Arama

Popüler aramalar

LuaLua haklı!

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

Onları gördüğüm zaman ben bu takımlarda niye oynamıyorum diye kendime soruyorum!" şeklinde cevap vermiş. Ve ironi yapmaya devam etmiş: "Fatih Terim'e buradan sesleniyorum. Ben de iyi oyuncu değilim! Beni de gör hocam! İstediğiniz zaman beni arayabilirsiniz!"

Selçuk, Schnider ve Hamit'in yokluğunda Fatih Terim'in dün gece ilk 11'de orta alanı teslim ettiği oyuncuları görünce Lualua'nın bu ülkede ne büyük bir haksızlığa uğradığını çok daha iyi anlayabiliyoruz.

Şu bir gerçek: Fatih Terim bu ülkenin gelmiş geçmiş en başarılı, en iyi hocasıdır. Ülke futbolunun tarihini değiştiren bir isimdir. Yalnız Galatasaray için değil, Türk futbolu için de bir milattır. Bundan sonra da bu ülkeye çok büyük hizmetler vereceğine dair hiç bir şüphemiz yok. Gelgelelim, Terim bazı takıntılardan kendini kurtaramıyor. İnandığı ve güvendiği oyuncularda sonuna kadar ısrar ediyor. Bu, bir ekip ruhu oluşturabilme açısından doğru bir yaklaşım olabilir. Lakin, inandığın ve güvendiğin futbolcular ısrarla ve inatla seni taca çıkarıyorsa o zaman yanlışta ısrar etmenin manası yoktur. Yanıldığını kabul edeceksin ve diğer alternatiflere yöneleceksin. Yanıldığını kabul edemiyorsan şişmiş bir egonun esiri olmuşsun demektir. Eğer kabul ediyor da diğer alternatifleri değerlendirmiyorsan bu kez de adil davranmadığın ortaya çıkar. Hem sen kaybedersin hem de takımın... Tıpkı dün gece olduğu gibi.

Antalyaspor maçının gözümüze soktuğu bir gerçek var: Ambrabat, Emre Çolak ve Engin Baytar Şampiyonlar Ligi'nde final hedefleyen bir Galatasaray'ın oyuncusu asla olamaz. Terim'in her bulduğu fırsatta bu isimlerde inat etmesi, Galatasaray'ın bundan sonraki haftalarda da puan kayıpları yaşaması, şampiyonluk yarışına havlu atması, Şampiyonlar Ligi'nde hedeflenen başarıyı yakalayamaması, dahası geleceği de riske atması demektir. Dün gece heba olan bir saatin özeti budur. Ondan sonra gösterilen çabaya panik de eklenince son yarım saat de üç puanı kurtarmaya yetmedi. Bu konuyla ilgili altını çizeceğim bir husus ise futbolu matematiğe sığdırmaya çalışanlarla ilgilidir. Galatasaray'ı gerek futbol, gerekse skor olarak çökerten üç isim, ilk yarının koşu istatistiklerinde takımın en fazla koşan üç oyuncusuydu! Demek ki deli danalar gibi her tarafa seğirtmek futbolda çok fazla bir şey ifade etmiyor! Elbette koşacaksın... Ama doğru zamanda, doğru yerlere koşacaksın. Zeki olacaksın, efektif oynayacaksın. Bir örnekle bu bahsi kapatayım: Fatih Terim'in fizik olarak henüz hazır olmadığını söylediği 18 yaşındaki Bruma, oynadığı kısacık zaman diliminde Ambrabat-Emre-Engin üçlüsünden çok daha fazla katkı yaptı takımına... Elbette bunu Galatasaray'ın bundan sonraki yılları için büyük bir kazanç olarak telakki edeceğiz ve geçeceğiz diğer soruna...

Bir takım için, özellikle de büyük takımlar için en büyük silahlardan biri de duran toplardır. Galatasaray'ın dün kazandığı duran topları nasıl heba ettiğini hep beraber gördük. Bunun sebebi de ne yazık ki taraftarın sevgilisi Drogba'dır. Selçuk İnan'ın bu konuda nasıl ikinci plana itildiğini biliyoruz. Drogba, dün gece kendisinin kullanmaması gereken mesafede topu Burak'a bırakmadı; kendisinin etkili olduğu uzaklıkta da atışı kullanmadı ve topu Burak'a keslim etti. Tabii bütün duran toplar harcandı. Keza kornerler... Son dakikalarda kazanılan köşe vuruşları Sabri tarafından o kadar kötü kullanıldı ki, her biri Galatasaray kalesinde tehlike oldu! Bu görüntüler, büyük bir takıma yakışmayan görüntüler. Fatih Terim'in ivedilikle çözmesi gereken sorunlardan biri de duran toplardır.

Bu tatsız gecede aklımızda kalan en güzel görüntüler Drogba'nın golden sonraki Metin Oktay selamıyla, Bruma'nın yeni Ribery olacağı yönünde verdiği sinyallerdi. Metin Oktay demişken; Burak ve Umut'un onun futbolculuğunu, golcülüğünü ve maç istikrarını örnek almaları kendileri için en büyük kazanç olacaktır. Melo'nun da Taçsız Kral'ın centilmenliğini ve beyefendiliğini örnek almasını dileyeceğim ama böyle bir şeyin mümkün olmadığını biliyorum ve bir dilek tutmaktan vaz geçiyorum!