Sarı-Kırmızı yıllar!
Haberin Devamı ›
Bazıları içinse bunun düşüncesi bile ürkütücüydü. O nedenle Galatasaray'ın durdurulması gerektiği fikri benimsendi o çevrelerce. Saha içinde ve saha dışında ellerinden gelen bütün kumpasları denediler. Kısmen de başarılı oldular. Kısmen diyorum çünkü bizzat Galatasaray'ın kendisi malum zihniyetin ekmeğine yağ sürdü.
O görkemli başarı sonrası birbirine düştü Sarı Kırmızılılar. Hocası bıraktı ya da bıraktırıldı. En önemli oynucuları Avupa'nın yolunu tuttu. Hagi, Taffarel, Popescu gibi dünya yıldızları futbola veda etti. O görkemli kadro darmadağın oldu. Gidenlerin yerine yenileri konamadı. O dönemde kulübe çağ atlatacak stat projesi yüzlere gözlere bulaştırıldı. Vizyon sahibi başkanı alaşağı edildi. Takım küçüldü. Gelirler, giderleri karşılamadı. Borç bini aştı. Kulüp tarihinin en karanlık dönemine girdi.
Aynı süreçte ezeli rakibi Fenerbahçe ise atılıma geçti ve her bakımdan Türkiye'nin 1 numaralı kulübü oldu. 2000'li yıllarda Galatasaray için konuşulan senaryo bu kez Fenerbahçe için dile getirilmeye başlandı. Galatasaray iç sorunlarla, maddi krizlerle boğuşurken Sarı-Lacivertliler makası giderek açtı. 10 yılda mucize kabilinden yaşanan üç şampiyonluk sadece teselli oldu. Galatasaray'ın içine düştüğü duruma Fenerbahçeliler kıs kıs gülmeye başladı. Gücün cazibesiyle başları döndü ve ölümcül bir kibre kapıldılar. Her platformda Galatasaray'ı aşağılamaya, Sarı-Kırmızılı camiayla alay etmeye başladılar. Ta ki, Seyrantepe açılana ve ardından Ünal Aysal-Fatih Terim ikilisi iş başına gelene kadar. İki yılda çok şey değişti. Galatasaray yeniden ayağa kalktı. Maddi ve manevi bakımdan rakiplerinin bir kez daha önüne geçti. İki yılda gelen iki şampiyonluk ve Şampiyonlar Ligi çeyrek finali moral değerleri tavan yaptırırken, kulübe yeniden Avrupa ve Dünya'da prestij kazandırdı. Bir başka deyişle varolan prestij yeniden canlandırıldı.
Artık nekahet dönemiden çıkıldı. Bundan sonra gelecek on yılların planlarını yapmanın zamanı. Aysal ve ekibi zaten bunun bilincinde ve Galatasaray'ın 10 yıl gecikmeyle de olsa Milenyum'a damga vurması için harıl harıl çalışıyorlar. Eğer çok fahiş bir hata yapmazlarsa Sarı-Kırmızı yılların tekrar başladığını söyleyebiliriz. Bundan böyle ezeli rekabet adı altında iki farklı zihniyetin çarpışmasına tanık olacağız. Birisi yerel, diğeri evrensel. Yerel olan evrensele çelme takmaya çalışacak, evrensel olansa ardına bakmadan yoluna devam edecek. Bunu yaparken de rakiplerinin bir kaç yıl önce düştüğü yanlışa düşmemeleri gerekecek. İktidar sarhoşluğuna yakalanarak vahşi bir kibre kapılmamalılar. Hiç bir takımı, kulübü, camiayı aşağılamaya kalkmamalılar, alay etmemeliler. Futbol Avrupa'nın modern statlarında nasıl oynanıyorsa, modern toplumlarında nasıl algılanıyorsa öyle yapmalılar. Bu ülkeyi aşan bir futbol kültürünün temelini atmalılar. Amaç sadece geleceği inşa etmek olmalıdır. Yüzyıllarca ayakta kalabilecek bir kulüp yapılanmasını gerçekleştirmek olmalıdır tek hedef. Her dönemde dünyanın ilk 5 kulübü arasında yer alacak bir Galatasaray'ı yaratmak olmalıdır, her Galatasaraylının görevi. Bu potansiyel Galatasaray'da vardır. Bundan önce de vardı. Sadece uyuyordu. Şimdi uyandı ve harekete geçti. Yapılması gereken tek bir hamle kaldı: Treni raya iyice oturtarak Avrupa ve Dünya prömiyerine doğru yol almak. Toplumu içten içe çürüten sığlıkları, vasatlıkları, çapaçullukları geride bırakarak...
Seyrantape'de dün gece yaratılan sahneler bunun habercisidir zaten. Kimseyi üzmeden, kırmadan, incitmeden yapılan kutlamalar tam da Galatasaray kültürüne yakışacak cinstendi. Aydınlık geleceğin ışıltısı vardı dün gece Türk Telekom Arena'da. İstikbal Galatasaray'ındır.