Baros'a sevgi Arda'ya küfür!
Hakan Şükür’den sonra Türkiye’nin dünyaya sunduğu en önemli yıldız adayını nasıl yerle yeksan ettiğimize tarih önünde şahitlik ediyoruz. Sadece tanık değiliz ki... Fail de biziz. Suça bir şekilde iştirak ediyoruz; ya fiilen ya da susarak. Çünkü linç kültürü genlerimize kazınmış. ‘Vurun abalıya’ şiarı en geçerli düsturumuz olmuş. Hayallerini gerçeğe dönüştürmeyi başarmış bir genç adamı çepeçevre çevirmiş, insafsıca vuruyoruz. Hem de bel altı. Az sayıdaki vurmayanlar da, vuranların safında yer tutuyor. Onu tepelersek, bitirirsek, kaçırırsak başımız göğe erecekmiş gibi. Ve bu hep böyle oluyor. Sürekli kendini tekrarlayan tarihsel bir süreç bu.
Haberin Devamı ›
Artık belli oldu ki, Arda Turan arkasına bile bakmadan kaçıp gidecek bu ülkeden. Bundan böyle yeni bir Arda Turan kaç yıl sonra yetişir, bilinmez. Oysa onu sevaplarıyla, günahlarıyla sevebilmeli, bağrımıza basabilmeliydik. Onu sevgimizle yüceltmeliydik. Milan Baros’a gösterdiğimiz hoşgörüyü ona da gösterebilmeliydik. Yaptığı hataları bir bilge tevazuuyla ona anlatmalıydık. Akılla, bilgiyle, sağduyuyla ona rehber olabilmeliydik. Ama yapmadık. Kolay olanı seçtik.
Haberin Devamı ›
Belki de hazmedemedik. Başarı öyküsünü çekemedik. Yeteneklerini, zekasını kıskandık. Hep hayal ettiğimiz ama asla ulaşamadığımız o görkeme sahip olmasını içimize sindiremedik. Bir varoş çocuğunun tırnaklarıyla kazıya kazıya zirveye çıkmasını kabullenemedik. İçimizdeki düşmanı böyle semirttik ve sonra Arda Turan’ın üzerine salıverdik. Ne onun yetersiz altyapısını dikkate aldık, ne toyluğunu, ne cahilliğini, ne de çevresini saran kifayetsiz ordusunu... Hiçbirini önemsemedik. Sadece kazandığı parayı, çıktığı kızı, kullandığı arabayı, yaşadığı pırıltılı hayatı dilimize doladık. Sanki onun yerinde olsak biz yapmayacakmışız gibi.
Ama heyhat, biz böyleyiz işte. Kendimize layık gördüğümüzü kendi öz evlatlarımıza görmeyiz. Kendi hatalarımıza hoşgörü bekleriz, çocuklarımızı affetmeyiz. Gönül kapımız bize ikinci sınıf muamelesi çeken yabancılara ardına kadar açıktır da, kendi değerlerimize duvar öreriz. Bir buçuk yıldır kulağının üstüne yatan, en hayati maçlar öncesinde hakeme küfrederek arkadaşlarını yalnız bırakan sorumsuzluk abidesi Milan Baros’a, bir görünüp bir kaybolan istikrarsız Harry Kewell’a şarkılar yazar, türküler derleriz; ama Arda Turan’ı linç ederiz.
Daha ne diyelim? Öyleyse öl Sezar!..