Sibel'in çocukluğu
Haberin Devamı ›
İnsan çocukluğundan, çocukluk anılarından kaçar mı? Bu soruya evet demek de mümkün, hayır da... Mutlu bir aile ve çevre ortamında büyüyen yetişkinler, bırakın çocukluğundan kaçmayı, hep çocuk kalmak isterler. Ve o nedenle her dem o naif yılları özlemle anarlar. Hiç bir zaman geri gelmeyecek vefasız bir sevgilinin adını mırıldanır gibi çocukluk hatıraları sık sık istemsizce dillerden dökülür. Sonra iç çekilir. Ardından gerçeğe dönülür.
Gelgelelim, herkesin çocukluğu özlemle anılacak gibi değildir. Anne-baba şefkatinden, sıcak bir yuvadan, sevgiden, ilgiden yoksun büyüyenler, bir daha çocukluklarına asla geri dönmek istemezler. Unutmayı yeğlerler. Özellikle de çocukluğu yetiştirme yurtlarında geçenler... Lakin, o kabus dolu yıllardan kaçmak pek de olası değildir. Kurtulmak zordur. Ancak yaşadığınız o korku ve kahır dolu yılların izlerini biraz olsun silebilecek uğraşlar edinerek peşinizdeki gölgeden uzaklaşabilirsiniz. İşte spor bu uğraşların en önde gelenidir. Spor, asla sadece spor değildir. Spor gün gelir, insanı hayata bağlayan gümüş renkli simden yapılmış bir iplik olur, gün gelir bir gurur vesilesi... Bazen de ikisi birden... Tıpkı dün Pekin’de yüzümüzü ağartan 20 yaşındaki Sibel Özkan’da olduğu gibi.
Çocukluğu yetiştirme yurtlarında geçen Sibel Özkan, huzuru önce judoda arar. Ardından haltere geçer. Zamanla halter onun hayatının bir parçası değil, ta kendisi olur. Bir kaç yıl içinde o hatırlamak istemediği çocukluk anılarını halter sayesinde geride bırakır, geleceğe daha bir umutla bakar. Kısa zamanda bu branşta büyük aşama kaydeder ve milli takıma kadar yükselir. Madalyaların kıyısından döndüğü uluslararası şampiyonalardaki bir kaç denemeden sonra olimpiyat vizesi alarak Pekin’in yolunu tutar. Sonrası malum. Kendisi, hocası ve onu bilen bir kaç kişi dışında hiç kimse onu hesaba katmaz. Ama o her kendinden emin ve mağrur sporcu gibi çıkar görevini yapar, ülkemize tarihimize olimpiyat madalyası kazandıran ikinci bayan sporcumuz olur. Daha fazlası olabilir miydi? Elbette olabilirdi. Ama bu da bir şeydir. Sıcak bir yuvadan mahrum büyümüş, çocukluğunu yaşayamamış yetişkin bir birey için üstelik çok şeydir. Sibel’den çıkarılacak çok ders var. En önemlisi de şu:
Hatırlamak istemediğiniz çocukluğunuzdan kaçarken, bazen hayatı yakalarsınız.