MENÜ

Arka Bahçe

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Kısırdöngü Zamanın mutlak olmadığı bir evrende değişmemeyi başarabilen bir madde, canlı, nesne var mıdır? Değişimin, evrendeki tüm şeylerin özünü oluşturduğu bir zaman ve uzam boyutunda hep aynı kalmaya direnen canlılar da yok mudur? Ya da, değişimin karşı konmaz gücü karşısında yenildiğini kabul etmeyip kendini fasit bir dairenin içine hapseden ve kısırdöngünün girdabından kurtulamayan insan türü?.. Yaşadığı her günü, yaşamış olduğu geçmiş günlerin tekrarı olarak yaşayan insancıklar olarak nitelendirebileciğimiz tür... Adına, hayatın kendilerine dayattığı yenilikleri kavrayamayan, geleceği, uzak bir hayal ülkesi olarak gören, kendine kişisel hırs ve çıkarlarından oluşmuş sahte bir dünya kuran küçük hesap adamları diyebileciğimiz popülasyon... Evrenin sonsuz boşluğunda bir toz zerreciği olan yerkürenin; milyarlarca yıldır güneşin etrafında biteviye dönen o arz yuvarlığında hayat bulan doğanın, bitkilerin, börtü - böceğin, iklimlerin, mevsimlerin değişimine inat, kendini zamanın belli belirsiz bir yerine sabitlemeye çalışan garip varlıklar değil midir bugünkü sorunların kaynağı?.. Dünyada ve ülkemizdeki tüm sorunların... Son 50 yılımıza baktığımızda, gelişen teknolojinin dışında, yaşamımızda pek de fazla bir şeyin değişmediğini görmek için feylesofların öngörülerine, bilimadamlarının kuramlarına başvurmamız gerekmiyor, aslında... Türkiye dün neyse, bugün de o. Aynı alışkanlıklar, aynı ikiyüzlülükler, aynı bencillikler, aynı sevgisizlikler, aynı aymazlıklar, aynı iktidar hırsları, aynı ayak oyunları, aynı yalanlar, aynı sesler, aynı yüzler, aynı renkler... Geçmişten geleceğe herşey, herkes birbirinin kopyası gibi. Dev bir dairenin içine hapsolmuş, döne döne yaşayan ve hep başladığı noktaya gelen ismi ayrı, cismi aynı hayatlar... Nedense, takvimden bir yaprağın daha düşmesinden öte anlamı olmayan yeni yılın bu ilk günlerinde yaşananlar, kısırdöngünün devam edeceği yönünde işaretler veriyor. Lümpen sürüsü yine sokakları teslim alıyor, yine cinayet gibi trafik kazaları oluyor, yine bebelere vahşice kurşun sıkılıyor, CHP yine kurultaya gidiyor, Galatasaray yine borç krizine giriyor, Aziz Yıldırım yine gazeteci azarlıyor, seçimlerde yine belden aşağı vuruluyor, gazeteciler yine güç odaklarıyla tuhaf ilişkilere giriyor, futbolun dışındaki sporlar yine kendi kaderiyle başbaşa bırakılıyor, transferlerde yine mafyanın sözü geçiyor, siyaset yine spora egemen oluyor, yeryüzünün bir başka yerinde yaşanan trajedilere spor dünyamız yine duyarsız kalıyor... Birbirinin devamı kulüp yöneticileri, birbirinin tekrarı demeçlerle kamuoyunu yanıltmaya çalışıyor; böylece sahip oldukları iktidar koltuklarına biraz daha tutunmaya çabalıyor. Başarısızlık nedeniyle bir kulüpten kovulan teknik direktörler, bir kaç saat içinde bir başka kulüpte “kurtarıcı” olarak derhal iş buluyor. Bazı boncuk bulunası futbolcular da öyle... 2003 ve diğerlerinin kopyası gibi yaşadığımız 2004’ü ahlar vahlar arasında geride bıraktık ama görünen o ki, 2005 de geçen yılın devamı olacak. Değişime direndiğimiz sürece 2006 ve sonraki yılları da aynı akıbet bekliyor. Ve hep aynı şeyleri yaşamaktan, görmekten yorulan bizler, sanki geçmiş farklıymış gibi kendimize nostaljik avuntular arıyoruz. Eskiden, bütün cümleler, “biz eskiden” diye başlıyordu. Bugün de öyle... Havuzdan yükselen feryat! Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’ne bağlı federasyonlarda seçim süreci tamamlandı ve başkanlar mazbatalarını alarak görevlerine başladı. Genel müdürlüğün, dahası AKP iktidarının seçimlere müdahale ettiği yönünde bir çok haber, yorum çıktı, ihbarlar oldu. Elde somut bir delil olmadan bu konuda kimse suçlanamaz. Ancak ülkemizde böyle bir gelenek olduğu bilinir. Geçmişte de diğer iktidarlar döneminde yapılan seçimlere müdahale olmuştur. Bu ülkede, dünya durdukça siyasetin spordan elini çekmeyeceğini düşünüyorum. Türkiye’nin uluslararası arenada en başarısız olduğu sporların başında yüzme geliyor. Ancak ne var ki, yüzmenin 12 yıllık patronu Haluk Toygarlı, camia tarafından başarılı (!) bulunmuş ki, yeniden seçildi. Ancak yüzme camiasında böyle düşünmeyenler de var. Bu köşenin düzenli takipçilerinden, iki milli yüzücünün babası bir okurumun göndermiş olduğu mail, yürek burkan cinsten. Sevgili okurum, çocuklarının zarar görmemesi nedeniyle isminin yayınlanmasını istemedi. Kısaltarak naklediyorum. Sayın Genel Müdür Mehmet Atalay ve diğer spor yöneticilerinin dikkatine... “Yüzme, Atlama, Sutopu, Senkronize Yüzme sporlarının 12 yıl boyunca kökünü kurutan Federasyon Başkanı Haluk Toygarlı bir kez daha seçildi. Sayın Toygarlı bundan önceki seçimlerde tek aday idi... ‘Mecburen seçildi’ diyelim. Bu sefer karşısında 3 aday vardı. Yine değişen birşey olmadı. Çünkü devletimiz böyle istedi. Seçim günü sandık başında bulunan GSGM yetkililerinin hepsinin elinde Genel Müdürlük’ün desteklediği adaylar listesi vardı. Üstelik, federasyon seçimlerinde bilinçlenmemiş illerdeki delegelere bizzat AKP İl Başkanları telefon açarak oy verilecek adayları dikte etti. GSGM İstanbul İl Müdürlüğü’nde bulunan seçim sandığının başında duran şahıs, 12 yıldan bu yana sutopundan sorumlu asbaşkan. Mesleği ise taşımacılık. Tek müşterisi var, o da GSGM! Nasıl? Sistem kurulmuş. Bizim gibi salaklar da, yollara düşmüş, olimpiyat şampiyonluğu rüyaları kuruyoruz. Bakan Şahin, Atina sonrası başarısızlıkların hesabını soracak idi. Sordu! Ne diyeyim ki? Türk’ün en büyük düşmanı kendisi. Artık bu ülkeden ve devletten ve hatta insanlarının yüzde 80’inden nefret ediyorum. Rahmetli Aziz Nesin haklıymış. Oranı az bile tutmuş. Gençliğimde bu ülkeye hizmet edebilme uğruna kaderimi değiştirdim. Ama artık böyle düşünmüyorum. Bence bu ülkeye verilecek her hizmet mundar olup gidiyor.”

YORUM YAZ