MENÜ

Arka Bahçe

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Vatan size minnettar! Tabiatın, düğüne hazırlanan bir gelin gibi süslenerek yaza kucak açtığı mayıs aylarından biriydi. Yakın bir dostumla Boğaz kıyısında yürüyüşe çıkmıştım. Hem sohbet ediyor, hem de gece yağan yağmurdan dolayı Aşiyan sırtlarından Boğaziçi’ne doğru süzülen toprak kokusunun tadına karıştığı baharı yudumluyorduk. Bir kaç metre önümüzde genç bir çift sarmaş dolaş yürüyordu. Kendilerini aşkın büyüsüne öylesine kaptırmışlardı ki, dış dünyayla ilgileri yok gibiydi. Güneşin iliklerimizi ısıtan sıcaklığı, sağ tarafımızda uzanan caddenin bazı yerlerindeki su birikintilerini henüz kurutmaya yetmemişti. Genç aşıklar, bu birikintilerden birinin yanından geçtiği esnada birden bire siyah bir otomobil belirdi. Süratliydi. Tam gençlerin hizasına gelmişti ki, direksiyonu aniden sağa kırdı ve su birikintisinin içine girdi. Sıçrattığı su, iki genci baştan aşağı ıslatmıştı. Gençler neye uğradığını şaşırmıştı. Oldukları yerde kala kaldılar. Bir tepki bile veremediler. Otomobil aynı hızla yanlarından uzaklaşırken direksiyondaki hayvan dikiz aynasından marifetine bakıyor ve pis pis sırıtıyordu. Aynadaki surat bana yabancı gelmemişti. O lanet sureti bir yerlerden tanıyordum. Bir nesli tarumar eden darbe yıllarında tezgahından geçtiğim işkencecimin silüetiydi aynadaki yüz. Ve kuşağımın diğer işkencecilerinin... O kahrolası yıllarda kalın duvarların arkasında icraat yapan işkenceciler, psikopatlar bugün sokaklara taştı. Yetiştirdikleri yeni nesillerle birlikte hayatlarımızı teslim aldılar. Koca ülkeyi ele geçirdiler. Hak, hukuk, adalet onların istekleri doğrultusunda tecelli ediyor. Tecelli ettikçe de onlar gemi azıya alıyor. Kırmızı ışıkta geçen, hatalı sollama yapıp can alan da onlar, sokağa çöp atan, tüküren, havaya silah sıkan, doğayı, hayvanları, insanları katleden de... Kitleleri birbirine düşüren her türlü provokatif olayın altında imzası olanlar da onlar, çürük inşaatları yaparak, o inşaatlara izin vererek evlerimizin en ufak sallantıda başımıza yıkılmasına neden olanlar da... Gasp, kapkaç, haraç çeteleri kurarak nice hayatları söndüren de onlar, ev, işyeri, otomobil, adam kurşunlayan, kurşunlatan da... Devletin içine sızan, olanaklarını sonuna kadar kullanan, ülke kaynaklarını eşine-dostuna, yandaşlarına peş keş çeken de onlar, tehditle ihale alıp milletin parasını iç eden de... Bozuk gıda satarak halkın sağlığıyla oynayan da onlar, rüşvet ağı, şike, bahis organizasyonları kurarak haksız kazanç sağlayan da... Milliyetçilik, din gibi kavramları istismar eden de onlar, halkı eğitimsiz ve yoksul bırakarak cehaletin üzerine iktidarlarını kuranlar da... Normal vatandaş gibi aramızda geziyorlar, ama aslında fünyesi çekilmiş bomba gibiler. Patlayana kadar farkedilmiyorlar, patladıkları zaman da iş işten geçmiş oluyor zaten. Nerede bir kuralsızlık, kargaşa, anarşi, provokasyon varsa, orada onları görüyorsunuz. Namusuyla çalışan, kazanan, yaşamını idame ettirmeye gayret eden dürüst vatandaşlara hayatı zehir etmek, bu ülkeyi çağın dışına itmekle görevlendirilmişler sanki... Eylemlerinin cezasını kendileri çekmiyor, bedelini bir memlekete ödetiyorlar yıllar boyunca... Onlar her dönem kılıktan kılığa giriyor. Kah işkenceci oluyorlar, kah provokatör... Kah mafya oluyorlar, kah maganda... Kah rüşvetçi oluyorlar, kah şikeci... Kah çeteci oluyorlar, kah hortumcu... Kah holigan oluyorlar, kah yönetici müsveddesi... Kah yağmacı oluyorlar, kah direksiyondaki azrail... Biri hepsi, hepsi biri... Yok birbirlerinden farkı. Hepsi aynı kapıya çıkıyor. Cehenneme çevirdikleri bir ülkenin zebanileri gibiler. Ve en kötüsü de, yaptıklarıyla her daim öykünüyorlar, gurur duyuyorlar. Son marifetlerini yine futbolda sergilediler. Olanları tekrarlamaya gerek yok. Futbol emekçilerinin on yıllardır tırnaklarıyla kaza kaza zirveye çıkardığı Türk futbolunu bir çırpıda başladığı noktaya getirmeyi başardılar. Futbolcu kılığındaki tetikçileriyle, saha içine dışına yerleştirdikleri siyah takım elbiseli, kirli sakallı adamlarıyla Dünya ve Avrupa Şampiyonu olabilecek çaptaki A Milli Futbol Takımı’nın canına okudular, sonra da kenara çekildiler. Savunmaları ise kulaklarımıza hiç yabancı değil: Ne yaptımsa ülkem için yaptım. Ya, öyle mi efendilerimiz!.. O halde... Türkiye sizinle gurur duyuyor! Baki kalan şu gök kubbede hoş bir seda Bundan yaklaşık iki yıl önceydi. Fotomuhabiri arkadaşım Murat Akbaş ile birlikte “Kayan Yıldızlar” yazı dizisi için eski Fenerbahçeli Kemalettin Şentürk’le Gaziantep’te buluşmuştuk. O zaman 3.Lig takımlarından Osmaniyespor’da futbolculuk yaşamını devam ettirmeye çalışıyordu. Yaklaşık dört saat konuştuk. Kendisini, kaptanlığına kadar yükseldiği Fenerbahçe’den, Anadolu’nun en ücra köşelerinden birine sürükleyen olaylarla ilgili çok ilginç şeyler anlatmıştı bize, tecrübeli futbolcu. O, Metin Kurt’tan sonra siyasi tavrı yüzünden futbol dünyasından dışlanan ikinci futbolcuydu. Gözümüze sokulmaya çalışılan gamsız, bencil, cahil, züppe futbolcu prototipinin dışında biriydi. Okuyordu, düşünüyordu, üretiyordu, karşı çıkıyordu, tavır koyuyordu. Muktedirler için tehlikeliydi. Bertaraf edilmesi gerekiyordu. Ettiler de... Röportajında söylediği bir cümle onun hikayesini çok iyi özetliyordu: “Her karanlıkta bir mum yansa aydınlığa çıkarız diye düşünüyordum. Ama mum olmanın bedelleri varmış. Halen ödüyorum.” Son olarak formasını giydiği Kırıkkalespor’da sessiz, sedasız futbolu bırakmış Kemalettin. Futbol dünyamız bir değerini daha yitirdi. Uzun yıllar yeri dolmayacak bir değer... Yolu açık olsun.

YORUM YAZ