Mehmetçik Lugano!

Haberin Devamı ›
Hiç bir şeyin kendi mecrasında akmadığı sancılı bir süreçten daha geçiyoruz. Neyin ne olduğunu, kimin kim olduğunu anlamakta güçlük çekiyoruz. Kim suçlu, kim güçlü; kim rezil, kim vezir; kim mağrur, kim mağdur belli değil. Her şey, herkes birbirine karışmış. Önem atfettiğimiz tüm değerlerin, kavramların içi boşaltılmış. Saygı ve tevazuu bir alt lige düşürülmüş, kabadayılıkla züppelik ise açık ara şampiyon olmuş. Bu, yakıcı bir gerçek ve hayatın her alanında böyle. Bilhassa da futbol sahalarında. Çünkü futbol, bir ülke gerçeğinin en iyi tezahür ettiği alanlardan biridir. Bakınız dönemlere, kahramanlara, idollere, altta kalanlara, üste çıkanlara... İlahlaştırdığımız, putlaştırdığımız her futbocu, ülkenin içinde bulunduğu durumun ruhunu yansıtır. Metin Oktay ile Lefter Küçükandonyadis'e bakarak o devirdeki toplumun hangi değerlerle donatıldığını anlayabiliriz. Keza Emre Belözoğlu'nun, Sabri Sarıoğlu'nun, Volkan Demirel'in kimliğinde de şimdiki toplumun analizini yapabiliriz. Onlar aynadır. Bizim aynamız. Onlara baktığımızda aslında gördüğümüz kendi suretimizdir. Bu toplum boşuna boşuna Kurtlar Vadisi'ne reyting rekorları kırdırmıyor. Çünkü o kurtlar, kurtçuklar, olmak istediklerimizdir. İşte olmaya çalışanları ve olanları da bunun için baştacı yaparız. Onlar milli kurtlarımızdır! Gözbebeğimizdir. Baronları da öyle... Hatta biz bu konuda o kadar ileri gideriz ki, ithal kurdumuz bile olur. Dünyanın bir ucunda bile olsa onu bulur getiririz, kahraman yaparız. 'Mehmetçik Basri' ile aynı kefeye koyarız. Dirimlili ile yan yana fotoğraflarını asarız tribünlere, bu çirkeflik abidesinin. Hem Basri Bey'in kemiklerini sızlatırız, hem de şehit mehmetçiklerin... Aslına bakarsanız sözün bittiği yerdeyiz. Bu, karanlık bir geleceğe doğru son sürat yuvarlanan bir toplumun trajedisinden başka bir şey değildir.