MENÜ

Arka Bahçe

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Bilirsiniz, gülmek bazen gülmek değildir. Bazen ağlamaktır, gülmek... Bazen de öfkelenmek, kabarmak, bir isyanı haykırmaktır. Gülmek, bazen kınında durmayan iki ucu keskin bıçak gibidir. Kestiği zaman yarası geçmeyen ağulu bir bıçak... Bu ülkenin statları, nicedir, en fazla çözülüp dibe battığımız yerler oluyor. Bütün değerler oralarda erozyona uğruyor. Saygı, sevgi, hoşgörü, insanlık oralarda ölüyor... Oralarda boğaz kesiliyor... Oralarda ırza geçiliyor... Oralarda canlar yitiriliyor... Oralarda anaların, avratların namusu iki paralık ediliyor... Oralarda barbarlaşıyoruz... Kutsanmış neyimiz varsa, oralarda içi boşaltılıyor... Oralarda, bizi biz yapan her şey, ama herşey anlamını yitiriyor. Bir “hiç” olup çıkıyoruz, stat kapılarından... Bu ülkede köpekleşmenin tarihi yazılacaksa, işe önce statlardan başlanmalı!.. Yıllarca Türk futboluna hizmet vermiş bir eski çınar daha sessiz sedasız göçüp gitti bu dünyadan... Üç büyük kulübümüzün de formasını giyen, ama adı 9 yıl oynadığı Galatasaray ve arkasında yedek beklediği Turgay Şeren’le özdeşleşen Bülent Gürbüz, uzun zamandır mücadele verdiği alzheimer hastalığına sonunda yenik düştü. O da, diğer tüm değerler gibi tek sütun haber oldu gazetelerde... Televizyonlar ise bildiğiniz gibi! Son yıllarında onu kaderiyle başbaşa bırakıp yoksulluğun pençesine atanlar, ölümünde de hatırlamadı, hatırlamak istemedi. Hatırlarlarsa, ayıplarıyla yüzleşmeleri gerekecekti belki... FANATİK’in üç yıl önce “Kaybolan Yıldızlar” dizisiyle gündeme getirdiği, mağdur ama bir o kadar da mağrur eski futbol değerlerimizden biriydi Bülent Gürbüz... Söyleşimizde, “Galatasaray” adı geçtiği zaman hüngür hüngür ağlayacak kadar tutkunuydu Sarı - Kırmızılı formanın... Galatasaray, onun yüreğinde hiç sönmeyen bir ateş, sonsuza kadar bitmeyecek bir aşktı... Ama o sevgilinin bugünkü yandaşları, pazar gecesi Bülent ağabeylerine Azrail’den daha öldürücü bir pençe vurdu. Ali Sami Yen’de oynanan Galatasaray-Fenerbahçe maçı öncesinde Bülent Gürbüz için saygı duruşu anons edildiğinde futbolcular orta yuvarlağın çevresine toplanarak başlarını öne eğdiler. Mondragon ise diz çöktü. Stadı derin bir sessizlik kapladığında, kapalı tribünden Fenerbahçe aleyhine yükselen küfürler, insanlıktan çıkmışlığımızın vardığı son noktayı işaret ediyordu. Bir kez daha damarlarımızdan kan çekildi. Buz kestik, içimiz titredi, ruhumuz üşüdü, kaskatı kesildik. Geçmişimizi tarumar eden, geleceğimizi ipotek altına alan bu zavallı sürüsüyle aynı çağda, aynı coğrafyada yaşamış olmanın utancı ve derin kederi çöktü yüzümüze... Ve Bülent ağabey, giydiği formaya, akıttığı tere, verdiği emeğe, döktüğü gözyaşına ve tarihe kazınan anısına saygısızlık eden bu güruha bulutların üzerinden şöyle bir baktı ve acı acı gülmeye başladı. Ve kendi kendine söylendi: “Ne mutlu bana ki, bu sefil ve zalim dünyadan tam zamanında çekip gitmişim... Ne mutlu bana!..”

YORUM YAZ