Fenerbahçe-Galatasaray dostluğu!

Haberin Devamı ›
Bugün üzerinde en çok tartışılan kavramlardan biri olan 'dostluk' insanlık tarihi kadar eskidir. Nasıl ki insanoğlu, Kabil'in kardeşi Habil'i öldürmesiyle 'düşmanlık' olgusuyla yüzleştisye, 'dostluk' da Gılgamış ile Enkidu arasındaki sarsılmaz sevgi bağı ile destanlaşmıştır. Dostluk da düşmanlık da diğer tüm insanlık hallerinde olduğu gibi diyalektiğin bir parçasıdır. İki insan birbirine düşman olabileceği gibi dost da olabilir. Düşmanlığı çıkarların çatışması körükler; peki ya dostluğu ne pekiştirir? Menfaat birliği deyip geçiştirebilir miyiz? Asla. Sadece çıkarlara dayalı yapay dostluklar olabileceği gibi, katıksız, saf dostluk da olabilir. Bu, kişilerin seçimine ve hayat felsefesine bağlıdır. O nedenle bireyler arasındaki dostluklar farklılıklar gösterebilir. Dostluğun bin bir türlüsü yaşanabilir. Ama kurumlar arası dostluk olamaz. Tıpkı devletler arası olamayacağı gibi. Olsa olsa 'dostluk' adı altında karşılıklı çıkar birliği oluşur. Bu bağlamda ezeli rakipler Fenerbahçe ile Galatasaray arasında dostluktan söz etmek de abesle iştigaldir. Bu iki kulüp varlık nedenleri ve çıkarlarının taban tabana zıt olması nedeniyle dost olamazlar. Bir Fenerbahçeli ile Galatasaraylı dost olabilir; Fenerbahçe başkanı ile Galatasaray başkanı da olabilir; ama bu, kurumlar için geçerli değildir. Lakin aralarındaki rekabet, düşman olmalarını da gerektirmez. Aslında olması gereken gayet basittir: Saygı. İşte bizim beceremediğimiz budur: Birbirimize saygı göstermek. Maçlarımızı karşılıklı saygı çerçevesinde uygarca oynayabilmek. Son derbide bunu başardık; Özhan Canaydın'ın vefatı nedeniyle... Demek ki bu potansiyele sahipmişiz. Peki böylesine medeni olabilmek için sevilen birini kaybetmemiz mi gerekirdi? Bunu neden kendi hür irademizle yapamayız ki? Uygarlaşmak için illa bedel mi ödemeliyiz? Saygı, dostluk ve düşmanlık kadar eski bir olgu değildir belki; ancak çağdaşlığın olmazsa olmaz koşuludur. Saygı yoksa, biz de yok oluruz...