Arama

Popüler aramalar

Polat'ın hakkı Polat'a!

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

Reaksiyonumuz genellikle akıl ve mantıktan yoksun oluyor. Tamamen duygularımızla hareket ediyoruz. Bunu yaparken de hislerimizi kontrol edemiyoruz. Dolayısıyla, karşı çıktığımız ya da taraftarı olduğumuz her ne ise, öfkemiz de, sevinçlerimiz de yıkıcı oluyor. Ya linç ediyoruz ya da kutsuyoruz. İkisinin ortası yok. Makul olmak, soğukkanlı davranmak, sağduyulu hareket etmek, analitik düşünmek bize o kadar uzak ki, her toplumsal ya da sportif olayda kendimizi bir kaosun ortasında buluyoruz. Sürekli kasırgalarla, boralarla, tayfunlarla boğuşuyoruz. Üstelik bu fırtınalar, kendi ektiğimiz rüzgarların sonucu! Böylelikle cehennemimize giden yolun taşlarını kendi ellerimizle döşüyoruz. Bu, kahrolası bir kısırdöngü. Kendimi bildim bileli bu fasit dairenin içindeyiz.
Galatasaray’ın futboldaki başarısızlığı dolayısıyla bu kaotik manzarayla bir kez daha yüzleşme fırsatı bulduk. Özellikle Adnan Polat ismi etrafında koparılan fırtınalar öylesine sert esiyor ki, neredeyse asırlık kulübü önüne katıp götürecek. Adnan Polat’ın futbol yönetiminde ve ekibine hakim olmadaki başarısızlığı tartışılmaz bir gerçek. Futbol olmasa, Galatasaray kulübünün hiç bir popülaritesi, gücü, etkinliği, potansiyeli ve taraftarı olmayacağı da aşikar. Galatasaray salt bir futbol kulübü değil ama futbolsuz varlığını sürdürmesi de imkansız. O nedenle futbolda yapılan hataların, kulübün diğer alanlarına sirayet etmesi, oraları da olumsuz etkilemesi kaçınılmaz.
Bundan dolayı futbolda alınan başarısız sonuçların başkanı ve yönetimi silkelemesi de doğal. Ancak, yapılan eleştirilerde bu kadar acımasız mı olmalıyız? Başkan ve diğer yöneticilerin kişilik haklarına saldırmalı mıyız? Onlara hakaretler mi yağdırmalıyız? Taraftarı göreve çağırarak linç mangaları mı oluşturmalıyız, idam sehpaları mı kurmalıyız? Daha ölçülü olmanın bir yolu yok mu? Futbol nedeniyle yönetimi yerden yere vururken, onların kulüp yapılanmasındaki diğer olumlu icraatlarını görmezden gelmek hakkaniyetle bağdaşıyor mu?
Polat ve yönetiminin, Seyrantepe Stadı’nın tamamlanmasında, kulübe önemli bir nakit girdisi sağlayacak Riva projesinde, şirket birleşmesinde, ürün pazarlamasındaki pazar payını artırmasında, Florya Tesisleri’nin Avrupai hale getirilmesinde, amatör branşların yeniden yapılanmasında ve her birinde iddialı hale gelinmesinde gösterdikleri performansı bir anda elimizin tersiyle itip, bu ekibi ‘tarihin en kötü başkanı ve yönetimi’ diye yaftalamak insafsızlık değilse, nedir?
Ben de eleştirenler arasındayım. Bundan sonra da eleştirmeye devam edeceğim. Ama bardağın dolu tarafını da görmek gerek. Amaç, o bardağı devirmek olmamalı! Bütün bu hoyratlık, ortada dolaşan bu zalim dil, ister istemez insanın aklına şunu getiriyor: Sakın hedef Adnan Polat değil de, Galatasaray olmasın!