Kelle avcıları!

Bu dünyaya on kez gelsem asla yapmak istemeyeceğim bir meslek vardır: Teknik direktörlük! Zira meslekler içinde en stresli olanıdır, teknik adamlık. Tel cambazı gibidir teknik direktörler. Üstelik ellerinde denge çubuğu olmadan yürürler telin üzerinde. Ve genellikle düşerler! Düşürülürler! Defalarca... Ama onlar her seferinde yeniden ayağa kalkarlar ve yine telin üzerine çıkarlar. Çünkü ne gidecek bir yerleri vardır, ne de yapacak başka bir işleri. Onlar hayat cambazıdır aslında. Ve her cambaz gibi yapayalnızdırlar. Dostlukları da, aşkları da tek kişiliktir. Hayatta kendilerinden başka güvenecekleri kimseleri yoktur. El üstünde tutulduklarında dahi, bir gün o ellerin kendilerini yere atacağını bilirler. O nedenle hep tilki uykusundadırlar; bir gözü açık uyurlar. Kulakları sürekli kiriştedir. Duydukları ayak sesinin dost mu, düşman mı olduğunu kapı arkasından anlarlar. Ayaklarını takoza koymuş atlet gibidirler. Her daim hazır olan valizlerini alarak, çekip gitmek için start çizgisinde öylece beklerler. Sevenleri çok azdır. Kimseye yaranamazlar. İşlerini düzgün yaptıklarında bile, pusuda bekleyen kelle avcıları olduğunu bilirler. Bu dünyada başka hiç bir meslek erbabı yoktur ki, işlerine bu kadar karışılsın. Ve bu kadar çok bilinsin! Herkes onlardan daha iyi bilir teknik direktörlüğü! O nedenle akıl hocaları (!) çoktur. Önüne gelen bir tutam akıl satmaya kalkar onlara. Alınmayınca da, gümüş tepsiler hazırlanır. İlahlara verilecek teknik adam kelleleri birer birer koparılmaya başlanır. Süreç böyle işler bizim futbolumuzda. Üstelik ligin hemen başında idam sehpaları kurulur. Sezon başlayalı henüz iki hafta oldu. İlk sıra bir Alman'ın: Skibbe. İyidir, kötüdür. Bilemeyiz. Bunu zaman gösterir. Tabii o zamanı tanırsak. Ki tanımayacağımız gün gibi ortada.
Haberin Devamı ›
Bir toplum bu kadar mı sabırsız ve acımasız olur? Bu işler çocuk oyuncağı mı? Galatasaray oyun bahçesi mi, iki haftada hoca kovuyoruz.
Haberin Devamı ›
Bu kafalar, sağlıklı kafalar değil! Tedavi gerekiyor!