Arka Bahçe

Haberin Devamı ›
Florya’da bir kardelen: ÖzgürcanGünler başdöndürücü bir hızla ilerliyor. Yıllar göz açıp kapayana kadar geçiyor. Ömrümüz durmaksızın aşağıya akan bir kum saati gibi süratle tükeniyor. Mamafih, her yeni doğan gün, dünü aratıyor. Geçip giden günlerle birlikte sahip olduğumuz evrensel değerler de, bir kuş misali avucumuzun içinden uçuyor, gökyüzünün sonsuz maviliğinde gözden kayboluyor. Bir daha geri gelmemecesine... Siyasette, ekonomide, sanatta, sporda... Yani gündelik yaşamda... Ama ille de sporda... Kabalık, hoyratlık, üçkağıtçılık, yalan, riya hayatlarımızı öylesine teslim almış ki, fırtınaya yakalanan dümeni kırılmış bir yelkenli gibi dalgalı denizin ortasında bir oraya bir buraya savruluyoruz. Bata çıka bir meçhule doğru ilerliyoruz. Alacakaranlığın içinde kaybolmuş ömrümüze doğacak güneşlerin hayaliyle, tükenmeye yüztutan umutlarımızı yeşertmeye çalışıyoruz. Lakin, fırtınalar, kasırgalar, boralar, tayfunlar hiç bitmiyor. Biri biterken, biri başlıyor. Sanki sonsuza kadar sürecek bir kara kışın bağrındaymışız gibi...Gibi ama, bazen kara kışı bitirecek baharı müjdeleyen kardelen çiçekleri de dağlarda ışkın vermiyor değil hani... Bizleri o koyu karanlığın içinden çıkaracak... Güneşli günlere, aydınlık yarınlara taşıyacak... Tıpkı Galatasaray’ın da yarınlarının teminatı Özgürcan Özcan gibi...Pırıl pırıl bir jenerasyonun en ışıltılı yüzü Özgürcan Özcan, zehir soluyan, zehir kusan büyüklerinin miras bırakmak istediği zehirli bir geleceğin panzehiri olarak ortaya çıktı. Elle-faulle atılan gollerin, “profesyonellik” olarak yutturulmaya çalışıldığı, haramı helal kılarak taze dimağların iğdiş edildiği bir futbol ortamına bir rahmet gibi yağdı. Kendisine bir değer gibi sunulan yoz kültürü elinin tersiyle itti. İçinden gelen sesi dinledi. Bin yıllık bir medeniyeti bugünlere taşıyan öz değerlerine sahip çıktı. Çıkmakla kalmadı, kendi neslinin rehberi, ışığı oldu. Tonlarca çığın altında can çekişen Türk futbolunun kardelenidir Özgürcan Özcan. Üstelik dağlarda değil, kentin göbeğinde boy veren narin bir çiçektir. Koparılmaması, sıkı sıkı korunması, gözümüz gibi bakılması gereken...Ani bir refleks sonucu elinle attığın golü hakeme iptal ettirdin, böylelikle bizleri de çok mutlu ettin, gururlandırdın. Daralan ruhlarımızı farahlattın.Aşkolsun sana çocuk, aşkolsun...Ve yolun açık olsun...Galatasaray’ı asıl bekleyen tehlike...Bana yakın oturan üç tane erkek yeğenim var. Biraz benden, ama çoğunlukla da Galatasaray’ın UEFA Kupası’na uzandığı süreçten etkilenerek sıkı birer Galatasaraylı oldular. Ancak ne var ki, geçtiğimiz günlerde evimizi ziyarete geldiklerinde ilkokul 2’ye giden 8 yaşındaki en küçük yeğenim Ahmet’in Galatasaray’ı bırakıp Fenerbahçeli olduğunu büyük üzüntüyle öğrendim. Oysa Galatasaray’ın görkemli yıllarında yaşının küçük olması itibariyle kazanılan başarıları algılayamayacağı için en fazla onda zorlanmış, ancak forma vb. küçük rüşvetlerle (!) onu Galatasaraylı yapmayı başarmıştım. Kendisine neden takım değiştirdiğini sorduğumda aldığım cevap son derece ilginç ve bugünkü Galatasaray Yönetimi’nin kulağına küpe olacak cinstendi: “Sınıfta bütün çocuklar Fenerli ve ben Galatasaraylı olduğum için benimle oynamıyorlar, aralarına almıyorlar. Ben de yalnız kalmamak için Fenerli oldum!” Bundan 6-7 yıl önceki süreç, bugün tersine dönmüş durumda. Şimdiki yönetimin asıl en büyük tahribatı bu olacak gibi gözüküyor: Yeni nesli Fenerbahçe’ye kaptırmak... Yani geleceği kaptırmak...Miras hızla tüketildi. Zarar oldukça büyük ve telafisi çok zor gibi...Bir nesli kaybetmek, yarınları kaybetmektir.Öyle değil mi, Sayın Canaydın?!!