MENÜ

Sor gazeteci sor…

Abone Ol Google News

Ulusal takımımız Faroe Adaları’na yenildikten sonra bir gazeteci arkadaşımızın teknik direktör Stefan Kuntz’a “ayrılık var mı” diye sormuş. Alman hocanın verdiği yanıt ise şöyle: “Hocayı değiştirmekle gerçekler değişmez.” Tam da gazetecinin istediği gibi bir yanıt... Çünkü bir soru yeni bir soruya yol açmıştır. O soru da şudur: “Nedir Türkiye’nin gerçeği?”

Haberin Devamı

Arkadan bu soru gelmiyorsa gazetecinin ilk sorusu iş olsun diye sorulmaktan öteye gitmez ve kimseye bir şey öğretmez! Kuntz tarafından seçilip sahaya çıkartılan takım ve o takımın ortaya koyduğu futbol görüntüleri bu ülkenin gerçeği olamaz.

Ekonomisi batmış kulüpler gerçeği

Bu ülkenin asıl gerçeği takımlarının üç Türk ile sahaya çıkmasıdır. Eğitime ve üretime muhtaç olduğumuz halde ülke futbolunu ve takımları yönetenlerin har vurup harman savurmasıdır. Ekonomiden anlamam ama ekonominin birkaç basit ve değişmez kuralını bilirim.

İnsanlar da kurumlar da harcayarak değil tasarruf ederek varsıllaşırlar. Batmış kulüplerin yabancı futbolcu transferi yarışında rekabet etmeleri Türkiye’nin gerçeklerindendir.

Haberin Devamı

Türkiye de 20 bini aşkın çalıştırıcı var ama kendilerini Türk futboluna adamış, eğitime gönül vermiş hoca sayısı bir elin parmaklarını geçmez, onları da sistemin içine sokmazlar. Futbol Federasyonu Eğitim Dairesi dört büyük kulübün eski futbolcularına iş verme merkezidir. BU da futbolumuzun gerçeklerindendir.

Kurslarda eğitim kalitesi ne durumdadır?

Eğitim Dairesi’nin açtığı kurslara katılanlar bir kapıdan girip diğerinden elini kolunu sallayarak diplomasını alıp çıkarlar. Bugüne değin ne sınıfta ne de ikmale kalan bir hoca adayına rastlanmamıştır. Ölçme ve değerlendirmenin olmadığı yerde kalite olur mu? Bunlar da Türkiye’nin gerçekleridir ama Kuntz söyleyemez!

Faroe Adaları yenilgisinden sonra gazetelerin başlıkları benzerdi ve yaklaşık olarak şöyleydi: “Bu günleri de mi görecektik?” Ne anlama gelir bu soru? Çünkü bu ülke Adnan Süvari’nin teknik direktörlüğünü yaptığı Göztepe Fuar Şehirleri Kupası’nda çeyrek final oynadığını gördü. O takımın tek bir yabancı oyuncusu yoktu. Kupa Avrupa’nın üçüncü büyük organizasyonuydu.

Yabancı sayısı arttıkça ülke futbolu geri gitti

Çünkü bu ülke beş yabancının oynadığı, başka bir deyişle Türklerin sayısının daha çok olduğu dönemde Galatasaray’ın Avrupa şampiyonluğunu gördü. Üstelik yabancılardan Hagi oyundan atılmış,

Brezilyalı Capone ise burkulmuş ayak bileğiyle oyuna devam etmek zorunda kalmıştı. Bülent Korkmaz’ın omuzu çıktığı için askıyla maça devam etmişti. 20 Mayıs 2000 yılında Kopenhag’da o gerçeklere tanıklık etmiştim.

Bu ülke Türklerin çoğunlukta olduğu takımlardan seçilen Ulusal takım oyuncularıyla Dünya Kupası ve Avrupa Kupası üçüncülüğünü kazandı. Bu ülke bunları gördükleri için o başlıklar atıldı. Böyle giderse görecek günler var daha.

Onun içindir ki Selda Bağcan’ın “yaz gazeteci yaz” türküsünden etkilenerek “sor gazeteci sor” başlığını koydum. O türkünün bir bölümünde “şöhretten bunalanların hallerini de yaz” der. Sor gazeteci sor, sen sormazsan Türk futbolunun gerçekleri ortaya çıkmaz, neler olduğunu da anlayamayız…

Haberin Devamı
YORUM YAZ