz-Angola maçının tıklım tıklım dolmasının ardındaki sihir de bu. Futboldan zevk almasını bilenler için küçük takım ya da iddiasız takım maçı diye bir şey yok. Onlar oyunun kendisini seviyorlar. Onun için statları dolduruyorlar. Ve bizler gibi ya küme düşerken ya da şampiyonluğa giderken takmını destekleyenlere de şahane dersler veriyorlar. **** Köln’e gelmeden önce öğlen Düseldorf’taki evimizin altındaki Lübnan lokantasında Hollanda-Sırbistan Karadağ karşılaşmasını ekrandan izledik. O maçın da tek güzel tarafı içtiğimiz kahveydi. Arap işi kahveyi de sevdim ama yine de Türk kahvesinin tadı başka. Gruplardaki ilk maçlar Arjantin-Fildişi Sahili biraz da İsveç-Trinidad Tobago maçı haricinde şimdilik çok büyük zevk vermedi ama atmosferleri yaşamak bile güzeldi. Yakında futbolun efendilerinin maçından sonra herkesin kendisine geleceğini umuyorum. Salı’yı (yarını) bekliyorum. Bakalım Brezilya, kendi gibi mi başlayacak yoksa o da diğer favorilere mi uyacak?

YORUM YAZ