MENÜ

Şenol Güneş'i neden sevdik ve niçin eleştiriyoruz?

Abone Ol Google News

Bu satırların yazarı Şenol Güneş’i Trabzonspor ve Ulusal takımın kalesini koruduğu günlerden bu yana tanır, tanışır. O günlerde Cumhuriyet gazetesinde görev yapmaktaydım ve Şenol Güneş’in kalecilik yeteneklerine övgüler de yazmış, eleştiri de yöneltmiştim. Şenol Hoca futbolculuk döneminde futbol dünyasının en saygın insanlarından biriydi. Teknik direktörlüğe başladıktan sonra ortaya koyduğu değerler hepimizin ona saygı duymasını gerektirecek nitelikteydi.

Haberin Devamı

Ancak, Beşiktaş’ta görev yapıncaya dek Şenol Güneş’in anlamlı bir başarısı olmamıştır. Benim de yerinde izlediğim 1996’da, Avni Aker’de, Fenerbahçe’ye verilen şampiyonluk Şenol Hoca’nın gözden düşmesinin nedenlerinden biridir. 2002 Dünya Şampiyonası finallerinde 3. lük kazanılması ise Fatih Terim ve Mustafa Denizli’yi zirveye çıkartan Galatasaray ağırlıklı Ulusal takımın başka bir başarısıydı.

Hiçbir Avrupa takımı ile karşılaşmadan Brezilya, Senegal, Kosta Rika, Çin ve Güney Kore ile giriştiği mücadeleden üçüncülük çıkartan Türkiye’nin, Kosta Rikalı Parker’in kaleci Rüştü’yü geçtikten sonra boş kale yerine topu dışarı vurması ile çok yakın ilişkisi vardır. İçeri vursa Türkiye gruptan çıkamayacak ve evine dönecekti. Turnuvalarda rastlantılarla başarılı olabilirsiniz ama ligde asla…

Haberin Devamı

Gene de hepimiz Şenol Güneş’i sevdik. Başarı bir yana futbolcularını bir araya toplayıp dünyaya Uzak Doğu selamı vermesi alçak gönüllülüğün bir sembolü olarak algılandı futbol dünyasında. “Güneş Doğudan doğar” öz değişini sonuna kadar hak etmişti Şenol Hoca.

Ne var ki bunların hiçbiri Şenol Güneş’in vitrine çıkması için yeterli değildi. Kimse yanlış anlamsın ama bizim ülkemizde vitrin üç büyüklerdir. Bu takımlarda görev alırsanız herkesin gözünün önünde olursunuz. Trabzonspor’da büyük bir camiadır ama İstanbul’a yani vitrine uzaktır. Ulusal takım ise yılda on maç bile oynamıyor çoğunlukla.

Şenol Güneş’in gerçek anlamda vitrine çıkması Beşiktaş ile oldu. “Feda” sloganı ile göreve başlayan Fikret Orman yönetimi üç yıl uğraştıktan sonra belini doğrultup ileri hamle yapabilecek bir takım oluşturdular. Şimdi ben “Beşiktaş şampiyon olmaya hazırdı zaten” dersem çoğunuz tepki gösterecektir ama yine de söyleyeceğim.

İtalya’dan sakat dönen ve altı aydan fazla futbol oynamayan Mario Gomez’in bir sezonda 28 gol atıp Beşiktaş tarihine geçeceğini kim öngörebilirdi. Bir sezon önce Beşiktaş şampiyonluğun en güçlü adayıyken, kendi sahasında oynaması gereken Osmanlıspor karşılaşması Konya’da oynatılıp adeta şampiyonluğu elinden alınmıştı. Bir kritik nokta ise Şenol Güneş’in kazandığı iki şampiyonluk sırasında sadece Başakşehir ile yarışmasıdır.

Bugünkü dünyamızda sayısal veriler neredeyse insanların gözüne sokulacak kadar önemsenmesine karşın, sayılar tarihin gidişatında tek başına bir anlam ifade etmez. Tarih çoğu zaman geçmişe tutunan kitleler yerine ileri görüşlü bir grup yenilikçi tarafından şekillendirilir. Ne yazık ki, Şenol Güneş, bu tarihsel gerçekliği Beşiktaş lehine çevirememiş, daha fazla şampiyonluklar kazanabilecek bir takımı geriye döndürmüştür. İşte bu aşamadan itibaren kendisine eleştiriler yöneltilmiştir. Bu eleştirileri en ağır şekilde yönelten bu satırların yazarının tek amacı vardı, o da Güneş’in gittiği yolun yanlışlığının altını çizmekti.

Haberin Devamı

Çünkü kendisinin öncülleri durumundaki Mstafa Denizli ve Fatih Terim’de olduğu gibi Güneş’de, sürekli kazanmanın ve şampiyonluklar edinmenin aynı zamanda insanın sırtını yere getirecek yenilgilerin tohumunun atıldığının farkında olamamasıydı. Güneş’in farkında olmadığı bir başka gerçek ise şuydu: Toplumun gözü önündeki insanlar güçlendikçe kendi hatalarına karşı duyarsızlaşır ve savunma yöntemleri geliştirirler. Gerçeği yansıtmak için kendi hikayelerini değiştireceklerine, hikayesine uyması için gerçekleri değiştirmeye kalkarlar. Gerçekleri kendinize göre yorumlayıp kendi hikayenize uydurmaya çalışırsanız rakipleriniz karşısında geriye düşersiniz.

Biz bu gibi gerçekleri ortaya koymaya çalışarak görevimizi yapmaya çalıştık. Ama Güneş bekli de İstanbul medyasındaki en yakın arkadaşı olan bu satırların yazarını yok sayıp, bir gün telefon ederek “nerede yazdığımı” sordu. Şenol Güneş’in nerede yazdığımı bilmemesine imkan var mı? Son söz olarak şunu da eklemeliyim: Güneş Milli maçlardan önce medyadaki arkadaşları tek tek arayarak basın toplantısına çağırmış. Benim haberim olmadı. Çünkü Güneş eleştiriden çok korkuyor. Moldova maçından sonra medya mensuplarına mavi boncuk dağıtması da bu korkudan kaynaklanmaktadır. Şenol Hoca bir şeyi çok söylüyorsa onu hiç yapmıyordur!

Haberin Devamı
YORUM YAZ